YANIT
İlginiz beni mutlu etti; ama açıkçası bu konu ile yoğunluk yüzünden hiç ilgilenemiyoruz.
İyisi mi size bazı bilgiler vererek bu hatamızdan az da olsa arınmaya çalışayım.
Tarot’un aslı anaerkil kadim kültürlerdir. Günümüzde kullanılan kartların orijinali ise Fransız ve İtalyan asillerinin bir kart oyununda kullandıkları kartlardır. Kendilerine paye verilmesini isteyen Kabalist (Kabalizmin bel kemiği ataerkil Yahudiliktir) üç kimlik (Etiella, Gebelin ve Levi) bunların ezoterik anlamlar içerdiğini öne sürmüş, sağdan soldan topladıkları ve çizdirdikleri resimlerle “bezeyerek” insanlara argo tabiri ile “dayamıştır” (içimden kibarca “empoze etmiştir” sözcüğünü kullanmak gelmiyor, adamların yaptığı tam olarak argo dayamak sözcüğünün ifade ettiği “üçkağıtçı, milleti enayi yerine koymayı hedefleyen baskı”).
[Bu adamların, ataerkil kültürün “gizli olan önemlidir” düşüncesi etkisindeki insanları sonuna kadar kullanıp cepleri doldurduklarını da ekleyeyim. Bu yöntem ile doğal bir olay olan maji benzeri ezoterik ilimler bir avuç “üstün” kimlik tek eline geçer. Oysa kutsal olan açıktır, vazıhtır… çünkü insan geneline ulaşabilmekte, ulaşmayı hedeflemektedir.]
Beni gerçekten üzen durum ise bir dolu bilgin adamın (bence yine binyıllardır süren ataerkil beyin yıkamaların kurbanı olarak) bu uyduruk şeylere inanıp, bu -temelsiz, mesnetsiz, saçma sapan, ipe sapa gelmeyen- lafları doğru çıkartmaya çalışarak kitaplar yazmalarıdır.
Bu yüzden Tarot’u -asillerin kart oyunu- olarak görelim ve geçelim.
Fal, iki temel (doğal) prensibe dayalıdır: Sayılar ve renkler.
Sayılar, kümelerin taşıdığı enerjilerdir.
Renkler, EM vibrasyonlar.
Bunlarla -kendi beyninizin yapısına uygun olarak (yani yürekten inanacağınız gibi)- oluşturacağınız her kart ile fal bakabilirsiniz. Beyniniz, geçmiş ya da gelecek adlı bölgelerle bu temel “değerler” aracılığı ile kontak kurar.
Ancak kuantum mekaniğine göre -özellikle Brian Greene’in çok güzel özetlediği gibi- geçmiş, şimdi ve gelecek bir somundur. Ölçümünüz ile hangi “şimdi”de iseniz, o “şimdi”nin somununu oluşturmuş olursunuz. Bu somunda geçmiş kadar gelecek de hazırdır; sizin tarafınızdan yaratılmıştır. Bu yüzden bilici (kahin) geleceği görmez, geleceği “yazar”. Yani gördüğü gelecek aslında “bakış açısına göre seçtiği şimdi”nin somunundaki gelecektir. Falcının görümlerine inanan ise -sadece inandığı için, yani inanarak dalga fonksiyonunu falcının sözlerine paralel çöktürdüğü için- onun ölçümü ile yarattığı geleceğini yaşamayı kabullenmiştir.
Fal adlı olayın en gerçek hali Memluk destesidir. Memluk destesinde Major Arcana yoktur. (Bu muhteşem destenin ele geçen 47 kartı Topkapı sarayında!)
Fal, eğer doğru argümanlarla yaratılmışsa her türlü gerçek ile kontak kurar.
Dileyen kendi yarattığı evrenlerin geleceği hakkında bilgi almaya çalışır. (Oysa o geleceği kendi yarattığı için bilgi almaya değil, yeniden istediğine daha uygun biçimde yaratmaya çabalamalıdır.) Dileyen ise herkesin somunlarının içinde olduğu hyperspace (bulk)’in de ötesinde yer alan gerçek (bize göre öznel iyilik) ile kontak kurmaya ve onu tanımaya çabalar.
İkinci seçenek hem daha akılcı, hem de daha rantbl bence. Baştan yaratılabilecek bir geleceği olduğu hali ile okumaya çalışmak biraz anlamsız değil mi?