YANIT
Yaşınızı anımsayamadım ancak genç öğrencilerim oldu. Yeni kuşak sanılanın aksine ezoterizme bizim gençlikteki halimizden çok daha meraklı.
“Ben neslime baktigimda kendim dahil edep/adap bilen çok kisi göremiyorum.”
Haklısınız.
Değişimin ürkütücülüğünü fark etmemek zor, ancak bu sözleri söylediğimde sıradan bir yaşlı uyumsuzluğu olarak algılanmaması gerekir. Yaşanan değişim çok baskıcı güçlerden kaynaklanmaktadır. Yine de baskılara insan kimliği daima dayanacak güçtedir. Önemli olan edep, adap ve terbiyenin miskin ihtiyarların can sıkıcı yaptırımları ile dolu küflü kültür olmadığını görebilmektir.
Söz konusu kavramlar kişinin kendi kendine frene basmasına neden olacak yol göstericilerdir. Birlikte yaşamak zorunda kalan ve parmak izleri kadar değişik beklentileri olan insan adlı canlıların sürtüşme yaşamadan varlıklarını sürdürmelerinin YEGANE YOLU kendi kendilerini frenlemeleridir. Kendini frenlemeyen kişiler diğer insanların alanlarına -fark etmemiş olsalar da- girebilirler. Bu davetsiz giriş karşı tarafta önce korku, ardından öfke meydana getirir. Böylece NE celp olur… Ayrıca söz konusu aşamadan sonra ne yazık frenleme bu kez de "karşı taraf" tarafından -savunma amaçlı- yapılacağı, karşı taraf tarafından frenlenmeye çalışıldığını gören kişi bunu özgürlüğüne saldırı olarak görebileceği, buna öfkelenebileceği ve bu durum daha da NE celp edeceği için işler çığırından çıkar. Terbiye, nezaket ve düşüncelilik benzeri kurallar, toplumu bu kargaşadan korumak adına var edilmiş bazı önlemlerdir. Bu kurallara İSTEKLE uyulunca, kişi dileyerek -uyum sağlamak adına- kendini frenlemiş (diğerlerinin iyiliğini düşünerek hakkından özveride bulunmuş) olacağı için PE celp eder. (Ancak tabiidir ki edep, adap ve nezaket konulardanda DA aşırılığa kaçmaktan sakınmak gerekir.)
Edep-adap kavramlarının yok olmasına (eski Osmanlı nezahetinin yok olmasına) neden olan baskıcı güç bence Amerikan kültür emperyalizmidir. (Unutulmamalıdır ki Osmanlı, İslam ülkeleri arasında belki de yegane nezaket kültürü yaratmış olan millettir. Örneğin "büyükler" karşısında bacak bacak üzerine atmak ya da ayakları uzatarak oturmanın ayıplanması gerisinde atalarımız vardır.) Amerikalıların kültürü kendilerine uygun olabilir; ancak onların hatası bu sistemi diğer ülkelere export etmek için elden geleni yapmalarıdır. Bu davranış etik açıdan hatadır, ama başka sakıncaları da vardır; çünkü yaratılan kültür, genelde çok saygın olmayan nedenlerle köklerini bırakıp göç eden insanlar tarafından var edilmiştir ve herkese uygun -ideal- bir yapıda değildir. Amerika, altın arayıcılarından kölelere, sürgünlerden başarısız politikacılar, toprak bulmak için yola çıkan oportünistlerden kanun kaçaklarına dek bir dolu kuşkulu kimliğin kurduğu bir ülkedir.
Yine de Amerikalılara da fazla yüklenmek hatadır; çünkü kültürlerini bu kadar kolay export edebilmelerinin gerisinde Kova Burcu Çağı benzeri sert bir çağa girişimiz vardır... ve Kova Burcu Amerika'yı yönetmektedir.
“Türkiye'de milenyumu neler bekliyor?”
Kahinler dahil bunu kimse bilemez; çünkü her insan geleceği kendi inancına göre var eder. (Dileyen bu konuda bilgi almak için Özel Görelilik Ve Kuantum Mekaniği Temelinde Fal Ve Falcılar adlı yazıyı okuyabilir.) Bu yüzden isterseniz geleceği güzel şekilde yaratmak (çöktürmek) için ne yapmalı sorusunu yanıtlayayım:
Yapılacak en kolay ve basit düzenleme sosyal imajı pozitive etmektir; çünkü pozitif imaj, auraya PE celp eder! Ülke insanlarının imajı pozitif ise, bu ülke aurasına yansır ve ülke kaderi pozitif olur.
Pozitif imaj adına “yapılması gerekli şeyler” başlığında aklıma gelen basit önlemleri şu şekilde özetleyebilirim:
-
Amerikan filmlerine fazla itibar etmemek (bundan fazla kültür pompalanmasına engel olmak),
-
Diğer insanlarla iletişime geçecek ara yüzü sorunlara engel olacak şekle evirmek (sosyal kimliği “hem korkusuz, hem de nezahet yüklü” şeklinde özetlenebilecek bir dengede/sentezde var edebilmek),
-
Dış görünüme önem vermek (bakımsızlık çağrıştıran giysiler kullanmamak, Amerikan icadı eskidikçe değerli olan(!) jean ve buruşuk t-shirtler yerine, daha özenli giyinmek, erkekler için traş olmak, kadınlar için saçları ile ilgilenmek ve böylece hem kendine/çevreye saygılı olunduğu mesajını vermek, hem de ezoterik metotlarla PE celp etmek),
-
Konuşma jargonunu pozitive etmek; küfür, beddua ve ucuz sözcükler/tamlamalar içeren bir jargona sahip olmamak (“kötü konuşan, kötü düşünmeye başlar” sözünü anımsayıp, beyin elektriğini feed back ile [düşünceden > konuşmaya DEĞİL, konuşmadan > düşünceye aktararak] pozitive etmek).
Bu konuda modelleme yapmak isteyenler rol modeli olarak ulu önder Atatürk’ü alabilirler. Şık ve özenli giyim, konuşma tarzı, tavır ve beden dili açısından kanımca kusursuz diyebileceğim bu model nice batılı devlet adamındaki imajdan üstündür ve tamamı ile pozitiftir. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan'ın giyim stilini çok olumlu bulduğumu ekleyeyim. Dahası, çok da saygın olarak anılmayan bir ilçe kültüründen geldiği halde "beyfendi" halleri olduğuna inanıyor, köklü ailelerin oğulları serserliği yüceltirken, kendisinin bu değişikliği yaratabilmesini takdirle karşılıyorum. (Eleştirdiğim "serseri özentisi iyi aile çocukları"nın önde geleni de yıllarca kendim oldum, o ayrı ;-) )
Janus "bey" deme nezaketiniz için çok teşekkür ederim; ancak Janus ismi bir lakap olduğu için "Janus" demeniz yeterli. Bir gün tanışırsak "bey" denmesi hakkımı o zaman bol bol kullanacağıma ("abi" hitabını bile istemeyeceğime) emin olun.