YANIT
Merhaba sevgili arkadaşım. Ben süperim, siz nasılsınız? (Ben de -hoca, bilge, guru, gurultular dahil, makrodaki her canlı gibi- arada "zımbartlıyorum" ama ben -bence- sizlerden çabuk toplarlanıyorum. E, o kadar farkımız da olsun.) Sizi burada görmek güzel…
Bu mesajınıza yanıt yazdığım bu gün sitede can sıkıntısı hakkında bir yanıt verdim. Siteyi sürekli kontrol etmek zorunda değilsiniz tabidir ki; bu sözleri "isterseniz bu yanıtıma da bir göz atın" mealinde okuyun lütfen.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un
Can sikintisi durumu başlıklı yanıtını okuyabilirsiniz.)
Bu yanıtı, sizin gibi bir dosta verdim, ancak sanırım onun sıkıntısı ile sizinki hayli farklı. Keşke biraz daha uzun yazsaydınız (ama çoook uzun değil, o zaman ana mesajın mihverini kaybediyorum ). Ancak sanıyorum ki diğer yanıttaki arkadaşımın can sıkıntısı gerçek… sizinki farklı. Adı psikolojide sanırım "geçmiş travmaların neden olduğu diprisyon venedisyon ve mültiplikasyon atağı".
Geçmişte yaşanan ve unutulamayan sıkıntılar kardeşim, pek can sıkıntısı var etmezler. Kanımca NE altındasınız. Beyniniz geçmiş olayların verdiği olumsuz ruh hallerinin celp ettiği negativite ile dolu… Bu yüzden isterseniz sorunuzu can sıkıntısı değil, sizin de sorunuzda yer verdiğiniz gibi, "eski acıları unutamamak" olarak okuyalım.
Bana kızacak (hatta köpürecek ve minik bir küfür sallayacak) olabilirsiniz, ama bildiğimden şaşmam, eski acıları önemseme nedeniniz, sadece size ilk başta aileniz, ardından ilk öğretim, sonra lise döneminde size zorla OKUTULAN edebi denilen gam kasavet dolu kitaplar, kendinizin seçtiğiniz alelacayip romanlar, zevkiniz için izlediğiniz filmler tarafından -büyük bir plan muvacehesinde- beyninize yüklenen alanlardır.
İnsan beyni, en doğal şekli ile böyle çalışmaz… unutur. Doğası gereği olayların hiç de üzerinde durmaz. Ama kültür olarak size empoze edilen o ürkütücü baskı (bilgiler silsilesi) nedeni ile beyniniz doğasından koparılır, yeniden programlanır ve böylece nice saçmalığı önemsemeniz gerektiğine inandırılırsınız. İçinizde açılan yaralar, (ki altlarında olayları yanlış yorumlatan "yanlış doğrular" vardır) sizi sürekli düşünmeye iter. Bu sayede herkes "Ay niye o öyle oldu? Ah niye bu böyle oldu? Şu niye onu yaptı da bunu yapmadı?" seri düşünceleri içinde kendi kendini sokan akrebe döner.
Değişmedikçe kaçış yoktur.
Buraya dönecek olarak farklı bir noktaya zıplayalım.
İnsan beyni (bilinci) öylesine muhteşem (bu laf bile zayıf) bir yapıdır ki, içinde yaşadığınız evreni var eder. Ne görüyorsanız kardeşim, KENDİ BİLİNCİNİZİN ürünüdür. Bu lafların gerisine bizlerin muhteşem araştırmaları değil, standart kuantum mekaniği temel bilgileri vardır. Bilinç bu kadar her şeyi var ettiği için negativite onunla uğraşır, sizi (hepimizi) köle etmek için yaratmaktadır bu ketleyici kültürü.
Bana "Ben bu 'bilinç çökmeyi yaratır' yorumuna inanmıyorum" mu dediniz? Olabilir. Bohr da, Bohm da inanmadılar… O zaman farklı şekilde söyleyeyim: İnsan beyni (bilinci) öylesine muhteşem (bu laf bile zayıf) bir yapıdır ki, KENDİ KENDİNE SİNAPSLAR, NÖRAL YOLAKLAR VAR ETMEKTEDİR! Nöroplastisite ile beyin sürekli kendi kendine (bizim ya da kültür tarafından yapılan yönlendirmelerle) şeklini, hem de reel olarak, DEĞİŞTİRMEKTEDİR.
Ve bu sözler kemik gibi bilimdir.
BU demektir ki DÜŞÜNCE BİÇİMİ VE HAYATA BAKIŞ DEĞİŞEBİLİR.
O zaman şu noktaya gelelim: Beyni nasıl NE üretmeyecek biçime değiştirebiliriz?
Tek bir şey: Başınıza sarılan felaketi görmek, buna inanmak, kendine inanıp buradan kurtulmanın mümkün olduğuna inanmak, ama zerre kuşku duymamak tek çözümdür.
"Yok böyle şey" (yani "eskiden olan oldu, biten bitti; bunların üzerinde durmamın nedeni hazretin beni yönetmesi") diyeceksiniz.
"Bunlar zahiri işler, bunları önemseme nedenim beynimdeki programlar" diyeceksiniz.
Ve sevdiğiniz, sizi eğlendiren, güldüren, HAFİFLETEN bir konu bulacak, ona atlayacaksınız.
Bilirim, atlamak zordur.
Tüm sistem (doğrular) bunu yapamayın diye dizayn edilmiştir.
Düşünmek ve geçmiş "muhasebesi yapmak" bu yüzden pis (tıpkı uyuşturucu gibi) bir zevk verir.
En zoru ilk adımdır. Sizi kemiren düşüncelerden ayılmanın en zor kısmı ilk baştır… ama imkansız değildir. Defalarca -bir kez daha yazayım: DEFALARCA- denemeniz gerekecek. Ve bana inanın: Ne kadar çok başarısızlığa uğrarsanız, başarınız o kadar kalıcı ve güçlü olacak.
Karşı koyun! Beyninizde bu düşünceleri size düşündürenin beyninize dolduran yanlış doğrularla celp ettiğiniz NE (yani bir enerji, bir radyasyon) olduğuna inanın. Korkmayın ve karşı koyun. Göğüs-göğüse (enerji-enerjiye) bir ittirmece gibidir bu. Sakın
"Düşünmeyeceğim, karşı koyacağım, ben bunu başarım" benzeri ataerkil tuzaklara yeniden düşmeyin. Sadece DÜŞÜNMEYİN. O enerjiyi düşünmeyerek ittirin.
Bana "Düşünmemeyi 'düşünmeyeceğim' demekten başka nasıl yapabilirim?" derseniz yanıtım: "Düşünmemenin yolu düşünmeyeceğim demek değil, başka şey düşünmektir" olur.
Sevdiğiniz bir iş yaparak beyninizdeki "düşündüren enerjiyi" ittirin.
Kendinizi harika hissettiğiniz bir gün oturun ve sizi keyiflendiren (aman dikkat: HAFİF OLMALARI GEREK, savaş oyunu oynamayın) şeylerin listesini yapın. Liste için önerilerim: Spor, jog, yoga, dans, müzik, neşeli film, sizi güldüren film/komedyen… Yemek pişirmek, yemek pişirmemek ve parana kıyıp kebap siparişi vermek (bunu kendime dedim. ), yeni bir makyaj denemek, sevdiğiniz müziği açıp, aklınızı müziğe vererek olduğunuz yerde içinizden geldiği gibi zıplamak. Beyninizde "neşeli bir heyecan enerjisi" var etmektir amaç. Tercihen motor sistem aktif olmalıdır, yani beden hareket etmelidir. NE bu ortamda var olamamaktır.
Ve en önemli nokta: NE geometrik ortalama ile gelmektedir. Bu yüzden GECİKMEMEK İŞİN CAN DAMARIDIR. Sizi üzen (NE celp ettiren) düşünceler beyninize geldiği değil, uzaktan göründüğünde, elinizdeki işi ATIN, başınızı hızla sağa sola sallayıp düşünceleri dağıtın (bu çok önemli bir hareket), gecikmeden -imkan dahilinde- listenizden bir şıkkı ifa edin.
Genelde NE veren düşünceler kişi yalnızken gelir. Ama eğer iş yerindeyseniz, buna da hazırlıklı olun: Bu kez YİNE ÖNCEDEN farklı bir liste hazırlayın. Örneğin güzel resimler depolayın. Hatun resmi olur, erkek model olur, manzara olur, güzel ayakkabı olur, giysi olur, kendi beğendiğiniz resminiz olur, aile fotoğrafı olur, en özendiğiniz seks pozisyonunu içeren porn foto olur. Seçtiğiniz bu resimleri önceden beyninize visualize yapmayı (canlandırmayı) becerin. (Bitirebilirsem yeni eğitimde bu konuda bir sürü egzersiz var.)
Editörün notu: Janus bu yanıtını 12.8.2024'de vermiştir. Eğitim bitmiştir. Son okumlar aşamasındadır.
Ve zıplamaya, dans etmeye imkanınız olmayan ortamda NE atağı başladığında ilk önce başınızı sallayın, biraz zaman kazanın ve tuvalete kaçın. Ellerinizle iki gözünüzü kapatıp beyninizi bu resme odaklayın. Bir yandan da ya esma zikredin, ya sayı sayın, ya alfabe harflerini sayın, hatta tek haneli rakamları birbiri ile toplayıp çıkarın. Bu eylemi yaparken, imajinasyonunuz dağılacak… normaldir. Bir onu düşünün, bir bunu… Yani aritmetikten fotoya, alfabeden başka fotoya atlayın.
Düşüncelerin durduğuna inandığınızda işinize dönün.
DİKKAT: İKİ SAAT SONRA NE (olumsuz düşünceler) gelmiyor olsa bile, aynı eylemi bir daha yapın. 3 saat sonra bir daha! Yatana dek 3 saat ara ile bu egzersizi sürdürün.
Önceleri TABİDİR Kİ başarısız olacaksınız, NE atağı kazanacak… HİİİİİÇ SORUN DEĞİL. Pateni ayağınıza ilk taktığınızda, iki tekerlekli bisiklete ilk bindiğinizde, stiletto ile ilk taksi kovaladığınızda, gymdeki ilk günümüzün akşamında ve ertesi gününde çektiğiniz zorluğu anımsayın. Ve 722nin en sevdiğimiz mottosunu yineleyin: "BİR DAHA… BİR DAHA… BİR DAHA… BİR DAHA… BİR DAHA…"
Biraz moral bozayım: Başarmanın -o da SIKI ÇALIŞIRSANIZ- gereken zamanı iki yıldır. Ne kadar gevşek çalışırsanız, başarı zamanı o kadar gecikir. Kararlılıkla çalıştığınıza KESİNLİKLE VE SADECE iki yıl almaktadır.
NE denen musibetten büyük ölçüde kurtulmak için iki yıl akıl dışı, hatta doğa dışı kısalıkta bir süredir.
Doğa ana (ya da inanca göre Tanrı) bu kadar (makronun bölünmüşlükle oluşan kurallarını yerle bir edecek kadar) yanımızdadır.