YANIT
Anaerkil ezoterizm demeyelim de, anaerkil kültürden (sosyolojik ve moral değerlerden) söz edelim isterseniz: Anaerkil kültür, ataerkil kültürün unutturduğu doğal (insan doğasında özgün şekilde bulunan) ilkeleri benimser ve bunların ilki şudur: “Kural yoktur, kuralı ‘an’ belirler; ancak genellemeler olabilir.” Özetle anaerkide; kesin doğruların bulunmadığı, ama genel bir doğrunun var olduğu, yine de bu genellemeden farklılıkların DA (dahi) PE yansıtabileceği düşüncesi ana ilkedir.
Anaerkil aile/ebeveynlik konusuna gelince ise şunlar söylenebilir: Doğada ana/çocuk bağlantısı esastır. Çocuğun babası aslında, yani işin doğalı olan çok eşlilikte belirsizidir.
Çocuk, bu yüzden “doğal olarak” anne ile çok güçlü bir iletişim içindedir. Ebeveynlikte GENELDE anne (dişi) baskındır.
Ancak bu durum -ataerkinin her zaman uyguladığı yaklaşım ile- “biri varsa, diğeri yoktur; biri doğru ise, diğeri yanlıştır” eğilimi ile yorumlanmaz. Erkek DE çocuk üzerinde -ama bu kez- isterse/eğilimi varsa/arzu duyarsa söz sahibi, hatta baskın olabilir. Anaerkide erkeğin varlığı şart ve vazgeçilmez değildir. Kadın, bir çocuğu tek başına yetiştirecek donanımla doğar. Oysa anaerkide taraflar karşılıklı biçimde İSTERLERSE çocuk, bir anne ve bir baba tarafından, hatta sadece baba tarafından “da” başarılı şekilde yetiştirilebilir. İnsan kimliği “de” bir ana genelleme ile tanımlanabileceği halde, büyük farklılıklar “da” gösterecek yapıdadır.
Sosyal medya ile ilgim hiç yok, ne yazdıklarını bilemiyorum, ama eğer bir pişmanlık varsa bunun nedeni -gerek kadınları, gerek erkekleri- belli durumlara, modellere, kalıplara “doğrusu sadece budur” diye zorlama olabilir. Zorlama (yasak) daima korku doğurur. Korku ise savunma mekanizmasını güçlendirir. Kapılar kapanır, kişi kendini tehlike olarak algıladığı şartlardan ulaşılamaz kılmaya uğraşır… Sorun şudur ki, artık ona sadece tehlike değil, doğrular da ulaşamamaktadır.
Yukarıda ilk paragrafta belirttiğim genel kural sadece erkeklere değil, kadınlara da uygulanır: Ebeveyn portresinde “genel” denilebilecek bir yapı olsa da, kadın, tıpkı erkek gibi, kimi zaman, olağan dışı VE pozitif bir kimlik sergileyebilir; örneğin anne olmak istemeyebilir. Bir diğer deyişle “Anne olmak istemediği halde pozitif bir kimliğe sahip bulunabilir”. Ancak yine de bu “genel” değildir. Sıradışıdır, ama olağandır! Anaerkide sıradışı olan DA olağan olabilir! Var olan biricik şart kişinin seçtiği modelde bütünü ile RAHAT olması, karakterini (ya da seçimini) kesinlikle sorunsuz, kaygısız, strese kapılmadan sergileyebilmesidir.
Sözün özü anaerkide -diğer pek çok konuda olduğu gibi- kurtarıcı olduğu iddia edilen baskıcı doğrular değil, gönül rahatlığı ve ferahlığı ile alınan kararlar, yapılan seçimler esastır. İnsan istediğini yaparak ve doğaya uygun davranarak (zaten ikisi aynı şeydir) asla pişman olmaz. Gönül rahatlığı denilen durum beyindeki pozitif elektrik belirtisidir. Böylece celp olan PE artık kişisel hata yaptırmaz, ona yapılacak hataları da -PEnin oranına paralel şekilde- engeller.
Şimdi izninizle sorunuzun ana temasından sapayım ve bir cümleniz üzerine konuşayım:
Sosyal platformlarda günümüzde anne baba olmanin pismanlik sebebi oldugunu belirten bir hayli yazar var ve insani düsündürüyorlar.
Bu cümle 1800lerde ortaya çıkan kitapların ve günümüz modası sosyal platformların kişilere verdiği zararı en saf hali ile yansıtmakta bence. Başka bir insanın düşüncelerini edinmeyi diğer kişilere empoze eden bir tutum (örneğin kitap okumak, sosyal platformlarda yazı okumak) çok sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Kitap okumak, doğruluğu kesin olmayan düşünceleri en az 4-5 gün boyunca beyne enjekte etmek demektir. Etkileneme kaçınılmazdır. Özellikle bir toplum kültüründe genelde hatalı değerler yüceltilmişse sözler buna paralel olacağı (ya da tepkiler de bu kültüre paralel eğilimle yapılacağı) için beklenenden daha olumsuz ortamlar yaratabilir.
