SÖZLERDEKİ BÜYÜSEL GÜÇ
Editörün notu:
Bu yazıdaki düşünceler yazarın özgün fikirlerinden oluşmaktadır. Üslup da bütünü ile kendisine aittir. Yazısına sitede yer verme nedenimiz, maji dünyasına farklı aspektler katabilecek bir araştırmacı majisyene destek olma ve onu maji-severlere tanıtma arzsudur.
|
"Sözler büyüdür, İnsan sözleri kullanma yetisine sahip bir büyücüdür"
Dört anlaşma- Don Miguel Ruiz
Duygu ve düşüncelerimizi kelimeler vasıtası ile ifade ederiz. Bazen bu söz öbekleri umarsızca çıkıverir ağzımızdan. Üstat Janus "Kelimeler beyin elektriğinin dışa yansımasıdır" der. Peki, dudaklarımızdan dökülen sözcükler kaderimizi, daha doğrusu gerçekliğimizi yazan notalar, kodlar olabilirler mi?
Geleneksel Maji ve çeşitli spritüal uygulamalarda, kelimeler çok önemli bir yere sahiptir. Her tradisyon kendi doğası ile sözlerde bulunan kudrete dem vursalar da, izah noktası hala bulanıktır.
Ben her yöresel deyimin içinde çok kadim bir sır barındığına inanırım. Eskilerin "Bir şeyi 40 defa söylersen olur’’ lafzının, edinilen değişik tecrübeler sonucunda, gizli bir güce işaret ettiğine inanmaktayım.
Günümüz pop kültür, sözlerdeki gücü "olumlama" adı altında piyasaya sürmektedir. Tabi ki ben, sözlerde saklı bu gücü izah ederken, bulanık ve sonuçsuz ifadeler kullanıp, bütün hikmeti bilinçaltı denilen karanlık dehlize atarak, kolaycılığa kaçmayacağım. En yalın hali ile, güçlü bir teori üzerine inşa etmeye çalışacağım. Bütün bunlardaki amacım "Gelişimdir". Eğer izahlar rasyonel olmazsa, ilerlemeyi sağlamak pek olası değildir. Her argümanda olduğu gibi, pop kültürdeki, piyasa ağızlı akılların, para hırsı ile gerçek bilgiyi sulandırıp, değersizleştirmesi her zaman görülen bir durumdur.
İnsan tekamülü için son derece faydalı nice bilgi, sorgulayıcı zihinden uzak, paragöz kişilerin bulanık ve ağdalı lakırdılarının arasında hurafe olarak kaybolmaktadır.
Hepimiz burada bir şekilde buluştuysak, bir şekilde "Maji" adlı muhteşem öğretiye talibiz demektir. Üstat Janus un bir yazısında alıntıladığı gibi, Yaşamın yegane amacı bilgi değil, eylemdir. Elde somut sonucu olmayan kuru teoriler ne işe yarar ki? Bu nedenle defalarca, her türden farklı enstrümanı kullanarak yaptığım deneylerden birisinin sonucunu paylaşmak istiyorum.
İçersinde pirinç ve su olan şişelerden soldakine pozitif, sağdakine negatif sözler söylenmiştir. Yirmi gün sonunda bu sonuca ulaşılmıştır.
Bu sonuçlara şüpheyle baktığınızın farkındayım, nede olsa şüphecilik, maji yolcularının vefalı sevgilisidir. Aynı deneyi sizlerin de yapmasını önererek, çok basit bir şekilde bu etkiyi ispat edebilirim. Kendi gözlerinizle görmek size eşsiz bir tecrübe katacaktır.
Lafı çok uzatmadan üç ana bilimsel teoriyi izahta fayda buluyorum.
Manyetik bilinç teorisi: İnsanları diğer canlılardan ayıran yegâne unsur bilinçtir. Farkındalığımız, öfkemiz, sevgimiz, acımız, bütün algımız, kısaca deneyimlediğimiz ve hissettiğimiz her şey, bilinç adlı sırlı fenomenin içinde gizlidir. Bütün bilimsel gelişmelere rağmen, insan zihni hala bizim için çok karanlıktır. Elbette bilincin açıklanmasına yönelik birçok değerli çalışma yapılmıştır. Bunların başında Manyetik bilinç teorisi gelmektedir. Surrey Üniversitesi’nden Profesör Johnjoe McFadden’in geliştirdiği bilinçli elektromanyetik enformasyon (cemi) alan kuramına göre bilinci; beynin genel elektromanyetik alanında kodlanmış, fiziksel olarak bütünleşmiş ve nedensel olarak aktif enformasyon olarak tanımlamak mümkündür.
Bilindiği üzere, nöronlar arasında bilgi, elektrik akımları vasıtası ile olmaktadır. McFadden, bilincin merkezinin, bu elektrik akımlarının yarattığı genel bir manyetik alan olduğunu savunmaktadır.
Kısaca, her anımız, konuşmamız, düşüncemiz, bir gülü koklamaktan, en derin sırlarımıza kadar, varoluşumuzdan bu güne değin deneyimlediğimiz her şey! Beyinde, nöronlar arasında çakan bu elektrik akımı ile oluşmaktadır. Bu deneyimler, elektrik akımının yarattığı genel manyetik alana kodlanarak bilincimizi, yani bizi! Daha açığı, nasıl bir insan olduğumuzu belirlemektedir.
Orch-Or Teorisi: Kuantum bilimi hayatımıza girdiğinden bu güne, bildiğimiz her şey köklü bir biçimde değişmiştir. Bu bilim; birçok spritüal akım tarafından, amacından saptırılmış, birazda sulandırılmıştır. Buna rağmen, kadim, gerçek öğretilerin, çağımız bilimi ile güçlü nedenselliklerle açıklanmasına imkân sağlamıştır. Bilime dayandırılmış izahlar, gelişimin önünü açmıştır. Ünlü çift yarık deneyinden bu güne değin, muhteşem zekâya sahip nice bilim adamı, dimağları kurutacak teoriler geliştirmiştir. En fantastik masalların dahi tasavvur edemediği konular konuşulmuştrur. Bunların en günceli ise Orch-Or Teorisidir.
Bu teori Stuart Hameroff tarafından ortaya atılmıştır. Mikrotübüllerdeki kuantum titreşimsel hesaplamaların sinaptik girdiler ve hafızanın depolanması tarafından yönetildiği (Ochestrated – Orch) iddia edilmiştir. Penrose tarafından objektif indirgenme (objective reduction – OR), dolayısıyla “Orch OR” olarak tamamlanmıştır.
Kısa ve basit olarak anlatmak gerekirse, beyinde kuantum ortamının olduğunu savunur. Süperpozisyon olarak adlandırılan ve birbiri üstüne binmiş olasılıkların, mikrotübüllerdeki titreşimle bir tanesinin gerçekleşmesi sonucu, anlık bilincin ve gerçekliğin oluştuğunu savunur.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta, beyinde kuantum olaylarının olması ve gerçekliğimizin mikrotübüllerdeki titreşimin yapısına bağlı olduğudur. Yeri gelmişken bahsetmekte fayda görüyorum. Eğer gerçekliği, vibrasyonun yapısı meydana getiriyorsa, hayatımıza giren, en kaba anlatımla iyi ve kötü gelişmelerin beynimizdeki Cemi alandan bağımsız olduğunu düşünemeyiz. Eğer manyetik alan, mikrotübüllerdeki frekansı, bu frekansta dalga fonksiyonu çökerken oluşan gerçekliğin niteliğini, yani hayatımızı etkileyen, iyi-kötü unsurları etkiliyorsa, sözlerde Cemi alan ı etkileyebilir mi?
