722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

YAŞAM ve İLİŞKİLER

SORULAR ANA SAYFA | Maji | Astroloji | Fal / Tarot | Kuantum | Ezoterizm | Müslümanlık | Pozitif/Negatif Enerji | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi
Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | İş Hayatı | Janus

TÜM İLİŞKİLER SORULARI
4 Eylül 2019
Annelik, kürtaj ve anaerki

Selam Janus. Çocuk sahibi olmanin anaerkideki yeri nedir? Bazi dinlerde kürtajin yasak olmasini nasil degerlendirebiliriz? Bu hassas konudaki düsüncelerinizi ve bilgilerinizi paylasabilir misiniz? Saglicakla kalin!

YANIT

Dinleri eleştirmek haddim değildir;1 çünkü yürekten gelen bir iman gönlün mücevheridir. (Bu sözler "daha pozitif bir yaşama ulaştıracağına inanılan sübjektif bir sisteme/yapıya/disipline bağlılık yaratan nöral yolak" şeklinde de ifade edilebilir.) Bu yüzden sorunuza biraz dolaylı yanıtlar vereyim. Ama bence sonuçta aradığınız cevabı elde edeceksiniz.

Anaerkide kürtaj yasaklanmaz.

Anaerki, kadının cinsel yaşama -eşleşene dek- son derece aktif katılımından (çok eşliliğinden) yanadır. Bu tavrın nedeni ise kadının kendine en uygun olacak eşi seçme ortamını zenginleştirmek, yani aday havuzunu geniş tutmaktır. Anaerkide belirleyici kadındır. Hedef, bu belirlemeyi en ideal seçimler ile yapması için ortam hazırlamaktır.2

Çok eşlilik genelde sanıldığı gibi “ahlaksız” adı verilen bir karakter yapısının görünümü değildir ve insanların -tabi ki rahat bırakılırlarsa- doğasında bulunan bir itilimdir. Zamanı gelince (eş bulununca) arayış kendi kendine sona erer.

Bu durum evrenin temel yapıtaşlarında, örneğin elektronlarda, bile izlenmektedir. Eşleşmemiş elektronların (çok kabaca anlatıyorum) manyetik spinleri vardır, çekicidirler. Eşleşme olduğunda spinler birbirini yok eder, manyetizma sıfırlanır. (Bu konuda bilimsel raporlara dayalı bilgiler Manyetik Maji eğitiminde aktarılmaktadır.) Aynı gerçek pop kültüre “Aşk, kendi sadakatini yaratır” görüşü ile geçmiştir. Yani aşık olunduğunda (daha doğrusu, gerçek anlamı ile eşleşildiğinde) sadakat şeklinde ifade edilen tek eşlilik aktive olur.

Ancak çok fazla evlilik dışı ilişki, çok fazla evlilik dışı hamilelik demektir.

Bu yüzden kadınlar kendi dünyalarında bu soruna çözümler geliştirmişler ve değişik kürtaj ya da sezaryen metotları yaratmışlardır. Orta Çağ (Hıristiyanlık) sonrası söz konusu bilgi ve beceriye sahip kadınlara, günümüzün ebelerine, “cadı” diye yaklaşılmış ve tümü büyük baskı içinde engellenmeye çalışılmışlardır.

Bu durumu Erica Jong, 18. yüzyılda geçen "Fanny" adlı kitabına çarpıcı şekilde anlatır. Fanny’nin zengin sevgilisi onun doğumunun en iyi şekilde geçmesi için erkeklere güvenmektedir. Erkek doktorların ise -erkek oldukları için- doğum yapmakta olan kadının cinsel organını görmeleri yasaktır. Bu yüzden doğumu çadır gibi bir oluşum içinde yapmaktadırlar. Ayrıca o zaman çok modern sanılan bazı aletler kullanılmaktadırlar. Fanny’nin doğumunda ise bütünü ile yetersiz kalırlar, ona büyük acılar çektrirler. Sonunda erkekler tarafından cadı olarak suçlanıp alnına haç işareti kazanınmış bir ebe gelir ve son anda Fanny’yi kurtarır.

Oysa çağdaş (ataerkil) batı kültüründe acımasız ve negatif olarak tanıtılan, gerçekleri metodik olarak gizlenen, ama giderek ortaya çıkmakta olan (örneğin gladyatörlerin sadece gösteri yaptıkları gerçeği), anaerkiye çok yakın uygarlık Roma imparatorluğunda evlerin altında, kanalizasyonda bulunan cenin kalıntıların, kürtajın yapıldığı düşüncesini doğurmaktadır.

Anaerkide aile içinde babanın önemi ikincildir. Bu yapı erkeğin ve kadının doğal yapısına uygundur. Kadının, çocuk sahibi olunca eşine yönelik ilgisinin (hatta sevgisinin) bir ölçüde azalmasının, bebeğine az da olsa eşinden daha fazla odaklanmasının, erkeklerin aşırı baskıcı baba ve aile erkeği modeline itildiklerinde yaşadıkları sıkıntının gerisinde geleneksel ailenin doğal rol modellere ters düşmesi vardır. Sıkıntılar, uyumsuzluklar, kaçma istekleri, adaptasyon boşlukları genelde doğanın “kaç” komutunun fısıltılarıdır.

Bebeklerin bedenleri besin ile, ruhları sevgi ile gelişir. Bu besleyici sevgi ise annede yer alır. Tabidir ki erkekler de ciddi oranda sevgi gösterme kapasitesine sahiptirler. Tabidir ki babanın da çocuk üzerinde yapıcı rolü vardır. Anlaşılamayan ise dişide, erkekte olmayan, üstün olarak nitelenmesi gerekmeyen, sadece farklı olan ve bebeğin çok ihtiyaç duyduğu yapıda bir sevgi ve sezgi (pop kültüre "kadınsı içgüdü" olarak geçen yapı) bulunmasıdır. Bu sevgi, tıpkı memelerinden akan besin gibi (bu doğal bir mucizedir), bebeklerin temel ihtiyacıdır. Yani doğa bebeğin yönetimini ağırlıklı olarak sadece hamilelik ve doğum değil, doğum sonrası bakımda da dişiye vermiştir.

Kadın, sezgi kapasitesi ile bebek hakkında verilmesi kararı hisseder. Erkek ise sezgi açısından zayıflığı yüzünden -acıdan kaçmak adına- gözlemler yapmak ve bunların sonuçlarını analiz ederek bazı kurallar koymak zorundadır. (Bunda da bir yanlış yoktur; bu bir çıkış yoludur. Erkek sezgi açısından kadına oranla zayıf olsa da, irade gücüne bağlı sağlamlık, değişmezlik açısından üstündür. Kimse diğerine göre daha aciz, daha zayıf, ya da daha kötü yapıda değildir. Kötülüğü yaratan bakış açısı, inanç ve erkeğin doğrusunu kadına yüklemektir.)

Evrende ise kural yoktur. Kurallı evreni yaratmaya çalışan Newton yaklaşımının kuantum mekaniğinin doğması ile gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmıştır. (Bu sözler bana değil, parçacık fizikçilerine aittir.) Evren, rastlantılar üzerine kuruludur! Bu yapıyı ise kurallaştırmak imkansızdır. Söz konusu (kuantum mekaniği ile ortaya çıkan, geçmişi 8.000 yıllık insan tarihinde sadece 100 yıl olan) gerçekleri devrimci sanılan Einstein da kabul etmemiştir. Kuantum mekaniğinin rastlantısallık şeklinde yorumladığı evren yapısına “Tanrı zar atmaz” sözleri ile karşı çıkmış, kurallara dayalı işleyen evren düşüncesinden geri adım atmamış, hastanede ölüm döşeğindeyken bile Bohm’un hipotezlerinin hatasını bulmaya uğraşmış, ama sonunda ona “tanrıya ne yapması gerektiğini söylemeyi kes” diye yanıt veren Bohm’un teorilerinin doğruluğu kanıtlanmıştır.

Bu yapıdaki kuralsız (bir anlamda anaerkil) evreni de (en azından bizlere göre) yaratan tanrıdır.

Ataerkinin zararı burada -egemenliğin “an’a bağlı doğruyu sezen” kadına değil, “kural koyan” (hata yapma ve bunun sonucu olan acıdan sakınmak adına kural koymak gereği duyan) erkeğe verilmesi ile- ortaya çıkar.

