KUTSAL AYAKLAR
Tashih: |
|
GİRİŞ
İÖ. 8000 yılında başlar ilk insanın tarih sayfalarında izleri. Neredeyse tüm dünya üzerinde aşağı yukarı aynı zamanda...
İnsanlıkla birlikte bir Ana Tanrıça’nın varlığından da izler bulunur... bir de eşi olan, ama daima ikincil rolde görülen bir erkek tanrı vardır. Çoğu mitolojide -tıpkı insanlar arasında olduğu gibi- ana tanrıça doğurur: Kocası olacak tanrıyı doğurur, onunla birleşir alt tanrıları doğurur. Evrenin de yaratıcısıdır Ana Tanrıça.
Zamanla yazı bulunur. O dönemden sonra artık kutsal metinler yazılı olduğu için bilim insanları insanlığın neye, nasıl taptığı açıkça öğrenilebilmektedir. Böylece insanlığın çok farklı coğrafyalarda farklı adlarla olsa da hala o karı-koca tanrıya taptıkları; üstelik onların bu evreni birleşerek yarattıklarına inandıkları öğrenilir. Sümer mitlerinden, Yunan mitolojisine; Nordik mitolojiden, Yakın Doğu mitolojilerine dek farklı şekillerde de olsa, aşağı yukarı hep aynı öykü yinelenir. Oysa uygarlıklar arasında binlerce kilometre, yüzlerce yıl vardır. Mısır’da İsis ve Osiris’tir bu Ana Tanrıça ve Baba Tanrı. Anadolu’da Kybele ve Attis; Hindistan’da Şiva ve Şakti; Yakın Doğuda Astarte ve Dagon’dur.
O dönemlerde toplumlar anaerkildir. Seks kutsaldır ve serbesttir. İçki de tanrılara ulaştıran bir aracıdır. Ana Tanrıça ve Baba Tanrı evreni kendilerine benzer olarak ve de aşk ile birleşerek yaratmışlardır. Ayrılmazlar, biri olmadan diğer de yoktur. Bu yüzden pagan toplumlarda erkek liderliği görülmez; Tanrı ve Tanrıça gibi erkek ve kadın da ayrılamaz. Tanrılar sadece evreni değil, insanoğlunu da kendilerine benzer yaratmışlardır. Bu yüzden imajları da insana benzer, başlarından geçenler de... İnsanların arasındadırlar. Bu durumu vurgulamak için yapılan heykel ve resimlere (ikonlara -putlara-) hoşgörülüdürler. Mitleri insanların yaşam öyküleri gibidir. Tanrıların arasında ne varsa, madde dünyasında da o vardır. Madde kutsaldır bu yüzden... maddenin özü olan toprak da... tarımcılık da! Bu nedenle bu tanrılar genelde arpa, buğday ve mısır benzeri hububat tanrılarıdır.
Sonra ataerkil dinler gelir... artık lider, “tek” ve erkek bir tanrı vardır. Tanrı - devlet - kral - kahraman - baba silsilesinde insanlar edeplenir... en güçlü olanın yüceltilmesi dönemi başlar. Güç ise saldırıp bastırmayı sağlayan bir kuvvete dönüşmüştür. Böylece kadınlar aktif yaşamdan kopmak zorunda kalırlar. İkinci sınıf bir varlığa, erkeğin bir uzantısına dönüşürler. Sadece bu koşullarda saygın, hatta güvence içinde yaşayabilirler.
Böylece insanların içinden gelen, doğdukları andan itibaren içlerinde olan -yani doğal olan- nice istek, özlem, ihtiyaç bastırılır, lanetlenir ve sapkınlık sayılıp yasaklanır.
SEKS OBJESİ AYAK
Batı kültürü “normal seks”inde dışlanan ayaklar, Doğu kültüründe büyük önem taşımaktadırlar. Ayak-seks ilişkisi hakkındaki doğrulayıcı kanıtları bazı klasik sevişme sanatı kitaplarında da bulabiliriz; örneğin Kama Sutra adlı seks klasiği, seks sırasında ayakları de devreye sokmanın olağanlığından açıkça söz eder.
Kama Sutra - 1883
Eğer kadın bir bacağını kaldırır, sen de onun küçük ayağını yakalayıp, göğüslerini okşar ve onu ne kadar sevdiğini söylersen bu yaptığına Ekapeda (tek ayak) denir.
