Niteliksizim. Çekingenim. Eziliyorum.
YANIT
Size diğerleri (bu "diğerleri" genellemesinde aile bireyleri de olabilir) tarafından "“artık evin erkeği sensin, yükleri omuzlamak zorundasın” benzeri biçilen rolleri oynamaya çalışmak çok da doğru bir davranış değildir. Sorumluluk ya da özveri zorlama ile yaratılmaz. Kadınlar yalnız başlarına kaldıklarında kendi kendilerine daha iyi yetebilirler; çünkü erkeklere oranla daha sağlıklı kararlar vermektedirler. Yani "başlarında" hatalı kararlar verne erkekler olmaması bazen bir şanstır bile.
“Çekingenim, konuşmaktan rahatsızım, kolay iletişim kurmayı öğrenmeliyim”, ya da “kızlarla ilişkilerim kötü, bir sevgili bulmalıyım” benzeri öz-zorlamaların nedeni ise bunların mutluluk verici manzaralar olduğunu belleten ataerkil sistemdir. Asıl amaç daima mutluluk aramak olduğu için, kişiler ellerine tutuşturulan yalancı planlara uygun ilerleyerek mutluluk ararlar.
Oysa mutlu olmak adlı beyin süredurumu Şeytan’ın -mutsuzluk yaratmak amacıyla- sunduğu manzaralarla elde edilecek bir yer değildir. O prototip ve yaldızlı manzaralara (şöhret, para, bol sevgili vb. vb.) sahip insanların beynine girebilseniz farklı ama aynı can yakıcılıkta acıların yaşandığı bir ortam bulacaksınız. Şöhret, para, sevgililer kötü ve değersiz şeylerdir asla demiyorum. Her şey iyi ve kötü olarak yaşanabilir. Demek istediğim, "mutluluk adlı duyguyu verecek beyin kimyasallarının ille de bu ortamlarda elde edileceğini sanmanın tümden hata olduğu"dur.
Kabaca -ve biraz da hatalı şekilde- “mutluluk” olarak isimlendirilebilecek “hal” kesinlikle şartlarla değil, beyine hakim olmakla elde edilir. Eğer böyle olmasaydı bir dolu zengin, şöhretli, bol sevgilili vb. kişi intihar edip durmazdı. Mutluluk, sadece beyinde pozitif enerji üretme başarısıdır. Beyinde pozitif enerji ise bu “hal”i meydana getiren nörotransmitterlerin salgıLATMAYI öğrenmek ile üretilir.
Aslında bu başarmak çok kolay, hatta anlık bir olaydır. Bu yetenek doğum anında verilmiştir ve en çok antikorların bedene giren mikroplara beden sahibi fark etmeden yok edip durmasına benzetilebilir. Oysa bebeklikten başlayarak en az on yıl boyunca hatalı şeyler öğretildiği için söz konusu kolay başarı zorlaşır.
Biraz da kişisel bazda konuşalım:
Bazı insanların çok sevgilisi olur, bazılarının az, bazıları kolay sevgili bulur, bazıları zor, bazıları kolay iletişim kurar, sosyal ortamlarda rahat yaşar, bazıları zor... bunlar bir kriter değil, bir yapıdır. Sahip olanlar da, sahip olmayanlar da -eğer beyinlerine hakim değilseler- aynı oranda acı çekerler.
Buraya dikkat buyurun: Herkes birşeylere sahiptir ve başka birşeylerden uzaktır. Yani herkesde muhakkak ve kesinlikle sahip olunan, (diğer birçoklarından üstün olunan) birşeyler vardır. BU yüzden “insanlar eşittir” sözü romantik “iyilikçilerin” zorlu dünya şartlarına uymayan düşlerinden biri değildir. Herkesin bir diğerine öğreteceği birşeyler vardır. Örneğin çağımızda “aydınlarca” pek aşağılanan bir çobanın, bir bilim adamına süt sağmak, ya da koyun gütmek benzeri öğreteceği şeyler vardır. Süt sağmak ve koyun gütmek “de” çok değerli şeylerdir. Üstünlük veren, öğrenmesi zor şeyleri öğrenmiş olmak değil; öğrenilen şeyleri en iyi şekilde ve isteyerek (pozitif enerji yayarak) yapmaktır. Başarı ve mutluluk bilginin cinsi değil, uygulanış şekli ile gelir.
Ayrıca hayat (buna tanrı da diyebilirsiniz, kuantum uzay-zaman ortamında var olan ve bilim adamlarının giderek çözdüğü mekanizma da), her insana ihtiyacı olanları verir. Yani herkesin hayatı aslında kendine en uygun olanıdır. Ama şeytan olmadık özentiler yaratır, “Ben böyleyim ve bu da çok iyi bir şey” dedirtmez. Pop kültürde moda olan “Kendin ol” sözü, anılan gerçeğin biraz abartılı şekilde dile getirilmesi olsa da, temelde doğrudur.
Ancak... Tüm bu sözler tembellik etmek için birer özür olarak kullanılmamalıdır. Yaşam çok da kolay bir yer değildir ve en güzel biçimde “Durmayalım, düşeriz” cümlesi ile yorumlanır. Yani sürekli MÜCADELE etmez, “yan gelir yatar”sanız... işte o zaman şeytan sizi esir alır. Çok kötü yerlere sürükler.
Söz ettiğim “mücadele” ise ne iş arayarak, ne zengin olmaya olmaya çalışarak, ne daha güzel burun adına estetik ameliyatları olarak, ne kız tavlama taktikleri anlatan kitapları hatmederek, ne de sizden fazla şeyler bekleyen yakınları ve çevreyi memnun etmeye çabalayarak verilir.
Mücadele etmenin yolu tektir ve o da KORKULANIN YAPILMAYA ÇABALANMASI mücadelesidir.
Korkulan nedir?
Kişiye özeldir bu sorunun yanıtı, kişinin kendisinden başkası tarafından bilinemez. Hatta çokluk kişinin kendisi de bilemez. Bulmanın yolu ise genelde “canın İSTEMEDİKLERİNİ yapmak” olarak özetlenebilir.
İnsanın canının istemedikleri ise:
- Bir ebeveyni ziyaretten, sevgiliyi -muhteşem bir fırsat yakalanmış olsa da- aldatmamaya;
- Patronun verdiği işten kaytarmamaktan, anneye ev işinde isteyerek yardım etmeye;
- Müşteriye doğruları anlatmaktan, bazı gerçekleri anlatmayabilmeye;
- Az konuşmaktan, biraz daha fazla kendini ifade etmeye;
- Sakin ve ağır başlı durmaktan, biraz daha aktif olmaya gayret etmeye;
- Sapıtacak kadar içmemekten, az alkolün akşamları hoşlaştırabileceğini kabul etmeye;
- Tutulmayan parti liderinin sözlerindeki gerçeği görmekten, tutulan parti liderinin hatalarını fark etmeye;
- Acı yaratan kişilere hatalarını bildirmekten, acı vereceği hissedilen sözleri yutmaya;
- Düşmanı görmezden gelmeyi öğrenmekten, kötü insanlara haddini bildirmeyi öğrenmeye
dek ulaşan yelpazede milyarlarca farklı durumdur.
Korku;
- İSTEYEREK,
- YAPILANIN GEREKLİĞİNE (KUTSALLIĞINA) İNANARAK,
- STRES ALTIN GİRMEDEN
küçük davranışlarla her aşıldığında, beyindeki negativite bir ölçüde temizlenecek ve bir sonraki mücadele daha kolay olacaktır.