YANIT
Yazacaklarım çizgidışı olacak, ama onlara inanmanızı rica ediyorum. Bu arzumun dayanakları da bulunmakta...
Hemcinslerime şöyle bir güvence vereyim: Söz konusu bilgiler ve bakış açıları
tek bir kişiden (hep söz ettiğim Mecusi Kung Fu'cu üstadımızdan) kaynaklansalar da, HER BİRİ varlıklara doğrulatılmışlar; bilffil tarafımızdan yaşanarak da doğrulanmışlar, hepimize güzel hayatlar sağlamışlardır.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un O Mecusi Kung Fu'cu başlıklı yanıtını okuyabilirsiniz.)
Hanımlara ise diyeceğim şu ki, ben kadınların ne çektiğini bilmeyen, bilmesine imkan olmayan, oturduğu yerden ahkam kesen, kendi erkek olduğu için sorunları belki de fark etmeden kendi lehinde yorumlayan biri değilim. Ben eski bir eskort olarak erkekleri tanımış bir bireyim.
[Bir erkek, bir kadın eskort ile birlikteyken bir ayağı -kendi fark etmese bile- daima bir ölçüde frendedir. Ama bir erkek kendi cinsinden bir eskortla birlikte ise -bir arkadaşımın sözü ile- "Bu ne olsa bizden" diyerek genelde efendiliği gereği baskı altına aldığı yanlarını sergiler. Yani ben sizlerin kadın olarak yüzleştiğiniz olumsuz durumların belki de fazlası ile yüzleşmişimdir.
(Yaşadıklarımı korkamadan Dansçı kitabımın İngilizce versiyonunda yazdım. Ama kendi dilimize çevirirken kitabın 1/3ünü hem genel anlayışa ters düşmemek, hem insanları rahatsız etmemek için çıkarttık. Demek istediğim şudur ki; okuyacağınız sözler, bu yanıtı yazarken aklıma gelenler değil, önceden kitap olarak yansıtacağım kadar reel yaşanmışlıklardır.
]
Ve son olarak, özel hayatımda kadınlarla girdiğim ilişkilerde "maço" (aslında kıyıcı) erkek kimliğim yüzünden kadınlara duygularımı, ihtiyaçlarımı, onların verdikleri tepkilerini yaşamış; tüm bunları okültist olarak analiz etmiş bir erkeğim. Kısaca ben hem sokaktaki "hatalı erkek" kimliğinde yaşamış; hem de bir ölçüde de olsa, kadınların sorunları ile yüzleşmiş biriyim.
Ve ben diyorum ki: Yaşadığım çok ciddi, çok can yakıcı olumsuzluklara rağmen oyum erkeklerden yanadır.
Başta yüzleştiğim ağır olumsuzlukların nedeni -pek çok kişi gibi- beynime doldurulan yanlışlarla yaşamaktı. Bu bilgiler zaten sulh-u salah var olmasın diye beyinlere yüklenmekte. Anaerkiye geçtikten sonra olumsuzluklar (hatta belalar diyeyim) adım-adım yok olmaya başladı. Artık karşıma zararlı müşteriler değil, son derece dost ve güzel karakterli erkekler çıkmaktaydı. Küçük bir örnek vereyim: 2023 Ekim ayındaki ağır hastalığımda artık iyice ağırlaşıp hastaneye gitmekten başka çarem kalmayınca, beni hastaneye tanıdıklarım değil, aramızda hiç bir duygusal bağ olmayan, belli saatler dışında en küçük bir özel iletişim kurmadığım bir erkek müşterim götürecekti.
Kabul ediyorum ki, ben dahil, erkeklerin ekseriyetinde kadınlara oranla biraz fazla olumsuzluk vardır ve bunun nedeni bölünme sırasında bir tarafa (bizlere) yerleştirilen y kromozomunu ve androjen hormonlardır.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un 722 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 8: Y KROMOZOMU adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
(722 ye göre makrokozmos, önce evrenin bölünmesi, yani Cennet olarak nitelenen mekandan BÖLÜNEREK bir parçanın kopması ile var olan uzaydır.
Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için 722 RAKAMININ SIRLARI -
Bölüm 3: BÖLEREK YARATAN TANRI
linkini ziyaret edebilir;
Janus'un Tutsak Evren ve Sınırların Ötesi adlı kitabına başvurabilirsiniz.
722de kadın ve erkeği yaratıcı tanrının var ettiğine yönelik inanç yoktur. Yaratıcının var ettiği androgynous bütünlüktür Bu bütünlük bölünme (kuantum çöküşü) anında dişi ve erkek olarak ayrılmıştır.)
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un 722 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 2: ANDROGYNOUS EFSANESİ adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
Buna karşın erkeklerin DE özgün yapısı (ruhu diyelim) kadınlara eşit kutsallıktadır. Bunun kanıtı tüm antik inanç modellerinde (mitolojilerde) bir Baba Tanrının varlığıdır. O Şiva'dır… Osiris'tir. Ama hep yenilir… Şeytan, ya da saldırgan, evreni böler, içinde yaşadığımız makrokozmosu var eder, kendini lider atar. Kutsal kitaplarda insanın Cennet'ten kovulma miti bu gerçeği sembolize etmektedir.
Ve bizlere göre öncel Baba Tanrılar (en azından bazıları) Allah-ü teala'nın antik devir insanları bilincince yapılandırılmış tezahürüdürler.
[Bütün Baba Tanrıların eşi vardır. Allah'ın eşinin olmaması, Yahveh'in eşsizliği ile aynı sanılmıştır. Oysa Müslümanlık en modern din olması hasebi ile yaratıcının dişisinin erkeğinin olmayacağını, aslında her şeyin -tıpkı androgynous gibi- BÜTÜN VE YEKPARE olduğunu anlatmaktadır. Bu sözlerimin kanıtı "Rahman" ve "Rahim" bütünlüğündedir.
]
Bu bilgiler nedeni ile olumsuz erkeklerden sakınma, ya da onlarla karşılaşmamanın yolu beyni değiştirmektir.
Kimseye beyniniz kötü demiyorum tabidir ki… Ama bilgiye ulaşmadan önce bizler dahil, her birimizin içinde olduğumuz doğrulara inanmış olmak kaçınılmazdır. Doğru davranan zamanı gelince bilgiye ulaşır. Siz, değerli hanımefendi, bana bu soruyu sormanız ve siz arkadaşlar, bu yanıtı okumanız nedeni ile bilgiye ulaşmışsınızdır. Benimsemek seçim işidir. Ancak okuduğunuz bu bilgiler bir gün onlara ihtiyaç duymanıza dek beyninizde gömülü kalacaklar, gerektiğinde hatırlanıp size destek ya da yol göstericilik görevini üstleneceklerdir.
Beyin nasıl değiştirilebilir? Beyni değiştirme yolu Venüsyen olmaktır.
Venüs, ataerki tarafından gösterildiği gibi zayıf, narin, dirençsiz, dandini yanı olan bir gerçek asla değildir. Lütfen düşünün: Ana Tanrıça, ki pek çok eski inançta evrenin yaratıcısıdır, her inancın Şeytanına -aralarında kilometrelerce uzaklık bulunan uygarlıkların mitlerinde ortak şekilde anlatılan- kozmik savaşta tek başına karşı koyan güçtür. Daima bir eşi vardır, Baba Tanrı… ama o zarar gören taraftır. Zaten savaş böyle çıkar.
Ve o, yani yaratıcı (bu kez Ana Tanrıça demeyeceğim, yaratıcının dişisi, erkeği olmaz) DAİMA Venüs ve Ay ile sembolize edilir.
Ay, çok derin bir konudur. (Gama eğitimini tamamlayabilirsem, önümüzdeki zaman belki yarım bıraktığım Ay majisine başlarım… belki bilgileri sitede veririm… bu daha kolay… bilemiyorum.)
Venüsyen olmak için ise önce Venüs'ün ne olduğunu -yaygınca bilinen ama yalan yanlış hatta gülünç laflardan arınıp- anlamak gerekir. Venüs, Öncel Evren ve/veya Müslümanlık Cennet'idir. TEK GERÇEKTİR. Ultimate Aim'dir. Ondan başka her şey bozuk ve hatalıdır.