İÖ 3000’de var olan, ama erkek egemen bir toplum olan Aryanlar tarafından yıkılan anaerkil Harappa (İndus vadisi) uygarlığında da ayaklar ve kutsallık anlamına gelen birçok veri bulunmuştur. Örneğin Müslümanlıktaki abdest alma (tapınma öncesinde yıkanma) benzeri bir uygulama görülür, ama bu uygulama salt ayakları yıkama biçimindedir; çünkü ayak rahatlaması ile kötü ruhların (enerjilerin) kovulduğu inancı vardır.
Eski Mısır’da ayakların şifa verici özelliğinin bilindiğini düşündüren resimlere rastlanmıştır.
Örneğin firavun Ankhmahor’un (İÖ. 2330) en üst düzey yardımcılarının birinin mezarında çok ilginç bir duvar resmine rastlanmıştır. Bu resimde ayaklara masaj yapıldığı açıkça görülmektedir. Fakat ilginç olan şudur ki, mezarın adı “Doktorun Mezarı”dır. Bu nedenle masajın sağlık amaçlı yapıldığı düşünülmektedir.
İÖ 2000’den başlayarak toplumlara erkekegemen eğilimler ve mitolojiler yayılır. Ana Tanrıça ve Baba Tanrı güçlerini kaybederler, zaman içinde şeytan ilan edilirler. Günümüz Hollywood yapımlarında pek sevilen şeytanlardan olan Dagon’un eskinin mısır -yani hububat- tanrısı; Hıristiyanlık şeytanının keçi kafalı modelinin kaynağı Pan’ın ise bir kır tanrısı olması, tarım ve bolluk temelli bereket kültlerini tek tanrılı dinlerin nasıl şeytanlaştırdığına örnektir. Ana Tanrıça, Hinduizmde Şakti’ye, baba tanrı Şiva’ya; Yunan mitolojisinde ise Ana Tanrıça gülüş ve seks tanrıçası Afrodit’e, Baba Tanrı şarap tanrısı Dionysos’a dönüşür. Ama tanrıçaların ayakları hala kutsaldır. Afrodit, denizden doğup Kıbrıs’a çıktığında çıplak ayaklarının bastığı yerler çiçekler biter, toprak yeşerir. Evreni -bir anne gibi- besleyen, devamlılığını sağlayan enerji/tanrıça olan (ve daima eşi Şiva ile birlikte görünen) Şakti’nin ayakları kutsaldır; onlara “lotüs ayaklar” olarak tapılır.
Hindistan’da zaten genelde ayaklar ile mutluluk birbiri ile ilişik algılanır. Örneğin geleneksel yanı ağır basan Hint düğünlerinde gelinin akrabaları çiftlerin ayaklarını -yeni yaşamlarında aşklarını uzun sürdürmeleri, bol çocuğa sahip olmaları için- su ve süt ile yıkarlar.
Ayakların Tantra adlı seks pratiklerinde yaygın biçimde kullanılması da üzerinde durulması gereken bir diğer noktadır. Tantra, bilindiği gibi geçmişi 5000 yıla dayanan ve kökeni Hinduizme dayalı bir şifa ve felsefe sistemidir. Tantra'nın diğer sistemlerden farkı, Tantra'da sağlık vericiliğini seks aracılığı ile sağlamakta; seksin bir tedavi yöntemi olduğunun savunulmasıdır. Felsefeye göre seks enerjisi sadece sağlık kazandırmakla kalmaz, spiritüel aydınlanmaya da neden olur.
Tantracılar bolluk ve bereket elde etmek için her evin hanımının ayaklarına saygı göstermenin gerekliliğine de inanmaktadırlar; çünkü evin hanımının ayakları şans, aydınlanma, bereket, zenginlik, güzellik ve döl bolluğu tanrıçası, Ulu Ana Tanrıça Lakşmi’nin kutsal ayaklarını sembolize etmektedir! Yani Tanrıça’nın ayakları çok kutsaldır... diğer bölgelerinden daha fazla! Tanrıça’nın ayakları ile seks, bolluk, birliktelik, aşk gibi kavramlar böylesine birbiri içinde algılanmıştır!
