aslinda sen gitmeden önce gidecegini hissetmis gibiydim. bazen böyle hissettigim seyler çikiyor biliyor musun? yani öyle hisler geliyor ama ben yok canim öyle olmaz diyorum ve önemsemiyorum. sonra bakiyorum hissettiklerim olmuslar bunlar benim enerjimle dalga boyumla falan mi ilgili?
her neyse esasinda sormak istedigim astroloji ve dogum haritam hakkinda. yanitlarinda astroloji haritasinin az da olsa degisebileceginden bahsetmistin( yanlis hatirliyorsam kusura bakma lütfen). tam olarak nasil degisiyor? veya bunu nasil basarabilirim çünkü ben kendi haritama bakinca üzülüyorum. astrolog falan degilim sadece kendi kendime ögrenmeye çalisiyorum ve haritamda gördügüm kadariyla da iyicil diye bahsedilen 60 lik veya 120 lik dereceler çok az. varsa yoksa kareler karsit açilar. hani haritama bakiyorum. tam diyorum iyi yerlesimler var galiba ama yok ya gidiyor bi yerle karsit açi yapiyor ya gidiyor saçma sapan bir seyle kavusumda :D su anki transitler, tutulmalar bile iyi etkilemiyor. astrolojiyi çok seviyorum ama birakmali miyim ne yapmaliyim sasirdim gerçekten. verecegin yanit için tesekkür ederim. ayrica dansa olan tutkun çok güzel ve bunu suanda gerçeklestiriyor olmana da senin kadar bende mutlu oldum. her sey gönlünce ve istedigin gibi olsun. sevgiler. :)
( -bu parantez içi biraz kisisel bilgi içerdigi için yayinlamamanizi rica edecegim- en basit günesim 11.evde kovada ve lilithle kavusumda nerdeyse yetmiyor bide neptün var yakin derecelerde. o da yetmiyor günesim 11.evin sinirinda bu sefer diyolar 12. eve göre yorum yapilir. e 12. eve geçmis bide uranüs kova bide üstüne merkür balik. yükselenim 23 derece balik 1. evimde venüs var. aslinda ne güzel degil mi? degilmis. geçmis 29 dereceye konumlanmis. anaretik dereceymis sikintiliymis. haksiz da degiller yani yasaniyor :D bak yazarken bile beni sikintilar basti.)
YANIT
İlk başta ana sorunuzun dışında kalan bir cümle ile ilgili konuşayım:
" yani öyle hisler geliyor ama ben yok canim öyle olmaz diyorum ve önemsemiyorum. sonra bakiyorum hissettiklerim olmuslar bunlar benim enerjimle dalga boyumla falan mi ilgili?"
demişsiniz.
Yanıtım şu: "Evet, tam da öyle."
GEÇMİŞ VE GELECEK ŞU AN VARDIR (ÖZEL RÖLATİVİTE)
adlı yazımda anlattığım gibi bilim adamlarına göre zaman, öncesi ve sonrası ile var olan bir film şeridi. Olaylar olagelmiyor, bizler o şeritte ilerliyoruz. Bazı beyinler (bilinçler) bu şeritte ileri geri zıplayabiliyorlar; geçmiş ve gelecek ile kontak kurabiliyorlar. Onlara "kahin" deniyor.
[Ama kahinliğin açıklaması sadece bu şekilde değil. (Bu konuda bilgi edinmek adına FAL ve FALCILAR adlı makalemi okuyabilirsiniz.)
Ancak kader kesinlikle mutlak değil… çünkü şerit tek değil. Beyin elektriğimizdeki –olumlu, ya da olumsuz- değişimlerle, aslında sürekli ilerliyor olsak da, farklı şeritlere atlayabiliyoruz.
İşte bu atlamalar sonucu harita değişiyor.
Bu sözlerin nedenselliğini kısaca ve basitçe anlatayım.
Kuantum mekaniğine göre kabaca iki milyondan fazla kader olasılığı "süperpozisyon" adlı bir yapıda (buna kolay anlamak adına "madde ötesi bir bulutta" diyebiliriz) yer almakta. Bu seçenekleri bazı kuantum yorumlarına göre ölçerek realize ediyorsunuz (buna "çökme" deniyor). Bazılarına göre bu çöküş rastlantısal oluyor.