Şeytan'ın, ya da negativitenin dokunamadığı TEK ŞEY Venüs olarak sembolize edilen gerçeklerdir. Venüs'ten uzak durmak, Şeytan'a adım atmaktır.
Kavramsal olarak Venüs tüm erdemlerdir. (Özveri (fedakarlık), anlayış, hoşgörü, alçak gönüllülük, affedicilik, merhamet, uyum yeteneği, sabır, saygı, sadakat, paylaşma, nezaket, şefkat, sakinlik, efendilik, yüreklilik, cömertlik... fazla uzatmayalım, bir formül yaratalım: Diğer canlılara ve cansızlara kendine davrandığın biçimde yaklaşmak.)
Mundane olarak Venüs güzelliktir, lükstür, temizliktir, şıklıktır, alımdır, uyumdur… ama en temelde DENGEDİR. Bu yüzden terazi ile sembolize edilen Terazi burcunu yönetir.
Anılan nitelikler her bir farklı karaktere, ana karakter filtresinden geçirilerek perkitilebilir… ki bu "farklı karakter" başlığında erkekler de vardır. Eski Fransa'ın Şövalyeleri Venüsyen erkeklerdir. Anadolu'nun cengaver kadınları Amazonlar (ki, aslında Karadenizli Enyo-Ma rahibeleridir) Kibele'ye taparlar. Kibele -seks, annelik, bereket/bolluk, dans tanrıçası olarak- Venüs'tür. Ancak Venüs, Romalılar tarafından tekelleştirildiği için genel anlamı kaybolmuştur.
Venüs, ataerkillerin Şeytan olarak lanetledikleri Lucifer, yani sabah yıldızıdır. Erkektir… Erkeklere de son derece yakındır.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için SELAMÜN ALEYKÜM ve ŞEYTAN
3 - Lucifer/Şeytan... Yani Venüs!
linkini ziyaret edebilirsiniz.)
Eğer Venüsyen bir bakış açısına geçebilirseniz, bazılarımızın y kromozomu ve androjen hormonlar yüzünden Şeytan'ın hedef tahtasına dönüştüklerini görebilir; bizleri anlayabilirsiniz. Ancak unutmamak gereklidir: Hoş görmek ve anlamak farklı şeylerdir. Anlamak; yani öfke tepkisinden arınıp sağduyu ile çözüm adına neler yapılabileceğine ulaşmanın ilk adımıdır.
Sorunuza geleyim:
Anaerkil erkekleri nerede bulabilirsiniz?
Bu ortamda(!) belki biraz zor olabilir... ama ne keder? Onu seçtiğiniz erkeğinizde yaratabilirsiniz!
Her erkek (en azından erkeklerin ezici çoğunluğu) anaerkildir; çünkü anaerki, kadınların uyduruğu, ya da kadın yapısı göz önüne alınarak, kadınlara uygun biçimde var edilmiş bir şey değildir. Anaerki, öncel evrenin yapısına bu makro yasaları içinde en uygun yapıdır. Erkek ve kadın insan olduğu için, her iki cins de bu yapıdan, tanrıdan, özler taşırlar ve aslında SADECE bu yapıya uygundurlar. Böyle bir potansiyel taşıyan kimselerdeki özü uyandırmak bize göre y kromozomu taşımayan kadınların -bir anlamda- görevidir. (Tabidir ki görev-mörev yok, sözün gelişi...)
Üzülerek söylemem gerekir ki bunu başaramıyorsunuz. Ya çok sertsiniz... ya çok verici. Dişiliğinizi, ciciliğinizi, sıcaklığınızı yitirmeden kararlı, yanlışa geçit vermez, yönlendirici, hatta eğitici (aman çaktırmayın ) olamıyorsunuz. Gizli şifre şudur ve çok basittir... çünkü aynen balık yakalmaya benzer: Yemi at (erotik ve sıcak ol, erkeği mutlu et), sonra oltayı bir boşla.. bir çek... Ödüllendirme/cezalandırma (ceza meza diye saçmalık yok, ama hoş olmayan davranışlarda kendinizi kararlılıkla geri çekmeniz gerek) ahtapotlara çok şey öğretiliyor (ahtapotlar kutsaldır.) Sizler kimseyi eğitmeyeceksiniz tabidir ki, sadece bizleri bekleyen o güzel vahaya yol göstereceksiniz. Oraya özendireceksiniz... ilerleyecek olan bizleriz.
