YANIT
Hayır; ücret karşılığı 8-9 yıldır (belki de daha uzun bir süredir) harita çıkartmıyorum. Bizler kuantum mekaniğine yakınlaşma sonrasında, gelirimizi tırpanlamak pahasına Tarot, astrolojik harita, el falı, göz okuma gibi eylemlere son verdik. Kuantum mekaniğinin bir yorumuna göre (722 bu yorum üzerine kuruludur) gerçekliği ölçüm değil, bilinç çöktürmektedir. Bilinç adlı yapı ise inançlarla yoğun etkileşim içindedir. Yani inanaçlarınız bilincinizi etkilemekte, bu etki altındaki bilinç gerçekliğinizi (buna kader diyelim) var etmektedir.
Fala karşıyız. Nedenini açıklayayaım.
Fala baktığınıza gördükleriniz olumsuz olabilmektedir.
Olumsuz öngörülerden söz ettiğinizde, buna inanan sorucu (questioner) gerçekliğini bu yönde çöktürecek olabilir. Oysa fal adlı olayda elde somut bir dayanak yoktur.
(Bu konularda bilgi edinmek için FAL ve FALCILAR ve
İNANÇ ve BEYİN - 2. Bölüm: YARATILAN EVRENLER
adlı makalelerimi okuyabilirsiniz.)
KENDİM İÇİN astrolojik harita çıkartıyorum (kişisel haritalarda gördüklerim, seçimlerimi doğrudan etkiliyor) ve parasal açıdan çok müstear duruma düşersem astroljik harita çıkartacak olabilirim; çünkü astrolojiye bilimsel açıdan nedensellik yüklemek –bize göre- mümkündür. Bu demektir ki, astrolojik haritada bilimsel nedensellik olabildiğine göre, elde somut bir dayanak da var demektir. Somut dayanak varsa, sözleriniz artık "bilgi" şeklinde görülebilir.
Sözün özü; astrolojinin gerçeklerden söz ettiğini, harita yorumlarının gerçekleri yansıtıyor olabileceğini düşünüyoruz. Bu inancımızın gerisinde Einstein'ın Genel Görelilik yasası (teori kanıtlandığı için o artık teori değil, yasadır) ve kuantum mekaniği var.
Konuyu açalım.
Einstein, söz konusu yasa ile gezegenlerin bir sistem içinde (örneğin Güneş Sistemi) var olmalarının nedeninin kütlelerin uzayı bükmesi (bir anlamda çökertmesi) olduğunu
ortaya koymuştur. "Kütle çekimi" denen şey, Newton'un "kütleler çeker" teorisi ile işlememektedir yani. Kütleler birbirlerini "çekmemekte", ama birbirlerinden "etkilenmektedirler". Küçük kütle, büyük kütlenin uzayda çökerttiği yere düşmektedir, bu bir serbest düşüştür. Yörüngeceki planetler aslında düşmektedirler.
Hala adında hatalı olarak "çekim" sözcüğü bulunan "Kütle çekimi" ise evrendeki dört KUVVET'ten biridir.
Bu dört temel kuvvetin her birinin kendi bozonu vardır. Bozonlar, mikrokozmosta (atom altı evrende) görev yapan temel parçacıklardandırlar (evrenin piksellerindendirler). Söz konusu dört kuvvet "güçlerini" diyelim, bu bozonlara taşıttırırlar.
Evrendeki dört kuvvetten üçünün bozonu keşfedilmiştir. Örneğin –bizim teorilerin bel kemiği olan- elektromanyetizmanın bozonu, ünlü fotondur. Işık dahil, renkler dahil, x ışınları dahil tüm EM dalgaboyları fotondurlar.
Ama kütle çekiminin bozonu tüm araştırmalara rağmen bulunamamaktadır. Varlığından bilimciler emindir; adı bile "graviton olarak" konmuştur, ama hala da bulunamamaktadır
Şimdi önemli noktaya geldik.
Bilim;
foton/gravite,
foton/elektron,
foton/canlı doku,
foton/manyetik alan
etkileşiminin varlığını ortaya koymuştur.
Ayrıca
graviton/foton,
graviton/EM alan
etkileşiminin gerçek olduğu da öne sürülmektedir.
Graviton bulunamamış ola bile yer çekiminin ışığı (yani EM dalgaboylarından birini) büktüğü (etkilediği) kanıtlanmıştır. Bu gerçeği ortaya döken deneyin adı Redshift/Blueshift deneyidir.
Bu demektir ki, bir EM radyasyon olan ışığı büken kütleçekiminin, diğer dalgaboylarını da (örneğin burç adlı takımyıldızlardan gelenleri) bükeceğini (etkileyebileceğini) düşünmek çok mantıksız değildir.
İlerleyelim.
ETC teorilerine göre bilinç bir EM alandır. Düşünceler fotondur.
(ETC teorileri ve bilinç hakkında bilgi edinmek adına 3. Bölüm: ELECTROMAGNETIC THEORIES OF CONSCIOUSNESS (ETC)
(Elektromanyetik Bilinç Teorileri) adlı makalemi okuyabilirsiniz.)
QM teorilierine göre gerçeklik (buna kader diyelim) bilinç ile (beyindeki kuantum işlemleri ile) var olur.
(QM teorileri hakkında bilgi edinmek adına 2. Bölüm: QUANTUM MIND (QM)
(Kuantum Bilinci) adlı makalemi okuyabilirsiniz.)
Teorinin ikinci kısmına geçelim.
Bilime göre beyin, doğum anında, cenin bebek olarak rahimden çıkıp hava ile ilk temas ettiğinde, oluşmaya başlar. Doğum anında sinapslar yapılı değildir ve doğumdan sonra hızla biçimlenmeye başlarlar. Sinaptogenesis, doğum sonrası sinaps patlamasıdır. Sinaps, nöronlar arası boşluktur. Beyin elektriğinin yapısı sinapslardaki olaylarla belirlenir. Bizim ruh halimizi var eden NTlerin hangilerinin salgılanacağı sinapslarda saptanır.
Konuyu toparlayalım.
O zaman
"Eğer yukarıda sayılan etkileşimiler (EM alan/graviton/foton/canlı doku vb.) gerçekse; takımyıldızların (burçların) radyasyonları (EM ışınları) Dünya adlı planetteki doğum yerinin gravitonları ile etkileşime girecek ve bu radyasyon, doğum anında bilinç adlı EM alanı da biçimlendirecektir" diyebiliriz.
Bu teori, doğum saati ve yerinin astrolojik haritaların neden vazgeçilmezi olduğunu açıklamaktadır.
(Teoriyi çok kabataslak anlattığımın altını çizmek isterim.)