YANIT
Muhteşem, mükemmel bir şey olduğunu düşünüyorum, hatta gerçek seks olduğunu BİLİYORUM diye başlayayım.
Gerçek seks coitus, yani duhul/penetrasyon amaçlı seksüel birliktelik değildir. Gerçek seksin amacı bir canlı meydana getirmek, hatta güzel duygular yaşayarak mutlu olmak ve boşalıp rahatlamak da değildir! Gerçek seks, ayrılmış parçaların öncel bütünlüğe kavuştuğu süreç ve birleşme anıdır. Öncel evrenin yitirilmiş bütünlüğünden madde evrenine aktarılabilmiş, yani elde kalabilmiş bir minik parça… Bu nedenle orgazm öncesinde ve sırasında yaşanan duygular öncel evrenin nasıl bir yer olduğu hakkında aydınlatıcıdır.
Gerçek seks yeniden “bir” olmayı -kısa süreli de olsa öncel evreni tatmayı- hedefler. Yeniden bir olmanın yegane yolu iki partnerin karşılıklı olarak vermekten ve almaktan ORTAK zevk alması sonucundaki birleşmedir. Birlikte orgazm mutlak hedef olmasa da işin ideali budur.
Tantrik seks, öncel evrenin yeniden var olma anını yaratmanın -ataerkil kültür yasakladığı için- fazla bilinmeyen yollarını anlatır. Yasaklanmış olduğu için (yasaklama yasa çıkartmak ile değil, beyinlere birleştirici eylemlerim kötü, pis, günah olduğu bilgisinin yerleştirmekle yapıldığı için) bu yöntemler pek az kişi tarafından itibar görür.
Bu yolları insanlara neden başka bir ekol/yöntem değil de Tantra fısıldamaktadır?
Sözü edilen yasak bilgileri sadece Tantra’nın verme nedeni onun yaratıcısının Shiva olmasıdır!
Budizm, (batıda ataerkil tek tanrılı dinlere karşı alternatif olarak sunulmaya çalışılsa da) aslında ataerkil bir inançtır. Örneğin evrenin yaratıcısı Shiva genelde kötülenir ve yer-yer Şeytan olarak gösterilir. Bu yaklaşım, öncel pagan inançların -aydınlık, Venüs gezegeni, güzellik, ferahlık, dostluk- benzeri kavramlarının yönetici gücünün Şeytan (Lucifer) olarak tanıtılması ile eştir.
Shiva, Dionysos’tur. Bu konuda bir dolu kanıt mitlerde yer alır. Dionysos da evrenin yaratıcısıdır; ataerkil Yunan mitolojisinde basit bir ayyaş tanrıya çevrilmeye çalışılmıştır. (Bu konularda büyük bilgin Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğü adlı eserine ve Halikarnas Balıkçısı’nın eserlerine başvurulabilir.)
Aynı yaratıcı tanrı, paganizmde günümüzde Baba Tanrı (Ana Tanrıça’nın eşi, diğer yarısı) olarak saygı görür. İşin ilginç tarafı onun şefkati, iyi huyluluğu, engin ölçüde vericiliği, benzersiz gücü ve Ay ile ilgisi Müslümanlığın Allah’ını çağrıştırmaktadır. Bu gücün (tanrının) Hristiyanlık ve Museviliğin tek tanrısı Yahveh ile ise hiçbir benzerliği yoktur. Müslümanlığın seks konusundaki yaklaşımı (örneğin günümüzde ateist aydınlar tarafından ciddi ölçüde eleştirilmekte olan küçük yaşlarda evlenme izni) Siva’ın Tantra’sını andırır. Önceden söylediğim gibi, Tantra’yı benimsemek -kişi ister çağdaş, ister konservatif düşünceli olsun- nice kişi için hayli zordur.
Şimdi biraz da Tantrik pratiklerden söz edelim: Tantra’da -belki de en masum yasak- “yoni masajı” dır. Yoni masajı inanca göre ataerkil erkekler tarafından darbe alan, örselenen kadının dişiliğini uyandırma yoludur ve basit şekilde bir erkeğin partnerinin cinsel organına bazı kuralları göz önüne alarak masaj yapması ve ONU birkaç kez, üst üste orgazma ulaştırması şeklinde ifade edilebilir. Ana tema, erkeğin kendi zevkini geri plana alması olduğu kadar, kadının birden fazla orgazm olmasıdır. Zaten Tantra’da kadına doğa tarafından verilen bu ayrıcalık (birden fazla ve üst üste orgazm olma yeteneği) sürekli vurgulanır.
Yasak Tantra pratikleri listesinde biraz daha gözüpekçe ilerlersek karşımıza ayaklar, özellikle kadınların ayakları çıkar. Tanrıçanın ayakları kutsaldır, tıpkı meme, kalça gibi seks objesidir; bu konuda birçok doküman vardır. Çağdaş kültürümüzde ise kadın ayaklarından uyarılan, ya da seks sürecinde kendi ayaklarını da katmak isteyen erkekler “ayak fetişisti” şeklinde, son derece itici bir suçlama ile yüzleşmek zorunda kalmaktadırlar.
Yasaklarda daha da derine doğru ilerlersek urine therapy, ya da Hint kültüründe yer aldığı adı ile shivambu “Şhiva’nın Kutsal Suyu” ile karşılaşırız. Bu yöntem ise idrarın kutsallığı ve içilebileceği hakkındadır. Günümüzde bazı Hintli doktorlar bu konuyu ciddiye almakta, bu alanda şifa metotları geliştirmekte ve sağlık için önermektedirler.
Aslında ayrılmış iki parçanın bütünleşmesinde sadece idrar değil; ter, tükürük, semen, vajinal sekresyonlar benzeri tüm beden sıvılarının kullanımı önerilir. Temelde su kutsaldır, beden sıvıları, özellikle seks sırasında salgılanan beden sıvıları, bu süreçten pay aldıkları için daha da kutsaldır. Kutsal ise “kutlu olan” (uğurlu, bolluk ve iyilik getiren) anlamındadır, tanrısal değil. Seksin kutsal olması için sıvıların karşılıklı değişimi şarttır. Oysa uygarlık olarak nitelenen kültür, ataerkil yönetimde olduğu için giderek Tantrik gerçeklerden uzaklaştırılmaktadır (örneğin büyük penis, uzun süreli ereksiyon, sert penetrasyon benzeri kavramların maskülenite ve/veya cinsel erk olarak yorumlanması; vajinal birleşme orijinli sevişme, “kadını alma” benzeri kavramların yüceltilmesi).
Bu konuda Sylvester Stallone’nin 1993 yapımı Demolition Man (Cezalandırıcı) adlı filminden söz etmek isterim: Film gelecekte geçer. John Spartan ise geçmişten gelen bir polistir ve bu yeni tarz yaşama uyum sağlamaya çalışmaktadır. Bir gün ortağı olan kadın polisten seks teklifi alınca çok sevinir ve heyecanlanır. Oysa kıza yaklaştığı anda partneri tarafından “sıvıların değişimi”nin iğrenç olduğu suçlaması ile (değim bana ait değildir, filmden alıntıdır) evden kovulur.
Gelecekte seks, salt beyinsel kontak ile yapılmaktadır!
Bu filmin bazı gerçeklere ciddi ölçüde dokunduğunu düşünmekteyim; çünkü İlk Çağlarda insanlar orjilerle (grup seks ile) tapınırlardı (yani öncel bütünlüğü sağlayan duygulara grup sekste ulaşmayı başarabilirlerdi). Çağımızda ise -bendeniz dahil- bir çok çağdaş beyinli karakterin bu işi başaramayacağını bilmekteyim.
Belki de “Bu pin-pon adam böyle der tabii ki, bana getirsinler bir sarışın ile bir kızıl (ya da sağımda bir male escort, solumda bir “Man Hunt” birincisi) Tantra’nın anasını ağlatayım” diyecek erkekler (ve kadınlar) vardır. Ama demeden önce bir şu laflarıma kulak versinler: Öncelikle ben gençlikte (satanist olduğum zamanlarda da) bu düşüncedeydim (oturduğum yerden ahkam keserek değil, denedikten sonra bu karara varmıştım). Ayrıca hem grup seks yapmak threesome yapmaktan, hem de grup seks yapmak, grup sekste Tantrik seks yapmaktan farklı şeylerdir.
Grup seks lafı duyunca “getirsinler bana, sağıma soluma, ana ağlatayım” benzeri tepkiler verenlerin -üzgünüm ama- Tantrik seks şansı en düşük kimlikler olduğunu söylemem gerek; çünkü Tantrik seks -çoğumuzun arada başvurduğu uyarılma yolu olan- porno filmlerde beyinlere sokulan seks biçimi ile alakasızdır. Tantrik seks çok iyi anlaşan iki partnerin dansına benzetilebilir. Tantra’da eşleşme önemli olduğu halde, dans etmeyi iyi öğrenen yabancıların dans pistinde ilk karşılaşmalarında dans yarışması birincisi performansı göstereceklerinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Tantrik seks, aslında çağdaş erkeğin değil, tüm kadınların -bilinçli, ya da bilinçsizce- ihtiyaç duyduğu seks biçimidir. Aslında bu tarz sevişme işin gerçeği olduğu için erkeğin de özlediği biçimdir; ancak çağdaş kültür adı verilen ataerkil kültür -sanılanın aksine- erkekler üzerinde çok daha tahripkar olduğu için tantrik seks sıradan erkeğe can sıkıcı gelebilir. Bu düşüncedeki erkeklerin ise içlerindeki dişi öze (anaerkil eğilime) yabancılaştıkları kesindir. Şu anda aklından “Benim içimde dişi öz var diyenin…” sözlerini geçirenlere ise “Lütfen kromozom testi yaptırın ve içinizdeki x -dişilik- kromozomunu fark edin” denilebilir. (Dişilerin içinde y -erkeklik- kromozomu olmadığı için, insan adlı canlının temelinin dişi olduğu bile düşünülebilir.)
Zaten Şiva, tanrıların arasında cinsel açıdan en güçlüsü (Hinduizm mitlerinde evreni bu güç ile yaratmıştır) olduğu halde yarısı kadındır! Söz konusu sembolizasyon, erkeğin aslında yarısının dişi olduğuna gönderme yapar. Kimi araştırmacılara göre ise söz ettiğim sembolizasyonun anlamı onun eşi olmadan var olamadığı, kimilerine göre ise yaratıcının “da” dişi ve erkeğin karışımı olduğudur.