Sözün özü: Venüsyen olun ve eşinizin (resmi eşten söz etmiyorum) özünü Ay ışığına çıkarın. Seçtiğiniz erkek, siz seçtiğiniz için, buna hazırdır. Siz PE taşıyın ve andığım amaçla yola çıkın... bir süre sonra anaerkil bir erkekle (hem de size -zevkinize/yapınıza- özel anaerkil bir erkekle) olacaksınız.
Şimdi hemcinslerimle konuşayım:
Kadınlara yönelik bu sevgimi yıllar içinde, özellikle bedensiz varlıklardan ve Pozitif Enerji kavramımızın yegane mimarı olan Kung-Fu'cu Mecusi üstadımızdan çok-ama-çok isyan ederek elde ettim. Bu -bir anlamda- eğitimimdeki zor da olsa başarımın nedeni onların iyi birer hoca olması DEĞİLDİ. Aptal bir adam olmadığım için bana söylenenleri, öfke ile ve zar zor da olsa uyguladığımda hayatımın güzelleştiğini gördüm. Önceden büyük yanlışlar içindeydim. Belki de ataerkil kültürün en kötü örneklerindendim. Eşime şiddet uygulardım. Bundan en küçük bir üzüntü duymazdım, bu eylemi hakkım görürdüm. Kesinlikle erkek üstünlüğüne inanırdım. Kadınları hor görmezdim; önemsiz oyuncaklar olarak algılardım. Onların hor görülecek kadar bile önemleri yoktu. İtiraf ediyorum dostlarım; bu günkü kırıcı maço kimliğim (ki, kendi güzel hayatım için bildiğim her yolla kurtulmaya çabalıyorum ve çok başarı elde ettim), temizlemeye çabaladığım o eski adamdan kalıntılardır. Değişimim -moral bozmayayım ama söylemek istiyorum- on yılda sona ulaştı. İkinci on yılda dev adımlarla ilerlemeye koyuldum. Özetle: Ben (ve arkadaşlarım) -lütfen dikkat buyurun- pozitif kimlikler olduğumuz için değil, zevkperest, şehvetperest, uyanık, hatta biraz da (kesinlikle çok değil) bencil kişiler olduğumuz için anaerkiliz! Güzel hayat burada! Onun için (her şeyi berbat ettiğimiz için) bizler bu hayatta (ataerkil kültürde) yönetici konuma atanıyoruz! (Abarttım biraz... ama biraz. )
Aziz Nesin'in "Şimdiki Çocuklar HArika" adlı kitabında, "Bütün bildiklerinizi unutun" adlı çok sevdiğim bir öyküsü vardır. Öyküde bunun olanaksızlığına -insanı güldürmekten yerlere düşürecek kadar komik şekilde- gönderme yapar. Söz konusu öykü, Hababam Sınıfı bölümlerinden birinde -çok basitleştirilerek- kullanılmıştır. Oysa hiç birimiz buna inanmamaktayız; çünkü yepyeni bir bilim dalı olan "Nöroplastisite" ile beynin ne esnek, ne kadar kolay değişen bir organ olduğu (eski bildiklerini ne kolay unuttuğu) ortaya çıkmaktadır. Beyin sadece nöral yolaklar değil, sinapslar da imal edebilmektedir!
Bu bilimsel gerçeklere dayanarak çağrıda bulunayım: KEYFİNİZ İÇİN DEĞİŞİN DOSTLAR! KADINLARA SORUN.
Bırakalım artık şu yönetme işinin ucunu… Bırakalım, bir süre onlar belirleyici olsunlar. Kuralları onlar koysunlar. Doğruları onlar belirlesinler. Bizler erkeğiz, yine biz yöneteceğiz… fark o olacak ki, ONLARIN KURALLARI VE DOĞRULARI İLE YİNE BİZ YÖNETECEĞİZ.
