YANIT
Merhaba değerli dostum,
Önemli kararlarıma katkısı bulunan nadir bir kişinin sorusunu yanıtlamak farklı bir heyecan veriyor bana.
Öncelikle “Yoksa aslinda bu inanci tasiyan ebeveynleri midir? Yani aslinda 5 yasindaki çocugun anne babasinin ''ya çocugumun basina böyle bir olay gelirse, ne yaparim ben'' korkusu ve çocuklarini koruyamayacaklari inanci midir bunu yasatan?” şeklindeki yorumun ile yine çok güzel bir noktaya dikkat çektiğini vurgulamak isterim. Korku, korku duyan bireyin kendi kadar, çevresini de etkileyebilen bir frekanstır; kaderin oluşumunda çok önemli bir faktördür. Bizlere göre korku bir duygu değil, dinsel literatürde "ifrit" olarak isimlendirilen negatif bir varlığın kendidir. Korku duyan, bu varlık tarafından obsede edilmiştir. Bu yüzden cinden, hayaletten korkan herkes cin/hayalet adlı teatral bir kimlik değil, gerçek anlamı ile zarar verici bir metafizik yapı tarafından çoktan sahiplenilmiştir. Korkudan arınan, cinden arınır. Basittir formül.
Ancak kader adlı fenomenin oluşumu -büyük payı olsa da- sadece korku faktörüne bağlamak hatalıdır. Kader, bu sayfada kısıtlı şekilde yansıtılan bilgilerden daha girift bir kuantum durumu içerir; çok farklı şartların/gerçeklerin sentezlenmesi ile meydana gelir. Spesifik olarak çocukların başına gelen talihsizliklerden söz ederken bu farklı gerçekleri de dile getirmemiz gerekecektir.
1- Çocuklarla ilgili olumsuz olaylara bu olayı “gören göz”ün (yani "Kopenhag Kuantum Yorumu"na göre, ölçümü yapan bilincin) dahli vardır. Şanssız çocuğun anılan durumla karşılaşmadığı milyonlarca süperpozisyondan en kötüsü o durumu gören kişi ya da kişilerce seçilmiş, realize edilmiş, var edilmiştir. Ölçüm, tam olarak budur. (Pozitif bakış açısının önemi böylece bir kez daha ortaya çıkmış olmaktadır.) "Many Worlds Kuantum Yorumu"na göre ise realize olmayan sürperpozisyonlar var olmaya devam ettiği için şu anda o çocuğun başına gelen durumun aynısının paralel evrenlerin birinde senin, benim, ya da bu satırları okuyan herkesin başına gelmiş olma ihtimali vardır.
[Bilirim ki, bu bilimsel gerçekleri anlamak ve sindirmek kolay değildir. Kuantum mekaniğinin ortaya çıkma yılını kabaca 1920 olarak benimsesek, ülkemizdeki popüler (halka yansıması) geçmişine on yıl versek, bu sayfayı okuyan en genç kişinin de 20 yaşında olduğunu varsaysak, en taze (temiz) beyni olanın bile en az on yıl boyunca farklı şekilde koşullanış beyni bulunduğu ortaya çıkacaktır.]
2- Çocukların başlarına gelen olaylarda birçok yazımda söz ettiğim şans faktörü bulunabilir (önüne geçilemeyeceği varsayılan bu gerçek Yunan mitolojisine baş tanrı Zeus’un bile yenemediği şans tanrıçaları Moira’lar olarak yansımıştır).
Ancak hemen eklemek isterim: Henry Stapp benzeri teorik fizikçiler “şans” adlı bir durumun asla bulunmadığı, her şeyin insan bilincinin yönetiminde olduğu hakkında kuantum modelleri öne sürmekte, bu hipotezlerini formüllerle desteklemektedirler.
