YANIT
Bize göre büyük zarar vermektedir!
Korku, yaşam boyu en fazla sakınılması gerekli ikinci duygudur. Ezoterizme göre bilinçli bir varlık olan kötülük, korku duygusu şeklinde farklı bir biçimde var olmaktadır. Yani korku sanıldığı gibi bir duygu değil, bir varlığın tasallutu, pozesyonu (dikkat edin, obsesyon bile değil, pozesyonu), yani beyni ele geçirmesi ve istediği gibi yönetmesidir. Yapılan hataların, bu yüzden de kötü kaderin en önemli nedenlerindendir korku.
Son yıllarda ortaya çıkan kuantum yaşam koçları kuantum mekaniğini farklı şekilde -spiritüel biçimde- yorumlamaktalar. Onların görüşüne göre korku fotonlarla var edilmektedir. (Bizler ise eğitimimizde kuantum bilimine yer versek de, bunu sadece beynin majikal alandaki aktivitesini açıklamak anlamında kullanmaktayız. Bilim adamları gibi biz de bu görüşe pek sıcak bakmıyoruz, öğretimizde yer vermiyoruz, ama belki de var olabileceğini düşünüyor, saygı duyuyor ve BAZI bilim adamlarının -her zamanki gibi- fazlaca heyecanla yere vurmaya çalışmalarını eleştiriyor, teoriyi ciddiye alıp incelemeleri çağrısını yapıyoruz.) Bu gruptaki öğretilere göre elektronların enerji salınımı sürecinde korku veren düşünceler reel oluyor; yani korkulan bu yüzden başa geliyor.
Teoriyi doğrulayacak fazla bilimsel veri olmasa da, kesin bir gerçeğe atıfta bulunmakta: “Korkulan şeyin gerçekleşme ihtimali büyüktür!”
Korku, ise genelde acı ile tohumlarını atmaktadır. Bu yüzden öğretimizde acılı olaylar sonrasında duygulara dikkat edilmesi gerektiğinin önemle altı çizilir. Yani acı yoksa, korku ciddi oranda azalmıştır. Korkuyu, hiç bir acı olayla karşılaşmadan uyandırmanın ne kadar akılcı olduğunu ise herkes kendi içinde değerlendirmelidir.
Bu nedenle bu filmlerden etkilenmeyecek kişilerin izlemesinde bir sakınca yoktur; ancak o kişilerin bu tarz filmleri izlemedikleri ortaya çıkmıştır. Yani işin garip yanı korku filmlerini genelde bu filmlerden etkilenenler izlemektedir.
Film yapımcıları ise -bana göre- fazla korku duygusu hissedecekleri bir ortamda olmadıkları (yani işin mutfağında bulundukları) için etkilenmeyeceklerdir. Ancak insanları korkutanların (onlara negatif enerji duyacakları bir ortama sokanların), hele ki kutsal bir kavram olan “inanç”ın var olduğu konulara yönelik korku yaratanların çektikleri (davet ettikleri) negatif enerji, o filmleri korku içinde seyredenlerin çektiklerinden misli ile fazladır. Bu “yapımcıların” yaptıkları dinsel açıdan bakarsanız günahtır. Ezoterik açıdan bakarsanız “para kazanmak için fütursuz davranmak (sınırları/haddi aşmak)” büyük bencillik içerdiği için negatif enerjinin koşup geleceği bir davettir. Zaten dinlerin kavramsal ortamdaki (yani tapım ritüelleri ile ilgili olmayan düşünsel konulardaki) “günah” kavramı ile, beyaz büyücülerin “negatif enerji celbeden davranışlar”ı arasında büyük fark yoktur.
Yapılan kötülüğün geri dönüşü ise ağır bir ritmde geldiği için genelde fark edilmez! “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste, aheste” sözü de bu gerçeğe gönderme yapmaktadır.
Bu yüzden;
- kara büyücüler,
- “zırt pırt bela okuyanlar”,
- beddua edenler,
- küfür edenler,
- hatta korku filmi veya başka şekilde insanları korkutanlar, olumsuz hisler yaratanlar
envoke ettikleri negatif enerjini verdiği hasar "aheste, aheste" geldiği için kayıplarını fark edemezler.
Bu gerçekler yüzünden sadece korku DEĞİL, elem, tedirginlik, hüzün, kasvet, gerginlik, kızgınlık ve benzer hislere neden olan TÜM film, kitap ve müzikler çok tehlikelidirler.
Oysa ataerkil kültür “heyecan verici, adrenalin yüklü, anlamlı, edebi, sanatsal, dokunaklı, hissi” gibi yaldızlamalarla insanları (hatta masallar ve ilköğretim müfredat programı ile çocukları) bu tarz yapıtlara yönlendirir. Elem, tedirginlik, hüzün, kasvet, gerginlik, kızgınlık, korku yaratan şeylerin eğitici veya geliştirici olabileceği hayli tartışmalıdır.
Diğer yandan film, kitap ve müzikler kurtarıcı da olabilirler. İnsan ruhuna keyif, neşe, rahatlık, dinginlik, canlılık ve tüm pozitif hisleri veren her film, kitap ve müzik yapıtı hayrlı, bunların üreticileri ise kutsal kişilerdir bize göre. (Kutsal sözcüğü tapınılası anlamında değil, kutlu [uğurlu] manasında kullanılmıştır.)
Özetle; korku hissini SIKLIKLA uyandıran her şey kaderi kötüleştirir. Ancak üzerinde ÖNEMLE durulması gereken bir diğer nokta korkan kadar, korkutanın da negatif enerji celbettiğidir!
Bu yüzden;
- aile içinde aşırı otoriter ve baskıcı bireylerle yaşamak,
- sürekli (belki mesleki mecburiyetler yüzünden) tedirgin konumda olmak,
- adrenalin sporları yapmak (adrenalin cesaret duyunca değil, korkunca salgılanan bir hormondur),
- terbiye etmek adına çocukları korkutmak,
- otorite ya da kazanç sağlamak amacıyla 7. sanattan, politikaya dek uzanan spektrumda insanları korkutmak
uyandırılan negatif enerji nedeni ile kötü bir kadere neden olacaktır.