YANIT
Öncelikle merhaba arkadaşım!
Bu durumun en basit nedeni bilim adamlarının, geleneksel bilim adamlarına karşı verdikleri savaşı kazanmaları ve kuantum mekaniğini ortaya atarak yüzyıllar boyunca POZİTİF bilim diye beyinlere sokulan şeylerin tersinin doğru olduğunu KANITLAYARAK gösterebilmeleri. Zaten standart bilimi canlı tutan, farklı düşüncelere kapıları sıkıca kapatan, sadece kırgın, korku ve öfke içindeki bir avuç insandı. Bunlar düşünür olarak görüldü, bilim adamı olarak görüldü, politikacı olarak görüldü… Ancak bu büyük adamlar genelde küçümsedikleri ve “basit" diyerek önemsemedikleri insanlara fazla etki edemediler. O insanlar küçümsenen küçük dünyalarında kendi yarattıkları inanışları ile DOĞRU vibrasyonları çekerek yaşadılar. Dünyayı "Büyük Yırtılma"dan koruyan (hem de akıllara rağmen koruyan), aslında onların enerjisi idi!
Kerameti kendinden menkul mandarinler ise -ürettikleri baş belası düşünceler okullarda küçücük çocukların akıllarına “aman ne derin hikmet” diye sokulacak kadar önemsendikleri halde- çok güzel bir hayat mı sürdüler?
Tam tersi!
Hepsi de beyinlerinin içindeki kendi yarattıkları cehennemde yaşadılar ve dünyanın güzelliklerinden o cahil insanların yarısı kadar pay alamadılar.
Bu birtakım büyük ve üstün adamların herzelerini gündelik hayata geçirebildikleri de sıklıkla görüldü. Ama hala da sıradan ve olağan kişiler, o küçücük sanılan hayatlarında hey-hey-de-hey-hey yaşarken, kendileri pek bir seçkin yaşamlarında ister bir elleri yağda, diğeri balda olsun, ister bir sürü benzerlerini karşılarında hazr’ol da tutsunlar, negatif beyin elektriği içinde, hiçbir güzelliğin tadına varamadan bu hayattan göçüp gittiler. Günümüzde bile bu “erkekler liginde” havalı-havalı hallerle saygı duyulan bir sürü edebiyatçı, politikacı, bilim adamı vardır. Acıdır ki, bu adamların laf-ı gezafları “da” okullarda gelişmekte olan beyinlere “en bi muhteşem” diye enjekte edilip durmaktadır. BU yüzden kimliğindeki acıları aşıp var olmak emelindeki nice akıllı genç, sadece onlara “bu yol tek yol” olarak belletildiği için, bu safsataların peşine takılır, hayatını ağır düşünceler, izmler, yok efendim felsefelere gömüp zindana çevirir. Bu sözleri önceleri felsefe okumayı pek matah bir şey sanan gençlerden olan bendenizin, uzun süre ve birbirinden farklı hayatlar yaşadıktan, bu dünyada görülebilecek pek, ama pek çok şeyi gördükten sonra söylediğimi de ekleyeyim.
Anlayacağınız filozoflar hoşlandığım kimseler değillerdir. Anaerkide ise hiç tutulmazlar. Halikarnas Balıkçısı bu adamları kitaplarında parmağına bir dolar, okurken gülmekten gözlerinizden yaş getirir. Ayrıca sıklıkla İon (Ege) düşünürlerinin kendilerine “filozof” değil, “fusiolog” (doğayı bilen adam) dediğinin de altını çizer. Bir diğer "full pozitif" can olan Barış Manço'da benim gençliğimde konserlerinde okullardaki bu beyin elektriği katliamına karşı çıkacak laflar etmeden şarkılarına geçmezdi... hem de "okullarda okutulan saçma sapan adamlar" cümlesi ile!
Asıl (gerçek) akıllı insan, o çeşit aklın insanoğluna mutluluk verecek bir şey yapamadığını görecek kapasitedeki kişidir. Keyifli yaşamak derin düşüncelerle değil, pratik zeka ve içgüdülerle ilgilidir. Bu tip zeka ise kadında boldur, bu yüzden sistem kadını erkeklerin tek elindeki bu işe yaramaz şeye itekler durur. Kimlik savaşındaki gençler benzeri nice kadın da bir yandan zayıf olacağım diye yarı-aç yaşarken, diğer yandan aç açına “spora gider”, “fit” dediği -katır kutur- bir şeye benzemeye çalışır. Oysa kadın yuvarlaklıktır. Doğanın köşelileştirilme çabasına baş kaldıran hatlara sahiptir. Hatlarını bozan, ruhunu bozar.
Bu işin girizgahıdır. İlk çağ anaerkil uygarlıklarından bir insanı bu zamana getirip eline versen “Aman Allah! Vah zavallı insanlar!” diyeceği kitapları ha-babam okur-da okur. Bazı erkeklerin (erkekler deccal değildir, yanlış anlaşılmak istemem, paganizmde yaratıcı tanrı, bir erkek tanrı olan Baba Tanrı’dır, gerçek erkekliğin özüdür, nice mitolojide ataerkil tanrılarca katledilir, ama bir parçası yeniden hayata döndürülür, örn. Osiris, Attis, Shiva) kendi zevkine göre hoyratça dizayn ettikleri yaşamlardaki “iş”lerde ilerlemek için erkekleştikçe-erkekleşir. Anti-depresan kullanımı bu çağdaşlarda “hit the sky” durumundadır. Standart bilim işte bu coğrafyalarda serpilmiştir.
