YANIT
Sevgili kardeşim, artık soru yanıtlamıyorum. Ama içinde olduğunuz duygular beni üzdü, hadi, SON DEFA yanıtlayayım dedim. Sizin sıkıntılarınızı geçin, sizinkileri leblebi gibi kılacak haslarını bilirim. PEye yönelmeye (zift yağı meselesi) böyle başladım.
Ve sevgili zite ziyaretçilerim; sizlerden de bu uzun yazımı sonuna dek okumanızı istirham ediyorum. Sizler için de yazdım. Aşağıdaki TÜM sözlerim yeminim altındadır.
Evet, araştırmalarımız, tebliğler ve yaşanmışlıklar bazında oluşturduğumuz inanca göre PE sahibi olan, bu beyin yapısının dalga boyuna koşut olarak olumsuz olaylarla daha az yüzleşir.
Bu sözlerin dertli insanları kızdıracağını da biliyorduk. Ancak bizler popüler olma, ya da takipçi (bu laf da yeni çıktı) bulma amaçlı değiliz. Diyoruz ki, varsın kızsınlar, iş ki duysunlar… o duydukları idealar -eğer zamanı gelirse, ki, gelmeye de bilir- gömüldükleri topraktan filizlenmeye ve bilinç sahibine destek ve yol gösterici olmaya başlayacaklardır.
(Bu bölüm silinmiştir.) demişsiniz. Ancak korkarım ki PEyi anlamamışsınız demeyeyim, anlatamamışız.
PE sahibi kişi (kimseye yardım etmemekte de olabilir, hayvan da sevmeyebilir; zarar vermek başkadır) bizlerin sitesinde, ya da başka bir mecrada eriştiği laf veya düşünceler kendi doğrularına ters yönlü ise iki tepkiden birini verir:
1 - "Öf, saçmalamış" der… Okuduklarını siler atar kafasından; bir daha siteye girmez.
2 - "A! Ne güzel, bir kişi mutlu olduğunu söylüyor, dur şu işi bir kurcalayayım" der, sorular sorar.
Eleştiri yazmaya başlayanın ise eleştiriyi yazdığı sürede çektiği NE, kim bilir nerden patlak verecektir.
Pozitif enerji, devlete millete yararlı decent guy olmaktan çok; kimsenin alanına girmeden şen ve keyifli bir beyin elektriğine sahip olmakla ilgilidir. Söz konusu dalgaboyu beyin eğitimi ile var edilebilir ve ŞARTLARLA BÜTÜNÜ İLE İLGİSİZDİR. Bu yüzden çok güzel, çok zengin, çok ünlü, çok yardımsever, çok hayvansever (sizi tenzih ederim) nice kişi kendi hayatına son vermekten başka çare kalmayacak kadar acı çekebilir. Cehennem beyinde yaşanır.
Ayrıca eleştiriler yazarken email vermemek (bize göre vermek zorunda değilsiniz ama, hala da sakıncalıdır); çünkü,
- ya bilinçte karşı tarafa yönelik bir korku veya tedirginlik olduğunun;
- ya amacın hataları göstermek değil, sadece karşı tepki vererek rahatsızlığını gidermeye çalışmanın (bu tavır "o benim canımı acıttı, ben de onunkini acıtırım" mealinde ufak çaplı bir intikamdır);
- ya da savunma sözlerini duymaya isteğin olmadığının kanıtıdır…
ki, her üç amaç da NE celp eder.
Savunmayı dinlememek kendi fikrinin sarsılmasından duyulan kaygıyla ilgilidir. Sizi bu sözlerden de tenzih edeyim, ama bence amacınız, karşı fikri küçültüp kendi konumunu koruma çabası içermekte… ki bu çok tehlikelidir, çünkü durduğunuz yer olumsuz.
Size PEyi daha iyi tanıtmak için gerçek yaşanmışlıklardan örnekler vereyim.
Öncelikle Üstat'tan söz edeyim.
