YANIT
Spiritüel uyanışı sadece “Kundalini gücüne yönelmek” şeklinde yorumlamak bize göre hatalıdır; çünkü söz konusu uyanış kişinin yaşadıklarına verdiği tepkiye (daha doğrusu “onlara doğru tepki vermeyi öğrenmesi”ne) bağlıdır. Verilmesi gereken tepki kişiye özeldir, ortak kuralı yoktur. Yani aynı davranışa her kişinin uygulaması gerekli “pozitif yaklaşım modeli” farklı (örneğin aynı olaya verilecek doğru tepki bazı kişiler için pasif, bazı kişiler için aktif davranış) olabilir.
Kundalini’ye gelecek olursak sorunuzun içeriğinde şeytan figürü olduğu için işe biraz baştan başlamakta ve Şeytan’ın ne, ya da kim olduğu hakkında görüşlerimizi paylaşmakta yarar olacak. Bu meyanda sorularınızı da yanıtlamış olacağım. (İslam hakkında teknik bilgim olmadığı için 2. soruyu yanıtlayamayacağım.)
Sanılanın aksine üç çeşit şeytan vardır!
1- Bunların ilki bildiğimiz kötülük enerjisidir. Bizlere göre önceki mutluluk evrenini bölen, başta insanlar olarak tüm canlıların negatif enerjisi ile beslenen metafizik varlık... Negatif enerji acı ile davet edildiği için acı verici ortamlar yaratmaktadır. (Acı, negatif duyguların ana tetikleyicisidir.)
2- Hz. Musa ilk tek tanrılı ataerkil dini yayma sürecinde inancının içeriğine ters yönde tapımları olan paganist krallıklarla büyük bir çatışma içine girmiştir. Mısır’dan çıkarttığı kavmine yerleşecek toprak, hatta yedirecek yemek, içirecek su bulmakta zorlanmaktadır. Bu nedenle Yakın Doğu’daki anaerkil (uygarlıkları ile tarihe geçmiş) krallıklarla yıllarca savaşır. (Savaş ondan sonra Yeşu ile sürecek, günümüze dek sona ermeyecektir.) Yaşama farklı doğrularla bakışları yüzünden düşman görülmekte olan bu krallıklar ve tapımlarındaki kimlikler Tevrat’a kötülük olarak geçerler. Sözün özü, Tevrat’taki şeytani güçler anaerkil bereket kültlerinin tanrı ve tanrıçalardır; tüm Tevrat içeriğinde başka da (yani bildiğimizi anlamda, bir kimlik olarak) Şeytan yoktur.
Şeytan ilk kez Hıristiyanlıkla ortaya çıkmıştır. Bu dinin “Yahudilikteki düşman”dan etkilendiği, yani Hıristiyanlık Şeytan’ının da aslında anaerkil kavimler ve tapımları olduğu, İncil vahiy bölümünde Şeytan’ın “Babil” olarak yorumlanmasından bellidir. Hz. Musa'nın temelde Mısır değil, Babil inancı ile savaştığı unutulmamalıdır; çünkü savaştığı Yakın Doğu uygarlıkları Mısır değil, Babil inancındadırlar. (Bu yüzden Tevrat'da lanetlenen tanrı ve tanrıçalar, onları öldürmeye çalışan firavunun tanrıları olan İsis, Osiris ve diğer Mısır panteonu tanrıları DEĞİL; Aşera, Astaroth, Dagon vb. benzeri Yakın Doğu anaerkil bereket kültlerinin tanrı ve tanrıçalarıdır.) Yani ikinci Şeytan, zararlı (saldırgan, yıkıcı) olmadıkları halde yeni dinin içeriğine ters yönlü tapımlar gerçekleştirdikleri için Şeytan diye lanse edilen eski anaerkil-paganist inançlardır.
3- Anaerkil ezoterizm ve birçok eski uygarlığın (örneğin Mısır, Babil, Yunan, Roma vb.) eski yaratılış mitlerine göre madde evreni önceden var olan bir mutluluk evreninin kötücül bir enerji tarafından bölünmesi ile var olmuştur. Bu durum bilim alanında Big Bang olarak anılır.
Evren ikiye bölündüğünde her şey de ikiye bölünmüştür. İnsanoğlunun “dişi ve erkek”; evreni bir arada tutan kuvvetlerin dört ayrı kuvvet ve bunlardan biri olan elektromanyetik (EM) enerjinin elektrik ve manyetizma olmasının gerisinde bu gerçek vardır. Söz konusu bölünmüşlük listesi manevi alanlarda da, örneğin “akıl ve içgüdüler” şeklinde uzatılabilir.