Bizim 722yi üzerine kurduğumuz yoruma göre ise çöktürülen seçenek bilinç tarafından seçiliyor. Yani kader üzerinde mutlak hakimiyetimiz var.
ETC teorilerine göre bilinci meydana getiren beyin elektriğidir. Elektriğin olduğu yerde EM, EMnın olduğu yerde –o EM radyasyonun- bir dalgaboyu vardır. Dalgaboyları, EM bir spektrumda yer alır. 722'ye göre spektrumda henüz keşfedilmemiş dalgaboyları vardır ve bunlar bizim PE ve NE olarak yorumladığımız frekanslardır.
QM teorilerine göre kaderi meydana getiren bilinçtir.
722 torisi bu iki bilimsel teori ile yola çıkar ve işe ezoterizm katarak der ki: Spekturumda henüz keşfedilmemiş dalgaboyları vardır. Bunlar PE ve NE olarak nitelediğimiz frekanslardır. Bilinç, bu dalgaboyları ile rezonansa girer; kader söz konusu rezonans doğrultusunda çöker.
Bu kısa girişten sonra sorunuza doğru biraz daha ilerleyelim: Süperpozisyondaki kader olasılıklarının tümü dünyasal yaşam ile, dahası, yaşadığınız ortam ile ilgili olsa da, aslında çok farklı evrenlerdir, farklı bir deyişle "farklı evrenlerde yer alırlar." Örneğin, diyelim bu olasılıklardan (evrenlerden) birinde yolda yürürken sevdiğiniz arkadaşınız Gamze'ye rastlıyorsunuz; diğerinde ise işe geç kalıyorsunuz. Her iki seçenek de farklı evrenler sayılsalar da, dünya adlı planette gerçekleşmektedirler. Yani dünya adlı planet farklı evrenlerdedir.
Dünya adlı planetin bir uzayı vardır, orada gezegenler belli konumlarda yer almaktadırlar. Astrolojiye göre bu konumlar kaderi etkilerler. Bu yüzden planeter konumlara bakarak, bunları bir şema gibi kağıda dökerek harita çıkartarak kaderi okumak mümkün olabilir.
Gamze ile karşılaştığınız evrende uzay (buna bağlı olarak haritanız) belli bir yapıda; işe geç kaldığınız evrende başka bir yapıda. İki kader de aynı planette gerçekleşse da, farklı evrenlerde farklı kaderlerle çalışan Dünya adlı planet var; bu nedenle uzayları da apayrı. Ancak yüzleşilen olaylar hem çok küçük çaplı, yani sizin ana karakterinizi değiştirecek kadar geniş çaplı olmadığı için uzay (harita) baştan oluşmuyor… aynı kalıyor.
Eğer karakterinizde köklü bir değişim yaparsanız, kaderiniz olumlu veya olumsuz yöne öyle bir değişiyor ki, doğum saatiniz aynı kalsa da, atladığınız paralel evren öylesine farklı oluyor ki, uzay da kendi kendine değişmiş oluyor. Siz artık eski olayların yaşandığı ortamda değil, yine Dünya adlı planette ama bambaşka bir kaderdesiniz. Örneğin tuttuğunuz parti seçimi kazanmış, geçinemediğiniz falanca ile yakın dost olmuşsunuz, çok iyi iş teklifleri almışsınız… liste uzun.
Peki, karakterde (kaderi değiştirecek) köklü değişim nasıl oluyor?
Çok çeşitli yollarla… Ama deneyimlerime dayanarak söylüyorum, en temel değişim, en korkulan (en istenmeyen) şeyi isteyerek yapacak şekle dönüşmekle oluyor.
Ve en can alıcı noktaya gelip soralım: Peki harita pratikte nasıl değişiyor?
Harita kendi kendine değişiyor!
