YANIT
Sizi tebessüm ettirebildiysem gerçekten sevindim! Zaten elimden geldiğince “matrak” laflar etmeye bu minik tebessümler amacıyla özen gösteriyorum. Ama bazen kantarın topuzunu erkeklerden yana kaçırıyorum, bazı hanımlardan eleştiriler geliyor… ki, haklılar. Bu yüzden bundan sonraki matrak olma çabamda salt erkek bakış açısından matraklık yapmamaya çabalayacağım. Ancak yaşlı olmam ve kadınların son 30 senede inanılmayacak kadar kimlik değiştirmeleri yüzünden onlara neyin matrak ve eğlenceli geleceğini kestiremeyeceğimden korkuyorum. Eskiden evlenmek, yeşil panjurlu ev, güzel bebekler, güvence ve aşk benzeri konular kadınları mutlu eder, yani gülümsetirdi. Şimdi bazı hanımlar tarafından bu kavramlar sınırlama ve belli ortamlara hapsedilme olarak algılanıyor. Yaşadıklarını bildiğim için bu düşüncelerine hak veriyorum. Ancak onların artık itici bulduğu (ya da itici bulduruldukları) bu kavramlar aslında GERÇEK kutsallıklardır. Yani kadınlar, eski kadınlar diyeyim, işin doğrusunu isterlerdi. Ama bazı erkekler onları bu kutsallıkları kullanarak öylesine korkuttu ki, onları da artık kutsal olmayanları istiyorlar haliyle. Bu süreçte ise olan benim gibi matraklık yapmaya kalkan yaşlılara oluyor ve ne diyeceğimizi şaşırıyoruz.
“çünkü bu hayatta beni mutlu edebilecek tek durum o kayip halkaya ulasabilmek, olayin iç yüzüne vakif olmak”
Bunda hiçbir hata yok. Kişiye mutluluk veren (tabidir ki diğerlerini tedirgin etmiyorsa, NE yaratmıyorsa) iyi ve doğrudur. Ancak yine de bu konuların mutluluk mu verdiği, yoksa hatalı hazlar mı yarattığı da irdelenmelidir. Uyuşturucu ve aşırı yemek/içki/sigara kullanmak da zevk verir… ama zararlıdırlar. Dikkatli olmak gerek.
Hedefinizin amacı rahat keyifli ve fazla derin olmayan hayatlar yaratmaksa doğrudur… ama doğrusu ya hiç sanmıyorum. Kişi bazen kendini kendi gözünde önemsemek adına önemli olarak algıladığı konulara el atar. Amacı ise aslında kendine dönüktür… bu yüzden asla aradığı mutluluğu bulamaz. Zaten istediği hedefe vardığında -hedef hatalı olduğu, ya da böyle bir hedef olmadığı için- mutlu olmasında ya da işe yarar bir iş ifa etmiş olmasına hiç imkanı yoktur. Siz böylesiniz demiyorum, sadece amacınızı irdeleyin diyorum. Bazı kimseler güçlü olarak algıladıkları figürlerle sadece güç kazanmak için mücadeleye de girişebilirler.
“iç potansiyelimi degerlendirmek istiyorum karanlik enerjiye karsi..”
Karanlık dediğiniz anda zaten hedefi ıskalamış olabilirsiniz çünkü yaşamın odağı (örneğin rahim ve derin deniz dipleri) ışığa kapalıdır, karanlıktır. “Lanetli karanlık” kavramının çıkışı ataerkil dinlerdir. Yarattıkları inanç ve kültür öylesine insan beynine nüfuz etmiştir ki, en pozitif adam bile kötülüğe karşı verdiği savaşı -papağan gibi- karanlığa karşı savaş olarak görür ve lanse eder. Demir piritler ve “deep sea vent” benzeri yaratıcılık teorilerinin tümünün karanlıkta var olduğunu nedense göremez.
Negatif enerjiye karşı zafer kazananlar hangi yaş, konum, zeka seviyesi ve yetenekte olsalar da, aslında RAHAT olabilen, dengeyi sürdürebilen, aşırılık yapmayan kişilerdir. Oysa bir adam “kötülükle MÜCADELE” benzeri politikacı benzeri kelamlar etmeye kalktığında onunla kontağa girmiş olabilir; çünkü “mücadele” derken asıl kastettiği kavram, ya da beynindeki enerji büyük olasılıkla ataerkildir.
Bu mücadelecilerin enerji yapısını deşifre etmek adına “kendi içinde rahat ve keyifli biri olmak adına mücadele et” önerisinde bulunmak gerekir (dikkat edin, asla “bir Hıristiyan azizi gibi saf ve ermiş bir adam olmaya uğraşın” de dememekteyimdir). Bu kişinin canı sözlerimi duyunca sıkılıveriyorsa, oysa “Git, şunu-şunu-şunu yap, mahfet onu… Bizi yenemeyecekler!” dediğimde şevk ile doluyorsa başı dertte olabilir.
Binlerce yıldır hiçbir izm, ekol, felsefe, hatta dinin önde gelenlerinin insan mutluluğu adına zırnık katkıda bulunamama nedenleri budur: Onların derdi gerektiği şekli ile davranıp gereken değişimi yaratmak değil… mücadele etmektir.