YANIT
Bizim inanç sistemimizi çok iyi anlamış ve en önemli noktaları rezüme etmişsiniz. Bizim düşüncelerin (inançların) çoğu genelde okült ortamda yaygın olarak kullanılmayan (hatta bazıları bilinmeyen) bilgilerdir. Bunları kabul eden bir aprentis olması beni mutlu ediyor. Dahası, siz ortama çok hatalı inançlarla girmiş birisiniz. Sizin gibi birinin farklı düşünceleri benimsemesi için karşısındaki argümanların güçlü olması gereklidir. Bu yüzden mesajınız beni mutlu etti.
Ve evet, beni üzdünüz; çünkü ben yıllardır mesajlar aracılığı ile enerji yorumlamaya odaklanmış bir kişiyim. Sizin mesajlarınızdan içinde olduğunuz alanın sizin için tehlikeli olduğunu gördüm. Bunun için üzüldüm. Ben gün boyu genelde bana ters yönlü düşünceleri olan insanlarla yaşarım. Onlar için hiç de üzülmem; çünkü önceki yanıtlarımda defalarca değindiğim gibi, bir insanın seçtiği inanç modeli değil, beyin elektriğinin yapısı onun kaderini belirler. Bu yüzden kendini dindar sanan nice kişinin aradıkları cenneti bulamayacakları açıktır. Siz ise gerçekten tehlikeli bir aura içindeydiniz. Genelde sizin kadar sık soru sorulduğunda soruyu reddeden arkadaşlarıma bu kez bunu yapmamalarını rica edecek kadar size ulaşmak istedim. Bu yüzden “de” mesajınız beni mutlu etti. Umarım sözleriniz nezaketen değil, içtenlikle dile getirilmişlerdir.
Şimdi biraz yukarıda söz ettiğim, genel-geçer teorilere ters düşen -deneyimlere ve nedenselliklere dayalı- inançlarımızdan konuşayım ve ışık diyeyim: Hepimiz gözlerimizle yaşadığımız için ışıksızlık bizi hayli ürkütür. Oysa bu düşüncenin gerisinde “internetsiz ve GSM telefonsuz ne yaparım?” benzeri bir kaygı vardır. Binyıllardır insanlar internetsiz ve GSM telefonsuz yaşamayı ve hayli mutlu olmayı başarmışlardır. Bu gün, bundan 80 yıl sonra sahip olacağımız şeyleri tanımadan gayet iyi idare edebildiğimiz de açıktır. Işık konusunu gündeme getirdiğimde karşı görüş olarak fotosentezden söz edilir. Oysa canlılar karanlıkta da fotosentez yapmaktadırlar ve buna kemosentez denir. Yani aslında besin elde etmek için de mutlak olarak ışığa gerek yoktur.
Işığın içgüdüleri ve insanlar arsındaki farklı iletişimi (kaynaşmayı) engellediği; çünkü gözün “görme” adlı olayının, beyinde var olan farklı bazı pathway’leri engellendiği ve bunları felç ettiği üzerine araştırmalar vardır. Bunlardan en önemlisi Profesör Beatrice de Gelder’in görmezlerle yaptığı araştırmalardır.
Bazı aydınlar ise -sadece dinsel söylemlere karşı çıkmak adına- diğer aleme göçenlere “ışıklarla uyu” demektedirler. Bu söz ise bir ruha dilenebilecek en kötü dilektir. Oysa Müslümanlık korkularını yenerek (ki, bu korkunun nedenini anlıyorum) iyi niyet ile “Allah rahmet eylesin” cümlesini kullanabilseler, diğer alemdeki sevdiklerine çok daha fazla güzel vibrasyon yollamış olacaklardır.
Bu gerçeğin nedenselliğini açayım:
“Rahmet”, paranormal bir gücün bir nimeti karşılıksız verme olayıdır. Rahmet sözcüğünün kökeninde “Rahman” adı vardır. Bu isim Müslümanlıkta, Allah’ın adlarındandır. Paganizmde ise “Rahim” adlı bir gücün (ki, bu güce -sözcük dişilerin üretici fabrikaları olan rahim kelimesinin kaynağı olduğu için- biraz sınırları zorlayarak, "dişi" demek mümkündür) counterpart’ı dır (buna da -yine biraz sınırları zorlayarak- “eşi”dir denilebilir). Yani Rahman, yapısal olarak güzel şeyleri karşılıksız vermeye -rahmet etmeye- odaklı bir eşleşmenin yarısıdır.
Besmeleyi;
-
Müslüman kişiler Rahim ve Rahman adının, Allah’ın -birbirini tamamlayan ve dünyadaki eşleşmeyi sağlayan- yapısının,
-
Pagan eğilimli kişiler İlk Çağlardan kalma ve "karı-koca tanrı" sembolizasyonu ile dile getirilen bir eşleşme ortamının
enerjisi olarak görerek işlerine başlarken bu güzel “eşleşme” enerjisini aktive etmek için besmele çekebilirler.
Besmele öyle hayırlı bir ifadedir ki, diğer aleme göç edenlere bile yollanabilir. Terslik ve tehlike, besmeleyi “Bismillah” şeklinde söyleyerek kutsal mesajı -sözcükleri yarıda keserek, iki adı yinelemeyerek- yok edenlerde ve de sadece korku ve hırs ile fazla düşünmeden, sadece taklit ederek davrananlarda olabilir.
Sözün özü "rahmet", Rahman adlı “eşleşmenin bir tarafı” olan enerjinin karşılıksız iyilik akıtmasıdır. Eşleşme ise öncel evrenin kurulması eylemlerinden biridir.
Diğer yandan Allah, İlk Çağ’lardan beri erkekliğin en mükemmel hali olarak görülen bir pagan tanrının rafine olmuş (modernize edilmiş) halidir. Bu öncel erkek pagan tanrı Baba TAnrı olarak onlarca farklı mitolojide evrenin yaratıcısıdır. Özelliklerinden en önemlisi şefkat, koruyuculuk, gözetme, taşıma, istekleri tartışmasız yerine getirme benzeri kadınların erkeklerden bekledikleri ama pek az bulabildikleri kavramlardır. Bu modeli Allah diyerek dile getirmek, ışığı yaratarak insan ruhunun cennete gitmesine -fiziken- engel olan Yahveh’e “salt geleneksele karşı çıkmak adına” methiye düzmekten iyidir.
Işığın ötesinde Takyon evreni vardır. Takyon evreni cennettir. Işık adlı bir şeyin yapısı (hızı) ile senkronize olunca dağılmanın anlamı cennete yaşarken girmenin fiziken (bu evrende, ya da bu evrene düşmüş garibanlara ;-) yasaklanması anlamındadır. Işık, cennet engelcisidir. Diğer aleme göçen kişiye "ışıkla kal" demek, "cennete diğer alemde de gireme" demekle eş değerdedir.
Bu noktada izninizle bir hatanızı düzelteyim: Karanlık iyilik değildir. Doğrudur; iyilik, genelde karanlıkta daha çok var olur. Fakat aydınlık yerlerde iyilik olmayacağını düşünmek yanlıştır.
İyilik HER ORTAMDA, doğru beyin elektriği ile VAR EDİLEBİLECEK bir frekanstır. Var etmenin yolu ise frekansın kaynağı ile senkronize olmak, senkronize olmanın yolu ise doğru düşünmektir. Düşünceler bir alandır. Alan ise benzeri ile senkronize olur. Buna da okültizmde “celp” denir.