Böylece özgürlük gelecek. Refah ve bolluk gelecek. Güzellik gelecek. Zevk gelecek… Daha çok kadın arkadaş… daha çok para… daha kaliteli hayat… daha lüks yaşam… daha muhteşem aşklar… daha yasaksız cinsellikler… daha doyum dolu günler.
Hepsi bir adım ötede.
Makrokozmos, tüm zorluklarına karşı quantum jump şansını (muhteşem bir paralel evrene atlama şansını) içermektedir. Bu yüzden ona mucizeler evreni demekteyiz. Kendimiz için kadınlara danışalım. Onlara tapınalım, onları lider kılalım diyen yok. Onlara soralım… ve dediklerine uyum sağlayalım.
Bu kadar zor… ama bu kadar basit.
Boşunadır iyilik/adalet şu-bu adına verilen savaşlar. Değişim beyin bazında, kişi bazında olmadıkça o "eski beyinlere" sahip her bir kişi şu gün içinde olduğu paralel evrende tutsak kalmayı sürdürecek ve acısı ile besleyecektir.
Ve cümlelerinize geçelim.
" bir dizide geçen her olayda kadinlara yönelik böyle sözler söylendikten sonra nasil sakin kalabilirim?"
Kalamazsınız.
" Ve her seferinde saka yaptim blabla diye söyleniyor ben tepki gösterdikçe. (Bu kisi benim gerçekten arkadasim bu arada)"
Arkadaşlık sanıldığı gibi (ataerkinin yutturduğu gibi) illaki kutsal bir ilişki değildir; başlı başına zarar verici olabilir. Kötü arkadaş yerine yalnız olmak daha doğru bir davranıştır. Hatalar yineleniyorsa, ki anladığım kadarıyla "her seferinde" sözcüğünü kullandığınıza göre durum bu, zarar görmemek adına iletişimleri koparmak akıllıcadır.
" Aldatmak, duygusal bir sey hissetmedigi kadinlarla yatmak vs. çok normal onun için."
Aldatmak, bize göre büyük bir güçsüzlük ve karakter zayıflığı belirtisidir. Öfkeye kapılmak ve böylece hatalar yapmak başa gelebilecek bir tehlikedir. Aldatmak ise aldatılan kişiye saygı duymamayı falan/filan geçelim, korkaklık emaresidir. Yapılan şeyin gizlenme nedeni alınacak darbelerden, yaşanacak sonuçlardan korkmaktan başka şey hiçbir şey olamaz. Erkek aldatmaz. Hatta erkek ciddi konularda yalan söylemez. Çünkü erkek yaptığından korkmaz. Yaptığı bir şey varsa, onu rahatça yaşayacağı bir çözüm arar.
"Bir şey hissetmediği kadın" derken sanırım, duygusal bağlılıktan söz etmektesiniz. Bu yaklaşım ise bize göre doğrudur. Seks, yetişkinlerin gündelik beslenme alanıdır. Sekse gereksiz manalar yükleyerek akışını engellemek insanı hem fizyolojik, hem psikolojik sağlıktan yoksun kılar. Seks, illaki aşık olunan kişi ile yapılmaz. Aşk (hatta duygular) ve seks ayrı dinamiklerdir. Aşık olunan, çok beğenilen, takdir edilen, çekici bulunan nice kişi ile kötü seks ortamı yaşanabileceği gibi, çok da büyük yakınlık hissedilmeyen (tabidir ki antipati de de hissedilmeyen) birisi ile -uzun soluklu bile olabilecek- doyurucu (bu yüzden sağlık verici) bir cinsellik ilişkisine girilebilir. İkiyüzlü cinsel ahlak kuralları ile zaten engellenmek istenen insan sağlığıdır.
" Arkadas olarak çok iyi biri Ama hemcinslerime karsi bu sekil bir yaklasimi var."
