YANIT
Biraz canınızı sıkacak bir bilgi ile başlayalım: Paralel evrenlerin varlığı kuantum mekaniğinde kesin olarak kanıtlanamamıştır ve aslında sadece Hugh Everett III’e ait Many Worlds Interpretation (Çoklu Dünyalar Yorumu) adlı bir yorumdur.
Kuantum mekaniğinde “Ölçüm Problemi” adlı çözülememiş büyük bir sorun vardır: Evet, dalga fonksiyonu (buna çok kabaca “kader olasılıklarını içinde barındıran bir dalga” diyelim) ölçüm ile (buna kabaca “bakış” diyelim) çökmektedir; ama süperpozisyondaki (buna da olasılıklar grubu diyelim) diğer (çökmeyen) olasılıklar ne olmaktadır? Everett, bu diğer olasılıkların (kader olasılıklarının) da var olmayı sürdürdüğünü öne sürmüştür. Ancak yineleyeyim: Kuantum fiziğinde (Çift Yarık deneyi ile) sadece “ölçümün çöktürdüğü” kanıtlanabilmiştir. Yani farklı bir evrende doppelgangerlerimizin olup olmadığı “müphem”dir.
[Brian Greene; Gutt, Linde benzeri fizikçilerden: “Doppelganger”imizin bulunduğuna inanan (yani bizim galaksimize, güneş sistemimize ve gezegenimize benzer bir yapının bulunabileceğini savunan) bilim adamlarından. Ancak bu benzerliği paralel evren teorisi ile değil, multiverse (çoklu evren) teorileri ile açıklamaktalar. Multiverse; bizim sınırsız sandığımız evrenin milyonlarcasını barındıran bir "deniz" (sözcük bana ait değil) içinde olduğumuz teorisi.]
Şimdi de size moral olacak bir bilgi vereyim: Max Tegmark benzeri (ki, kendisi hala sağ ve genç sayılabilecek yaşta olan, üstelik karizmatik bir bilim adamıdır; ama üzülerek söylemek isterim ki -bizim majikal teorilere temel aldığımız- Orch OR kuantum yorumundaki bazı hataları bulmuş kişidir) fizik dehaları paralel evrenlere inanmakta, hatta onları sınıflandırmaktadırlar.
Kişisel görüşümü sorarsanız ben -bir okültist olarak- iki görüşün arasındaki bir teoriye inanmaktayım. Benim inandığım teoriye göre (ki, Stapp, von Neumann ve Wigner benzeri -aralarında Nobel ödülü almış- başka büyük fizikçiler de bu görüştedirler) gerçeklik BİLİNÇ TARAFINDAN (buna insanın kendi tarafından diyebiliriz) YARATILIR! Bilinç, beyin elektriği ile var edildiğine göre, beyin elektriğiniz (buna da hayata bakış şekli diyelim) nasılsa, yaratacağınız ve içinde yaşayacağınız evren odur.
Bu bilgilerden sonra sorunuzu izninizle “Nasıl kuantum sıçraması yapabilirim?” den, “Nasıl anında daha iyi bir evren yaratabilirim?”e evirerek yanıtlamayı sürdüreyim.
Madem ki hipotetik olarak evrenimizi beyin elektriği yaratıyor; o zaman anında daha iyi evren yaratmak adına ilk koşul rahat, mutlu ve mümkünse şen bir ruh hali yaratmaktır.
İkinci koşul inanç sahibi olmaktır. Kuşku adlı negatif vibrasyonun (ki, negatif demek, kişinin arzularına ters yönlü olan her şeyi yaratacak bir “zıt/retro” frekans demektir) zerresi varsa eski yapı aynen (negatif hali ile) korunur. (Müslümanlıkta “iman edin” uyarılarının bolluğunun gerisinde -Yahudilikten etkilenilerek sanıldığı gibi- baskıcı bir tanrıya boyun eğdirme ya da tapındırma arzusu değil; yaratıcı ile YEGANE kontak kurma yolunun gösterilmeye çalışılması vardır.) İman, ya da herhangi bir şeye inanmak (ki, placebo effect'in gerisinde bu mekanizma vardır), nöronları kişinin bilinçli şekilde çaktırmayı beceremediği biçimde -grup halinde- çaktırmak, yani volüm transmisyonu yapmak anlamındadır. (Bu konu eğitimde anlatılmaktadır.)
Demek ki anında pozitif evren yaratmak adına önce pozitif olmak, ikinci olarak zerre kuşkuya yer bırakmayacak şekilde olayın gerçekleşeceğine inanmak gerekir.
Bunu yapabilen kişi majisyenliğin en üst seviyesindedir ve pratik ya da teorik majikal bilgilere sahip olmasına hiç de gerek yoktur. Maji, bu beyin süredurumunu -ataerkil sistemin ketlediği beyinler söz konusu ortamı yaratamadığı için- bazı aracılarla yaratma disiplinidir. Yani maji ile söz konusu -bir anlamda- paralel evrene sıçrama (aslında “paralel evren yaratma” desek daha doğru, ama soru nedeni ile “sıçrama” sözcüğünü kullanalım) olasılığı ciddi miktarda yükseltilecek olabilir.