Örneğin, bir anda bir arkadaşınız karşınıza çıkıyor, "astroloji öğrendim, gel haritana bakayım" diyor; siz, bir yerden yeni bir teknik öğreniyor, haritaya uyguluyorsunuz; ya da haritayı çıkartırken bir hesap hatası yaptığınızı fark ediyorsunuz (gerçi artık haritalar bizim yıllarca uğraştığımızı gibi kağıt kalem ile ve derece-dakika hesaplarını elle yaparak çıkartılmıyor :) ). Ya da aklıma gelmeyen bir olay oluyor. Ama bu olay genelde sizin iradenizle gerçekleşmiyor. En beklemediğiniz anda, kendi kendine meydana geliyor.
Kendimden örnek verirsem daha net anlatacak olabilirim.
Anaerkil ezoterizme geçince beni en zorlayan konu kadınların sandığım gibi basit birer eğlence, ikincil önemi olan canlılar, seks araçları, hükmedilmesi gereken cins vb. olmadığı; hatta kimi yerde benden değerli nitelikler taşıdıklarını kabul etmekti. Ben ise eşine şiddet uygulayan, tam bir ataerkildim.
Anaerkil ezoterizme geçtikten sonra değişmem (en zor fasıl, akademiye kabul edilmem diyeyim) on yılımı aldı. Tanrıyla, varlığımla defalarca kavga ettim… Onları birkaç kez terk bile ettim, "Yok böyle şey, bunları beynim uydurdu" dedim. "Şeytan olan sizsiniz" dedim. "Beni rahat bırakın, ben eski halimde iyiydim" dedim.
Sonra geri döndüm.
Evrim herkes için hep ileriye gider. : )
Sonunda bana kabul edilemez gibi gelen, HAYATIMI ÜZERİNE KURDUĞUM hatalı bilgilerin yanlışlığını kabul ettim ve kaderim –hala hak etmediğime inandığım ve gece gündüz şükrettiğim- bir şekle dönüştü…
Haritam da!..
Haritamın değişmesini şöyle yaşadım.
Ev değiştirirken fırsat bu fırsat diyerek evrak-ı metrukeyi elden geçirmeye karar verdim. Bu evraklar içinde anaerkil ezoterizmde belli bir yerlere gelince kenara attığım Bülent Kısa grubunda bana verilen flying papers (bilgi kağıtları) ve ilk –günümüzdekilere kıyasla inanılmayacak kadar ilkel- bilgisayarımla çıkarttığım onlarca harita vardı. Hepsini eskilikten artık basbayağı sararmış ve bazıları kuruyup kendi kendine kırılmış naylon dosyalara yerleştirmiş, bir klasörde toplamıştım. Babamın, annemin ve üvey annemin haritalarının yeniden karşıma çıkması beni mutlu etti. Bunları kaybettiğimi sanıyordum. (Ne yazık ki geçmişte şimdiki gibi düzenli biri değildim ve haritalarla birlikte doğum tarihlerini de yitirmiştim.)
Onlara göz atarken benim bir haritam elime geçti. Bambaşka bir sistemle çıkarılmış bir haritaydı bu. Standart sistem olan Placidus ile çıkartılandan çok farklı bir haritaydı. Bu haritada anaerkiye geçtikten sonra sahip olduğum pratik yaşamımla ilgili her durum yer almaktaydı.
Dahası; artık yükselen burcum tanrıçanın burcu Terazi idi.
Birinci evimde Ana Tanrıça'nın planeti Ay vardı ve bütünü ile pozitif açılarla bezeliydi.
Buna ek olarak diğer alemle bağlantıyı gösteren Neptün, giderek gelişeceği bir konumda yine birinci evdeydi.
Kelimenin tam anlamı ile "dondum kaldım". Söz konusu harita bu gün ofis duvarında asılıdır. (Salgından beri home office duvarımda. ;-) )
Zaman içinde haritada bu yeni (ya da eski) haritada yer alan ve pratik yaşamla ilgili nice şey gerçekleşmeye başladı. Örneğin önceden en küçük bir ilgim olmayan bir konu, çok yararlı şekilde hayatıma girdi.
O eski haritamı ele geçirdiğim anda, elimdeki kağıda şaşkınlıkla bakarken birden geçmiş bir anıyı anımsadım: Bir gün Bülent aniden –mutadı hilafına- telefon edip kız arkadaşı "İ" hanım ile bana gelmek istediğini söylemişti. Oysa o anda yoğun bir günden yeni çıkmıştım ve dinlenmek açısından başka planlarım vardı… ve utanarak söylüyorum, onlarla görüşmeye yan çizmeye çalıştım.