3- Çocuklar ise dünyaya mutlak olarak pozitif enerji ile gelmezler. Eğer bu düşünce gerçek olsa, yani bebekler birer melek olarak doğsalar, reenkarnasyonun gerçeğinin hiçbir anlamı yok demektir. Önceki yaşamlarda edinilen birikimler yeni yaşama aktarıldığına göre bebekler de bazı öncel kazanımlarla (pozitif ya da negatif enerji ile) doğmuş olmalıdırlar. Bebek, yeni var olmuş bir mükemmellik değildir. Son nefesini verene dek -olumlu ya da olumsuz yönde değişecek olan ve geçmiş yaşamların izi ile yüklü- bir temel gerçek, yani "ruh" taşımaktadır. Değim yerinde ise "eski ruh, yeni bir eğitim sürecinin ilk sınıfındadır".
Yine de altını çizmek isterim ki bebeklerde farklı bir “saflık” (işlenebilirlik) dokusu da bulunur. Bu durum her ruhun yeni hayatında bir değişim (evrimselleşme) şansı ile doğduğunu göstermektedir.
Bebeklerin de bir ölçüde NE enerji taşıyor olabileceklerinden söz edince önemli bir noktaya vurgu yapmak gerekir: Negatif enerji taşıyan kişilerin kötü insanlar olduklarını düşünmek büyük hatadır. Kötülüğün -bilinçli zarar verme reaksiyonunun- vibrasyon frekansı farklıdır. Kötülük, sonradan çekilen bir enerji değil, bir yapıdır. “Enerjinin çekilmesi ile oluşan değişim” şeklinde bir durumun bulunması, enerji çekilmeden önce yapının farklı olduğunun kanıtıdır.
İşin ilginç yanı ise NE’nin en çok hassas, kolay incinebilir, algısı ve değerlendirme yeteneği yüksek, hatta aşırı zeki kişiler tarafından celp edildiği gerçeğidir! Beynin bilişsel gelişimi arttıkça NE celp etme olasılığı da fazlalaşmaktadır.
Buraya dek konuşulan bilgiler sonucu, izlenen olumsuz olayların gerisinde;
- Çevre ya da bireyin kendi tarafından celb edilen korku duygusunun özgün kader üzerindeki yıkıcılığı,
- Böyle bir olayın aslında olmadığı, sadece bakan tarafından kendi evreninde yaratıldığı,
- Şans adlı bir mekanizmanın varlığı,
- Geçmiş yaşamlardaki hatalar nedeni ile olumsuz bir kadere çekilme
gibi nedenler bulunduğu söylenebilir.
[Fizik bilimi ile ilgili reel mekanizmaların göz ardı edilmesi, bunlara duygusal rötuşlar yapılması, olayların gerisinde gizem ya da "baskıcı despot tanrıların ruhaniliği" benzeri nedenler aranması enerjilerin celp kurallarını iyi kavrayamamaya ve bu yüzden NE’den gerektiğince sakınmamaya neden olabilir.
Öte yandan, metafizik diye bir şeyin varlığınden giderek kuşku duymak hatalı bir yaklaşım sayılmayabilir. Bizlere göre metafizik, teknik yetersizlikler yüzünden HENÜZ formülize edilememiş fiziktir. İnsan usu -kanımca- çok yakında evrenin kuruluş prensiplerinin olduğu kadar, nedenlerinin de formülünü yazabilecektir. Bu sonuca varıldığında -eğer yeterince pozitif enerji celb edilememişse- yeni bir Tufan beklemek akıl dışı değildir!
Platon’un Critias diyaloğunda Sais papazları Solon’a şöyle demektedirler: “Siz dünyanın tekbir kıyametini hatırlarsınız. Oysa bir çok kıyamet olmuştur.”
İnsanlık, "Kova Burcu Çağı hızı" ile bilim alanında akıl almaz keşiflerde bulunmakta... ancak diğer yandan ciddi ölçüde NE "de" envoke etmekte. Bu görünüm ise "vakitlerin yakın" olduğunu düşündürmekte bana...]