YANIT
Karşınızdaki erkeğin dürüst olup olmadığını, size verdiği değeri, en önemlisi kim olduğunu sadece onu tarafsızca gözlemleyerek anlayabilirsiniz. Oysa ilişkide baskı kurduğunuzda baskınızın yarattığı yönlendirmeler gerçek dışı görünümler yaratabilir. Bu yüzden bir insanı tanımanın en kolay yolu onu davranışlarında tamamen özgür bırakmaktır. Bir-iki ay boyunca “gel”, “geliyor musun?” “nerede kaldın?” “geleceğim demiştin, neden gelmedin?” ve benzer içerikli sorular sormaktan kaçınmak onun istek, talep, arzu, kapasite ve olanaklarının sınırlarını deşifre etmenin yöntemidir.
İlişki, ancak karşı taraf da rahat ise sağlıklı yürür, yani kişiler rahatsa sevgi duyguları daha kolay yeşerir. Ne yazık ki her insanın "rahat" adlı konumu (yani sevgisinin yeşereceği ortam) bir diğerinkinden çok farklıdır. Partnerinin "rahat" konumunu, kendi "rahat" konumu ile yorumlamak isteyen ise hata yapar. Bu yüzden sevginin var olup olmadığı kadar önemli olan bir diğer konu, karşı tarafın sevgisinin yeşereceği ortama (onun rahat konumuna) uyum gösterip gösteremeyeceğini de çözmektir.
Huysuz ve agresif davranmak, hele ki bunun bilincinde olmak, mutsuzluk dolu bir paralel evren yaratmanın, kolay yoludur. Yolunda giden bir ilişki, gereksiz ve anlık negatif enerji pompalamalar ile yolundan çıkabilir.
Hepsinin ötesinde -bence- kimseye istediğinden başka şey yaptırmanın imkanı yoktur. Bu yüzden birine bir şey yaptırmanın yegane yolu yaptırılacak şeyi istetmektir. Baskı ve gerginlik ortamı ise daima isteksizliği tetikler.
İlişkilerde optimum mutluluğu bulmak için ideal olarak algılanan ilişki modeli vazgeçilmez bir şablon şeklinde ilişkiye uyarlanmaya çalışmamalıdır. Her ilişki bir diğerine benzemeyen bir yeni model içerir. Öncelikle bu yeni modelin kendi kendine gelişmesine olanak sağlanmalı, ardından kişisel beklentilere çok ters değilse olduğu gibi kabullenilmeli, yeni olanın -yeni olduğu için- getireceklerine odaklanılarak bu iş bir "zenginleşme" şeklinde görülmelidir.
Böyle davranabilen kişiler ilişkiye akıtacakları pozitif enerji yüzünden kısa sürede hiç beklemedikleri (en başta uyum gösteremeyeceklerini sandıkları) bir ortamda oldukları halde, mutluluk ve doyum hissettiklerini (belki de şaşkınlıkla) göreceklerdir.
İşin “enerjiler” yanını bir kenara bırakalım, olaya pratik açıdan yaklaşalım: Erkeklerin ezici çoğunluğu kendilerini “rahat” hissettirebilen kadınları vazgeçilmez bulurlar. Bunun gerisinde her erkeğin özünde bir ölçüde bulunan ve değiştirilmesi imkansız olan benmerkezci yapı ve kendi yarattığımız hayatlardaki yorgunluğumuzdur. Yani bir kadın “çaktırmadan” uyum gösterirse aslında “uyan” olmaz, kısa sürede “yöneten”e dönüşür... çünkü ilişkiler de bir arz/talep dinamiği içerirler. Vazgeçilmez olan belirler!
Sözün özü: İstenen türde bir ilişki yaratmak adına yapılması gereken bildik “mutluluk modellerini” inatla empoze etmek değil; yeni açılan kapıdan ürkmeden girip biraz beklemektir.