722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

JANUS

SORULAR ANA SAYFA | Maji | Astroloji | Fal / Tarot | Kuantum | Ezoterizm | Müslümanlık | Pozitif/Negatif Enerji | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi
İlişkiler | Özel İlişkiler | İş Hayatı | Janus

TÜM JANUS HAKKINDAKİ SORULAR
17 Ekim 2018
Çomarlar, bakış açısı ve zeka

Selam. Dünyanin çogu anlamda degistigini, özellikle 80-90'li yillar da dogan insanlarin, daha eski insanlardan hayli farkli oldugunu düsünüyorum. Kolay yoldan yapay mutluluk imkani had safhaya ulasti; porno, pc oyunlari.. anonim hesap sayesinde korkusuzca konusabilmek, saygi toplamak, gerçek hayata yansimayan basarilar elde etmek. Hatta bazi PC oyunlari gerçek hayat simülasyonu üzerine kurulu. Bilginiz varmi bilmiyorum ama binlerce insan hayati o oyunun içinde yasamayi tercih ediyor. Ve bu insanlar sokaga çiktiklarinda, sudan çikmis baliga dönüyorlar. Hazzi emek vermeden almaya (porno, oyunda kazanilan zafer) alistiklari için çaba harcamaktan acizler. Insanlarla muhabbet etmekten, manzaraya bakmaktan keyif almiyor, sikiliyorlar. Ve pek tabiki kadinlar birer uzayli.

Yasli biri oldugunuzu söylemistiniz. Sizce potansiyelinin %1'ini kullanamayan, erkeksi hatta insansi özelliklerini yitirmis bu nesilden bihaber olabilir misiniz? Düsüncelerinizin geçerliligi bunlar için de ayni mi?

YANIT

Öncelikle eski öğrencime merhaba…

Sözlerinde haklısın, yorumların hatalı değil; ama yaşamda zorluklardan arınmak olanaksızdır.

Benim dönemimde ilişkilerin bu denli mekanik olmadığı doğrudur, ancak kesinlikle o devirde (hatta lezzetli domatesleri ucuza yemek pahasına) yaşamak istemediğimi rahatça söyleyebilirim. Her çağın (hatta her icadın) kendine özgü olumlu ve olumsuz yanları vardır. Bu “zıtlıkların birleşimi” evrenin temel yasasıdır. Söz konusu yasa aşıldığı zaman evren (yani üzerinde duracak toprak) kalmayacaktır. Yapılması gereken ise -ölene dek kaçamayacağımız ve hatalı beyin elektriği yüzünden ölümden sonra yeniden kendimizi içinde bulacağımız- ortamda olumlu yanlara yönelmek, olumsuzları es geçmektir.

Şartlar hakkında konuştuk; insanlara gelelim ve şahsım ile ilgili sorunu yanıtlayayım:
Yeni nesli öğrencilerim aracılığı ile -sıradan insana oranla- çok daha yakından tanıdığımı söylemek mümkün; çünkü benimle iletişimdeki insanların çoğunluğu “öğrencim” statüsündedir ve ilişkimizin temeli özelleridir. Bir diğer söyleyişle iletişimlerimin neredeyse geneli gündelik dostluklara değil, insanların özeli üzerine kuruludur. Bu bilgi birikimine sahip olduğum halde tüm dürüstlüğümle söylemekteyim ki -fazla da PE’si olmayan biri sayılabileceğim halde- ne kadınların uzaylı olduğunu düşünüyorum, ne de Türk insanının insanlığını yitirdiğini… hem de bazı aydınlar tarafından en eleştirilen ortamda yaşadığım halde!

  • Londra’da yaşadım, New Jersey’de yaşadım,
  • günümüzdeki (artık bana da sinir edici gelen) modele pek benzemesem de Beyaz Türk’üm,
  • Osmanlı geçmişimle öğünürüm,
    [Ak partili arkadaşlar gocunmasın, geçmişimin AK parti politik çıkarları paralelinde tanıtılmasına karşıyım;
    benim düşüncemdeki insanlar kırılmasın, geçmişim AK parti politikaları ile yeniden hatırlandığı için AK partiye şükran duymaktayım],
  • klasik müzik, jazz ve black metal dinlerim, halk müziğini hiç sevmedim,
  • ütüsüz gömlek/ceket giymem (jean giymeye alıştık),
  • biraz ukala dümbeleği halim vardır,
  • hiç de dost canlısı, geçimli, uyumlu biri değilim,
  • ve de varoşta yaşıyorum!
Bu çelişik ve zorlu gibi duran şartlar içinde HALA (PE ile değil, tarafsız, akılcı gözlemlerle) kadınları sıcak, sevilmeye hasret duyan, yoksunluktan çaresizlik içinde; çevremdeki -birçok aydının çomar olarak adlandırdığı- insanları keyifli, saf ve kendi halinde kimseler olarak görüyorum. Alışkın olduğum kültür farklı olduğu için onlarla yakın dostluk kuramıyorum… ama bu durum onların gerçeğini algılayamamam, hatta düşman olarak algılamam için hiç de neden değil.

Yirmi + yıl önce -aşırılığım, laf dinlemezliğim, dik kafalılığım, “yaşamak” ile “aşılmaması gerekli sınırları aşmak” kavramlarını karıştırmam yüzünden- sonunda her şeyimi yitirip, dibe vurarak varoşa taşındığımda arkadaşlarım “çomarlar arasında” yaşayamayacağımı söylediler. Hatta biri -biraz fütursuzca- “Ben olsam deliririm” gibi bir yorum bile yaptı.

Ben ise sadece çevredeki temiz havaya, ferahlığa odaklandım. Algımı, evimin köhneliğine değil, manzaranın güzelliğine yönlendirdim. Yineleyeyim: Bu tavrımın gerisinde üstün yaradılışlı, daima iyimser, ya da pozitif bir insan olmam değil, aklımı devreye sokmam vardı.

  • Sokak düğünlerindeki davul ve zurna sesine kızacağıma, üzerlerinde zevksiz tuvaletler ve yürümeye alışkın olmadıkları yüksek topuklar içinde “seyirten” kadınların, kravatı yana kaymış, ceket kolları parmaklarının yarısına gelen erkeklerin mutlu olma çabalarını (hayata yüreklice asılmalarını) izleyebildim.
  • Asker uğurlama patırtılarında “çomarlar” diye çemkireceğime -ataerkil aile geçmişleri yüzünden onlara dayatılan sosyal modellere başkaldıracak ya da alternatif geliştirecek kafa yapısında olmadıkları için- boyun eğen, korku içinde delikanlıları görebildim.
  • Maçlardan sonra oluşan hengamede efelenen ataerkil erkeklerin aslında gerçek isteklerinin keyifli kadınlarla karşılıklı göbek atmak olduğunu, yaptıkları aşırılıkların gerisinde sadece tatminsizlik ve çaresizlik bulunduğunu fark edebildim.
  • Bana kuşku içinde, sınarcasına “selamün aleyküm” diyen kişilere -yalakalıktan uzak, ciddiyet ile- “aleyküm selam” diye cevap vermenin (hele bir de bonus olarak “Allah razı olsun efendim” eklemesinin) sonrasında onların gözlerindeki mutluluk ve rahatlama parıltısının keyfini hissedebildim.
  • Hayatta en sevdiğim eylemim olan balkonumda demlenme ritüelimde Vampiric Valtz benzeri alternatif zevklerimi içeren playlistleri kulaklıkla dinlemenin; Ramazanlar yaz ayına gelince içki şişemi masa altına koymanın daha akılcı olduğunu kavradım.
  • Sabah erken saatlerde, ağızlarında sigara ile öfke içinde işlerine giderken bana terslikle bakan “nalet heriflerin” köpeğimi görünce yüzlerine yayılan güzel ifadeyi yakalayabildim; benimle değil, köpeğimle iletişim kurmak adına -garip öpücükler yollamaktan, parmak şaklatmaya değin- beceriksizce yaptıkları hareketlerin gerisindeki iyiliğe özlemi gözleyebildim.
O ortamda bir yabancıydım, azınlıktım; ama onlardan daha kaliteli, daha iyi eğitimli, daha “görmüş geçirmiş” olmama rağmen “veren hesap” olmam gerektiğini görecek bir zekam da vardı.

Ben de böyle yaptım.

Ve kısa sürede onlardan öğreneceğim pek çok şey olduğunu, sadece BAZI alanlarda onlardan değerli olduğumu, bazı farklı alanlarda onların benden değerli ve bilgili sayılmaları gerektiğini gördüm.

Bunları temiz kalbimle DEĞİL, öfkeden arınmış, temiz zekamla(!) elde ettim.

Ve bir gün başıma ters bir olay geldi.

Ailemin son ferdi, ultra seçkin ve ultra zengin akrabamı aradım, çenemden kanlar aktığını, cebimde para olmadığını söyleyerek durumu anlattım. Aldığım yanıt beni evine alamayacağı idi. (Haklıydı kendince; gençliğimden beri ailede güven telkin eden biri hiç olmadım.)

Ama o insanlar aldılar.

Cebime para koydular; hastaneye gidebildim. Dönüşte bir diğer komşunun evinde misafir edildim… Bir de tatlı servisi yapıldı.

Yirmi sene sonunda hala -giyim, konuşma, hayata bakış, yaşam modeli- açısından onlardan biri değilim. Hiç biri ile yakın arkadaşlığım yok. Ama -bana sürekli yemek getiren komşumun söylediğine göre- geçen ay bana her zamankinden çok aşure geldi. :)

Söylemek istediğim şu: Benim gibi -ve izninle senin gibi- beyninde fazla pozitif elektrik olmayan, ama olması gerektiğinden biraz fazla akıl olan kişiler bile, SADECE AKILCI DAVRANARAK, biraz da olaya asılarak (yani kendini zorlayarak), öfkeye dayalı bakış stillerini yok edebilirler. Böylece düşman sanılan insanların pek çoğunun hiç de kötü insanlar olmadıklarını görecek olabilirler.

İnsanları düşman gösteren, onların gerçekte düşman olmaları değil; onlara bakanın beyindeki düşmandır. Bu evrende “korku” ve korkunun terbiyesiz veledi “öfke”den başka tek bir düşman yoktur. Çevresinde düşmanlık gören kişi suçu sadece (evet, abartmıyorum SADECE) kendinde aramalıdır.

Şimdi son olarak bir kez daha ana temayı yineleyelim mi?

“Gerçeklik aslında yoktur. Gerçeklik an bazında kişinin beyin elektriği ile var edilmektedir. Elektriği yaparken kullanılacak hamur ise sadece kişisel seçimle belirlenir. Dileyen pozitif enerjiyi seçer, dileyen negatifi…”

Pozitif enerji ise mutlak olarak yumuşak bir kalp ile celp edilmez. Zeki bir beyin de PE celp etmek adına yeterince donanımlıdır.

Süperpozisyondaki seçenekler arasından birini seçen unsur, -bakış açısı- yani beyin elektriğidir. Hayata ve insanlara öfke ile bakan öfkeli insanlarla yaşar. Kişi, içinde yaşadığı ortama bakarak kim olduğunu anlayabilir.

Sözlerim kişisel deneyim ve görüşlerimi yansıtıyor olsa da, aşağıdaki link fazla hatalı olmadığımı gösteriyor olabilir.

What was your biggest culture shock going to Turkey?


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Makaleler    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -