YANIT
Anaerkil sistem olarak adlandırılan sistem, illa kadınlar tarafından yönetilen DEĞİL, insanların (hatta hayvanların) özgürlük, rahatlık ve gelirden ortak pay alabildikleri her sistemdir. Farklı yapıdaki insanlardan oluşan farklı topluluklar, farklı sistemlerde mutlu olabilirler. Örneğin, erkeklerin baskın olduğu kimi ortamlarda (Avrupa’daki bazı ülkelerde) sistem eşitlik ve denge üzerine kuruludur. Aynı şekilde erkeklerin daha da baskın olduğu kimi Arap ülkelerinde de kadınlar batılı ülkelerde akademik eğitim almış ya da yönetici konumda bulunan kadınlardan daha mutlu olabilmektedirler.
Ya da bunun tersi olarak kadınların baskın olduğu bazı toplumlarda erkekler de mutlu olabilmektedirler; ki, buna örnek Amazonlardır: Üzerlerinde uzun yıllar araştırma yaptığımız ve onlar hakkında bilinenin de (tıpkı gladyatörler gibi) bütünü ile gerçek dışı olduğunu bizzat gördüğümüz Amazonlar (büyük olasılıkla savaşçı Enyo-Ma rahibeleri) erkekleri ezen (köle eden) bir topluluk değillerdir. Onlar kadınların ciddi ölçüde baskın olduğu bir ortamda yaşamaktan mutluluk duyacak erkeklerle kurulmuş bir toplumdur. Ortamda kadınlar tarafından yapılan herhangi bir zorlama söz konusu değildir. Yaratılan öyküler, sistemi anlayamayan ataerkil Grek yazarların yorumlarıdır. En sonda ortadan kalkmadan önce SEÇTİKLERİ erkekler ile nerede yaşayacaklarına ortak karar vermişlerdir. Bu bilgi Heredot - Tarih’de yazmaktadır. (Tarih IV:115-117)
Sözün özü; mutluluğu şartlar değil, şartları kişiliğe göre yorumlayarak rahatlık adlı süredurumu yaratan beyin belirer.
Eski Türk toplumlarını çok güzel rezüme etmişsiniz. Barış Manço, pagan bir Türkçü idi ve sözlerinizi bana onun sesini anımsattı: Kırk yıl kadar önce bir konserini bant çalan bir "teybe" (o zamanlar henüz kaset icat olmamıştı) kaydetmiştik. Hışırtı ve gürültü içinde olsa da o kaydı o kadar çok dinledim ki, hala ezberimdedir ve sözlerinizi okuduğumda yine Manço'yu dinliyorum sandım.
Aşağıdaki bilgiler konu dışıdır; dileyen atlayabilir.
[Burada konu dışına çıkarak birkaç laf edeyim: Türkler ve Ergenekon üzerine de yıllar boyu sürdürdüğümüz araştırmalarımız var. Biz Türkler, bir yandan pasif (tembel anlamında değil, batılı aktifliğine(!) sahip olmayan "çelebi" manasında), diğer yandan yeri gelince savaşmaktan hoşlanan bir toplumuz. Bence bu yüzden eski Türk topluluklarında kadınlar da erkekler kadar savaşçı idi. Ancak bu savaşçılık, saldırganlığı içeren bir yapıda değildi. Kurtlar -şimdilerde tamamen unutulmuş olsa da- bu yüzden Türklerin idolüydüler: Kurtlar vahşi hayvan değildirler. Köpeklerle ve çakallarla aynı soydandırlar (batılı etkisinde küçümsenen hayvanlar olan çakalların erkeği dişisi hasta olunca yavruları kusarak besler). Kurtlar; dost, eğlenceli, sadık, saygılı, ama yeri gelince savaşmayı bilen ve seven hayvanlardır. Kurtlarda LİDERLİK YOKTUR. Bazı saldırganlıklarını vurgulamak için nick olarak alınan "alfa wolf" nitelemesi sadece kurt sürüleri insanlar tarafından belli yerlere hapsedilince doğar.]
Özetle, insanların yapıları birbirinden farklıdır ve kimin nasıl yaşayarak mutlu olacağına uzaktan, kalıplaşmış kurallarla bakarak belirleme yapmak hatalı sonuçlara varmaya neden olabilir. Tek bir doğru kalıbını her ortama uyarlamaya çalışmak baskı anlamındadır zaten.
Yapılması gereken şey her toplumdaki bireylerin yapıları doğrultusunda belirledikleri talepleri yönünde bir sistemi karşılıklı özverilerle kurmak, yani ortak insan (ve de hayvan) rahatlığını/mutunu yaratmaktır. Bu ortamın var edilebildiği yerlerde hangi cinsin baskın olacağı önemsizdir.
Ancak BASKIN bir cinsin olması, söz konusu EŞİTLİĞİ sağlamayı geciktireceği -hatta belki de engelleyeceği- için ideal olan durum kimsenin, hatta hiç bir şeyin, bir diğerini BASTIRMAMASIDIR.
Bastırmak kavramının olmaması, üstünlüğün olmadığı,
üstünlüğün olmaması eşitliğin bulunduğu,
eşitliğin bulunması dengenin olduğu
anlamındadır.
Denge varsa, hareketsizlik de vardır. Öncel evren (deniz) tüm mitlerde bu yüzden "sakin" olarak nitlenmektedir.
(Öncel Mutluluk Evreni konusunda bilgi sahibi olmak için tıklayın!)