YANIT
Bizler bir insanın ya da grubun yaptığına inanılan bir eyleme ters yönlü sözler etmek istemeyiz. İnancımıza göre eleştiri NE celb eder. Ancak doğrudan soru sorulduğunda -mutlak gerçekleri yansıttığı benzeri bir iddiamızın olmadığını belirterek- öğretimiz hakkında bilgileri dile getirmek zorunda kalırız.
Bizim inancımızda popüler kültürde cin olarak adlandırılan varlıklar kuantum uzay zaman dokusunda yer alan bazı parçacıklar ile beynin “evlenmesi” sonucu var edilirler. Eğitimimizde bu konuda açıklama -örneklenerek- verilmektedir. Yani herkes kendi cinini hayaletini yaratır; buna inanmayan kişiler ne kadar arasalar da cin/hayalet/hortlak/varlık bulamazlar.
Sizi kesinlikle tenzih ederek, izninizle sözlerinizi kullanayım ve “ortaya” konuşayım. Böylece birçok kişiye önemli bilgiler aktarılacak olabilir:
- ”sleep terror olarak adlandiran olayi yasiyordu.”
- özellikle babasindan nefret ediyor
- bunun en büyük sebebi babasinin alkol sorunu
- bana karsi siddeti
sözleri bir beyin yapısının içini apaçık göstermektedir. Tabii ki kesin değil sözlerim, ancak bu şekilde konuşan bir kişi “bir ihtimal” diyeyim, yaşamına sürekli NE envoke etmektedir.
Eğitimin “danışmanlık” süreci öğrencimin yaşadığı olayları -ölçüsünde- aktarmasına da dayalıdır ve bu süreçte “Annemden nefret ediyorum, babamdan nefret ediyorum, falanca benden nefret ediyor, filanca falancadan nefret ediyor” benzeri cümleler kurabilirler. Bu gibi durumlarda sürekli söylediğim bir söz vardır: “Nefret sözcüğünü her kullandığınızda NEyi davet etmiş oluyorsunuz; çünkü kelimler daima ya bir duyguyu yaratırlar, ya da var olan duyguyu güçlendirirler. Bu yüzden bazı kelimeleri (örneğin küfürleri) kullanmamak bile NE celbini engelleyici olabilir.”
Evrenin herkesin kendi seçimi doğrultusunda kendi tarafından yaratıldığı, bilimsel ortamda, yani laboratuvar deneyi ile kanıtlanmıştır. Bu yüzden “neye inanırsan onu yaşarsın” sözü cahilce bir özlü söz değil, bir bilimsel veri sayılabilir.
Bohr ve Heisenberg benzeri Nobel ödüllü bilim adamları ölçümün (evreni yaratan bakışın) kişi yönetiminde olsa da, rastlantısallık içerdiğini öne sürerler. Oysa Wigner, von Neumann ve Stapp benzeri -yine Nobel ödüllü- bilim adamları seçimin tamamen, bütünüyle, kesin olarak insanın kişisel bilinci ile var edildiğini formülize etmişlerdir ve teorilerini destekleyen düşünce deneyleri de vardır. Yani her iki görüşte de evren kişinin kendi tarafından yaratılmaktadır; ama bu yaratılış kimi bilim adamlarına göre ölçüm temelinde, kimilerine göre seçim temelindedir. Nasıl düşünürseniz evreninizi ona göre yaratırsınız.
Bu çağda yaşayan insanların yaşamın gizlerini anlamak adına ellerinde büyük bir fırsat vardır; o da kuantum mekaniğidir. Bunun yerine cinci, hoca, majisyen, hatta -psikolog arkadaşlarım bana darılmasınlar- psikolog gezmek1, internetten kimin yazdığı belli olmayan yazılar okumak, belki de çok akılcı bir tutum değildir.
Unutmamak gerektir: Anlattıklarıma inanıp “Evet, bu derdi başıma ben inancımla açtım” deme adımı atamayan hiç kimse ikinci aşamaya (yani “Madem ki her gerçekliği ben yaratıyorum, bundan sonra harika şeyler yaratacağım” düzeyine) gelemeyecektir. İnsanoğlunun -bizler dahil- uzmana/adepte/hocaya/şuna-buna ihtiyacı yoktur aslında. Herkese “doğallık ve kişinin kendi” yeterlidir.
1Psikologların değerli kişiler olduklarına -tüm dürüstlüğümle söylüyorum ki- büyük inancım vardır. Hepsi de zorlu bir akademik eğitimden başarı ile geçmiş, birikimli kişilerdir. Sempatizasyon ilişkisi noksanının kaynağı psikologların bizatihi kendileri değildir.