Kimseye kitap okumayın, sosyal sitelere girmeyin demiyorum. Bu işleri tehlikesini bilerek, ama gerçekten bilerek yapın, bu işleri yüceltmeyin, diğerlerine empoze etmeyin diyorum. Çok tepki almayı göze alarak bir söz daha etmeme izin verin: Bence sürekli yasaklanan porno sitelerde (bazı “alelacayipleri” dışında) gezmek, Dekart, kartezyanizm felsefesi okumaktan çok daha fazla PE celp ettirir. Oysa ataerkil kültür, içeriği son derece tehlikeli nice kitabın “eser” adı altında çocuklara bile okutulmasını sadece yüceltmekle kalmaz, bir de eğitim sistemine alarak zorunlu kılar. (Yine de aynı çocukların kendilerine yasaklanan cinselliği gizliden gizliye on yaşından sonra doktorculuk oyunları ile yaşamalarına engel olamaz.)
Her insan, eğer rahat bırakılırsa, kendine neyin iyi geleceğini sezecek kapasite ile doğar. BU yetenek, doğum sonrasında beyne bazı doğadışı bilgiler, mutlak doğrulardır diye enjekte edilerek bir ölçüde bozulur, gömülür; ama biraz çaba ile uyandırılabilir. Yaşam içinde var olmak, denemek, hata yapmak, arada tökezleyerek öğrenmek, kişiye kitapların verdiğinden çok daha yararlı gelişim sağlar. Bu nedenle psikolojik hastalık denen sıkıntılar köylüler, esnaflar, işçiler (emekyoğun ortamlarda yaşam kazanan) kişiler arasında minimum; entelektüel adını alan kimseler arasında maksimum seviyededir. Kimi “aydın” denen kimseler saydığım gruplardaki insanların zeka seviyesinin düşüklüğünden söz edecek olabilirler. Oysa o zeka seviyesi düşük kişilerin sıklıkla para kazanma (reel yaşam içinde başarılı şekilde avlanma, hayatta kalma, kaliteli yaşam elde etme) yeteneğine sahip oldukları biraz dikkat ve önyargısız şekilde gözlem yapan herkes tarafından görülebilir. (Örneğin ticaret ve politika benzeri iki belirleyici alanda söz sahibi olarak yaşama yön verme başarısını elde edebilen kişilerin entelektüel birikimleri/eğilimleri hayli kuşkuludur.)
Ben kimseye aptal olun demiyorum. Vurgulamak istediğim “işe yarar işler üreten” beyin kapasitesi ile, “boş lafa kürek sallayan” beyin kapasitesini birbirinden ayırın, uyanık (tehlikelere[!] karşı uyanık) olun diyorum.
Yaşam, kişinin kendisini iyi hissetmesi ve iyi etmesi için gerekli her şeyi içerir. Bu yüzden bir odada tek başına, yalnızlık içinde, derin düşünceler denilen beyin fonksiyonunu uyandıran ortamlarda bulunmak yerine; eğer önyargılarınız yoksa (mesajınızdan hanım olduğunuzu düşünüyorum, umarım yanılmamışımdır), süslenin, biraz erotik giyinin, bu görünümleri kaldıracak semtlerde dolaşın, alışveriş edin, güzelleşmeye odaklanın, dans edin ("spora gidip" ağırlık kaldıracağınıza dans -tercihen oryantal- kursuna gidin)… Size bahşedilen dişilik ayrıcalığına tavan yaptırın, bizlerin (erkeklerin) gözüne-gözüne sokun, sonra bir saç atış, bir çene kaldırış ve ince bir tebessümle (adamı döver gibi değil yani) bizi aval şekilde, tek el cepte ;) bırakıp ilerleyin. Eğer bunları başarırsanız, bunlardan zevk almayı ve böyle eğlenmeyi başarırsanız (evet, bu unutulmuş güzelliklerden keyif almayı becermek de bir ciddi başarıdır), kendinizi kitapların ve sosyal sitelerin verdiğinden misli fazla bir rahatlığa (PEye) ulaştıracak olabilirsiniz. (Bu yaşam modeli ve beyin elektiriğinde arada iyi seçilmiş bir kitap okumak da cinayet değildir tabi ki. Sadece yanıtları ve keyifleri kitaplarda değil, yaşamda arayın.)
Yaşamak aslında son derece kolay… Yaşam bunun için var… e, tabi ki eğer doğru şekilde yaşanabiliyorsa. ;-)
Umarim sorumla sizi sikmamisimdir.
Bu ne incelik… ne güzellik? Bu sorunuz nedeni ile size kalbimden kocaman bir SELAM. :) Tabi ki sıkmadınız. Bir kez daha sizin bir hanım olduğunuza inanıyor ve -asla sahip olamadığım- bir kıza sarılır gibi sıkıca sarılıyor ve yanaklarınızdan öpüyorum.
Evet efendim, tam da bunu yaptım!
“Herif -site/mite ayağına- yavaştan hanımlara sarkmaya başladı” diyecekler olabilir. :) Anımsatayım: Benim yaşımın bir üstünlüğü de bu gibi özgürlüklere (sempati duyulan hanımları kız çocuğu gibi görmek ve davranabilmek lüksüne) sahip olmaktır.
Erkek kardeşlerim, merak etmeyin, siz de bu güzelliğe (özgürlüğe) ulaşacaksınız bir gün… yani yaşlanacaksınız! Ama şu kısıtlı halinizin tadını çıkarın; özendiğiniz konum sandığınızdna çabuk gelecek olabilir. :D