YANIT
Müslümanlık araştırma konum olmadığı için okuyacağınız sözlerim sadece kişisel kanılarımı içermektedir. Hatalı olabilirim.
Bize göre Müslümanlık ilk başta farklı yapıdaydı. Söz konusu düşünceye hz. Muhammet’in hadislerindeki akıl almaz hoşgörü ve ileri görüşün Kuran’da o ölçüde yer almadığı gerçeği kanıt olarak gösterilebilir. (Hadisleri okumak isteyen kişilerin yorumcuyu da dikkatle seçmeleri gerektiğini anımsatayım.)
[Hadislerdeki mesajlar ile -bir paganist olarak- yansıttığımız pozitif enerji sisteminin arasındaki büyük benzerlik ilginçtir. Örneğin bir kadının sadakasını yoksul kocasına vermesini peygamberin desteklemesi, yaratılmak istenen sistemdeki anaerkil esintilere örnektir. Buna ek olarak peygamberin “sadakanın en kindar akrabaya verilmesi”ni istemesi, günümüzde unutulmuş bir “doğru modeli”nin varlığına örnektir. Günümüz ataerkil sistemi “kötü” olarak yorumlanan her şeyin yok edilmesi üzerine kuruldur. Oysa gerçek Müslümanlık’ta acz içinde olana el uzatmak esastır ve hata yapan (kin duyan) bu konumda görülmektedir.
]
Dikkat çekici ölçüdeki zıtlığın nedenini Kuran'ın toplanmasına bağlamak mümkün olabilir: Peygamber ölünce dinden dönme (ridde) olayları artar. Bu durumu engellemek adına Kuran toplanmaya karar verilir. O devire dek yapraklara, deri parçalara yazılı ayetler çok çeşitli kimselerin elinde dağınık haldedir. Toplanma konusunda ise Hz. Muhammet’in sağlığında en küçük bir arzusu yoktur. Bu yüzden Kuran’ın toplanmasına sahabe yıllarca karşı çıkar, ama sonunda baskılar artınca kabul etmekten başka çare bulamazlar.
Toplanma sürecinde Hz. Muhammet’in Yahudi eşi (Safiyye) ile devreye giren Yahudi ileri gelenler Yahudi dininden alıntıları Kuran’a sızdırmış olabilirler.
Bu yüzden Kuran’da son derece şefkat ve anlayış temelli içeriğe karşın, son derece sertlik içeren bazı hükümler de vardır. Şefkat dolu bir portre çizen Allah, öncel pagan inançların Baba Tanrısına çok benzemektedir. Sanki bu eski imajin modern (sahih) halidir. Tersine, şiddet içeren ayetlerdeki tek tanrı, Yahudilik ve Hıristiyanlığın -kendini akıl ve savaş tanrısı olarak lanse eden- tek tanrısı Yahveh’i andırmaktadır.
[Benim gibi düşünen (hatta bu konuda çok daha somut ve fazla kanıt getiren) batılı yazarlar bu -belki de gerçeği- genelde İslam’ı aşağılamak, değersiz göstermek adına kullanırlar. Örneğin Müslümanlığı “Ay tapımı” olarak tanıtmaya çalışırlar. (Yani Müslümanlık “Ay Tapımı” olarak görülebilecek ölçüde paganist içerik de taşımaktadır.)
Oysa yanılmaktadırlar. Müslümanlık sadece Hiristiyanlık ve Yahudilikte yer alamayan yapıdaki bazı bilgileri (örneğin eski paganist bilgileri) en gerçek haline sokup yansıtmaktadır. Örneğin batı inanç ve ezoterizm ortamında aşağılanan Ay’ın bir yandan tanrı olmadığını gösterirken; diğer yandan onu ön plana çıkartmış, Güneş ile eşit, hatta bazen daha ileri yer vermiş, böylece önemli ve pozitif (yani somut) etkiler taşıdığı bilgisini aktarmıştır. Bu yaklaşım, “İslam öncesi putları (tanrıları) doğal vibrasyon frekanslarının hatalı (tanrı olarak) yorumlanmış halleridirler” teorimizi destekler yapıdadır.
]
İşte bu izlenimlerim bana Kuran’da bazı “ekleme” ayetler olabileceğini düşündürüyor. Bu ekleneme ayetlerden yola çıkan kimseler Işid gibi örgütler kurabiliyorlar. BU örgütler -Yahudilikten (Yahveh öğretisinden) alıntılar içerdikleri için- ilk çağlarda, yüzyıllarca Yakın Doğu’daki yüksek uygarlık düzeyindeki krallıklara rahat vermeyen, ama başarılı da olamayan Yahudi akıncılardan hiç farklı değildirler.
Yaratıcının sözlerinde tabii ki döneklik olmaz, onun kitabında insan aklı ile reform yapmak doğru olmayabilir, tamamen hem fikirim; ama bu düşünceyi dayanak edinmek adına öncelikle Kuran’ın SADECE yaratıcının sözlerini yansıttığının kesin delilini bulmak gerek… ki, bence bütünü ile olanaksız bir iş bu.
[Ben “Müslümanların bir halde olduğu” gibi bir düşüncede değilim. Her inançta her halde kişi vardır. Genel anlamı ile sempatizasyon ilişkisi kuramayacağımız Hıristiyanlığı bile “Hz. İsa Öğretisi” olarak yorumlayan kimi çağdaş Hıristiyanlar son derece pozitif enerjiler yaymaktadırlar.
Bu kişileri çok daha fazla sayıda Müslümanlıkta da bulabilirsiniz. Örneğin alkol kullanan, başını örtmeyen, ama Müslümanlığın özüne vakıf, gönülden imanlı birçok pozitif kişi vardır.
Bu konuya bir küçük örnek daha vereyim: Sabah namazlarında özellikle cami avlularında oturup namazdan çıkan adamları zevkle izlediğim olmuştur. Onlar, Cuma namazlarından çıkan kişilere hiç de benzemezler. Genelde yaşlıdırlar, ölüme yakın olduklarının, "namaz kıldıkları camiden cenazelerinin kalkacağı" gibi son derece tedirgin edici bir gerçeğin bilincindedirler. Buna rağmen garip bir aldırmazlık ve keyiflilik (mutluluk değil, keyiflilik) içindedirler. Birbirleri ile şakalaşarak, elleri nedense hep arkadan bağlı olarak, yılların verdiği yıpranmışlık ile eğrilmiş bacaklarına, bükülmüş sırtlarına aldırmadan ikili-beşli gruplar olarak hoş beş ederek evlerine dönerler. Bu enerjiyi -bir zamanlar kiliselerde boş oturan biri olarak- kiliselerdeki yaşlılarda görmediğimi ekleyeyim. Bence camiden sabah namazlarında çıkan adamlar Müslümanlığın yaratmayı hedeflediği enerjiyi celp edip, yaşayabilen kişilerdir.
Büyük olasılıkla yaşama ataerkil bakış açısından bakmaktadırlar. Benim -görüntümden farklı bir kültürden geldiğimi anladıkları için- orada olmamdan pek de memnun değildirler. Benimkine ters sosyo-politik görüşleri vardır. Ancak yine de kriz anında birçok aydından çok daha yerinde karalar verecek beyin elektriğine sahiptirler. (Bu -çok şey bilip belli etmeme, ya da edememe- halini köylülerde de izlemişimdir. İki farklı olayda biz aydınlar aciz kalmışken iki köpeğimi ciddi tehlikeden iki köylü kurtarmıştır.)
Sözün özü; insanların beynindeki elektriğin yapısını yaşadıkları hayat modeline ya da seçtikleri inanca göre KESİN şekilde anlamak imkansızdır. İnsanlar hakkında NE veya PE yaymaları anlamında bir karar vermek için onların içinde bulundukları TEMEL ruhsal hali “rahat ve keyifli” ya da “stres altında ve kötümser” olup olmaması gibi bir kıstas ile değerlendirmek gerekir.
Bu evrende -tabii ki çok aşırı gitmedikçe, belli kesin sınırlar aşılmadıkça- yapılan tavrın modelinden çok, o tavır uygulanırken içinde olunan beyin elektriği önemlidir. NE veya PE’yi davranış biçimi değil, beyindeki elektriğin yapısı celp eder. Yani bir iş keyif alarak yapıldığında, model hatalı (örneğin saçları ve baş derisini, böylece beyni, güneş ışığı ve havadan mahrum tutacak şekilde örtmek) olsa da; yüce idealler adına stres, öfke, hırs, acı, küçümseme gibi hislerle verilen savaştaki (örneğin “başını açacaksın, bu iyi!” baskısı yapandan) çok daha PE celp eder. (Tabii ki bunun tersi de söz konusudur; örneğin “Başını kapatacaksın, çünkü bu iyi!” baskısı -amaç dinsel kurallara paralel model yaratmak olsa da- NE celp edecektir.)
Müslümanlık -eğer teorimiz doğru ise ve içinde negatif sızma varsa- her şeye rağmen, bu sızmalara (İslam taraftarları gibi) fazla odaklanmayan kişilere PE vermektedir; çünkü özü iyilik içerir. Müslümanlar, yani sızmalara değil, öze uygun yaşayanlar, evrensel dengelere (örneğin kadın/erkek eşitliğine) uygun yaşam sürmedikleri halde, bunlara uyarak stres içinde yaşayan birçok aydından daha pozitif elektriği sahiptirler… ve bu yüzden gerçekten “cennetlik” olabilirler.
Özetle: Yaşamınızı kalıplaşmış “doğru yaşam” modellerine göre değil, modellerin sizde yaratacağı pozitif beyin elektriğine göre belirleyin. Seçeceğiniz model aileniz ve toplum tarafından onaylansa da, mesleğiniz size ciddi bir gelir sağlasa da, bir inancın tüm kurallarını dikkatle realize etseniz de, beyninizde TEMELDE bir rahatlık ve az da olsa bir ÖZ-KEYİF yoksa, gelecek günlerde beklediğiniz mutluluğu bulmanız biraz zordur.
Ama eğer varsa, (kabaca; hoşgörülü ve keyifli biri iseniz, hayat bıçağını dayayınca “boşveeeer, unuttum gitti”yi çekip
kan akıtmamayı becerebiliyorsanız) bir şey -ki buna Allah’da diyebilirsiniz, beyninizin kuantum uzayına endeksli kendi gizli gücü de- size yardım edecek ve paranın, doktorların, adeptlerin, magus’ların, psikologların, yüksek mevkideki dostların, sponsorların vb. açamadığı kapıları açacaktır.
Bu yüzden: İnsanları katı şekilde klasik doğrulara değil, nasıl rahat ediyorlarsa (tabii ki çevreye rahatsızlık vermemek koşulunda ve GERÇEK ANLAMI İLE RAHATSA) ona yönlendirmek, rahat olanı -her nerede durursa dursun- kınamamak gerekir.
O kişi, değil mi ki PE’ye kapı aralamıştır, eninde sonunda yolunu bulacak, mutluluğu yakalayacaktır.