AYAKLAR VE ANA TANRIÇA
Tantra’da ayaklara verilen önem sadece seks ile kısıtlı değildir; Tantra’ya göre ayaklar insan ile kutsal olanın kesişme noktasıdır! Bu yüzden “guru” veya “devata”nın ayaklarına dokunan tapınıcı böylelikle tanrısallığa dokunmuş olur. İnananlar gurunun ayaklarını yıkarlar (hatta bazen suyunu dahi içerler); yokluğunda sandaletlerine tapınırlar! Daha da ilginç bir adet vardır Tantra’da: Kadın ayakları, Guru’nun ayakları kadar önemlidir!
Hymns to the Goddess - John Woodrooffe (Arthur Avalon) s. vi
Kubjika Tantra der ki: "Ne zaman biriniz bir kadının ayaklarını görün, o ayaklara bir guru’nunkiler gibi tapın.”
Zaten Hinduizmde ayak ve “dişice tanrısal esin” o kadar birlikte ve yaygın bir kavram ki, Ganesha, Lalita, Kali gibi başka tanrıçalarda da izlenir. Yine de ayaklar ile büyük bir kutsallığın en fazla birlikte görüldüğü tek bir tanrıça vardır; o da Ulu Ana Devi'dir.
Devi, Hinduizm tanrısallığının dişi yanıdır. Erkeksi gücü, yani erkek tanrıyı dengeleyen, evreni onunla birleşip yaratmış olan Ana Tanrıça’dır; evrenin besleyicisidir. Baba Tanrı ile daima birlikte anılırlar ve birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Devi, Hinduizmdeki her tanrıçanın özüdür. Bu yüzden diğer tanrıçalar onun bir yönünü sembolize ederler sadece. Hatta Baba Tanrı Şiva’nın eşi Şakti, ünlü Kali, Parvati ve de Lakşmi hep onun yansımalarıdır.
Devi için söylenmiş ilahilerde ayaklar büyük yer tutar.
Hymns to the Goddess - John Woodrooffe (Arthur Avalon) s. 62
1
Ey Candi! (Devi’nin bir adı) kalbimde salın,
(...)
salkım salkım lotüslü ayakların tarafından korunarak,
Bana saldıran kötülüklerden ve korkudan,
Tehlikeden arınmış olarak çık.
Benim kuğu zihnim engin mutluluk denizinde
Neşe ile yüzsün.
3
Ey Devi! Bu gün bana zarif davran,
Çünkü ben,
Ölümsüzlük içkisinin özünün tek ve yegane pırıltılı doruğu olan
senin güzel lotus ayağını öpen bir tapınıcınım.
(...)
Ey Anne! Bırak kalbim senin lotüs ayağında bilgece düşüncelere dalıp gitsin.
5
Ey Anne! Lotüs ayağının dibinde doğru tefekküre dalayım,
(...)
Ey Anne! Ayakların acılarımızın iyileştiricisi, yaralarımızın şifacısıdır.
6
Kuşkusuz ki, tanrı Bhutas bile çıldırdı ve yok oldu,
Kendi benliğinin neşesine gömülüp,
Senin lotüs kokulu,
Sandaletlerinden bal damlayan,
Ey Anne! Sana selam olsun!
Lotus ayaklarının üzerinde tefekkür eden,
Bu ilahileri söyleyenleri fethet.
Avuçlarından zenginlik, arzuların gerçekleşmesi ve özgürlük dökülen.
Tanrıça bir dişi olduğu halde bedeninin diğer uzuvlarından söz edilmemesi, öncelikle ayaklara yönelinmesi ilginçtir.
Benzer ilahiler bir diğer batılı yazar tarafından farklı kaynaklardan derlenmiştir. Örneğin Prof. V Krishnamurthy, Ulu Ana’nın 35’den fazla tapınıcısı tarafından verilen 1000 ilahiyi “Kutsal Ana’ya 1000 Övgü” adlı kitapta toplamıştır. Bu ilahilerde de ayaklar kutsanmaktadır.
