YANIT
Sorun nedir, anlamadım? İnsanların arzularını, taleplerini reddetmemenin nesi kötü? Aslında bence ortada gerçek bir sorun yok; çünkü davranışınızın adı özveri... Sorun, özverili olmayı sevmemeniz, ya da sevmemenin size öğretilmiş olması. :) Ancak ataerkil toplumlarda özveri ve özveri sonucu yaşanabilecek kayıplar büyük bir felaket, dahası -ahmaklık- olarak algılanır. Bu yüzden bu huyunuzu sevmeme konusunda sizi anlıyorum. Bu nedenle hoşunuza gidecek görüşlerimi aktarayım.
Davranışınızın gerisinde;
-
Ezberletilmiş bir davranışı ifa etmeniz olabilir.
(Bu ezberciliğin nedeni büyük olasılıkla ailesel kültürdür. Beyninizde baskı ile oluşturulmuş nöral yolaklar varsa, bunları kıramadığınız için otomat gibi size ezberletilen davranışları sergilersiniz.) -
İnsanlara kendini sevdirme, benimsetme, kabul ettirme (sevgi arama) isteği bulunabilir.
-
İnsanlardan korkmak ve/veya yaşamı tehlikeli bir yer olarak görerek tehlike dozunu (insanların düşmanlıklarını) olabildiğince azaltmak arzusu yer alabilir.
-
Çekingen ve aşırı duygusal (diğerlerinin davranışlarını yansıtan) bir doğal yapının (karakterin) varlığından söz edilebilir.
-
Gerçekten, isteyerek ve iyi niyetle “dünya daha güzel bir yer olsun, daha rahat yaşayalım” arzusu ile bu pozitif tavrı sergilemek, ancak geri dönüş izleyemeyince sinirlenip bu güzel huydan geri atmaya karar vermek benzeri bir tepki olabilir.
Üzerinde durmanızı önerebileceğim bir diğer nokta ise sadece belli konularda özverili olup olmadığınızdır. (Örneğin hanımsanız da, erkekseniz de, sizinle bir gece geçirmeyi teklif eden bir erkeğe de kolayca "hayır" diyemiyor musunuz?) “Hayır” denmeyen durumların içeriğini ya da bu durumların genelde belli ortamlarda olup olmadığını tarafsızca incelemek davranışınızın nedenselliğini bulma açısından yararlı sonuçlar yaratabilir.
Ancak bana sorarsanız insanların isteklerini yerine getirmekten vaz geçmeye soyunacağınıza bu yetinizi sevmeye ve daha yararlı hale getirmeye çalışın. Size bir yapı lutfedilmiş, belki biraz ham... onu biçimlendirin. Şunu da unutmayın: Eğer insanlar güzel davranışları ödüllendirseler, eğer güzel davranış sahipleri her zaman bekledikleri onurlandırılmayı görseler, az da olsa kayıp yaşamasalar, dünyada iyilik ve erdem diye bir seçkinlik, bir değer olmazdı; siz de genelden farklı, sıradandan daha iyi bir birey sayılmazdınız! İyi bir huyunuz varsa, onun olgunluğuna da erişin; size yapılan hatalara (tabidir ki büyük kayıplara neden olmuyorsa) hoşgörülü ve anlayışlı olmayı da becerin. Özveri, yani vericilik, adı üzerinde "vermeyi" içerir. Bir şeyi karşılıksız verdiğinizde çanağınızda bir boşluk olması da doğladır. Varsın alık balıklar anlamasın. Biri görür güzel huyları. O bazen bir insandır, bazen insandan çok daha değerli bir bilinç. Yaratıcı denilen (
Allah, tanrı, ana tanrıça/baba tanrı, Buda,
the Unmoved Mover [Aristo], Absolute Spirit [Hegel],
evren, kuantum uzay-zaman geometirisine embed gerçeklik, implicate order, "Kuantum evreninde gömülü Platonik değerler" benzeri bir çok ad alan, bir dolu farklı şekilde algılanan/yorumlanan)
o bilinç dolduracaktır çanağınızdaki boşluğu.
Sorunuza elden geldiğince yanıt verdikten sonra bildiğimi okumaya koyulayım.
Rahat yaşamak isteyen; aşırı sivri sayılmayan, ciddi kayıplara neden olmayan huylarını fazla irdelemez. Kimi sorunlar kendi kendine, zaman içinde doğal yapı tarafından “halledilebilir”. Ayrıca ataların dediği gibi “Her şerde, bir hayr vardır.” Bu -yürekten inandığım düşünceyi- bir diğer özlü söz ile dile getireyim: “Her felaket, sinesinde bir müjde gizler.”
Ve Manowar’ın ülkemize geldiği ve son konserini vereceği bu süreçte onların bir şarkısından Master of the Wind’den bir alıntı yapalım:
There the road begins, where another one will end,
For any day that stings, to better days it brings.
Nothing is as bad as it seems…
Yani benim yaşıtlarım olan hazretler demekteler ki: Bir yolun bittiği yerde, bir diğeri başlar ve hiçbir şey göründüğü kadar kötü değildir.
[Yukarıda söz ettiğim parça hakkında meraklısına not: Master of the Wind’i ilk kez 20 sene kadar önce bana Bülent Kısa dinletmişti… ve dinlediğim anda kendimden geçmiştim. (Parçayı dinlemek isteyenler için lyrics içeren link budur.)
Bu parçada “Karanlığa girip, silver-line’ı bulmak”tan söz edilir ve bu sözlerin gerisinde bazı reel bilgiler içeren teoriler bulunabilir: Unutulmamalı ki kara deliklerin gerisinde beyaz delikler vardır ve yeni bir evrene bazı bilim adamlarının canavar dediği, oysa aslında çekiciliğin (celp etmenin) doruğu olan, ışığa geçit vermeyen Kara Delikler kapıdırlar. Cennet, onların -yani karanlığın, ya da ışığa geçit olmayan diyarın- gerisinde bulunabilir. Müslümanlıkta yer alan "nur" kavramı ile makrokozmasta sınır oluşturan ışık adlı EM radyasyon -bize göre- aynı şey değildir.
Bir not daha düşeyim: Bu parçada wind yüceltilse de, rüzgar bizim inancımızda kötüdür… Yahveh dahil, tüm ataerkil baş tanrılar rüzgar ve yıldırım tanrısıdırlar. (Zaten ışığı da -sınır olsun, diğer aleme geçilmesin, herkes maddede tutsak kalsın diye- BÖLME ANINDA yaratan kendidir. Bunu apaçık şekilde Tevrat, Yaratılış bölümünde söyler.) Bu yüzden parçayı dinlerken havalara girip “ben böyle rüzgar efendisiyim işte” moduna kaymayalım; o güzel müzikte Zefir’in (Zephyros) Afrodit’i okşayan, eteğini kaldıran, çapkın esintisini bulalım. (Hazret aynı zamanda biseksüeldir de; Apollo ile güzeller güzeli delikanlı Hyakinthos için az kavga etmez.) Bölücü fırtına ve yıldırım tanrılarının rüzgarı değil; "yeşilcik" Chloris'in eşi, baharı getiren esinti Zefir bizi doyumsuz yollara taşısın.
Rüzgar var... rüzgar var. İllaki rüzgar denecekse, keyiflisini seçelim.]
DİP NOTLAR
[1]
Örneğin diğer aleme geçenlerin ardından ("Allah rahmet eylesin"i geçtim, “Rahmetle kalsın” bile değil, “ışıklarda uyusun” demek. :)