Bir yandan kadın beynine, diğer yandan bedenine saldırıp, kadındaki her üstünlüğü yok etme planının büyük başarısıdır bu.
Gerçek kadın, yemeyi-içmeyi-gezmeyi sever, kendini fazla sıkıntıya sokmayı, bu güneşli dünyada eve kapanıp alelacayip fikirleri anlamaya çalışmaya güler geçer. (Bu yüzden erkek bilimden fazla kadın çıkmaz. Ve bizler bu yüzden hala "bilim ADAMI" sözcüğünü kullanmaktayızdır.) Çalar, oynar (dans eder.) Çılgın olan da odur. Çılgınlık, doğada gizli olan, ataerki tarafından kadınlar bastırılarak yasaklanan frekans ile senkronizasyondur. Zaten bu filozof denen adamların arasında kadın bulmak pek zordur… ve bilirim ki, kadınların itibar etmediği alanlar genelde keyifli ve insanların gündelik yaşamına zırnık katkı sağlamayan konuları içerirler.
Ataerkide hayatı ne kadar zorlaştırır, karmaşık hale getirir, kimsenin kolay anlamadığı kelamlar ederseniz, sizi o kadar seçkin, akıllı, muhteşem sanırlar. Bu akıllılar öyle bir pompalanır ki, sonunda çoban, rençber gibi ortalama insanın seçim hakkını bile elinden almayı hak görecek kadar şişerler.
Ama artık -hani derler ya- “geçti Bor’un pazarı…” O sadece dünyayı değil, evreni bile düzen kuracağız diye köşelileştirmeye çabalayan ataerkillerin yüzyıllarca insan mutuna verdiği zararın son günleri yaşanıyor. Artık bilim adamları kuantum dünyasının yasalarını keşfediyorlar. Hem de Einstein gibi (evet efendim, kuantum mekaniğinin nice yasasına son nefesine kadar karşı çıkıp işleri geciktiren bir diğer pek değerli zattır kendileri), Freud gibi ataerkiller ne yaparlarsa yapsınlar!
Lafı bu kadar dolandırdıktan sonra, şimdi mistisizm ve bilimin giderek ele ele verme durumunun nedenselliğini bir de farklı açıdan dile getirmeye başlayayım. :))) Aklı ve standart bilimi temel gerçek alan dönemler sadece bazı adamların kitaplarının fazla okunması ile gelişmez. O kitapları okumak tabiidir ki NE celp eder, NE akıl ve standart bilimi ön plana çıkartır; ama işin içinde bazı çok farklı etmenler de vardır ve bunlar astroloji (uzaydaki kütlelerin kadere etkisi) ile ilgilidirler. Örneğin anaerkinin dorukta olduğu dönemlerde Dünyanın Burcu Yengeçtir. Yengeç, dişi güç Ay ile yönetilir. Savaşlar çağı İÖ 2000-Milat arasını ise Savaş tanrısı Mars’a adını veren Mars planeti yönetmiştir. (Bu konuda bilgi almak için KOVA BURCU ÇAĞI adlı dizi filmimiz izlenebilir.)
Mistisizmin giderek ön plana çıkma nedeni ise bana göre Chiron’dur. Bu konuyu çok uzatmak istemiyorum; çünkü bu sayfalarda fazla astroloji konuşmak istemiyorum. Chiron’un yörüngesi Uranus (alışılmadık yenilikler) ile Saturn (geleneksellik ve düzen) arasındadır. Mistisizm ve bilim bu yüzden giderek el ele veriyor… artacak bu eğilim.
Peki, bu değişim iyi sonuçlara mı gebe, yoksa kötü mü?
Bu soruya ise sadece insanların çekeceği enerjiler karar verebilir… planetler değil. Yani belki planetler insanların yaşam modelini biçimlendirmektedir, ama o biçim içinde nasıl yaşanacağı (yani keyif içinde mi, yoksa safsata üreterek mi yaşanacağı) çekilen enerjiler ile saptanacaktır. Devirleri “de” aslında planetler değil, beyin elektriği yönetmektedir.
Ve son olarak bir alakasız söz daha ederek yanıtımı bitireyim: Akıl, tıpkı ışık gibi Yahveh’in yarattığı, yani onun tek elinde olan bir şeydir. Logos ve kelam olarak görülür. Ha, şu da var: Tarot kartlarında akıl, kılıçlar serisine aittir. Kılıçlar ise dört serilik destenin yegane bela serisidir.
İş bu yanıt kimseye "ahmak, mankafa ve dangalak olun" demek için değil, "akıl diye yutturulan doğadışı virüse karşı uyanık olun" mesajını vermek adına yazılmıştır.
Dünyayı kurtarmak için kafa elektriğini arap saçına çeviren kitaplar okuyacağına, güneş altında iki arkadaşı ile kikirdeşmeyi becerendir asıl akıllı. Ama şu da var, hayırlı olanın (PE envoke edecek düşüncelere sahip olanın) başka da bir şeyciğe zerrece ihtiyacı yoktur. Bir diğer deyişle: Hayırsız kimseler, ister bizzat Comte'den el almış olsunlar, dünyanın başına derttirler.