A Thousand Tributes to Divine Mother - Derleyen Prof. V Krishnamurthy
290. Ulu Ana! Lotüs Ayakların gördüğüm yegane sığınak.
263. Ulu Ana! Ne olur aklımı sadece ayaklarının şaşaa ve kutsallığına konsantre olmaya yönelt. (...) Onlar benim mi?
378. Ulu Ana! (...) Benim bütün mutluluklarım Lotüs Ayaklarının dibinde sana dua olsun.
389. Ulu Ana! Benliğim Lotüs Ayaklarının üzerinde sana sunulan taç yapraklarıdır.
391. Ulu Ana! Kutsal isimlerini gün boyu zikrederim. Her zikrim Lotüs Ayaklarının üzerinde sana sunulmuş taç yaprakları olsun.
416. Siva’nın sol yarısı olan anneme saygılar olsun. Siva, senin lotüs benzeri duyarlı ayaklarınla Ölüm tanrısına vurdu ve rishi Markandeya (Hinduizmde bir ünlü bilge)’yı kurtardı.
463. Annem! Ayakların kalbimde yatıyor.
470. Ulu Ana! Korunmasızların korunağı. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
472. Anne! Kurtaran ve yeniden canlandıran. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
473. Anne! Ona inananları Vedaların ve Darshanas ların tüketemediği bilgi ve bilgelikle gecikmeden kutsayan. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
474. Anne! Ona inananların doğum ve ölüm döngülerinin kötü ilmiklerini koparan. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
475. Kutsal Ana! Doğan güneş gibi, nar çiçeği gibi kızılsın. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
476. Kutsal Ana! (...) yemyeşilsin. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
477. Kutsal Ana! Asuraları (bir tanrı grubu) Yerle bir edip dünyayı kurtaran Kali kadar karasın. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
478. Kutsal Ana! Bembeyazsın. Biz daima Lotüs Ayaklarına meditasyon yapar, dalar gideriz.
571. Ulu ana sarsawati Devi! (...) Bu müridine Lotüs Ayaklarında tapınma olanağı ver.
583. Kraliçe Ana Kunti Devi!
676. Anne! Indra gibi tanrılar Lotüs Ayaklarıma tapmayı özlüyorlar.
694. hRunmadhya-sthite Devi! Bizim tüm eylemlerimizi gözlüyorsun. Akıllarımızı, bizi kutsal ayaklarına yaklaştıracak davranışlara yönlendir.
781. Ulu Ana! Aklım hata yaptığı zaman en azından ağırlığımı Lotüs Ayaklarının üzerine gözyaşı şeklinde dökmeme izin ver. Beni sadakatle ağlat.
840. Devi! Lütfen beni Jnana (bilgi) ve Bhakti (sadakat) meyvalarıyle kutsa, böylece başımı Lotüs Ayaklarında dinlendireyim ve özgürleşeyim!
876. Ulu Ana! Eylemlerdeki arzuyu anlama yeteneğinin gerisindeki Sakti’sin. Lotüs Ayaklarına kapanırım.
924. Bana iyilikler lütfet Devi, ayakların sonsuzluğa kadar başımın üzerinde dinlensin. Ayakların tüm evrenin sığınağıdır.
930. Devi, yetersizlikler ve endişelerle dolu alnımı Lotüs Ayaklarına yastık gibi dayamak ve şefkatli kucağında çaresizce ağlamak özgürlüğünü verdin; ve üstün bir anne olduğun için sapmalarımı affettin.
Görülmekte ki Ana Tanrıça’nın yönetimindeki bilgelik, korunma, mutluluk gibi özellikleri daima ayakları ile birlikte anılmakta.
ATAERKİL DİNLER VE AYAK
(Janus'un notu: Müslümanlık bizlerin tarafından bu kapsamda algılanmamaktadır)
İÖ 1200’de İbrani kavimlerin akını ile tek tanrıcı bir din gelir Yakın Doğu’ya... Yahudilik! Artık tek bir tanrı vardır. Seks ve içki günah kapsamına alınmış, tek tanrıcı dinlerin egemenliği başlamıştır. Tanrı tektir artık, eşi yoktur, aseksüeldir; benzeri de yoktur, insana benzemez, insanı bu yüzden beğenmez ve sürekli cezalandırır. İnsanların arasında da değildir... ve o göklerdedir!
Neden göklerdedir? Göklerdedir; çünkü monoteist dinlerin hazırlayıcı safhaları olan Yunan Mitolojisi benzeri mitolojilerin baş tanrıları kural olarak gök, yıldırım, bulut ve hava tanrılarıdırlar. Oysa ilginçtir, tüm ezoterik ilimlerde gök, yıldırım, bulut ve hava en belalı kavramların sembolüdürler: Kavganın, yıkıcılığın, savaşın, sınıf farkının, tek tanrıya göğe bakılarak yalvarmanın gerisinde bu mitolojiler ve bu mitolojilerin belalı baş tanrılarının kural olarak yıldırım, gök gürültüsü, bulut ve hava tanrısı olmaları vardır. Buradan da yücelik ve yüksekliğin gökte olduğu inancı kaynaklanmıştır.
Sözün özü paganizmde kutsal olan toprak, giderek yerini kaybeder... kutsallık göğe yükselmiş; ayak ise şifa vericiliği ve uyarıcılığı ile değil; aşağıda -yani aşağılık- olması ile ön plana çıkmaya başlamıştır. Tantra’da gurunun ayağının yıkanması, guru olmadığında -onun ayakları kadar kutsal görülen- kadın ayaklarının yıkanması pratiği de giderek bir servis, bir boyun eğiş, bir “fedakarca katlanma” ve kendini feda biçiminde algılanır olur. Kadınlar, bir çeşit kölelik sergileme, ya da bağımsızlıklarını kurban etme anlamında erkeklerin ayaklarını yıkamaya başlarlar.
Tevrat - I Samuel 25:41;
40 Davut'un ulakları Karmel'e, Avigayil'in yanına varıp, “Davut sana evlenme teklifinde bulunmak için bizi gönderdi” dediler.
41 Avigayil yüzüstü yere kapanarak, “Ben kölen sana hizmet etmeye ve efendimin ulaklarının ayaklarını yıkamaya hazırım” diye yanıtladı.
42 Hemen kalkıp eşeğe bindi. Yanına beş hizmetçisini alıp Davut'un ulaklarını izleyerek yola koyuldu. Sonra Davut'un karısı oldu.
Bu değişimden ayak kutsallığının en önemli bölgesi olan Hindistan bile etkilenir. Zaman içinde seksi küçümseyen Budacılığın yolunu açacak olan erkekegemen Vedizm’de ayaklar tanrıçanın değil Vişnu adlı baş tanrının dünya üzerine 8. inişindeki kimliği olan Krişna’nın kutsallığıdır.
Buna en iyi örnek ise bir genç Krişna tapınıcısının hiç durmadan akrabalarının ayaklarını yıkaması hakkındaki popüler bir hikayede görülmektedir. Genç adam ayakları öylesine fedakarca yıkamaktadır ki, Krişna bu durumu bizzat görmek için gencin evine gelir. Fakat genç kendini ayak yıkamaya çok kaptırmıştır, tanrıyı karşılayamaz. Bu durumdan Krişna bile etkilenir.
Seks duyguları da, yatıştırılması gereken duygulara dönüşmüştür. Kadınları yücelten anlayış, yerini dişilerin bilgisizliğine ve erkek tanrılara (ve de erkeklere) muhtaç olduğuna inanan görüşe bırakmıştır.
Krsna, The Supreme Personaly of Godhead - A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupada
Gopis Şarkıları
Sevgili Krişna, (...) Lotüs Ayakların onlara sığınan tapınıcılarının tüm günah dolu eylemlerin öldürür. Öyle naziksin ki, hayvanlar bile Lotüs Ayaklarında sığınma bulur. Lotüs Ayakların şans tanrıçasının mekanıdır. Onlarla Kaliya yılanının başının üzerinde dans ettin. Şimdi sende lotüs ayaklarını göğüslerimize nazikçe koymanı ve sana dokunmak için hissettiğimiz şehvani duyguları yatıştırmanı istiyoruz.
(...)
Bazıları onun lotüs ayaklarını kucaklarına alarak masaj yapmaya başladılar bastırılmış öfkelerini ifade ederek sordular: “Sevgili Krişna, bizler basit Vrndavana kadınlarıyız, Vedik bilgelikten anlamayız ve ne doğru, ne yanlı bilmeyiz. Bu yüzden sana sevgili seçme konusunda bazı şeyler soracağız ........”