Kadına egemenlik vermek (anaerki) ise bildik toplumsal düzeni (örneğin “bir lider tarafından yönetilme gerekliliği” sanısını) erkekten alıp kadına vermek (“baskı ile kısıtlama” adlı engelleyiciyi aktif tutmak) asla değildir. Sistem aynı kaldığı sürece aktif cinsin değişmesinin hiçbir anlamı yoktur.

Anaerki (kadın egemenliği), ortada “egemen” adlı bir konum olmayan, her cinsin doğal yapısı gereği yetkin oldukları alanda aktif olmasını teşvik eden bir sistemdir; böylece cinsler yan yana durarak, birbirlerinin eksik yanlarını besleyerek, YEKPARE bir evren yaratmak adına, yeni ve doğala dayalı bir sistem kurma şansı bulurlar.

Bu yapının ütopik olduğu düşüncesi ise gerçek dışıdır. Herhangi bir lider ve ruhban sınıfının olmadığı bazı kültürler (Örneğin Çatal Höyük ve Hacılar uygarlıkları, Mohenjo Daro uygarlığı) var olmuştur ve bunların tümü tarihe gelişmiş uygarlık düzeyleri ile geçmişlerdir.

[İnancımızda kutsal sayılan, Türk adlı ırk ile sanılandan çok daha yakın ilgisi bulunan (bu sözlerim araştırmalarımıza dayalıdır) kurtların sürülerinde (ve onların ırkdaşı “insan dostu canlı” olan köpeklerin sürülerinde) bir lider yoktur. (Kurtlar da köpekler gibi sürü halinde yaşayabilen, yani sosyal yanı güçlü canlılardır.) Ataerkillerin çok sevdiği ve kendileri ile özleştirerek baskınlık kazanmaya çalıştıkları “alfa wolf” kavramı sadece insanlar tarafından belli bölgelere sıkıştırılmış sürülerde ortaya çıkmaktadır.]

Sorunuza, tüm bu bilgiler sonrasında bir kez daha gelelim ve şöyle diyelim: Madem ki evrende kesin kural yoktur, ama “an”a özel doğrular vardır ve madem ki kadınlar yapıları gereği bu doğruları sezebilmektedirler, o zaman güncel (gündelik yaşama dair) konulardaki sorularınızı bir erkek olan bana değil, pozitif enerjili kadın arkadaşlarınıza (hatta hanımsanız kendinize) sormanız daha yerinde olacaktır. ;-) (Tabii ki abarttım biraz; ama düşüncemin temelinde de bir gerçek yatmakta...)



DİP NOTLAR

[1] Yahudilik hakkında bazı bilgileri aktarmak zorunda kalmak bile beni üzdüğü için "Sorular" sayfasının "Temel İnançlarımız" linkinde bazı açıklamalar yapılmıştır.

[2] Bu noktada önemli bir parantez açayım: Bazı evrensel doğrular (doğal gerçekler) gündelik yaşama (içinde yaşamakta olduğumuz kültüre) uygun olmayabilir. Hal böyle olunca seçim, içinde yaşanan düzene uygun davranmak yönünde olmalıdır bence. Sosyolojik olarak (ve de moral değerler açısından) genel gidişe (oturmuş sisteme) radikal şekilde karşı çıkmanın kurtarıcı olabilmesi hayli zordur. Devrimci düşünceleri hiçbir evrimsel süreçten geçmeden uygulamaya kalkmak zarar yaratabilir. Olumlu yönde değişim, önce düşüncelerin beyinlerde yer alıp onay bulması, giderek, uzun bir zaman içinde, gündelik hayata adapte edilip davranışlara yansıması ile gerçekleştirilebilir. Doğa, ağır ilerleyen (değişen) bir sistemdir. İyilik ise doğal davranarak elde edilebilir. Devirerek (devrim ile) sulh-u salah yakalamak imkansız denecek kadar zorludur. Bu yöntemle kısa dönemde başarı sanılabilecek bazı değişiklikler yapılabilse de, olumsuz geri yansımalar zaman içinde belirmeye başlayacaktır. Sakinlik, denge ve uyumluluk ile olumsuz koşullarda bile mutlu yaşamlara ulaşmak olasıdır.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -