722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

JANUS

SORULAR ANA SAYFA | Maji | Astroloji | Fal / Tarot | Kuantum | Ezoterizm | Müslümanlık | Pozitif/Negatif Enerji | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi
İlişkiler | Özel İlişkiler | İş Hayatı | Janus

TÜM JANUS HAKKINDAKİ SORULAR
21 Ekim 2019
Bülent Kisa hk. (Janus, Bülent Kısa'yı anlatıyor.)

Merhaba, sizi ve blogunuzu az önce kesfettim.

kblan tragna ile ilgili gelen bir soruya verdiginiz cevabi okurken, bülent kisayi çok yakindan tanidiginizi gördüm. Kendisi hakkinda size bir kaç soru iletmek istiyorum.

internette PDf olarak dolasan, seytanin bizzat kendi agziyla konustugu, birbirinin devami niteliginde 3 adet PDF kitap mevcut. bu pdf kitaplari da seytanin bizzat bülent kisaya yazdirdigina inaniliyor. buna inanan, bülent kisaya büyük hayranlik duyup onu bir tür kara kahin - kara peygamber gibi görüp gözünde büyüten bir grup genç kitle var.

bahsettigim kitaplarin isimleri:
-gerçekler kitabi
-isa kitabi
-ayetler kitabi

google'da aratarak bulmak mümkün. fakat kimseler ise bu kitaplari yazanin bülent kisa olmadigi, yazarinin belli olmadigi, bülent kisanin kendisine maal ettigine inaniyor.

sorum su ki; kendisini ne kadar tanirdiniz, bülent kisayla görüstügünüz zamanlarda dogrudan luciferden dikte alarak kitap yazdigini biliyor muydunuz, böyle bir seyden bahsetmisligi var midir?

bülent kisayi bize biraz anlatir misiniz acaba?

not: Ilgili kitaplara inanmiyorum, satanist-müslüman-hristiyan-budist-musevi vs degilim. daha çok kadim cadilik ögretilerine ve kelt paganizmine yakin hissediyorum.

tesekkürler.

YANIT

Bülent'i birkaç satıra sığdırmak mümkün mü? Değil! Demek ki yanıtım hayli uzun olacak...

Bülent’in sosyal medyada popüler olduğunu ilk kez sizden duydum. Okültizm ortamına çok uzun zamandır uzağım. Yıllar önce olduğum yerde, bizim devirde elde ettiğimiz bilgiler düzeyinde kaldım.1 Bu düzey ise artık yeterli olmadığı için diğer yanıtlarımda dile getirdiğim gibi, bana sorulan soruların bazılarının cevabını bilmiyor ve yanıtlayamıyorum. Sosyal medya ile zaten hiç ilgimin bulunmaması nedeniyle -az önce söylediğim gibi- onun getirildiği konumu şu anda ilk kez duyduğuma emin olun.

“luciferden dikte alarak kitap yazdigini biliyor muydunuz, böyle bir seyden bahsetmisligi var midir?” demişsiniz: Söz ettiğiniz kitaplardan sadece Gerçekler Kitabını uzun yıllar önce okudum. Bülent kendisi, okumam için bana getirmişti. Hatırladığım kadarı ile Şeytan ağzıyla yazılmış olsa da, içerikte “kötülük edin” gibi bir yönlendirme yoktu. Evrenin oluşumunu bizim bilime göndermeler yaparak yorumladığımız şekle biraz paralel, ama biraz da UFOcu jargonu ile anlatmaktaydı.

Bu kitabı kendinin yazdığını bana asla söylemedi. Kendinin sadece İSTEK ÜZERİNE bir yorum eklediğini anlattı. Ayrıca bana hiçbir zaman Satanizm adlı kitabından başka kitap yazdığından bahsetmedi. Yazsa, söyleyeceğini düşünüyorum. Bir metafizik gücün, örneğin Lucifer’ın, birilerine bir şeyler dikte ettiği düşüncesini -bence- biraz “ti”ye alırdı; çünkü bir gün onunla paylaştığım bir manuskripti çok beğenmiş, onu benim yazıp yazmadığımı sormuş ve eklemişti: “Her gün efendiden (Şeytan’a şakayla karışık, biraz alay eder tonda bu isimle hitap ettiği olurdu) vahiy alarak yazdığı söylenen bir sürü şey veriyorlar bana. Onları dahi okuyorum. Bunu da sen vahiy ile yazdınsa ciddiye alırım üstat…” (Cümleler, aklımda kaldığı kadarı ile özgündür.) Yani bu sözleri ile vahiylere -yanılıyor olabilirim ama- sanki pek inanmadığını fısıldamaktaydı.

Gençlerin onu Kara Kahin olarak gördüğünü bilse eminim ki kahkaha atar, hiç de üzerinde durmazdı. Kahinlikten de hoşlanmazdı. Bu konular hakkındaki bilgi ölçütü sorulduğunda, hepsinde üst düzey yetkinliği olsa da, "Sadece işime geldiği kadar bilirim" diye yanıtlardı. Lider olmaktan hoşlanmayan biriydi o; eşitliğe yürekten inanırdı. Aslında inanmazdı, yapısı böyleydi; fark etmeden yaşardı. Bu ortamı doğal hali ile yaratırdı. Onun bulunduğu meclislerde kimse lider, ya da baskın hale geçemezdi. Katıldığı konuşma toplantılarında bile üstünlüğü ele geçirmeye çalışan kimselere haddini bildirirdi. Bir kez, benzer bir ortamda, ünlü (ve ismi bende saklı) bir gazeteci ile kavgaya varan bir sürtüşme yaşadıklarını anımsarım. “Bugün berbat geçti; adam kimseye konuşma hakkı vermedi yahu!” şeklinde bir de öfke tepkisi olmuştu.

Kabul ediyorum ki, onu çok iyi ve yakından tanıyan birkaç kişiden biriyim. Aslında Bülent’i herkes tanırdı… insanlarla kaynaşma ve arkadaş olma yeteneği benzersizdi. Ama sık sık söylediği gibi onun dostları ve arkadaşları vardı. Dostları herkesti, oysa arkadaşları çok azdı. (Kendisi görece yüzeysel ilişikleri tanımlarken dostluk, yakın ilişkiler için ise arkadaşlık sözcüklerini kullanırdı.)

Okuyacağınız yanıtta Bülent’in özel yaşamına dair detaylar da olacağını başta belirteyim. Bunları aktarmaya iznim olmayacağını düşünecek kişiler bulunabilir… ama müsterih olsunlar. Bülent’in paylaşılmasını onaylamayacağı nice şeyi kendime saklamaktayım.

Onu tanıtmak adına söze başlarken ilk başta en önemli soruyu soralım:

Kendisi satanist miydi?

Bu konuda bir şey diyemem. Ama kanımca -kendini belki öyle sanıyor olsa bile- olmadığını söyleyebilirim!

Evet; negatif taraflara girip çıkmayı seven, her farklı kesim ile teşrik-i mesai yapmayı keyif verici bulan biriydi.

Evet; bizim karanlık kavramımızla (ışık hızı engelleri) ilgisi olmayan bir çeşit karanlık kavramını ilginç bulurdu.

Evet; bizim eğitimimizde yer vermediğimiz, ayrıca nedensellikler sunarak geri durulmasını söylediğimiz tipte çalışmalar yapmayı sakıncalı görmezdi.

Evet; o zamanlar pek ilginç ve eğlenceli bulsam da, bu günkü beyin yapımla hiç-mi-hiç onaylamayacağım bazı eylemleri vardı.

Ama hala da bence NE taşıyan biri değildi. Bülent, hiç de kötü bir insan değildi.

Kimdir bilemem, ama kehanetlerindeki doğruluk payını şahsen gözlediğim bir kişi (ki, kendini peygamber olarak nitelemiş ve çevresine bazı insanları toplamıştı) onun için “NEyi positive etmek için o ortamda” kehanetini savurmuş, Kısa’ya kahkahalar attırmıştı.

Bence bu kehanet gerçeği yansıtmaktaydı!

Ben eğer bu gün, kendimce pozitif diyebileceğim bir konumdaysam, şartlarım şahane olmasa da mutluysam/rahatsam, PE celp etmeyi becerebiliyorsam, bunu ciddi ölçüde Kısa’ya borçluyumdur; çünkü o zamanlar içinde olduğum gerçek karanlıktan çıkmam için ilk yol göstermeler kendisi tarafından yapılmıştı! Yani kendisi eğer o -belki de karanlık da denilebilecek- yerde durmasaydı, ben bu gün diğer alemde, hem de çok-çok-çok kötü şartlarda olacaktım. Buna eminim. Ana Tanrıça ekolüne girmeye başladığımda değil engel olmak, saygı ile karşılamasa, ona sunduğum verileri ciddiyetle incelmeye koyulmasa, hatta içeriği yer-yer beğenerek beni zaman-zaman özendirmese, pozitif tarafa ait olan varlığımla (ki, Ana Tanrıça ekolünü ve pozitif enerji gerçeğini ondan öğrenmişimdir) görüşme izni almak için ona gittiğimde beni engellese, “Görüşebilirsin, bir sakınca yok, zararsız bir varlık, görüşülebilir” demese, ben bu gün Janus olarak bu sitede paylaştığım kimlik ve bilgilere sahip olamazdım.

Sonuç olarak bence Bülent “iyi” biriydi.

Hayır; bu sözlerin gerisinde arkadaşlığımızın yönlendirmesi yok. Gelin size otuz sene önceki bazı olayları yansıtayım; haklı olup olmamam konusunda kararı siz, kendiniz verin:

Bana yaptığı bir ziyarette parasız olduğumu görünce maddesel yardımda bulunmuş, bu yardımın cebindeki son miktar olduğunu ve bu yüzden eve dönmekte güçlük çektiğini, farklı bir kaynaktan öğrenmiştim.

Bir cinsel ritüelde sadece hanımını sundu diye bir biseksüel erkeğe hak etmediği kadar dostça davranmıştı. (Oysa istese bir sözü ile o adamı ortamdan bile uzaklaştırabilirdi.)

Bir hanım arkadaşı ile tartışmaları kavga ile sonuçlanmış, kendisi tekvandocu olduğu için elinden bir kaza çıkmış, ama yaptığına pişman olarak ünlü bir gazeteci olan hanımefendinin yazması gerekli yazıları özgür seçimi ile bir hafta boyunca kendisi yazmıştı. (Kaleme almıştı manasında değil, bilgisayarda yazmıştı.)

Grubunda önemli konumda olan biri -son derece mantıksız bir nedenle- lanetleme çalışması yapmayı istediğinde bütün gücü ile karşı çıkmış ve çalışmayı engellemişti. (Bu kişi de uzun yıllardır yaşamda değil.)

Birlikte çalıştıkları bir arkadaşı çalışmaları sırasında şok aldığı için (yani bunu izlemek zorunda kaldığı için) acı çektiğini gizlice bana anlatmıştı.

Yitirdiği kedisinden söz edilince saklamak istese de gözlerinin dolduğunu gördüğümü sanıyorum.

Çok çocuksu bir yanı da vardı… Saf, naif… Parasal sıkıntıda olsa da, internet aracılığı ile batıdan kılıçlar (zaman geçti, unutmuşum, sanırım bunlar Japon dövüş sanatlarında kullanılan pahalı ekipmanlardı) getirtmesini eleştirince; “ben arada oyuncak almasan rahat edemem” diyerek karşı çıkmıştı. Majikal alanda benden misli ile ilerde olduğu için dostluk ortamında olsak da, konumu benden hep üstte idi. Şİmdi samimi olduğum bazı öğrencilerime “Artık hocam deme ya, Janus desene” tepkisini verdiğimde hiçbirinin bunu yapmayı istememesi ve yapmamakta direnmeleri gibi :) ben de onu tüm samimiyetimize rağmen farklı yerde görürdüm. Buna rağmen kılıçlar ve dövüş teknikleri ile ilgili yazısını çocuksu bir ürkeklik ile bana getirmiş ve redakte etmemi “rica etmişti”. Oysa “Şunu bir elden geçir” demesi yeterliydi.

Ayrıca eli -bilgi konusunda da- açıktı. Sahip olduğu bilgiyi asla esirgemezdi. Bilgiyi aktarmak (karşılıksız vermek) adına özveride bulunmaya bile hazırdı! Engin kütüphanesini her isteyene korkusuzca açabilirdi. Kitaplarımı alıp geri getirmeyen arkadaşlardan bezdiğim için kütüphaneme “Kitap isteme, git satın al” yazan bir levha yapıp astığımda bana eleştiren gözlerle bakmıştı bence.

Çelebi bir hali vardı. Eski İstanbullu bir aileden gelen bendenizin nezaketi ile “kopacaksın kibarlıktan” diye alay ederdi. :) Oysa gerçekten nazik olan kendisi idi, onun içten gelen inceliği yanında benim hal ve tavrımın sadece bir disiplin sonucu var olduğu anlaşılırdı: Grubunda olan ve ailesi ile yaşamaya başlayan bir hanıma “ya, evde insanlar var, rahatsız edemem, ayıptır ya” diyerek bir daha telefon etmemiş, hanımın onu aramasını bekler olmuştu.

Bu kadar laftan sonra beyninizde “Hadi artık söyle be Janus, o kara büyü yapar mıydı?” merakı uyandığını hissediyorum. Hemen yanıt vereyim: Tek bir olay dışında bu konuda bilgim gerçekten yok. Biz birbirimize çalışmalarımız hakkında hiçbir söz etmezdik. Zaten kendisi seyrek olarak grup çalışması yapardı. Sık sık “Ben yalnız çalışmaların adamıyım” sözünü yinelemesi bunun kanıtı idi. Söz ettiğim tek bir olay ise grup çalışmasıydı. Hedefte -o zamanlar yapıtlarına saygı duysam da, kimliğine sempati duymadığım- bir hanım gazeteci vardı. Bu hanımefendi dik mizaçlı biriydi ve Bülent’in grubu ile zıtlaşmayı seçmişti.

Sonunda onu lanetlediler.

Başarılı da oldu çalışma, hanımefendi darbe aldı.

Ama sonuç ne oldu? Kayıplar kalıcı mıydı?

Tabi ki hayır. Yanıtlarımda ve eğitimimizin tanıtımında defalarca dile getirdiğim gibi “kişisel bilincin yaptığı seçimi (evreni) hiçbir dış güç kalıcı olarak değiştiremez. Tanrı ya da şeytan bu konuda kesin sonuç yaratıcı olmazken -insanın elinde tanrıya rağmen (yani tanrının isteğine karşı çıkarak) kötülüğü seçme imkanı varken- değil mi ki bir insan bir diğerinin kaderini kalıcı olarak değiştirebilecek…

İmkansızdır bu.

Hedef kişinin beyin elektriğinin NE miktarına paralel birkaç dürtme yaratılabilir. Ama sonunda her şey öz bilince paralel hal alır. Zaten söz ettiğim hanımefendi de bu gün ünlü, sevilen, birçok kitabı ve öğrencisi olan, bence artık PE sahibi sıcak bir kimlik… göz okuma ile gördüğüm kadarı ile mutlu da…

Fakat Bülent’in kendine lanetleme yaptığını öne süren bazı kişiler tanıdım ve bunların tümü hanım arkadaşları idi. :) Ancak altını çizmek isterim: Çevrede bir majisyen varken, Yahudilik dolduruşu ile (yani majisyenlerin -şamanlar, ya da kızılderililerin kabile büyücüleri benzeri- çok da hayırlı kişiler olacağı, işler yapacağı bilgisi gizlenerek), meydana gelen olumlu değil, olumsuz olaylar bizlerden bilinir.

Bence Bülent de aynı şekilde haksızlığa uğramakta olabilirdi.

[İzninizle yaşamımdan konu ile ilgili bir anekdot ekleyeyim: Geçen yıl bilim kadını olan bir hanım arkadaşım vardı. Zeki, karakter ve kariyer sahibi bir hanım. Bir gün benimle birlikte bir yere gelmesini istedim. Benim için önemliydi bu isteğim. Reddetti. Üzüldüm; ama gerçekten üzerinde durmadım. Aramıza bir soğukluk girdi ve uzunca süre ayrı kaldık. Barışma sonunda konuşurken bana “Sana bir şey soracağım” dedi; “bana doğru yanıt vereceğini biliyorum.” Sormasını rica ettim. “Bana (…) olayına gel dediğinde gelmedim ve hata ettim. Bunun bilincindeyim. Bana kızdığını hissettim ve ben de olsam bana kızardım. Yani sana hak veriyorum.”

Lafın nereye uzanacağını anlamadığım için sessizlik içinde dinlemeyi sürdürdüm.

Konuşmadığımı görünce sözlerine devam etti.
- Bence bana lanetleme çalışması yaptın. O olaydan hemen sonra kötü şekilde düştüm. Ama inan ki sana kızmıyorum. Ben olsam, ben de yapardım!

Bu lafları duyunca soluğum kesildi. Aklımın ucundan geçmeyen düşünceler ve olaylarla suçlanıyordum.

Burada vurgulamak istediğim şu: Üst düzey yönetici konumundaki bir bilim insanı bile -eğer kuşkulandığı kadar gücüm varsa- bu gücü, onu istediğim olaya GETİRMEK için kullanabileceğimi aklına getirmiyor, sadece onu LANETLEDİĞİMİ düşünüyor!

Öyle bir beyin bile, bu ölçüde “dumura uğrayacak” kadar kara propaganda etkisinde!]

Zaten kadınlarla ilişkilerinde lanetleme çalışmasına pek gerek yoktu; çünkü hackerlerin “meatspace”, majisyenlerin "makrokozmos" ortamında da eylem yapmayı önermeleri gibi, o da fazlasıyla işini öncelikle eylemle halleden bir adamdı. Bir diğer deyişle öfkelenince hislerini saklayan, kinini belli etmeyecek kadar içine kapalı ve kendine hakim, ama diğer yandan da daima çalışma yapıp intikam alan büyücü modeli onun yakınından bile geçmemişti. Bir şeye kızdığı anda ayağa fırlayıp “ter ter tepinmek” :) ve olay hakkında heyecan ve kızgınlıkla konuşmaya koyulmak en bariz huyuydu.

Bir keresinde kızdığı bir hanımın gardrobundaki elbiseleri dışarı atıp yırtmış; bir diğer sefer ise başka bir hanımı yere yatırıp ağzına klozet fırçasını sokup durmuştu. :)) (Her iki olayda da hanımların kalıcı bir kayıp yaşamadıklarını ve Bülent’i kolayca affettiklerini ekleyeyim.)

Şimdi de biraz özel konulara gireyim. Sağ olsa bunları anlatmamda sakınca görmeyeceğini bildiğim için rahatım.

Çok eşliydi. Seksi çok sever ve önemserdi. Bizim sistemimize almadığımız ve kesinlikle sıcak bakmadığımız “seks maji” pratikleri, majisyenlik hayatında çok önemli bir yer tutardı. Ancak sadece güzel kadınlara düşkündü. Pek güzel olmayan bir hanımefendi ile yapması gereken ritüel için büyük bir ciddiyetle “Valla yapabilir miyim (ereksiyon olabilir miyim anlamında) hiç emin değilim” şeklinde kendini uluorta betelemekten çekinmemişti. :)

Kadınların üzerinde garip bir etkisi vardı. Kaybı ardından birbirine belki düşman, belki birbirini tanımayan kadınların ortak şekilde yas tuttuklarını biliyorum… ama onlardan birini, diğerlerine oranla çok, belki gerçekten sevdiğini (ama bunu asla itiraf etmediğini) de! Ayrıca çok eşli olsa da hanımına (eşine) düşkünlüğünü… Onu kendi kişiliği dahilinde üzmemeye çalıştığını… Bu tavrını herkesten gizlemeye uğraştığın… Ve istediği gibi bir evliliği olmadığı için duyduğu ve yine gizlediği derin düş kırıklığı ve hüznü… Ayrıca çok hoş bir hanımefendi olan hanımı ile birbirlerini farklı şekilde sevdiklerini de… Bunların hepsini biliyorum; aradan uzun yıllar geçmiş olsa da net şekilde hatırlıyorum.

Özetle o nimetşinas, kadirşinas, yardımsever, anlayışlı, kesinlikle dogmatizmden uzak, ben merkezcilikle ilgisi bulunmayan biriydi.

Yine de (kişisel görüşümdür, hatalı olabilirim, ama ben böyle düşünüyorum) eğer eğitimimizde ve bu sayfalar aracılığı ile yaptığımız uyarılara uygun davranmış olsaydı ve majinin “farklı” alanında “da” arada bir çalışmasaydı, bence sürdüğü yaşamdan çok, ama çok daha şahanesini sürebilirdi. İlhan İrem’in sözleri ile “dünyanın en iyi yürekli kara büyücüsü” olarak görülecek şekilde (ki, bu niteleme çok da abartılıydı, onun bir kara büyücü olduğu son derece tartışmalıdır) yaşadığı için -yine bence- bir sürü gereksiz sorun ile uğraşmak zorunda kaldı.

Fakat şu da var: Sevdi bunları! O çarpışmaktan çok hoşlanan, bundan gerçek bir zevk alan, her şartta şen olmasını bilen, bunu beceren bir kimseydi.

Son olarak, olaya sadece kendi dünyamdan bakarak, bir yorum daha yapayım: Keyifli yaşamaktan başka hedefleri olmayan, ama bu seçeneği semavi dinlerde bulamadıkları için farklı yollara giren (yani gerçek iyiliğin ne olduğunu deşifre edemedikleri için hatalı yerlere kaymış olan, bu nedenle de özlerindeki PEnin nimetlerinden yararlanamamış) kişilere en büyük örnek Bülent Kısa idi.

Sözlerimi; satanizmi kurtuluş olarak gören (yani aslında bilinçli şekilde kötülük yapmak amacında olmayan, böyle tatmin aramayan, bir anlamda Cehennem Ateşi kulübü benzeri yaklaşımları olan) kişilere bazı şeyler söyleyerek bitireyim. (Sözlerim sadece kişilerin bilgi havuzunu zenginleştirmek amacı ile yaptığım önerilerdir; herkes rahat bırakılırsa kendine neyin iyi geleceğini bilecek yetenekte doğar.)

Aradığınız keyif, mutluluk, heyecan, haz, doyum, eğlence, coşku benzeri ayrıcalıkların cennet ile kontak sonucu elde edilebileceğini anlamak için Kuran’daki cennet betimlemlerine ve bazı pagan mitlere göz atın. İstediklerinizin tümünün orada yer aldığını göreceksiniz.

Yahudilik ve Hıristiyanlık yasakçı propagandasına kapılıp iyiliği hatalı şekilde yorumlamayın. Müslümanlıkta (neredeyse paganizm kadar) keyiflerin günah değil, insanlara sunulmuş ödüller olduğunu2, ancak bu ödüllerin sadece erdem sahibi olmakla kazanılabileceğini fark edin.

Erdemler;3 Yahudilik ve Hıristiyanlığın -özür dilerim- “kakaladığı” gibi kuru, yaşam alevinden uzak bir kimlik var etmezler. Erdemler; seksten, aşka, her türlü başarıdan, lükse dek insanoğluna sunulan cennet çıkışlı kavramlara ulaşmanın yegane yoludurlar.

Erdemler denilen tavırlar, BİRLEŞTİRİCİ eylemlerdir.

Bu yönde adım atıldığında (istekle her birleştirme yapıldığında), bu andaki nöron ateşlenmeleri/sinyalleri ile yaratılan ortamın yapısal frekansı gereği NE celp olur, beyinde pozitif diyebileceğimiz nörotransmiterler salgılanır. Böylece HEM olumlu ruh halleri, HEM DE pozitif enerji ile kontak sağlayan EM alanlar yaratılır.

ETC ve QM teorilerine göre sözü edilen alanlar benzerleri ile senkronize olurlar (bilim dili ile ortak şekilde salınmaya başlarlar).

Anaerkil ezoterizme göre Yaratıcı (ya da mekanı cennet) de bir alandır.

Bazı teorik fizikçilere göre mikrokozmozsun derinlerinde -makrokozmostaki estetik değerler dahil, her mutluluk verici şeyin yer aldığı- mutlak ve benzersiz bir pozitif alan vardır.

Bu alan ile senkronize olabilen, henüz makrokozmosta yaşadığı halde, anılan alandan "nemalanacak", bir anlamda yaşarken cennete ulaşacaktır.

Dinsel literatürün (Müslümanlık döneminde kuantum mekaniği var olmadığı için nedenleri verilemeyen) “İyi insan cennete gider” önermesinin gerisindeki mantık budur.

Cennet ise Müslümanlıkta betimlendiği şekli ile, "miskin bir huzur" ile ilgisiz, ama Hıristiyanlık ve Yahudiliğin lanetlediği kavramlarla dolu bir ortamdır.

Orası; yaşarken özlenen, ama NE yüzünden elde edilemeyen her özlemin diyarı, çıkış noktası, "mebdei"dir.

Crowley’in “İstencini yap” yönlendirmesi çok yaldızlı, ama eksiktir. Adı geçen söz kuantum mekaniği sonrası şu cümleye evrilmiş olabilir: “İstencini yapmak için önce erdemlerle enerji topla, sonra istencin, sen bir şey yapma gerek kalmadan sana gelecek.”



DİP NOTLAR

[1] “Bizim zamanımızda” bilgisayar bile sadece birkaç zenginin evindeydi, internet diye bir şeyden pek çok kimsenin haberi bile yoktu. Tek bir kitabı İngiltere’deki bir kitapçıdan -genelde Lwellyn’den- alır, uzun süre gelmesini beklerdiniz. Şimdi bu kitapların tümü ve niceleri tek tuşla bilgisayarlara indiriliyor. :)

[2] Örneğin hz. Muhammet’in güzel kadınlar, güzel kokular ve güzel taamları öven hadisleri vardır.

[3] Özveri (fedakarlık), anlayış, hoşgörü, alçak gönüllülük, affedicilik, uyum yeteneği, sabır, sadakat, paylaşma, nezaket, şefkat, sakinlik, efendilik... fazla uzatmayalım, bir formül yaratalım: Diğer canlılara (ve hatta cansızlara) kendine davrandığın biçimde yaklaşmak.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -