YANIT
[Baştan belirtmek isterim: Bu yanıtımın mesajı “Kesinlikle doktorlara gitmeyin” olarak algılanmamalıdır. Tıp bilgim bulunmadığı için bu konular hakkında yönlendirme yapmaya hakkım da yoktur. Ancak soru BANA gelmiştir, bana bir OKÜLTİST olduğum için gelmiştir, bu şartlar altında bilgilerimi -doktorların benden iyi biliyor olabileceğinin altını çizerek- paylaşmaktan başka yapacağım yoktur.]
Bu konu üzerine öyle çok tartışmaya -hiç böyle bir huyum olmasa da- girdim ki…
Bu konu yüzünden öyle çok kişi ile kırgınlık yaşadım ki… (Yani düşüncelerim yüzünden bana kırıldılar.)
Söz konusu olumsuzlukların yegane nedeni “sara” (epilepsi) diye bir hastalık OLMADIĞINI savunmaktı!
Garip ama gerçek: Bana en çok tepki verenler ise sara “hastası” olduğunu söyleyenlerdi.
Savunduğum düşüncelere yönelik suçlamaları genelde "Ben yaşadığımı bilirim!" cümlesi ile özetlemek mümkündür; oysa insanlar aslında yaşadıklarını değil, yarattıklarını bilirler; çünkü yaşadıkları, genelde onlara empoze edilen bilgiler doğrultusunda yarattıklarıdır.
Sara denilen önemsiz düzensizlik, beyindeki manyetizmanın hafiften aksamasına bağlıdır.
Epilepsi "hastalarında"1
temporal lobda manyetik değişimler kaydedilmesi, yüzyıl kadar önce Mesmer’in tedavi için mıknatıs kullanması ve başarılı sonuçlar elde etmesi, çağımızda ise manyetik bir ekipman (rTMS - Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation) kullanılmaya başlanması da epilepsinin beyin EM alanındaki (buna aura diyelim mi?) hassasiyet ile ilgili olduğunu göstermektedir.
Manyetik Maji eğitiminde (adamı biraz da bunaltacak kadar :) detaylı anlattığımız beden manyetizması bazen birbirinden çok farklı ve sıradan nedenler yüzünden aksayabilir. Kimi kişilerin doğal manyetik alanları (tıpkı bazı kişilerin diğerlerine oranla daha kolay üşütmesi, yorulması, doyması, uyuması benzeri) etkilenmeye daha yatkıdırlar. Sözü edilen dış nedenler aktif olunca bu insanlar kolayca etkilenirler ve “kriz” denilen aslında pek de önemli olmayan durum oluşur. “Kriz” diye “aman-aman” büyütülen durum bir çeşit kusmadır. Evet, hiç de hoş değildir. Evet, biraz zorlayıcıdır… ama doğaldır. Kimisi kusunca fenalık geçirir, kimi kilo almamak için yemekleri yer-yer, gider lavaboya, parmağını boğazına sokar, kusuverir. Önemli olan olayı büyütmemek ve dişi biraz sıkmaktır.
Can sıkıcı ataklardan kurtulmak, ya da bunları azaltmak için öncelikle olanı-biteni anlamak ve bunun doğallığını görmek gerekir. Yani bazı manyetik şartların kişide can sıkıcı durumlar yaratabileceğine, bunun pek de önemsenecek bir şey olmadığına, olsa-olsa tatsız bir şans (ufak çaplı şanssızlık) sayılması gerektiğine inanmak baş koşuldur. Manyetik açıdan hassas kimselerin hissettiği ve etkilendiği manyetik alan değişimlerini ise dünyanın manyetik alanındaki değişimler (jeomanyetik değişimler) hatta Ay ve Güneş’deki değişimler bile yaratabilmektedir. 2
İkinci olarak manyetik yapının pozitive edilmesi için kriz denen durumun ne zamanlarda geldiği farklı bir bakış açısı ile (okültik bir bakış açısı ile), yani bilim dışı bir yaklaşım içinde incelenmelidir. Eğer manyetik yapıyı bozacak bir etki hakkında ipucu elde edilirse o ipucunun içeriğinden uzak durmaya çalışmak tedavi açısından uygulanacak en kolay yoldur.
“son zamanlarda yasadigim endise ve strese bagliyorum.”
Ben bu kadar laf ettim, siz zaten en doğru teşhisi koymayı biliyormuşsunuz! Sözleriniz son bir ayda duyduğum “en hak verdiğim” cümledir. Sizi bu kendine dönük (uyanık) yanınız için kutlarım.
“Majikal çalismalarla ya da sadece pozitif kalarak tekrar nöbet geçirmeyi önleyebilir miyim?”
Tabii ki… Maji, aklınıza gelecek her konuda yapılabilir ve adept düzeyine büyük olasılıkla başarılabilir. Ancak majikal başarıdan daha kolay bir yol “pozitif kalmak” olarak nitelediğiniz beyin elektriğidir; çünkü bu elektrik aslında elektrik desek de EMdır ve yarısı manyetizmadır. Yani eğer çekici bir kişilik geliştirirseniz, ki bunun en bariz yolu HERKES tarafından az-çok sevilmektir, yaydığınız ve senkronize olarak aldığınız pozitif manyetik etkiler düzensiz manyetizmayı düzene sokacak olabilir. Oysa işin elektrik tarafında kalırsanız, yani elektrik çarpmış gibi gergin olursanız (negativite atakları/saldırıları altındaki insanların elektrik anahtarına dokununca kontak yaptırdıklarına ve/veya bazı elektrikli aletlerin bozulmasına neden olduklarına bizzat tanık oldum), EM alan -olumsuz dalga boyu yüzünden- kriz denen ortama yatkınlaşır.
Ancak majikal destek olmadan bu dar-ı dünyada pozitif ve manyetik kalmak mümkün müdür?
Bence zor…
Bu yöntemi anti-depresan kullanmak ve giderek ilaçları bırakmaya çalışmaya benzetebilirsiniz. İlaçlar, şartları değiştiremezler. Hapların yaptığı, (kabaca bir anlatımla) serotoninin geri alımını -yıkımını- engellemek, yani adamı serotonili kılmaktır. Bizim yaptığımız ise serotonini maji ile salgılatmak. Önceleri sürekli salgılatıyordum, sonra arada hap kullanmaya geçtim diyelim.
Aynı metot epilepsi, “panik atak” ya da "ilginç isimler takılan sıradan sorunlara" (böylece de aslında sadece beyin kimyasalı ve elektriğinin biraz negatif ama temelde güncel/sıradan hallerinin hastalığına çevrilmiş versiyonuna) uygulanabilir.
Majikal çalışmalarla beyin elektriğini düzeltmeye ek olarak (bonus olarak) şartları evrimselleştirmenin de mümkün olduğunu unutmamak gerek. Ayrıca majikal çalışmaların -bazı kişilerde özgüven patlaması yaratmaktan öte- bir yan etkisinin bulunduğu da görülmemiştir. ;-)
DİP NOTLAR
[1]
İçinde yaşamaya çabaladığımız kültürde her "olağan düzensizlik" mutlak şekilde hastalık olarak etiketlenir. Oysa "dünyasal yaşam" denilen sistemde bazı ufak çaplı sorunlarla yüzleşmek olağan bir durumdur; "ufak çaplı sorunlar" ise hastalık değildirler. Aslında bu cümleyi "Psikoloji disiplini benzeri ortamlarda alengirli isimler takılana dek hastalık değildirler" diye de düzeltmek yerinde olacaktır.
İsim takmak, teşhis koymak gerçek kılmaktır. Üzülerek söylemem gerekir ki psikoloji ve tıp alanındaki "doğrular" ile kuantum mekaniği bilgileri çoğu yerde çelişiktir.
[2]
H.L. Bansal ve R. S. Bansal’a ait Magnetism in the Universe adlı yayında bu konuya değiniliyor ve beyindeki manyetizmanın 3 x 108^8 gauss’a çıktığını ve bu durumun epilepsi olarak nitelenebileceği öne sürülüyor.