Bülent durumu "çaktı", ama gelmeyi üsteledi ve gülerek dedi ki, "Tamam anladım; ama sana farklı bir program getiriyorum, kapıdan bırakıp gideriz."
Günümüzde (bana gelen sorulardan öğrendiğim kadarı ile "Kara şu-bu" benzeri bet konumlarda yüceleştirilen Bülent Kısa, bu kadar hoşgörülü ve bilge bir kişiydi. Çok şeyi bilir, bildikleri kendi aleyhinde olsa bile şaka ile gülerek tepki verirdi.
Mecburen kabul ettim. Geldiklerinde onları eve sokmama terbiyesizliğini yaptım ve kapıdan disketi aldım. (O zamanlar CD bile yoktu.) İşte elimde tutuğum harita, o program ile çıkartıp, "yanlış bu" diyerek bir kenara attığım harita idi!
Yıllar geçti. Ben değiştim. Elime geçen harita ile apaçık gördüğüm gibi kaderim değişti. Bana bu gözlemi yapma fırsatı veren canım arkadaşım Bülent'e burada, sizlerin huzurunda teşekkür eder, yaptığımdan çok pişman olduğumu söylemek isterim. Eğer garip şekilde ısrar etmemiş, gelip o programı getirmemiş olsaydı, bu gün canımı sıkan olaylarla baş edemediğim tembellik süreçlerimde bana "Sen değiştin, güçlüsün, korkma, üstesinden gelecek enerjin artık var, kaderin eski kader değil. Bak haritaya anla. Yaşadığın sıkıntı, yaptığın küçük bir hata nedeni ile. O hatayı kolayca aşacak kapasiteye sahipsin. At bir adım." diye cesaret veren haritam olmayacaktı.
Artık nostaljiyi bırakalım, daha reel şekilde sorunuz hakkında konuşalım:
"kendi haritama bakinca üzülüyorum."
Yazdığınız konumlar üzülecek değil, sevinilecek şeyler… Neden üzüldüğünüzü hiç anlamadım. Ancak altını çizmem gerekir ki, bizler astrolojiyi de 722 (anaerkil ezoterizm + bilim) bazında yorumlarız. 722nin temeli Stapp ve benzer bilim adamlarının "Gerçekliği bilinç yaratır" yorumuna dayalıdır.
"60 lik veya 120 lik dereceler çok az. varsa yoksa kareler karsit açilar."
Ha, bakın bu farklı bir söylem… Biraz konuşalım bu konuda.
Evet; sextile ve trine ile dolu bir harita tabi ki ödüldür, o kişinin dünyada artık son tatilde olduğunu gösteriyor olabilir.
Ve yine evet; opposition pis bir iştir. Korunmak zordur.
Ama square benim çok sevdiğim bir bet açıdır!
Square, yani kare, serüvencilerin açısıdır! Offroad bir yarışa, ya da bir safariye heyecanla çıkanların açısıdır. Önünde kendini bekleyen –hani biraz- ürkütücü zorluklara "nanik" yaparak, aralarından –zar zor da olsa- çalımlarla geçenlerin açısıdır. Ve başarı hep bu adamlara gelir… dahası, Dünya adlı planette, kim ne derse desin, en çok onlar eğlenirler.
Yineleyeyim: anaerkide bir kırda sakince otlamak (bu sözlerimde zırnık küçümseme yoktur) da –eğer gönülden gelen seçim bu ise- harika bir iştir. Ama insan adlı canlı türü genelde bunu seçmez. Ve de kırda –güzel anlar bol olsa da- "eğlence" adlı o farklı heyecan/coşku yoktur. Yani square, genelde insan adlı canlı türüne safari şansı veren, onu –başta biraz zorlayarak- iyi bir yarışçıya çeviren ve eğlence sunan bir ŞANSTIR.