Yahudilik ve Hıristiyanlık akıl yönündeki inanışlardır. Tek tanrıları Yahveh, kendini "akıl tanrısı" olarak (Logos) gösterir. (Ancak aslında Yahveh aklı ile zeka farklıdır.) Yahveh tarafından bakan İncil yazarları, içgüdü tarafında olan herşeyi (sadece bu kavrama ters düştükleri için) lanetlemişler, bu "karşı taraf"a Şeytan adlı bir kimlik yakıştırmışlar, Tevrat ile kültüre yansımış öncel "şeytan Babil"i de buna katmışlar ve ortaya "Babil Fahişesi"nden, "Yok edilecek ülke Babil"e ve de yerden/denizden çıkan Şeytan'a dek uzanan korkunç anlatımların yer aldığı İncil/Vahiy bölümü doğmuştur.
Yani Hıristiyanlık ve Yahudilik Şeytan'ı sadece bölünmüşlüğün bir yarısıdır... ki, tüm içgüdüler olduğu kadar cinsel organlar ve seksi de içerir... ve de akıl kadar masum bir olgudur. Aklın da içgüdülerin de zararlı olması ancak SADECE bu kavramalar sınırlarında yaşanırsa doğabilir... ki, Tevrat ve İncil yazarlarını yaptığı budur: "Seks ve içgüdüleri, yani bölünmüşlüğün bir yarısını, yok saymaktır". Müslümanlıkta bu çeşit bilgilere yer verilmediği, dahası, cinsellik kutsandığı için bu dini öncel iki din ile bir tutmak ve bir “uzantı” görmek bize göre hatadır.
Kundalini ise -akıl kavramının hatalı (tek taraflı) yorumu ile gelişen ataerkil din ve kültürlerin etkisindeki- insanoğluna baskı yüzünden kullanılamayan, giderek uyuşturulan, dumura uğratılan, “seks” adlı vibrasyon frekansından yararlanma metotları ve teknikleridir. Tek tarafa (akıl yanına) kaymakta olan kişiler için kurtarıcı, seks yönünde yaşamakta olan kişiler için abartıcıdır.
Şeytan sadece “zarar veren” ise, ki öyledir, ortada tek bir şeytan vardır: O da SADECE bu bölünmüşlüklerden bir yana "yapışmak", orta noktada duramamak, dengeli olmamaktır. Çünkü "dengeli olmak" şeklinde yorumlanacak "ortada durma" becerisi, akıl ile içgüdülerin "bir/tek/bütün" olduğu öncel bölünen evrenin içinde yaşamaktan, ya da o hayırlı vibrasyonlarla kontağa geçmekten farklı değildir.
Cennet ve Yılan
Tevrat'ın ilk bölümünde yer alan cennet ve yılan öyküsünün kaynağı ise Yunan mitolojisindeki Hesperidlerin Elma Bahçeleri'dir. Yasak meyvanın elma olma nedeni de sadece budur. Orijinal öyküdeki yılan ise bahçenin koruyucusu olan LAdon adlı dev ejder (yılan)'dır ve yararlı bir varlıktır.
Bu inançtan (yani "iyi yılan" kavramlarından) esintiler hz. Musa'nın ve kavminin yüzyıllarca savaştığı anaerkil inançlarda da görüldüğünden (zaten eski tüm inançlarda yılan ve ejder kutsal ve iyilikçil güçlerdir) yılan, yeni dinin bekası açısından otomatik olarak -tıpkı "Babil" gibi- baş düşman ilan edilmiştir.
Yahudilik öncesi yılan sadece iyi bir güç değil, aynı zamanda sağlık tanrısıdır. Hipokratın önceli Asklepios'un sağlık merkezinde (ölümden adam aldığı anlatılmaktadır) yılanlarla tedavi ettiği bilinir. Günümüzde de tababet ve eczaclığın sembolünün yılan olması gerisinde bu eski "iyi tanrı yılan" vardır.
Aynı iyi yılan Hindu inancının yaratıcı tanrısı (bütünü ile anaerkil olan, bu yüzden bölgeye sonradan gelen ataerkil aryanlarla lanetlenen ve inançta ikincil öneme indirilen) Şiva'nın boynunda da görülür.
Sonuç olarak, tüm bu bilgilerin kompoze edilmesi sonucu Kundalini vibrasyonunun "yılan" ile eş değerde görülmesi, böyle bir yere konması yadırganmamalıdır.