Bu engelleme girişimlerine karşın ayak kutsallığı ve ayağa tapma izleri tek tanrılı dinlere kadar sızar... fakat ayak değil, ayak izi kutsallığı olarak! Örneğin Sri-Lanka’da, 2.243 metre yüksekliği olan “Adem’in Zirvesi” adlı dağda Adem’in olduğuna inanılan bir kutsal iz vardır. Bu ize Sri “kutsal” ve Pada “ayak izi” kelimelerinin karışımı olan Sri Pada denir. Burası birçok inanç izleyicilerinin ortak hac alanı olarak saygı görür.
Roma’nın güney doğusundaki “Domine Quo Vadis” kilisesinde ise İsa’nın ayak izi bulunur. İnanışa göre İsa’ya rastlayıp nereye gittiğini soran Peter’e İsa “Çarmıha gerilmeye” diye yanıt vermiştir. Kudüs’te hz. Ömer Camii’nin içinde hz. Muhammed’in Mirac’a çıkarken bıraktığı kutsal ayak izi (Muallak Taşı) vardır.
Sonuç olarak ayakların yönettikleri kavramlar unutturuldukça, zamanla önemleri de unutulur... ayaklar artık kendini aşağılamak isteyenlerin ulaşabileceği niteliksiz uzuvlardır.
Yine de ayağın seks objesi olarak görülmesine bir örneği Tevrat’ta da karşımıza çıkar... Neşideler Neşidesi adlı bölümde!
Neşideler Neşidesi, Tevrat’ın genelinden çok farklı bir üslup ile yazılmıştır; bir kutsal kitaba yakışmayacak ölçüde erotik olmasının ötesinde büyük ölçüde duygu yüklüdür.
Ezgiler Ezgisi - Samih Rifat s.7
Kutsal Kitap'ın sayfalarını karıştıran birinin onunla karşılaştığında şaşırmaması olanaksızdır. (...) baştan sona savaş, göç, öç alma, kıtlık, katliam, yıkım, ölüm, kösnü öyküleriyle ve eskil bir tarih kitabı söylemiyle süregiden Eski Anlaşma metinleri arasında bir çiçek bahçesi gibi duru Ezgiler Ezgisi. Öğütler, yasalar, kurallar, meseller, korkutmacalar arasında birdenbire aşktan, sevdadan, ayrılıktan, kavuşmalardan söz açar.
Gerçekten de Neşideler Neşidesi'inden bir önceki bölüm olan Vaiz: "Allahtan kork, onun emirlerini tut; çünkü insanın bütün vazifesi budur" cümlesi ile biter; ve bir sonraki bölüm olan Neşideler Neşidesi ise "Benim ağzımı öpüşleriyle öpsün; çünkü okşamaların şaraptan iyidir" cümlesi ile başlar. Neşideler Neşidesi'nin sona ermesinin ardından gelen İşaya bölümü ise "Ey gökler, dinleyin, ve ey yer, kulak ver; çünkü Rab söyledi: Oğullar besledim ve büyüttüm, ve bana asi oldular" cümlesi ile klasik üsluba geri döner.
Aslında Neşideler Neşidesi Tevrat geneline uzun tartışmalar sonunda alınmış bir bölümdür ve gerçekte hz. Süleyman adı ile tanıdığımız ünlü ve 1000 cariye sahibi olacak kadar seks yüklü kral ile Süleyman’ın büyük aşkı Abişag’ın aşk sözlerinden oluşur.
İki sevgilinin birbirine yönelttiği aşk sözcüklerinde Süleyman, sevdiği kızın kendini uyaran güzelliklerini saymaktadır: Yuvarlak kalçalar, tas gibi göbek, buğday yığını gibi karın, geyik yavrusu memeler, kule gibi boyun, Heşbon havuzları gibi gözler, Lübnan Kulesi gibi burun, Karmel Dağı gibi baş, pırıl pırıl saçlar, salkım salkım memeler... Bunlardan söz edilmesi normal gibi gelir kulağa... oysa bu “uyarıcı bölgeler” listesinin başındaki uzuv çoğu çağdaşa göre gariptir; çünkü sözü edilen bu uzuv “sandaletli ayaklar”dır. Eşdeğişle ayaklar sadece erotik uzuv olarak görülmekle kalmamış, bir de sandaletlerden söz edilmiştir!
Tevrat - Neşideler Neşidesi
1 Ne güzel sandaletli ayakların, Ey soylu kız! Mücevher gibi yuvarlak kalçaların, Usta ellerin işi.
2 Karışık şarabın hiç eksilmediği Yuvarlak bir tas gibi göbeğin. Zambaklarla kuşanmış Buğday yığını gibi karnın.
3 Sanki bir çift geyik yavrusu memelerin, İkiz ceylan yavrusu.
4 Fildişi kule gibi boynun. Bat-Rabim Kapısı yanındaki Heşbon havuzları gibi gözlerin. Şam'a bakan Lübnan Kulesi gibi burnun.
5 Karmel Dağı gibi duruyor başın, Pırıl pırıl mora çalar saçların. Kaküllerine tutsak oldu kral.
6 Ne güzel, ne çekicidir aşk! Zevkten zevke sürükler.
7 Hurma ağacına benziyor boyun, Salkım salkım memelerin.
8 “Çıkayım hurma ağacına” dedim, “Tutayım meyveli dallarını.” Üzüm salkımları gibi olsun memelerin, Elma gibi koksun soluğun,
9 En iyi şarap gibi ağzın.
Süleyman’ın, Abişag’ın uyarıcı yerlerini sayış biçiminden kızın çıplak olabileceğini düşünebilir miyiz? Belki! Ama o zaman soyunmuş olan kızın, neden ayağından ayakkabılarını da çıkartmamış olduğu sorusu kafalara takılır. Abişag soyunmuş olmasa bile ortada bir gariplik vardır; çünkü erkek, sevgilisinin tüm uzuvlarını tek başlarına (yani bu uzuvları örten giysi, takı benzeri ekleri vurgulamadan) övmesine karşılık, ayaklardan sandaletleri ile birlikte söz etmektedir!
SONUÇ
Yunan mitolojisi, tek tanrılı dinlerin ilk adımlarından olsa da o dönemlerde bile kadın ayakları ve bereket ilişkisi yönünde inançlar vardır. Örneğin kadınların (hatta hamile veya regl dönemindeki kadınların) yalın ayak olarak tarlada koştuklarında ürün bolluğu, toprakta yürüdüklerinde ise toprağı bereketli kılacakları hakkında bir inanış vardı. Bu konudaki bilgiyi Plinius’tan almaktayız.
Tarih Öncesi Ege - George Thomson s.228
Plinius, (...) kadınların yalın ayak, saçlarını omuzlarına dökmüş, eteklerini kalçalarına kadar kaldırılmış bir durumda tarlalarda dolaşmalarını, zararlı böcekleri yok etmenin bir yolu olarak salık veriyordu. Colomella’ya bakılırsa Demokritus'da aynı kanıdaydı. Kadınlar diyordu Demokritus, yalın ayak ve saçları uçuşarak ekinlerin çevresinde üç kez koşmalıdırlar. (Plinius, Historia Naturalis, 28.78; Colomella, RR. 11.3.64).
Kutsal ayak kavramı Mısır inancı ile antik Yunan inancının karışımından doğan ve dev bir ayak heykeli ile kutsanan tanrı Serapis’de de görülür.
The Gnostics and Their Remains - Charles William King
Kutsal Ayak kavramının nasıl giderek Batı dinlerine girdiğini izlemek zor değildir. (...) İskenderiye’de Serapis’e adanmış ve tapınağının yıkıntılarından çıkarılmış dev boyutlardaki ayaktan, bunun Serapis’in özel bir niteliği olduğunu anlarız.
Seraphis, şifa ve bereket tanrısıdır. Genelde yılanlara sarılı olarak betimlenmiştir. Ünlü ayak heykelinde de ayağı yılanlara sarılıdır.
Yılan, öncesindeki kültürlerde hep şifa tanrısıdır. Örneğin Musa’nın Mısır’dan çıkarttığı Yahudiler tanrı tarafından cezalandırıldıklarında Neşutan adlı bir yılan ilah idolü yaparak kendilerini iyileştirirler.
Tek tanrılı dinlerde şeytan olarak lanetlenen yılanın, Batı kültüründe hem tıp, hem de eczacılığın sembolü olması eski inanışların gerçek olduğunun kanıtı olabilir.
Ayağın, eski sağlık tanrısı yılan ile yan yana görünümü, insanoğluna ayağın şifa yaratıcılığı konusunda antik bir mesajdır. Refleksoloji ve akupunktur gibi alternatif tıp yöntemlerinde ayağın sağlık verici olarak kullandığı anımsanmalıdır.
|