YANIT
Bizim sistemimizde -bir ölçüde de olsa- bilimsel karşılığı olduğu düşünülmeyecek bilgilere yer vermiyoruz. Sitedeki eğitimimizin tanıtımında da yer aldığı gibi kendimizi çaresizlik yüzünden (kendimize uygun bir ad bulamadığımız için) “okültist” olarak niteliyoruz. Bu eğilimimiz yüzünden son yirmi senedir ruhçuluk, teozofi, okültizm vb. benzeri konulara uzağım. Bu sistemler ve ekoller yanlıştır ya da gereksizdir gibi bir iddiam tabii ki yok. Ancak bana uzun süredir uzaklar. Bu nedenle sözlerim sadece kendi sistemimizin görüşlerini yansıtacaktır.
Bildiğiniz gibi standart kuantum mekaniğine göre makrokozmos varlıkları (örneğin insanlar) enerji gereksinimi yetmediği için dalga fonksiyonunda kalamıyorlar; çevre ile etkileşimde çöküyor ve parçacık (yani madde) haline dönüşüyorlar. Yapı taşlarımız olan elektronlar duvarlardan geçseler de (yani dalga fonksiyonunda olabilseler de) onların bina ettiği bizler dalga fonksiyonunda kalamıyoruz.
Bizim okültistliğimiz (yani bilim adamları gibi kanıtlamaya mecbur olmadan ilerlemeyi mümkün kılan az-biraz “cavalacoz” kimliğimiz) burada devreye giriyor ve teoriler geliştirmeye başlıyoruz.
Bize göre (ve de matematiksel fizikçi ve kozmolog Frank Tipler benzeri bilim adamlarına göre) bu özellik insanlarda da görülebilir. Tipler, konuya Çoklu Evrenler Modeli (ki, buna paralel evrenler diyebiliriz) açısından bakmakta. Bizler ise biraz daha ileri gidiyor ve diyoruz ki: “Evet, insan da elektonları gibi dalga fonksiyonuna geçer… ve bu haline ruh denir”.
Ruh denilen ve ne olduğu pek de anlaşılamayan, genelde bilim adamları tarafından varlığı reddedilen (örneğin psikologlar, adları "ruh hekimi" olsalar da ruhun varlığını yadsırlar), ama her insanın varlığına emin olduğu sübjektif yanımız aslında dalga fonksiyonunda olan parçamızdır. Doğum; dalga fonksiyonunun çöküşü, yani parçacık haline geçişi, yani-yani bedenlenmesidir. Buna rağmen tıpkı elektron gibi, istenildiğinde sadece ruh olma imkanımız da vardır. Yani canlılar bir beden ve bir ruh olarak iki kimliklidirler. Madde bedeninin varlığına neden olan olaylar silsilesi sona erince, bütünü ile dalga fonksiyonuna geçer, diğer aleme göçeriz… ta ki çevre ile ilk etkileşime (madde evreni ile kontağa) geçene dek! Söz konusu kontağın ise sempatizasyon ile kurulacağı ortadadır.
Sözlerimi biraz daha yalınlaştırayım: Mikrokozmastaki ruhun frekansı ile makrokozmostaki bir ortamın frekansı senkronize olduğunda (yani ruh, hala madde evreninin hatalı bilgilerini taşıyorsa), dalga fonksiyonu halimiz çöker, particle durumuna geçer, doğarız. Ancak doğuşumuz -tıpkı elektronlar gibi- dalga fonksiyonu yanımızın yok olacağı, ya da bütünü ile sona ereceği anlamına da gelmez.
Güzel dileklerinizi aynen iade eder, bu combo'ya bir de "neşe" ve "heyecan"ı eklerim. (Neşe ve heyecan olmayınca mutluluk biraz yavan değil mi? ;-)