Bu teorik bilgiler çoğu kişiye yeterli gelmez, bilirim. :) Bu yüzden basit bir öneride bulunayım: Olayı gerçekleştirmek adına -yukarıda söz ettiğim pozitif beyin süredurumu ve inanç yaratılmasından sonra (onlarsız olmaz, bu unutulmamalı)- beyni bir anlamda bu işi yapması adına “aldatmak” gerekir. Örneğin çok, ama çok hızlı şekilde, ışık hızına yakın bir hızda bir kapıdan geçtiğinizi, bir dere/uçurum/kıta/dağ vb. üzerinde atladığınızı beş duyu ile yapılacak imajinasyonda realize edin. (Bu hıza çıkamayacağınızı sakın düşünmeyin; attığınız her foton, yani düşünce, ya da daha bilimsel bir söylem ile “EM alanda saldığınız radyasyonla yarattığınız her eksitasyon” zaten standart fizik kurallarına göre ışık hızındadır.)
Saydığım tüm gereklilikleri yerine getirebilirseniz “yapamama” diye bir seçenek bu evrende yoktur; çünkü evrenin var olma mekanizması bu şekilde işlemektedir.
Başarısızlık, yukarıda saydığım koşulları realize edememekten başka iki nedenle daha oluşabilir.
-
Yaratmak istediğiniz evren negatif ise, örneğin 3. bir kişinin yaşamına müdahil olmayı içeriyorsa (bu koşullarda anında NE ile kontak kuracağınız ve NE yapısı gereği beyindeki kalıbın TERSİNİ yaratacak yapıda olduğu için) “sıçramanız” başarısızlığa uğrayabilir.
-
Olayı yaratırken attığınız fotonların enerjisi düşük olabilir. Enerji için frekans yüksekliğinin gerekli olduğunu düşünürsek, BU NEDENLE gama dalgalarına ulaşmanın şart olduğu da varsayılabilir.
Peki, sözü edilen sıçrama (ya da evren yaratma) hangi alanlarda en sağlıklı biçimde yaşanabilir?
Bu soruyu kendi deneyimlerime dayanarak (yani kullanma alanlarımdan söz ederek) yanıtlayayım:1
-
Tıkalı trafiği açabilirsiniz.
-
Uzun bir kuyrukta beklerken, ilerleme hızını arttırabilirsiniz.
-
Bilgisayar kilitlendiğinde açabilirsiniz.
-
Biraz daha enerji isteyen bir çalışma olarak kayıp bir eşyanızı bulabilirsiniz.
-
Eğer majikal eğitim almışsanız (ya da beyninize üst düzey bir majisyeninki kadar hakimseniz) yaşadığınız küçük çaplı olumsuz olayları an bazında (abartmayalım; max. yarım saat içinde) rafine edebilirsiniz.
Ancak çalışmaya başlamakta geciktikçe başarı şansı düşer; çünkü olayın oluş süresi ne kadar geride kalırsa, araya girecek diğer uzay zaman parçası yüzünden geri gitmek zorlaşır. Zamanda makrokozmasta (yani majikal olarak değil, reelde) geri gitmek hakkında Hawking kesindir ve der ki: “Zamanda ileri gitmek mümkün olsa da, geri gitmek -bu bir feedback yaratacağı için- imkansızdır.” Söz konusu feedback'i açıklamak adına rock müzik gruplarının konserlerinde bazen mikrofonlardan gelen tiz "ötme sesi"ni örnek verir.
Bu yüzden sorun halletmeye yönelik sıçrama (ya da evren yaratmalarda) olaya/soruna büyük çabukluk ile müdahil olmak gerekir. Oysa olumsuz olaylar beyin elektriğini genelde alt üst ederler. NEnin insanlara saldırma anı bu an, yani beynin en güçsüz, pozitif bakıştan en uzak olduğu "sorun yaşama" anıdır. Olumsuz olay sonrasında sinapslarda en berbat kimyasallar salgılanırken onların verdiği ruh halinde beyin elektriğini düzeltme çalışması YAPMAK DEĞİL, YAPMAYI İSTEMEK büyük maharet gerektirir. Genelde sergilenen standart davranış -çevreyi suçlamak, azarlamak, kendine acımak, ne kadar haklı olduğu hakkında kendine konferans çekmek benzeri- hatalardır. Gerçek zorluk, bu tuzaklardan sıyrılıp, çalışmaya (paralel evrene zıplamaya/sıçramaya, ya da evreni yaratmaya) başlamaktır.
Özetle; kendi kurguladıklarınız olmasa da, belki de onlardan misli ile sizi mutlu edecek şahane kaderler bir mili saniye yakınınızda olan bir kapının gerisindedir ve kuantum sıçraması ile bu kapıdan -ışık hızı ile- geçerek2
oraya varmak mümkündür. Ancak…
İyisi mi, bu cümleyi Matrix I filminden, Morpheus’un sözleri ile bitireyim:
“Ben sana sadece kapıyı gösterebilirim Neo. Kapıdan geçmesi gereken sensin.”
DİP NOTLAR
[1]
Sözlerimi okuduktan sonra “Oh, adam keyif keka yaşıyor, canının istediğini yapıyor” zannına kapılmayın. Majide, adept düzeyinde, en iyi koşullarda bile, başarı sınırlıdır ve %80’i aşmaz. Ancak her on istekten (sıçrama/zıplama girişiminden) ortalama altı, yedisini başarmak da yabana atılacak bir sonuç değildir. Bazı sorularda yanıtladığım ve sürekli aradığımız “kayıp halka” olarak ifade ettiğimiz sorun işte tam olarak bu, yani “engelleyicinin ne olduğu” sorusudur.
[2]
Söz konusu eylem bizim sistemde “var olan paralele sıçramaktan çok, kapıdan geçerken evreni yaratmak” anlamındadır.