YANIT
Yakınlara önem vermenin gerekliliği Müslümanlıkta altı önemle çizilen bir kavramdır ve iki şekilde dile getirilir:
-
Anne ve baba ile olumlu ilişkiler kurulması “Anne babaya iyilik etmeyi emrettik” şeklindeki ayetler ile “temel düstur” şeklinde yansıtılmıştır.
(İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır. Kuran, Lokman 14)
-
Sadakanın tanrıca kabul edilmesi için öncelikle en yakında olana yöneltilmesi şartı vardır.
(Eğer fazla (mal) varsa sırasıyla en yakına ve ondan sonraki yakına ver. Bu hadis, kocasına sadaka vermenin doğru olup olmadığını soran bir kadına cevaptır.)
-
Öyle ki, bu “yakın” kavramı akrabaları da içine almaktadır (“Akrabaya verilen sadakanın sevabı iki kat artırılır). Hatta eşlere (karı ve kocaya) da verilebilmektedir. (“Bir yakınını darlıktan kurtardığı için ona iki kat sevap var.”)
Müslümanlıktaki -anaerkil ezoterizmin temel görüşlerine paralel olan- güzelliklerden yazık ki çok az söz edilir. Müslümanlık deyince ön plana çekilip duran erkek egemenliği, içki yasağı, başörtüsü, namaz rekatı benzeri konulardır.
Bu büyük hatanın gerisinde -dinsel ortamda “bile”- egemenlik kurmadan duramayan kimseler vardır. İnsanları mutlu olmaya yönlendirecek nice güzel düşünce ve öneri bu gayretkeş ataerkiller eliyle gömülmüştür.
Çağdaş, yaşama akılcı aspektten bakan, ya da yapısı gereği iman adlı eyleme yakın olmayan nice kişi onlara dayatılan “asık suratlı, yaşam adlı cümbüşe yabancı, kuralcı, hatta yasakçı iyilik modelleri”ne doğal olarak kuşku ile yaklaşır ve sonunda -belki de hiç istemese de- "kötülüğün iyi bir şey olduğu, ama bunun anlaşılamadığı" benzeri argümanlar geliştirmeye başlar. Kullandığı mantık ise basit ve geçerlidir: “İyilik böyle bir şey ise (üstünlük, baskı, kuralcılık, hoşgörüsüzlük, şiddet, bir cinsin egemenliği vb. ile iç içe ise), sunulan kavram iyilik olamaz. İyilik denen şey iyilik değilse, demek ki (iyi olmak adına geriye sadece kötülük kaldığı için) kötülük aslında iyidir.”
Birçok satanik grup (örneğin Aleister Crowley, Anton La Vey grupları) bu mantalite ile doğmuş ve bu yüzden bu grupların -insanı rahata erdirme yolunda hayli kuşkulu olan- söylemleri, “can sıkıcı, baskıcı, yaptırımcı iyi modeli”ni itici bulan çok kişiye çekici gelmiştir.
Oysa Müslümanlığın önerilerinin gerisinde nedensiz boyun eğdiricilik değil, kişiyi "iyilik" adı altında pozitif enerji ile kontak kurdurmak amacı vardır.
Bu düşünceye örnek olarak aşağıdaki ayet ve hadisler verilebilir.
“Kindar” akrabaya verilen sadakanın sevabı iki kat arttırılacaktır:
“Sadakanın en faziletlisi kindar yakınına verilen sadakadır”
Hırs içindeki ruhlar cennete girmeyecektir:
“Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.” (Kuran, Hicr 47)
“Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir.”
Kalp kıran ve -genelde insanları küçümseme amacıyla- hataları dile getiren kişiler tanrıyı incitmektedir:
“Kalp kıran ve insanların kabahatlerini açıklayan Allah-ü teala'nın lütfunu incitir.”
İyilik -hulus-i kalp ile- (ya da en azından sakince) bakılabildiğinde her yerde bulunabilir. Bulunamaması, negatif vibrasyonların varlığının kanıtı olabilir. Kötülük her yere sızabilir. Aradaki farklı izleyememek ve sızıntılar var diye öğretileri topyekun lanetlemek de negatif vibrasyonların varlığının kanıtı olabilir.
Son olarak izninizle mesajınız hakkında birkaç küçük eleştiri yapayım:
- “Bizden” sözcüğü kullanıldığında, diğerleri dışarıda kalır; ki, bu bir ayırmadır. Ayırmak ise “ayrılanda” değil, “ayıranda” negatif enerji uyandırır.
- Her görüşte diğerleri ile uzlaşan ve ters düşen noktalar vardır.
- Bizim öğretimizin Müslümanlığın birçok donesi ile paralel görüşleri savunduğu doğrudur.
- İyilik (hatta sevgi) emrederek oluşturulamaz.
Kavramların kaynağını (örneğin bu sözü Allah’ın mı, Ana Tanrıça’nın mı, yoksa Brahman’ın mı, hayır efendim, kendi beyninin mi söylediğini, ya da Nevruz’un Kürtlerin mi, İslam’ın mı, Mecusilerin mi bayramı olduğunu) tartışmanın, hatta hangi konuda olursa olsun tartışmanın, amaç olumlu olsa da, beyinden negatif enerji envoke edeceği için insanın kendi ayağına kurşun sıkması, bindiği dalı kesmesi anlamına gelebileceği görülmelidir.