Beyefendiyi tanımıyorum, ama bizim inancımıza göre iyiliğin önemli kriterlerinden biri kadınlara genel olarak duyulan saygı ve beğenidir. Danışmanlık yaparken nice öğrencime bu durumu (kadınlara yönelik genel yaklaşımı) bir "pozitivite turnusolü" olarak kullanmalarını öğütlemişimdir. Yeri geldi "anaerkil erkekleri nasil tespit ederiz?" sorunuza da yanıt vereyim:
Bir erkeğin pozitivitesinin en önemli göstergelerinden biri (bence en önemli göstergesi, ama dogmatik olmayayım) kadın cinsine genel anlamdaki sevgisi, çıtayı yükselteyim, beğeni ve takdiri, hele ki inancı ve benzeme isteğidir (cinsel özelliklerden tabidir ki söz etmiyorum).
" Saka olsa bile bu türden davranan söyleyen kisi sizce cidden saka mi yapiyodur?"
Dedim ya, beyindeki düşünceleri bilmeden kesin yorumlar doğru olmayabilir; ancak burada üzerinde daha fazla durmanız gereken nokta size yapılan saygısızlıktır belki de. Bu kişi hem kadınlarla -ne diyeyim?- "şakalaşıyor" diyeyim, hem de sizinle… Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi?
" Resti çektim ben de sonunda."
Okuyarak yanıt yazıyorum, şimdi bu cümleye geldim. Yukarıda aynı şeyi işinize ciddi şekilde karışmış olmamak için biraz üstü kapalı söyledim. Bence doğru davanmışsınız. (Bu kararınız kimi olumlu değişimlerden sonra kalıcı da olmayabilir... ama an bazında bence doğrudur.) Kadın sözcüğü yerine "karı" kelimesini kullanarak kadınları -kendi cinsini yüceltmek amacıyla- küçümseyen kişilerin özgüvenlerinde biraz kırıklık olabilir. Aşağılamak genelde sahip olunduğundan yoğun şekilde kuşkulanılan güçsüzlüğü onarma çabasıdır.
" Çok uzattim farkindayim"
Kesinlikle uzatmadınız; bilakis -çok aşırı olmadıkça- bizler olayı iyi anlamak adına uzun mesajları yeğliyoruz.
Sonuç olarak: Her yalnız ve/veya ilişkilerden örselenmiş kişiyi anaerkil mantaliteye (Venüs ve Ay'a) davet ediyor; kurtlarla, ya da yalnız başınıza, ay ışığında, çıplak koşmaya VE DANS ETMEYE ÇAĞIRIYORUM.
Göreceksiniz; kısa sürede yanınızda, sizin kadar yasaksız, sizin kadar çıplak, sizin kadar kurtlara yakın, sizin kadar dans etmeye istekli eşler var olmaya başlayacak.
"Erkekler dans etmezler, en azından ilahi esin ile dansı karıştırmak istemezler!" diyen mi var? Çok yanılıyorsunuz. Semazenler erkektirler.
Bu içtenlikle dolu mesajınız ve söylemek istediklerimi dile getirmeme olanak sağlayan sorunuz için çok teşekkür ederim.
["Sevgili Janus, merhaba."
Yahu ne sıcak, ne içten, ne iyi niyetli bir söz bu! Bir teşekkür de bu sözcük kümesi için edeyim.
Genelde bu sıcaklık hanım soruculara aittir. Ama hemcinslerime de (özellikle hanımları seven hemcinslerime) -bana demeleri hiç şart değil- bu ve/veya benzer sıcaklıkları üstlenmelerini tavsiye ediyorum.
Sıcak olan hayatı soğuk olana göre iki misli zevkli ve hızlı yaşayandır. Soğuk daima ölümdür. Ölünce soğursunuz. Biz erkekleri o katı (gülmeyen, ağlamayan, dans etmeyen… ama kavga eden) kimliğe sokma planının gerisinde bu gerçek vardır.
Isındıkça hisseder, hissettikçe yaşar, yaşadıkça daha ısınır ve sıcak olanlarla sempatizasyon ilişkisi kurarsınız.
Dişice sıcaklık ve sapına dek erkeklik… Ne muhteşem bir karışım!
Öncel evrenin androgynous bütünlüğü başka ne ki?
]