722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

EZOTERİZM

SORULAR ANA SAYFA | Maji | Astroloji | Fal / Tarot | Kuantum | Ezoterizm | Müslümanlık | Pozitif/Negatif Enerji | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi
İlişkiler | Özel İlişkiler | İş Hayatı | Janus

TÜM EZOTERİZM SORULARI
23 Mart 2018
Enerjilerden beslenen varlıklar

Bazi kaynaklarda cinsel enerjiden beslenen varliklar oldugundan bahsediliyor. Asli var midir?

YANIT
Sorunuzun yanıtı hem “evet, vardır”, hem de “hayır, yoktur” şeklindedir!

Açıklayayım:

1 - Cinsellik ortamında (ve de diğer her anda) beyinden yayılan her türlü vibrasyonla senkronize olan başka vibrasyonlar vardır. Bunlar yakın arkadaşınızın beyninin enerjileri kadar, (aşağıda anlatacağım) farklı ortamların enerjileri de olabilir. Yani “evet, bir beslenen odak vardır”.

2 - Söz konusu odak ise sanılan şey hiç değildir, bu yüzden sorunun yanıtı “hayır, öyle bir odak yoktur”dur da!..

Evreni ve dünyayı ürkütücü bir yere çevirmek ataerkil kültürü yaratan “derin vibrasyonlar”ın en önemli besin aracıdır; çünkü bunlar beyinde var ettikleri negatif duygular ve özellikle de korku adlı süredurum (duygu) ile beslenirler. Ama bunlar sanıldığı gibi ürkütücü varlıklar mıdır? Hayır değillerdir; sadece birer vibrasyon frekansıdırlar.

Söz konusu “beslenme” Hollywood film sanayi yönetiminde olan beyinlerimizce algılandığı gibi korkunç bir varlığın kişiye saldırması ve onu garip şekilde davrandırması değildir. Saldırı sadece korku duygusunun yaratılması ve kişinin bu duygunun güdümünde birçok güzelliğe erişememesi, erişme isteğini ve imkanını yitirmesidir.

Aynı şekilde “cin” adlı varlıklar hakkındaki mass hysteria bize göre benzer vibrasyonlar tarafından yaratılmaktadır. Yani cin saldıracak/çarpacak diye korkmakta olan kimseler çoktan gerçek bir cin tarafından saldırıya uğramışlardır. Korku varsa, NE vardır. NE’den başka saldıracak cin, hortlak, uzaylı vb. yoktur. “Korku, başa kötü bir şey gelmemesi için sakınılması, önlem alınması şart olan en önemli kavramdır” inancı boştur; iddia edildiği gibi tehlikelere karşı önem yarattığı için gerekli bir duygu değildir. Tehlikelere karşı önlemi sağduyu, dikkat, aklıselim, bilgi ve deneyim var eder.

Peki yok mudur hiçbir şey astral’da? En çok büyücülerin bilgisi dahilindeki bu gizemli diyarlar boş mudur? O zaman tanrılar/tanrı nerededir? Onlar da mı yoktur?

Öncelikle -majisyenlerin çok sevdiği ve her şeyi doğrudan oraya bağlama eğiliminde olduğu- astral diye bir yer yoktur.

Oralarda yapıldığı iddia edilen maji, aslında gündelik bir olayın biraz bilinçle yapılmasıdır. Maji, nöronların parçası diyebileceğimiz bir yapı olan mikrotübüller; bir çeşit nöron bağlantısı olan “gap junction”lar ve buralardaki gama dalgalarının KUANTUM UZAY ZAMAN GEOMETİRİSİNDE süperpozisyonu arzu doğrultusunda çöktürmesi yapılır. Yani batılı söyleyişle “majikal”, amiyane dil ile “büyü” ortamı kuantum ortamında yapılmaktadır; kullanılan aracılar esrarengiz güçler değil; -bize göre- Hadron çarpıştırıcısında bile var edilebilecek/izlenebilecek particle’lardır.

Kuantum ortamındaki hem dalga, hem parçacık olan kuantum nesnelerine bizler -eskiden kalma ağız alışkanlığı ile- tanrı deriz ve onlarla çalışırız. Oysa “Tanrı” da diyebileceğimiz “yaratıcı” atom üstü düzey, atom altı düzey ve daha derinlerini var etmiş olan -bize göre bilinçli ve iyicil- bir güçtür.