"gidiyor saçma sapan bir seyle kavuşumda"
Bizde kavuşumun kötüsü olmaz. Yeterince açık mı? :)
[Son zamanlarda ahlakı bozmayı ve bizim bakış açısı ile ücretli harita yorumlamayı düşünmüyor değilim. İçten-içe "Hem cebime üç-beş kuruş girer, hem de arzu edenlere yorum sırasında anaerkil bakış açısı aktarmış olurum" diyorum. Dur bakalım. Kesinlikle kararım kesin değil. (Ne cümle! :) ) Kesinleşirse siteden duyuru yapılır zaten.
]
" su anki transitler, tutulmalar bile iyi etkilemiyor."
Bizim sistemde transitler veya tutulmalara bakılmaz. Bizler –alay ile kendimi yüceltmeye çalışmıyorum, içimden geleni söylüyorum- basit adamlarız; bu –bize göre- yüce özelliği zorlukla elde ettik, bu yüzden hayatı ve sistemleri basitleştirmekten yanayız. Bu sözleri önceleri Astrological Progressionlara deli gibi çalışan bir adam etmekte. :DDDD
" astrolojiyi çok seviyorum ama birakmali miyim ne yapmaliyim sasirdim gerçekten."
Pozitif yorumlar yapmayı öğrenirseniz bırakmayın; çünkü böylece kaderinizi pozitif olarak çöktüreceksiniz.
Standart astrolojide kalıp, şimdiye dek yaptığınız gibi negatif yorumlar yapmakta ısrar ederseniz bırakın; çünkü böylece kaderinizi negatif olarak çöktüreceksiniz. : )
" yaz boyu siteye girip girip yeni yazi gelmis diye bakadurdum"
Kalbi teşekkürler… Soğuk odamı ısıttınız. :)
[Mangiz kokozuyuz, kalorifer pas tuttu. Ev şeklinde bir buz dolabında yaşayarak genç kalıyorum. :DDD
]
" bir de üstüne benim çok sevdigim bazi yanitlarin da silinmisti. çok sevdigim diyorum çünkü ben bazen gelip tekrar okuyordum ve iyi geliyordu. NE envoke etmekten kendimi kurtariyordum."
Küfür edeceğim, kulaklarınızı tıkayın: Hıyartoluğun önde gideni bir şey yaptım. Lütfen kusura bakmayın. Ama sayfayı sildirirken kafamdaki düşünce şuydu: "Yanıtları acele ile verdiğim için hata yapmış olabilirim. Ayrıca kimi yanıtlar dört yıl öncesine ait. Bu süreçte bazı ek bilgiler edinerek görüşlerimde değişiklikler oldu. Ola ki, biri bu konuda eleştiri getirirse bu eleştiriyi yanıtlamak için haberim olmayacak. Bu yüzden hepsini sileyim."
Açıkçası bu yanıtlara bu kadar manevi ilgi olduğunu gerçekten bilmiyordum. Site hitlerini (ziyaretçi sayılarını) hep izleriz. Site kapsamında en yüksek hitin Sorular sayfasında olduğunu biliriz. Soru yayınlanan günler hitler artar, diğer günler düşer. Yanıtlarımın okunma süresi yedi (bazen dokuz) dakikayı bulur. Yani bu upuzuuuunnn yanıtlarımı ziyaretçiler içlerini belertmeden okumaktadırlar. :D Bunlar bana güç verir... Ama bu durumun temelinde olan duyguyu "farklı düşüncelere merak" kapsamında görürdük. Oysa işin içinde –özellikle siteden ayrıldıktan ve geri döndükten sonra gelen mesajlarla fark ettiğimiz üzere- manevi bir bağlılık, bir değer verme varmış. Bundan nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Soruları yanıtlamak adına sabah biraz daha erken kalktığıma inanın. :) Yani sizler de benim için manevi olarak değerlisiniz.
Yardım edebilmek bizde çok kutsaldır. Bu açıdan sözleriniz beni tarifsiz mutlu etti. Ayrıca insanlara –soru sorulma ile olsa bile- akıl vermek riskli bir iştir. Bu açıdan da sözleriniz beni rahatlattı.
" envoke falan da diyorum artik ögrencin olmus sayilir miyim? :D"
Canım benim. (Erkekseniz, "sevgili dostum benim" :) ) Bizim dille konuşursanız onurlanırız; ama öğrencim olmak için yapmanız gereken TEK ŞEY bu siteyi izlemenizdir.
