Affiniza siginarak bir diger merak ettigim konu ise..sevgide kalmak pozitif enerji celb etmek..bu bir maske takmaktan farksiz degil mi..sizin caninizi acitan biri ile hesaplasmak isterken pozitif enerjide kalmak kendine ihanet degil midir?
YANIT
Öncelikle bir düzeltme:
Ben hiçbir yanıtımda “terapi gormek sorunları çözmede yardımcı olmaz” demedim. Ben sadece “geçmişte yaşananları düşünmek ya da onlar hakkında konuşmak, söz konusu olayları, böylece de verdikleri tahribatı güncel tutar” dedim. Psikoterapi hakkındaki düşüncelerimizi kısaca öğrenmek adına SORULAR ana sayfası, AÇIKLAMALAR bölümünde yer alan TEMEL İNANÇLARIMIZ başlığındaki açıklamaları okuyabilirsiniz.
Ve yanıtımıza geçelim:
Düşüncelerinizin (sorularınızın) kaynağı, geçmiş acıların -gizli, karanlık, küflü- bir mekanda “bilinç altında” saklandığı inancından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden önce şu bilinçaltını biraz “gıdıklayalım” ;-) ve ilk olarak
Bilinçaltı teknikler
sorusuna verdiğim yanıtımdan alıntı ile başlayalım:
“Bilinç” adlı, nöron ateşlemelerinin elektrik yapısı ile meydana gelen alan -kuantum mekaniğinin ortaya çıkarttığı- (eski “bilimsel” bilgileri yerle bir eden bu gerçeği ortaya çıkartan Einstein’dır) aslında geçmiş ve geleceğin “an”da var olduğu bir mekan sayılan uzayzamanda, Michael Lockwood’un sözleri ile “bir solucan gibi uzanan dört boyutlu bir yapıdır”.
Şimdi bu sözleri basitleştirelim: Geçmiş ve gelecek zaten vardır. Siz bu “var"lıkta her yerdesiniz. Bilinciniz, yapısına göre bu -süperpozisyondaki somunlar arasında- sıçrayarak bir "film şeridi üzerinde" ilerlemekte.
ETC’a göre kortekse, dalgaboyları düşük olduğu için ulaşamayan düşünceler vardır. Ancak bunları bilinçaltı adlı ürkütücü bir mekan olarak yorumlamak yerine, dalga boyu yükseltilince ulaşılan, farklı düşünce sistemi (dalga boyu) var edince yok oluveren alanlar olarak görmek gerekir.
Bizim teorimiz ETC (Electromagnetic Theories of Consciousness) teorilerine dayalıdır. Bu teoriler onlarca yıl bilim ortamında kıyasıya eleştirilmiş, raporlar -nerdeyse kasti denecek bir inatla- yayınlanacak mecra bulamamış, ancak 2013 yılından beri giderek (dev adımlarla diyebilirim) kabul görmeye koyulmuştur. Bilim dünyasında bu gün olağan şekilde benimsenen nice görüş ilk ortaya atıldığında büyük tepkiler almıştır. Bu yüzden ETC’nin aldığı tepkiler de olağan karşılanmalıdır. Ayrıca ETC’nin yaygın şekilde kabul görmesi ile birçok psikolojik yöntemin de yıkılacağı unutulmamalıdır. Tepki, bir ölçüde bu yüzden de olabilir.
ETC teorilerine göre bilinç, fizik biliminde en geleneksel şekilde anlaşıldığı biçimi ile bir ALANDIR. Psikolojide ise “alan” kavramı özellikle Kurt Lewin ile ortaya çıkar ve her psikoloji teorisinde olduğu gibi soyut bir nesne olarak kalır. Bilim dünyasında soyut yaklaşım (laboratuvar ortamında, deneysel /somut şekilde kanıtlanmayan düşünceler) reddedilir. Okültizmin başlıca saygı görmeme nedeni budur. Oysa aynı durum psikolojide de yer almaktadır. Psikoloji (tıpkı sosyoloji gibi) deneysel bir disiplin değildir. Zaten bilinçaltı adlı karanlık mekanın da varlığı hiçbir ortamda kanıtlanamamıştır.
ETC ise -az önce dile getirdiğim gibi- bilinci fizik ile açıklamaktadırlar. Kuantum mekaniğinin ortaya çıkmasından beri standart fizik, kuantum mekaniği ve nörobilim artık birbirinden ayrılamaz üç daldır. Yani, yıllardır psikolojinin tekelindeki bilinç, artık psikoloji ile ilgisi olmayan bilim adamları -fizikçiler- tarafından, somut ortamlarda araştırılmakta ve hakkında teoriler üretilmektedir.
Bu üç dalın üçünde de yetkin olan bilim adamları Quantum Mind (ki, bu teorilerden bazılarının mimarları Nobel ödülü ve Sir unvanı almış fizikçilerdir) ve ETC benzeri teorilerle bilinci “ruh” olmaktan çıkartmakta ve somut bir gerçeklik şeklinde görmektedirler. Gelecek 50 yılda ruhun varlığına inanmayan ruhbilimcilerinin (bu bir aşağılama değil, dostça takılma ;) yerini kuantum fizikçileri alacak olabilir.
Deneysel ve teorik kuantum fizikçileri tarafından SOMUT şekilde araştırılan ve bir “fizik alan” olduğunu savunulan bilincin, hem bir SÜRESİ/KALICILIĞI (duration), hem de uzayzamanda bir uzantısı, YERİ/MEKANI vardır. Yani diğer tüm alanlar gibi “parmaklamazsanız” kendi kendilerine dağılırlar. Yine aynı nedenlerle bilincin altı, üstü, dibi, yüzü yoktur. :)
Libet’de raporunda bu düşünceyi destekleyici veriler sunmaktadır: Libet, bilincin UZAYZAMANDA YERİ/MEKANI OLSA DA, FİZİKSEL SAYILAMAYACAK (non-physical) BİR ALAN olduğunu öne sürmekte ve bu alana Conscious Mental Field (CMF) adını vermektedir.
“(…) elektromanyetizma, kütleçekimi vb. benzeri bilinen herhangi bir fiziksel alan kategorisinde değil; ama EM, kütleçekimi benzeri bilinen fiziksel alanlar kategorisine pek uymasa da,
hala da alan. CMF, bilinen fiziksel alanlara benzer şekilde görülebilir, ancak bilinen fiziksel yollarla doğrudan gözlenemez.”1
Şimdi sorunuzdan alıntılar yapayım ve onlara yanıtlar vereyim.
“gecmiste yasanan problemler ile yuzlesmeden, ustesine gitmeden”
Yüzleşmeler, üste gitmeler, kendine ihanetler… Yahu savaşta mıyız? :D Biraz sakin olun, rahatlayın ya… :)
Yüzleşme dediğiniz eylem aslında bir alanı düşünce adlı fotonlarla yeniden uyarmaktır. Bu alan uyarıldığında, senkronize olduğu tüm alanları etkileyecek (eksite edecek, hatta bence “irite edecek”), canlandıracaktır. Karakterinizi (yani gerçekliği var eden bilinç frekansınızı) değiştirmeden söz ettiğiniz yüzleşme, üste gitme benzeri çabalar size negatif alanlar (thought form’lar) olarak yeri dönebilirler. Ayrıca "üste gitme" benzeri yaklaşımlarla cengaverlik yapmaya davranmak yerine, harcanan bu enerji rahatlamaya yönlendirilse daha pozitif sonuçlar alınabilir.
“dusunmemek ile bu sorunlari atlatmak ne derece mumkundur ?”
Düşünmemek ile sorun atlatılmaz. Düşünmemek (hatta düşünmenin dışa yansıması, verbal biçimi olan konu hakkında konuşmamak), sorunlu süreçte sorunu abartmamanın yoludur.
“sevgide kalmak pozitif enerji celb etmek..bu bir maske takmaktan farksiz degil mi..”
Pozitif enerji EĞER GERÇEKTEN celp edilebilmiş ise buna "maske takmak" değil, "pozitif enerji celp etmek" denir. Maske takmaktan sadece celp edilememiş bir enerji, celp edilmiş gibi davranılırsa söz edilebilir.
Ayrıca biz hiçbir zaman “sevgide kalın” demedik. Bilakis, sevgiyi önermediğimizi yanıtlarımda defalarca aktardım. Sevgi, tabi ki muhteşem bir kurtarıcıdır; ama zorlama ile var edilemez. Sevgi, bir çakışma (sempatizasyon) sonucu öncel evrenden enerji envokasyonu (bir diğer söyleyişle "öncel evren ile DE senkronize olma") anlamındadır.
“Affiniza siginarak” sözcüğü ile doruğa ulaşan, ama tüm mesajınızdan (kaygı kadar) algıladığım nezahet adına size teşekkür ediyorum. Bence yegane takıldığınız nokta (dikkat buyurun, “yegane SORUNUNUZ” demiyorum), tüm ince ruhlu kişiler gibi kolayca hatalı yerlere itilebilmeniz. Biz buna “yaşama yönelik kırgınlığın tehlikesi” diyoruz. :)
Metotları, alt bilinçleri, üst yöntemleri biraz unutun. İlk adım olarak ra-hat-la-yın. Daha da ilk adım olarak rahatlamanın anlamını çözün! Beyninizi bir rahat bırakın. Geçin atomaltı düzeye… Dağılın kuantum uzayına… Yüzünüze bir minik rahatlama ifadesi, hele ki gülümsemenin gölgesi yayıldı mı?
Tamam!
PE celp olmaya başladı.
Gün boyu karşılaştığınız sorunları “Özlenen Diyara Ulaşma Throphy'si” boyunca rakip jeep sürücüleri ile girilen "it dalaşları" şeklinde görün. Bir yarışçı keyfi ve heyecanı ile tek tek onları sollamaya çalışın. Ancak temelde sürücülere (sorunlara) değil; sonuçta sizi bekleyen ödüle odaklanın.
Ve lütfen bilincine varın:
Artık devir, bilincin nasıl meydana geldiği hakkındaki soyut kavramların değil; gerçekliğin (kaderin) nasıl meydana geldiğini açıklayan standart ve kuantum fiziği bulgularının devridir.
Bu devir, kadın beyin yapısını dışlayan ataerkil Aristo mantığı ve benzeri erkekegemen doğrular(!) üzerine kurulu kutsal ideaların hükümranlığının sona erdiği bir süreçtir.
Kozalite (nedensellik); kuantum mantığı ile çoktan yerle bir olmuştur.
Merak etmeyin; giderek her şey düzelecek… Bizleri şahane bir gelecek beklemekte! NE, varsın evreni -evrenin sınırında ışık hızını geçen bir hızla- bölmeyi sürdürsün. (Bu sözlerim ezoterik değil, bilimsel bir veridir. Bilim ortamında tespit edilen bu gerçek, ışık hızının "bal gibi" geçilebildiğine kanıt olarak tartışılmaktadır.) Sizin bilinciniz, yani beyin elektriğiniz, pozitive olduğu NANO SANİYEDE, somun üzerinde, muhteşem bir evrene (kadere) atlayıvereceksiniz. O evrende yayınlanan raporlarda ise “Kara enerjinin sırrı çözüldü; karanlık madde üstün geliyor” yazmakta; insanlar kol kola gezmekte, her yan huriler, gılmanlarla ve hunk’larla (hunk lafını hanımları dellendirmeyelim diye ekledim) dolu, kurt ve kuzu dost, şaraplar gümüş kupalarda sunuluyor, insanlar yeşil döşeklerde keyif ediyor.
Yahu durun… Bu Müslümanlığın ve paganizmin cennet betimlemesi değil mi?
Evet! :)
DİP NOTLAR
[1]
Libet B (1994) A testable field theory of mind-brain interaction. Journal of Consciousness Studies.