YANIT
Sorunuza çocukluğunuza dönüp nedensellik arayarak ya da sizi aslında küçümsenmeyecek bir insan olduğunuza inandırmaya çalışarak değil; ülkemizde hala halka pek-pek az yansıyan son bilimsel bulgular bazında -kuantum kuatnum mekaniği temelinde- (ve okurun bilgisini biraz daha arttırmak adına bu kez farklı bir yoruma da pas atarak) yanıt vereceğim:
Evren (buna kader ve gelecek diyelim mi?), sadece ölçümünüzle oluşuyor! Yani yaşadığınız her şeyin mimarı sizsiniz.
Sözlerime inanmak zor… biliyorum.
Bu -akıl dışı gibi duran- sözün gerisinde okült değil -iki yüz yıldır
yaşamı kesin sınırlar çizerek belirleyen (kasan)- “bilim” adlı disiplinin olması ortama traji-komik bir espri de katmakta. Aynı bilim, hem yaşamın kesin yasalar değil, rastlantısallık üzerine kurulu yapısını ortaya çıkarttı; hem de bazı doğruların yanlış olduğunu… Örneğin kütle çekimi hakkında hiçbir şey anlamamış baş kişi Newton’u!.. İlk başta “yüzyılın ilericisi” olarak yaşayan Einstein hayatının son döneminde yeni keşiflere ayak uyduramadığı için -kimse kusura bakmasın, günümüzde hala bıyık altından gülünerek söylenecek sözler ederek- buluşlara karşı geldi. (Gördüğünüz gibi, sözlerime inanmak zordur; bu gerçeklere bilim adamları bile kolay inanamamışlardır.)
Parçacık fizikçileri ilk başta gerçekliğin bakışla yaratıldığı halde rastlantısal olduğunu öne sürdüler ve olaslıkları Schrödinger denklemi ile saptadılar… Oysa giderek denklemin bir yerden sonra işlemediği de ortaya çıktı ve bu soruna çözüm arayan yorumlar doğdu.
Bu yorumların çoğu -şu veya bu şekilde ölçümü yapınca- ölçmediğiniz seçeneklerin yok olduğunu varsayıyorlar.
Örnekleyelim: Bir evrende USA başkanısınız, birinde parçacık fizikçisi, birinde 1700lü yıllarda yaşamakta olan bir korsansınız veya antik Mısır’da kambur bir dilenci… Süperpozisyonun milyondan fazla seçenek (olasılık) içerdiği düşünülüyor. Bunlardan birini ölçüm ile çöktürüyor yani gerçekliğe (hayatınıza) çeviriyorsunuz. Diğerleri yok oluyor.
Oysa Hugh Everett diyor ki “Hayır! Diğerleri yok olmaz; paralel evrenler olarak var olmayı sürdürürler!” Yani ölçmediğiniz ve Amerika başkanı olduğunuz kader çökmez… siz fark etmeseniz de bir hayatta Amerika başkanı olarak yaşamayı sürdürürsünüz!
Bazı bilim adamları ise işi bir adım öne götürüyor ve diyorlar ki: "Bu evrenlere atlamak olasıdır!" Neden? Yanıt basit ve bilimsel: "Madem ki elektronlar orbitallerinde (yörüngelerinde) birinden diğerine ışınlanır gibi atlıyorlar (yani sıçramıyorlar, bir anda bir orbitaldeler, ardından diğerindeler) o zaman elektronlardan yapılı insanların da bu eylemi ifa edebilmeleri gerekir.
Sorunuza şimdi doğrudan yanıt verelim:
Beyin elektriğinizin yapısı nedeni ile;
-
ya kaderler arasından (süperpozisyon olasılıklarından) küçümseneceğiniz olasılığı çöktürüyorsunuz,
-
ya da küçümseneceğiniz kadere atlıyorsunuz.
Bunlardan hangisini yapıyor olsanız da bunu beyin elektriğinizin yapısı ile gerçekleştiriyorsunuz. Bu yüzden yapmanız gereken beyin elektriğinizi değiştirmek.
Öğrencilerimizin genelde “E, her şeyi biz yapıyorsak tanrı yok mu o zaman?” benzeri sözler söyledikleri bu noktada, aklına benzer sorular gelmiş kişiler için bir dip not düşeyim:
Gerçeklik beyin ile yaratılır; ancak kullanılan hamur (EM radyasyon) ya pozitif, ya da negatif vibrasyonlardır. Bu iki polar frekanstan birine yaratıcı (tanrı, Allah, birleştirici nitelikteki frekans), diğerine yıkıcı (şeytan, ayırıcı/bölücü frekans) diyebiliriz. Yani insan belirleyici olsa da, çok derinlerdeki -ama kendi tarafından seçilecek- bir odağa bağlı/bağımlıdır.
Müslümanlıkta irade-i külliye ve irade-i cüziye olarak ifade edilen bu düşünce kuantum modellerinden Orch OR’da proto-consciousness, Bohm modelinde ise Implicate Order adını alır.
Özetle, yaşamınızda sizi küçümseyen kişiler yoktur; yarattığınız gerçeklikte kendinizi küçümsettiğiniz kişiler vardır. Bu hatalı senaryoyu değiştirmek de sadece sizin elinizdedir. Kendinize yeten bir canlı türüsünüz, bizler dahil hiçbir alanda hiçbir kurtarıcıya ihtiyacınız yok.
Son bir söz: Yaşama bakışın değişim süresi -ciddi çaba gösterilmesi koşulu ile- iki/üç yıldır. Bilincin en hamur olduğu bebeklikten başlanarak en az yirmi yıl farklı şeylere inandırılmış beynin iki yılda kendini toparayabilmesi ise yaşamın aslında "daha iyiye gitme" eğiliminin yüksekliğinin kanıtıdır.