[Sevenleri darılmasın, hiç hazzetmediğim bir kişilik olan Kabalist Israel Regardie bir kitabında bu sözü zikreder ve der ki "Kitaplarımı okuyan herkes benden özel ders alan şahsi öğrencilerimdir." Ben ise özellikle hanım öğrencilerimi –umarım kimseyi kırmam/köpürtmem içimdeki hissi söylüyorum- sahip olamadığım kız çocuklarım gibi görürüm.
Gerçekten! :)
Kimisi beni öğretmen olarak görür… bu harikadır. Kimisi beni arkadaşı olarak görür. Bu da harikadır. Ama ben onları genelde kız çocuklarım olarak görmekten kendimi alıkoyamam. Yanıtlarımda canım, şekerim, tatlım deme nedenim (artık "bebeğim" yok Fups ;-) ) sadece budur.
Erkek öğrencilerim ise kural olarak dostumdurlar. Onlardan yaşça çok büyük olduğum için biraz eski tip saygı ve mesafe bekleyebilirim… ama bu durum onları genç dostlarım olarak görmemi engellemez. Tabi ki onlar beni ihtiyar amcaları (ya da dedeleri :) ), ya da hocaları şeklinde algılayabilirler. Onur duyarım.
]
Bir sevgili arkadaşımın sözü ile "Önemli olan inanmanız, gerisi teferruat". Önemli olan öğrencim olduğunuza SİZİN inanmanızdır. Üstelik siz, sözleri ile beni ısıtan, yüz adalelerimi gevşeten sıcacık öğrencilerim sınıfına "cup" diye giriverdiniz.
Ben de bana bu mut'u yaşatan öğrencime bir minik (elimden gelen bu) karşılık vereyim: Arzu ederseniz doğum gün/ay/yıl/saat değerlerinizi (hepsi eksiksiz olmalı) site iletişim linkinden gönderin. Haritanıza kısaca göz atayım. Ancak sakın kendinizi mecbur hissetmeyin, olur mu? Cancağızınız isterse…
" ayrica dansa olan tutkun çok güzel ve bunu suanda gerçeklestiriyor olmana da senin kadar bende mutlu oldum."
Şimdi tam koptum. :) Öncelikle alay etmediğiniz, ardından geniş görüşünüz ve son olarak güzel sözleriniz için teşekkürler.
Sözlerinizden ne kadar mutlu olduğumu ifade için bir itirafta bulunayım: Ben sadece dans ederken kendimim. :)
[Bir Merhaba (Janus ve Dans Macerası) yanıtımdan sonra siteye bazı sorular geldi. Bu soruları aklından geçirenler de olabileceği için ortaya bir açıklama yapayım:
Sokakta hala konservatif giyimli, kır saçlı, kel kafalı, ciddi adamım.
Mesajım şu: DANS, HERKES İÇİNDİR. Bu "herkes" kapsamında en ciddi ve sert erkekler de vardır. Konuya en güzel örnek ise ulu önder Atatürk'ün zeybek oyunu sevgisidir.
Atatürk, Yunan kahramanlar(!) gibi sağa sola saldırıp "savaşçı" denen biri DEĞİL, bir ülkeyi peşine takıp akıl almaz devrimleri –neredeyse- bir gecede yapan bir lider ve çok başarılı bir ASKERDİR. Kemal Paşa (onu en çok bu şekilde nitelemeyi severim) savaşçı değil, bir askerdir. "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözleri ile savaş karşıtlığını ortaya koymuştur. Ayrıca Atatürk az gülen ve sert bir kimliktir. Bunda da hiçbir terslik yoktur.
VE BU SERT ASKER DANS EDER… HEM DE ÇOK GÜZEL DANS EDER.
Her karakterin kendine özgü bir dansı olsa da, dans aslında tek bir şeydir; o da beyni müziğe (hatta sadece sevdiği müziğe) adapte edip motor refleksleri bununla eşleştirmektir.
Bu yetenek ataerkil yasakları aşan (ister kadın, ister erkek) herkeste bulunur. Herkesin dansı, kendinindir; kendidir! :-)
]