(Editörün notu:
722 sistemi'nin etik ve psiko-sosyal ilkelerinin kaynağı olan Mecusi Kung Fu üstadı hakkında Janus'un oluşturduğu kitapçığı ücretsiz olarak buradan indirebilir; ya da buradan metin olarak okuyabilirsiniz.)
Onunla ilk tanıştığımda bir arkadaş grubum vardı ve kendisi ile yakınlaştıkça onlardan kopmaya başladım. Arkadaşlardan biri buna çok içerledi. Döviz taşımanın yasak olduğu dönemde, yasa dışı döviz alım-satımı yapan babasının dövizlerini taşıyan, zorlu hayattan gelmiş bir öğretim görevlisiydi.
Bu arkadaş bir gün ikimizi -Üstat ile tanışmak istediğini söyleyerek- evine çağırdı. Üstat daveti sevinçle kabul etti, ama ortamın iğneleme ve terbiyeli diyemeyeceğim şekilde davranmalarla dolu olduğunu görünce ayağa kalktı ve "Siz beni buraya ezmeye çağırmışsınız" dedi (sözler kendine aittir). O gitmek üzere davrandığında bu arkadaş onun üzerine öyle bir atladı ki, ikisi birden Üstadın arkasında duran camı parça parça ederek balkona düştüler. Üstat hemen ayağa kalktı, hiçbir tepki vermeden evden çıktı… ben de peşinden. Yol boyunca Kung FU üstadı olduğu halde karşılık vermediği için kafasının etini yedim. Hiç cevap vermedi.
Ancak sonra ne oldu, hatırımda kalmamış, 1998 yılından söz ediyorum, o arkadaşımla dost olmayı başardı. Öyle ki, sonunda bu arkadaşımız ona bir karlı iş verdi. Dahası, bacağı iki yerden kırılıp evde mahpus kaldığında sadece Üstadı çağırdı ve her seferinde -Üstadın en sevdiği şey olan- içki sofraları düzdü. İlk randevuya ben de gittim… ama her zamanki gibi kısa sürede olay çıkarttım ve eve döndüm.
Kendimden örnek vereyim. Bundan 10 sene kadar önce taşındığım yeni adresimde beni çok olumsuz hislerle karşıladılar. İlk olarak görüntüm farklıydı; kollarım dövmeliydi. Ayrıca geçmişimde bu kültürün kabul edemeyeceği -cinsellikle ilgili- bazı gerçekler vardı. Ben onlara göre "ahlaksız, rezil bir adam"dım.
Bazıları gerçekten kötü tepkiler verdiler: Sırını dönen, kötü-kötü bakan... Hatta bir yaşlı -ve kavgacılığı ile tanınan- hanım balkondan -tüm caddenin dikkatini çekecek- gariplikteki bir ses tonu ve tınısında bana bağırmıştı.
Diğer TÜM kişiler kadar onu da kazandım. Kısa sürede birbirimize hatır sorar olduk, bir keresinde bana elleri ile topladığı incirleri ikram etti. Çok uzun süredir, yaşadığım yerde herkesle yakın dostum. Bazen köpeğimi gezdirirken hatır soran, hatta elimi sıkan kişilerin sayısı yüzünden yürümekte zorlanıyorum.

İki yıl önce de bir motorlu genç üzerime bıçakla yürümüştü. Onu da kazandım.
Yolda yanımdan geçerken klakson çalar. Parkta karşılaşırsak hemen yanıma gelir, hatır sorar.
Başka örnekler de var.
Önemli nokta şudur: Üstadın ve benim (ki, asla PE doluyum demiyorum, sizden farkım "bilmem, inanmam ve istemem"dir sadece) kazanma gayretimizin nedeni onları anlamaktır. Onlar düşman değil, korku ve tedirginlik içinde kişilerdir… kazanılabilirler. Ama sokakta birisi Üstadın veya benim üzerime bizi soymak için saldırsa karşılık alacağı kesindir. Bu farklıdır. Kimin düşman olduğunu (ki, gerçek anlamı ile düşman sayısı sanılandan çok-çok-çok azdır) iyi belirleyebilmek de bir PE göstergesidir.
Cümlelerinize gelelim.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Dışarı çıkmaktan ne kastettiğinizi anlayamadım, ama inanın (yasalara ve diğerlerini bütünü ile saygılı çerçevede olsa da) marjinal bir yaşamım var. Başka biri olsa belki de bu hayatta darbeler alır.
Ayrıca ben ülke diye ana haberlerde duyduklarımı değil, kendi gözlemlerimi bilirim. Benim çevremde her şey gayet de iyi. Nasıl inandırsam bilmem ki?
Ülkenin sorunları varsa da, eğer benim hayatıma yansımadılarsa ne yapabilirim?
Her yer kötü insan doluysa, benim çevremde bunlara örnek yoksa, ya da onlarla karşılaşmıyorsam ne yapabilirim?
Bu durumlar acaba teorilerimizi değiştirmemizi mi gerektirir; yoksa hepsi de haklılığımıza mı kanıttır?
Gelin, olaya basit mantıkla bakalım: Bizlerin sözlerine karşı çıkıyorsunuz, sonra da olumsuz yaşamınızdan dert yanıyorsunuz. Biz ise önerdiklerimizi yapıyoruz, sonra rahatız iyiyiz diyoruz. Belki bu gerçeğe odaklanmanız gerekir.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Önce şunun altını çizeyim: Negativitem oranında sorun da var. Ben "Sıfır sorunla yaşıyoruz" demedim; sürekli "COĞUNLUĞA göre daha iyi bir hayatımız var; sorunlar gayet de az" dedim. Makroda sorunları asla-asla sıfırlayamazsınız. Burası sorunlu (bölünmüş) bir yerdir. Ancak bu sorunlarla -onlara doğru yöntemlerle yaklaşarak- hem sorunlar sıfırlanmasa da DAHA KOLAY bir yaşama geçilebilir; hem de böylece diğer enkarnasyonda daha iyi bir yerde bedenlenme garantilenebilir.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un 722 Sistemi Yaratılış Teolojisi
BÖLÜNEN EVREN adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
"Kanıtla" sözünüze apaçık bir gerçeği bir kez daha dile getireyim: Negtivitem yüzünden koptuğum erotik dans yaşamıma -elimden geldiğince- pozitifleşmem sonucunda bir kez daha kavuştum. 2025 yılı itibarı ile 70'e 1 kala yaşında, haftada iki kez, canlı yayında, birer saat, ful performans, çıplak dans edececek gücüm, para kazanmama neden olacak tekniğim ve -hiç bir iddiam olmasa da- yaşıma göre gayet de iyi bir bedenimin olması -bize göre- tanrının kendine benzeyenlere armağanlar yolladığının bir kanıtıdır. İnançsız arkadaşlar bu cümlemi "pozitif katman ile senkronizasyonun daha iyi paralellere sıçrama yaptırdığı" şeklinde okuyabilirler.
Danslarımı pagan-dancer.com adlı sitemde izleyin! (16+ içerik!)
(Bu bölüm silinmiştir.)
(Bu bölüm silinmiştir.)
Siz beni pek dikkatli okumamış olabilir misiniz; çünkü önerimiz sürekli "Diğer insanlarla araya DİRSEK MESAFESİ BIRAKMAK" yönündedir. Ve evet, gama, özellikle gama-teta çalışması (ki, anlıktır) çok sorunu giderebilir. Maji öncelikle kendi beyin elektriğimizi rafine etmek için olsa da, beyin elektriğimizdeki defektler yüzünden başa çıkamadığımız sorunları minimize etmek için de kullanılabilir. Örneğin düşmana dostluk çalışması yapmak, onu lanetlemekten (ve böylece NE çekmekten) çok daha rantabldır.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Nereden mi biliyorum? Çok basit: Kimsenin bana zarar vermeye çalışmamasından… Çabalayan varsa da bana ulaşmıyor. "Ay muhakkak vardır, ben kendi yaşadıklarıma değil, ataerkil kültürün empoze ettiklerine inanmam gerek" mi diyeyim?
Korkarım ki siz antipati ile düşmanlığı -ataerkinin inandırması ile- karıştırmışsınız. Beni sevmeyen, sinir olan yüzlerce insan vardır. Ve hala da hiç biri düşman değildir.
Ama reel düşmanlara da (bize gerçekten, bilerek ciddi ölçüde zarar veren kişilere de) öfkelenmek yine çok-çok anlamsızdır, çünkü;
- O kişi büyük bir acı, korku veya öfke içinde olduğu için o davranışı ifa etmiştir. KESİN OLARAK mutsuzdur. İnsanlar rahat ve mutluyken nadiren kötülük ederler. Dünya üzerinde silinemeyen kötülüğün nedeni makronun bölünme anında "yiyecek az, bulmak zor" modelinde var edilmesidir. Bu zorluk ise ancak paylaşılarak aşılabilir. Oysa insanlar ataerkil doğrularla "kapmaya" (avlanmaya) yönlendirilirler. Böylece tanrı ile ya da pozitif katmanla senkronizasyon zayıflar. Kötülüğü genelde acı çekenler yapar. "Kötü şartlar, kötü insanlar yaratır" Engin Geçtan. Zor durumdaki bir insana ise öfkelenmek çok yanlıştır; onun için üzüntü duyulur.
- O kişi gerçekten kötü yapıdadır. O zaman da negativiteye yakınlığı yüzünden onun için çok daha fazla üzülmek gerekir.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Haklısınız. Sık sık duyuyoruz: Dünya, özellikle de 'burası Türkiye' bu haldeymiş. Biz, şanslıyız ki farklı bir planetteyiz.
Bakın kardeşim, benim de başıma olumsuzluk gelebilir. Önceden DEFALARCA yazdığım gibi böyle bir durumda "Belliydi böyle olacağı, burası Türkiye" ezberciliğine kapılacağıma, NEREDE HATA YAPIP NE CELP ETTİĞİMİ ARAŞTIRIRIM.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Sözlerinizden beyninizde küçümseme denen ve çok büyük bir NE celp merkezi olan duygunun aktifliği kolayca anlaşılıyor. Tanımadığımız insanları yaşadıkları semt, kültür, millet, ırk, ülke, politik görüş, din ve cinse göre yaftalamak NEye yaldızlı davetiye yollamanın kolay yoludur.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Yukarıdaki sözlerimi tekrarlayayım ve devam edeyim: Çevrem çoğunluk gençtir. Genelde çok entel tipler de değiller. Ben çok iyi anlaşıyorum. En küçük bir sıkıntım yok. Bana yaklaşırken yüzlerine gülümseme yayılması bunun kanıtı bence.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Sevgili kardeşim gerçekten gülümsedim ve şu anda gülümseyerek klavye tuşluyorum. Size yaşam modelimi yansıtamamışım. Çevremde en olmayan kişi modeli "varoşta yaşayan 60-70 yaşında adamlar".
Ayrıca burada silah patladığını, kadın dövüldüğünü filan görmedik.
Belki benim yaşadığım muhit iyidir; şanslıyımdır. Ama beni bu muhite de PEnin getirdiği söylenebilir. Yine Stapp'ı dediği gibi ŞANS YOKTUR.
Eğer grup arkadaşlarımdan söz ediyorsanız, benim yaşadığım muhitte yaşamıyorlar. Ayrıca bir kişi haricinde hepsi benden genç. O bir yaşlı olan benden 13 yaş daha büyük ve 30 sene kadar önce geçirdiği bel fıtığı sonrası "Artık dikkatli olman gerek" önerileri alsa da, bu gün hala bedenen -kendi seçimi ile inşaatlarda- çalışmakta.
Ve şurası da önemli: Grup arkadaşlarımdan hiçbir ile kanka değiliz. Benim hastalığımı (2023de nalları dikmemin az kaldığı iki ayda) ben iyileştikten sonra öğrendiler. Benim çevrem başkadır. Onların ki de… Ama hiç birimiz "sosyalleşmeye" (bu laf da yeni çıktı, benim gençliğimde yoktu) düşkün kişiler değiliz. İnsanları -temelde ONLARI mutlu etmek için- kazanmayı istemek ile onlarsız yaşayamamak farklı şeylerdir.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Bu cümleyi okuyunca ataerki diye krize girmekte ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. Ama önce sorunuza yanıt vereyim: Hayır görmüyorum, çünkü haber izlemem. Deprem sonrası uzman da… HANGİ MODELDE YAŞARSANIZ, O MODELİN ENERJİSİ YÖNETİMİNDE YAŞARSINIZ.
Hangi devirde doğarsanız doğun, makrokozmosta bedenlendiğiniz sürece zarar verici insanlar ve acı veren olaylarla karşılaşacaksınız. Ben 12 Eylül öncesi erişkindim; ortam şimdikinden çok-çok daha tehlikeli idi. Nice aile çocuğunu üniversiteye gönderemedi.
Bu ataerki ise her birimizin hayatımız boyunca karşılaşma sayımız 1 veya 2 olan (belki 0 olan) olayları sürekli beyinlere ana haberlerde veya sosyal medya ile nakşetmektedir. Bu bir tuzaktır. İzlerseniz, NEyi çekersiniz. Kaç kez "izlemeyin" dedim. Ne olup bittiği hakkında kısaca bilgi almakla, görev gibi her gün bu felaket haberlerini (ya da sinema filmlerini) izlemek, hatta politikacıların çekişmelerini takip etmek farklı şeylerdir. Parti programlarını incelemek doğrudur; politikacıların iktidar adına birbirleri ile kavgasını izlemek (her kavga izlemek gibi) NE çeker. Sizi sinirlendirecek bir şey daha diyeyim: PE sahibiyseniz, hangi iktidar gelirse gelsin, güzel yaşarsınız.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Yine yanlış. Kimi zaman (aslında çoğu zaman) negativite diğer alemden (önceki enkarnasyonlardan) getirilir. Bu demektir ki negativite çocuklarda da bol bol vardır. Bu ham hal, etik değerlerle giderek rafine edilir… ki, enkarnasyon budur.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Kardeşim, siz nerelerdesiniz ya?! Biz böyle şeylerle ilgilenmeyiz. Ülkemizi tabi ki severiz ama biliriz ki gerçekte ülke-mülke yoktur! Kaç kere yazdım: Aynı ülkede bir paralelde bet bir hayat, başka bir paralelde gayet de iyi bir hayat yaşayabilirsiniz. İletişimde olduğunuz nice kişinin bile gerçekliği bambaşka olabilir. Bunu da kaç kere yazdım: Söz konusu bilimsel teoriyi öğrenen ÜStat ciddi bir sarsıntı geçirişti.
(Bu bölüm silinmiştir.)
Bu konuda hemfikiriz. Dünyayı etkisine alan ataerkinin nedeni Şeytandır ve tüm evren payını almaktadır.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un Şeytanın Zaferi: BÜYÜK YIRTILMA adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
Ama maharet, bu ortamda darbe almadan, ya da alınması kaçınılmaz darbe miktarını minimize ederek yaşamaktır. Bizler de bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Söylemeye isteksiz olduğumuz ama yeni arkadaşımız Coşkun'un beni ikna etmesi ile (722 yazılarını da o yazdırdı bana.
) söylemeye başladığımız bir inancımız (bize göre gerçek) var:
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un 722 SİSTEMİ ÜZERİNE AÇIKLAYICI MAKALELER adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
Bu evren, dinlerde Cehennem olarak teatral biçimde dile getirilen yerlerden biri olan (ama hayli iyi olan) bir katmandır. Bu evrende, Dünya planetinde doğduğumuza göre, buraya bir anlamda "düştük" demektir. Ancak Dionysos'un Eleusis benzeri gizli misterlerinde ve Orfizmde amaçlandığı gibi KAÇAMAK MÜMKÜNDÜR.
(Editörün notu:
Dionysos hakkındabilgi almak için COŞKU ve ÖZGÜRLÜKLERİN TANRISI
adlı dizi yazısını okuyabilirsiniz.)
Bunun da yolu beyin elektriğini pozitive etmektir. HER ŞEY BİLİNÇTİR kardeşim. Bilinç ise psikoloji ile ilgisizdir; kuantum mekaniği bilginleri (fizikçiler) tarafından araştırılmakta ve dev sonuçlara varılmaktadır. 722 böyle doğmuştur.
Kaçmanın yollarını da kısaca söyleyeyim:
Sorunların pek çoğunun nedeni insanlardır; yani birbirimizle ilişkilerimizdir. Bunun da nedeni doğduğumuz andan sonra ailemizle başlayarak beynimize hatalı, hatta tehlikeli doğruların embed edilmesidir. Bu yüzden yapılması gereken ilk iş bu alanları delete etmektir. İnsanları sevmek şart değildir. İnsanları ANLAMAK şarttır.
İnsanları anladığımızda, diğerlerinin de bize, bizim onlara duyduğumuz korku, kaygı, endişe ve öfke dolu olduklarını kabul ettiğimizde, öfkemiz azalır… düşman olmadıklarını (umarım yukarıda düşmanın ne olduğunu anlatabildim) anladığımızda oluşur bu sonuç. Hepimiz Tanrının (ya da inanca göre pozitif katmanın ) parçası olduğumuz için (bölünerek ayrıldık) böyle bir anlayış sonrasında diğerlerine olumlu duygular geliştirmeye başlamamız vuku bulur.
(Editörün notu:
Bu konularda bilgi edinmek için Janus'un
Cennet'in Kuantum Uzayına Yansıması - (Hameroff Yorumu) adlı
ve
722 Sistemi Yaratılış Teolojisi
BÖLÜNEN EVREN adlı
makalelerini okuyabilirsiniz.)
Bu aşamadan sonra topluluklara;
- anlaşma isteği ile,
- iletişim kurma arzusu ile,
- bize yapılan hataları anlayışla karşılama ile ("karşılık vermezsem beni ezerler" kalıbını bir kahkaha eşliğinde çöpe yollayarak),
- orada, onlarla olduğumuzdan keyif alarak (kendimizi ufaktan aldatarak da başlayabiliriz, bu bir anlamda zorlama giderek gerçeğe dönüşebilir),
girersek, insanların dost olmaya ne kadar hazır olduklarını, bu yaklaşımımız yüzünden bize şükran duyduklarını şaşırarak görürüz.
Hatta bonus olarak güler yüzü (gülümsemeyi) kullanabiliriz. Ana Tanrıçanın Yunan mitolojisine basit bir aşk tanrıçası olarak yansımış hali Afrodit'in isimlerinden biri Philommeides'dir ve manası "güzel gülümseyen" demektir.
Selam vermeyi (ve "ilk selam veren" olmayı) de kullanabiliriz.
Tebessümün ve selam vermenin PE kaynağı olduğu gerçeğinin altını Hz. Muhammed de çizmiştir.
Mümin kardeşinin yanında suratı asık durana melekler lanet eder. (Hatib)
Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur. (Câmiu’s-Sağir)
Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek birer sadakadır. (Tirmizi)
Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız! (Hakim)
Tutucu bir çevreye girin ve insanlara ciddiyetle, abartmadan, iletişim kurma (onları kazanma) isteği ile içinizden gelerek "Selamün aleyküm" deyin. Uzun saçlı ve batılı görünümlü bir erkekten gelen bu tavrın onları nasıl mutlu ettiğini görün. PE duşu yaşayın.
İnsanlar bize bizim onlara yansıttığımız enerjiyi geri yansıtırlar. Değerli dostum Yıldırım Aktuna'nın dediği gibi "Topa ne kadar hızla vurursanız, o kadar sert geri gelir."
Gelin size bir egzersiz vereyim: Size (Bu bölüm silinmiştir.) diye seslenen çocukları kazanmaya çalışın. Bunu başardığınızda ait olduğunuz yere ayak basmış olacaksınız. Bu süreçte bir sürü hata yapacak, belki onları azdıracaksınız. Hayat (ve eğitim denen dinamik) böyle işlemekte. Ama kararlı, korkusuz ve vazgeçmez olursanız, hatalarınızı olağan karşılarsanız, diğerlerini değil, kendinizi suçlarsanız, sinirlenmek yerine onarmaya soyunursanız, eninde sonunda, nasıl yapılması gerektiğini çözeceksiniz.
"Ait olduğunuz yer" dedim; çünkü anladığım kadarı ile bencileyin kel değil, bilakis uzayan saçlarınız var… hayvan sevginiz var… bunlar önemli kriterler...
Sorulara pek çok yanıtımda "Bana yaşadığınız olayı anlatın, düzelteyim" dedim. Soran olmadı.
Keşke siz de yaşadığınız olayları -o yanıtlarımda altını çizdiğim gibi- kendi düşüncelerinizi sansürlemeden ve eleştirileceğiniz gerçeğini göze alarak- sorsaydınız.
Ancak bundan böyle bir süre soru alamayacağım.
Son olarak şunu diyeyim: Bu kadar lafı zaman ayırıp öncelikle sizin için yazdım. Çektiğiniz acıyı önemsedim. Size kızmamanızı rica ederek SİZİN İÇİN son bir laf edeyim: "Varoştan gelenler serserinin önde gideni" veya "gençler zibidi" benzeri beyin alanları ile bu olumsuz ortamlara (paralellere) sıçrama yapmaktasınız. Hoşlanmadığınız durumlara oturup eleştiri yazmanız, o öfke kültürünün bir parçası olduğunuzun kanıtıdır. Bu puan verici, takipçi sayıcı, eleştirici, rekabet yüceltici kültürün parçası olduğunuz sürece içinde olduğunuz evrenden çıkmanız bence zordur.
[Ataerkinin unutturduğu şudur: Eleştiri emek vererek, mantıklı argümanlar sunarak bir düşünceyi yıkmak değil, rafine etmek için yazılır. Beğenilmeyen düşünceler için yapılması gereken tek şey ise onları daha fazla düşünecek her şeyden kaçınmak ve uzak durmaktır.
]
Bizlere değil, Brian Greene benzeri saygın parçacık fizikçilerine göre an itibarı ile bir yerlerde dünyayı Naziler yönetmekte. Bence kendinizi attığınız paralelden çıkma savaşında, güçlendirici argüman olarak o paralelde olmadığınıza (PEniz yüzünden olmadığınıza) da odaklanabilirsiniz.
Ve asla unutmayın: Sorunla karşılaşmak bir anlamda ödüldür! En azından kaçırılmaması gereken bir fırsattır! Bize çılgınca gelen ama aslında olağan kaderimize ancak bazı kapıları açarsak ulaşabiliriz. Kapılar ise ileridedir. Olduğumuz yerde durunca ilerleme olmaz. Her bir sorun ise bizi açmamız gerken kapının önüne getirir. Yani normalde, hatta rahat bir hayatta, o kapıyı bulamayacak olabiliriz. Bu yüzden her soruna, bizi kapılardan biri önüne getiren fırsat olarak bakmalı; ancak sorunu aşmakla o bize çılgınca gelen kaderimize ulaşacağımızı bilmeliyiz.
Şansınız açık olsun demeyeceğim kardeşim, şans yok. Bu da ünlü ve saygın fizikçilerin -bizler gibi- boş lafla değil, formüllerle gösterdikleri bir gerçek. Gelin öfkenizi yenin. O zibidiler ve serserileri kazanma savaşına girin. Onlara (düşmana) yaklaştıkça, o kadar ürktücü olmadıklarını, onların da sizin-bizim gibi aynı dertlerle uğraştıklarını görecek ve öfkenizi yenecek, hatta yeni ve farklı dostlar kazanacaksınız.
Haydi, katılın bize; yeterli potansiyeliniz var. Düşman kazanmayı değil, "düşmanI kazanmayı" ana ilke edinin ve her başarınızda tanrının ya da inanca göre evrenin size nasıl güzellikler yolladığını görün. Aslında bizdensiniz, mesajınızda bunu açıkça hissettim. Başlamak için yapmanız gereken biraz zorlu da olsa, bir adım.
Sevgili okurlarım, dostlarım; umarım buraya dek okumuşsunuzdur ve edeceğim lafları duyarsınız: İçinizde pek çoğunuzun mesajı yazan kişiye hak vereceğini biliyorum. Bunu yaptığınız anda, içinde olduğunuz kaderi bir kez daha damgalamış olursunuz. An bu andır. Değişim anı belki de bu andır.
Gelin yeni bir adım atmak adına aşağıdaki sözleri kalpten yineleyin.
"Çok ciddi bir tehlike altında değilsem, bana antipati duyanları, beni sevmeyenleri, bana sinir olanları, bana karşı olanları KAZANMAYA ÇALIŞMAYA BAŞLAYACAĞIM. Bu süreç kolay olmayacak; defalarca hata yapıp başarısızlığa uğrayacağım. Ama her başarısızlığım, eğer ki pes etmemişsem, eğer ki içinde doğduğumdan beri hapsedildiğim paralele dönmemişsem, yeni yaşamıma doğru atılmış bir adım olacak.
Her şeyde -Kabala, Eski Ahit (Tevrat), İncil, sağcılık, solculuk, dindarlık, dinsizlik, heteroseksüellik, eşcinsellik, erkeklik, kadınlık, dahil her şeyde; her millette, her ırkta, her bir politikacıda iyi şeyler olduğuna inanacağım ve onun GÜZEL YANLARINI göreceğim/bulacağım. Bu yanlar için ona içimden TEŞEKKÜR EDECEĞİM.
Umutsuzluğa kapıldığımda ilerde beni bekleyen şahane kadere odaklanacağım. Onun için de çabalayacağım. O -bana bile çılgınca gelen kaderim- aslında benim gerçek kaderimdir.
Biliyorum ki beynimde -mutluluğu da geçelim- "keyifli ve şen", bunu başaramazsam "hoş, hoşnut, geniş ve rahat" adlı duyguyu (beyin elektriğini) var ettiğim ve böylece ödül devrelerini her aktive ettiğimde kaderime bir minik pırıltı eklenecek, bu pırıltı bir kapıdaki pası temizleyecek.
Bu gün bir milat. Defalarca başarısızlığa uğrayacağımı gözü pekçe kabul ederek, "bir daha… bir daha… bir daha…" yaklaşımını ana done/slogan olarak benimseyerek... BAŞLIYORUM."
Değerli kardeşlerim; bu sözlerimi öfke duymadan okuyabilmeniz (ya da öfke duydunuzsa, öfkeyle başa çıkıp, ikinci kez öfkelenmeden okuyabilmeniz) bile o adımlardan biri olacak.
Çoğunuz arkadaşlarım, benden çok daha fazla PE potansiyeline sahip kişilersiniz. Bunu size Janus olarak söylüyorum ve sözüm de yeminim altındadır. Kullanmaya koyulun bu potansiyeli.
Muhtaç olduğunuz kudret, yaratıcıdan ya da pozitif katmandan parçalar içeren bilincinizde saklıdır.