Kelimelerin Beyin ve duygu durumu üzerindeki etkisi: Bu konuda en dikkat çekici çalışma Andrew Newberg, M.D. ve Mark Robert Waldman tarafından yapılmıştır. "Kelimeler Beyninizi Değiştirebilir" adlı kitapta: "Tek bir kelime, fiziksel ve duygusal stresi düzenleyen genlerin ifadesini etkileme gücüne sahiptir. ‘Barış’ ve 'sevgi’ gibi olumlu kelimeler genlerin ekspresyonunu değiştirebilir, frontal loblarımızdaki alanları güçlendirebilir ve beynin bilişsel işleyişini teşvik edebilir" demektedir. Tersine, düşmanca dilin, bizi stresten koruyan nörokimyasalların üretiminde önemli bir rol oynayan belirli genleri bozabildiği öne sürülmektedir. Bununla birlikte tek bir olumsuz kelimenin amigdaladaki (beynin korku ve stres merkezi) aktiviteyi arttırabildiğinden bahsetmektedirler.
Olumlu kelimelere ne kadar uzun süre konsantre olunursa, beynin diğer bölgelerini o kadar çok etkilediği, Parietal lobdaki fonksiyonlar değişmeye başladığının ileri sürülmesi, son derece önemlidir. Geleneksel Maji çalışmalarında, konsantre olarak, anlamı ile bütünleştiğimiz, esma zikirlerinin, pratikte başarı sağlamasının nedenselliği bence bu durumdur.
Artık sözü daha fazla uzatmadan, basit bir şekilde bu teorileri birleştirelim. Neticede bu konuları araştırmak bir hayli keyifli olsa da, bizler bilim adamı değiliz.
Şu ana kadar;
-
Kelimelerin, pozitif ve negatif anlamlarına göre duygu durumumuzla ilgili nörokimyasalları ve konsantre olunursa beynin diğer bölgelerini etkilediğinden,
-
Bilincin manyetik bir alan olduğundan,
-
Kuantum olaylarının beynimizdeki mikrotübüllerde gerçekleştiği, gerçekliğin bu şekilde oluştuğundan, bahsettik.
Eğer kelimeler ihtiva ettikleri anlama göre nörokimyasal salgıları etkiliyorsa, derinlerde manyetik bilinçle etkileşim içersinde demektir. Orch-Or teorisine göre dalga fonksiyonunun çökmesi mikrotübüllerdeki titreşimle oluşuyorsa, bunun manyetik bilincin yapısından ayırmak çok olası değildir.
Sanırım örnekle açıklamak en doğrusu olacak. Diğer tüm etkenleri yok sayarak, Aşk kelimesini anlamı ile tekrar edelim. Bu kelime ilgili nörokimyasalların salgılanmasını sağlayacak. Tabi bunun gerisi de, zihnimizi manyetik alanının bu kelimenin ilgili olduğu alan ile liasona girdiğini söyleyebiliriz. Aşkı hissedeceğiz. Beynimiz, oksitosin salgılayacak. Aşk kelimesi ile değişen manyetik alan mikrotübüllerde ki titreşimi ve dalga fonksiyonunun nasıl çökeceğini etkileyecek. Bilincimiz, aşkı barındıran alan ile bir olarak hayatımıza aşkı sokacak.
Bu nedenle bir şeyi kırk defa söylersek olur, bu nedenle ağzımızdan çıkan kelimeler kaderimizi etkiler. Sevgili arkadaşlar, her ne kadar kelimelerin bilincimizle, bilincimizin ise, saniyede 40 defa oluşan gerçekliğimizle ilgisi olsa da, tek etken bu değildir. Zihnimizi çok fazla durum etkiler. Kelimelerin bu enstrümanlardan sadece birisi olduğunu bilmekte fayda var. En nihayetinde, zikirlerin, olumlama tekniklerinin, geleneksel yöntemlerde kullanılan tılsımlı sözlerin, büyülü olduğu söylenen metinlerin, Maji uygulamalarına katkısının nedenselliği budur.
İzahların net olması, gelişmek için fırsattır. Her şeyin, insan bilincinde olduğuna inanmaktayım.
|