Uzun süre denizlerin ötesinde dünyanın sonu ve canavarlar olduğuna inanıldı. Sonra denizler aşıldı, ötede sadece başka kara parçaları olduğu görüldü.

Bu kez ürkütücü ortam göklerdi ve dünya o ortamın merkezindeydi. Münecimler oralara bakıp bakıp ne kerametler yarattılar… Bulutların üzerinde eli yıldırımlı tanrılar insanları ite-kaka yönetiyorlardı.

Sonra merkezin Güneş olduğu ortaya çıktı, uzay yavaş yavaş tanınmaya başlandı, pek gizemli bir şey olmadığı anlaşıldı. Bu kez her yan hayalet doldu. Şatoları ele geçiren hayaletler ellerinde zincirler ile insanları korkutuyorlardı. Oysa bu hayaletli şatoların bilinen geçmişinde -yani tarihinde- hiçbir hayaletten söz edilmemekteydi. Ne Jan d’Ark, ne Templar şövalyeleri, ne ihtilal öncesinde asillerin yaşadığı şatolarda geçen tek bir hayalet öyküsü yoktu. Hayaletler 1800lü yıllarla ortaya çıkmaya başlamışlardı nedense. Aynı süreçte Osmanlı’da da gulyabaniler, deccal’ler görülmeye başlandı. Halbuki eski Türk boylarında, ya da Yakın Doğu krallıkları inançlarında hayalet ve mezardan çıkan ruhlar bulunmazdı.

Ardından güneş sisteminin varlığı ve bu sistemin orta halli bir galaksinin dış mahallesinde bir yerde olduğu anlaşıldı. Bu sefer korku uzaylılardan gelmeye başladı.

Sonraki bilgilenme aşaması, galaksimizin milyonlarca galaksiden meydana gelen bir evrende olduğu idi. Evren "sonsuz" olarak algılandı uzun süre. Ancak imse bu “sonsuz” ne demektir anlayamadı pek. Neredeydik biz, nasıl bir sonsuzluk ortamındaydık? Herkes yine tedirgindi.

Son yıllarda evrenimizin sonlu olduğu ve -duymaya hazır mısınız?- milyonlarca evrenin var olduğu bir hyperspace’de (bulk’da) “yüzmekte” olduğu ortaya çıktı!

Yani ürküntü yaratan her şeyin bir akılcı -fizik- açıklaması vardı.

40+ yıllık okült hayatımda, gençlikte bilimsel sayılabilecek analitik ve laboratuvar çalışmaları içinde, metodik olarak aradığımız halde ne tek bir cin, ne de tek bir hortlakla karşılaştım. Kendi cinim var, ama her bedensiz varlık gibi bunu kendi beyin enerjim ve diğer enerjileri sentezleyerek yarattım. Yani beyin enerjisi negatif olan herkes kendi cinini ve lanetini yaratır ne yazık ki; kendi yarattıklarına duyduğu korku ise ateşe dökülen benzindir.

Son olarak doğrudan sorunuzu yanıtlayayım: Sizi ve beni, sizin ve benim gibi aslında vibrasyon olan diğer şeyler etkilerler. Tabii ki biz de onları... Kimin kimi etkileyeceği dalga boyumuzun genliğine bağlıdır. Bu vibrasyonlara dileyen bir ad takar ve kendini korkutarak olumsuz vibrasyonunu tetikler, böylece de varlıkları, hayaletleri, cinleri besler.

Dileyen saçma sapan şeylere boş verir, sadece -kimsenin yaşam alanına müdahale etmeden- keyfini, rahatını arar; hayatın ne kadar kolay bir yer olduğunu, onu zorlaştıranın sadece kendi beyin enerjisi sayılması gerektiğini giderek görür ve geçen zamanı için biraz üzülür.

Tabii ki çok az üzülür; çünkü artık o bir şeye üzülerek, ya da korkarak vakit geçirmemesi gereken hoş bir ortamda bulunma şansı taşıdığını çözmüş ve buna saygı duymayı öğrenmiştir.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Makaleler    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -