YANIT
Sorunuz iç içe farklı soruları içeriyor. Tek tek yanıtlamaya çalışayım.
İlk olarak kim olduğunuzu diğerlerine sorarak, ya da onların görüşlerini baz alarak belirleyemezsiniz. Bu konu o kadar kritiktir ki -bildiğim kadarı ile- bu konunun uzmanı olan psikologlar bile vardıkları sonuçları hastalarına (hasta sözcüğü bana değil, ortama aittir) aktarmazlar. Bu gerçeğe örnek olarak psikolojik test sonuçlarının birçok psikolog tarafından hasta ile paylaşılmamasını gösterebiliriz.
İkinci olarak “değişken” bir karaktere sahip olmak -kanımca- bazı kişiler için çok hatalı bir durum olarak görülmemelidir. Eğer bu kimlik negatif ortamlar yaratmıyorsa (kişinin kendi ya da çevresi için zarar verici durumlara neden olmuyorsa) bir zenginlik biçiminde de algılanabilir. Tabii ki değişmemek kişiye daha rahat bir yaşam sunacaktır; ama değişim temel bir karakter özelliği ise ve salınım iki iyi uç arasında ise -söylediğim gibi- fazla da üzerinde durmamak gerekir diye düşünürüm.
Üçüncü olarak “Ne tür kimliği üstlenmeliyim?” arayışı doğru bir tavır değildir. Kimlik, zorlama ile gelişmez. Doğrudur; öğretimizde (danışmanlık safhasında) “Modelleme” dersleri vardır. Ancak bu bir süreçtir. Geçicidir. Temelinde “Her sanatçının ilk safhası taklittir” mantığına dayanır. Yine de herkese göre değildir. Yani işin en sağlıklı biçimi taklit etmeye gerek duymadan “kendin olmak”, ancak bu süreç tıkandı ise modellemeye başvurmaktır.
Şimdi “Nasıl kendim olabilirim?” sorusunun yanıtını lafı uzatmadan vereyim: “Herkes sadece rahatlayarak kendi olabilir.”
Ve bu önermenin nedenselliğini anlatmak adına önce iki yasadan söz edeyim:
1- Dünya adlı planette doğan herkes (bu ortama çekilen her ruh) aslında kendi olarak doğar.
2- Dünya adlı planette doğan herkes (bu ortama çekilen her ruh) öncel evren vibrasyonları ile (PE ile) bir ölçüde kontaktadır.
Konuyu açalım:
Öncel evren vibrasyonları, derindeki temel dokudur. Herkesin diğer evrende (enkarnasyon başarısına göre) olağan bir yeri vardır. Yani ruh, bu temel dokunun bir uzantısı (doku ile tam kaynaşamamış parçası)’dır. Enkarnasyonda görece başarılı olan ruhlar bu dokuda iyi sayılabilecek yerlerdedirler ve PE adlı öncel evren vibrasyonları ile daha güçlü kontakları vardır.
Ancak bu yeterli değildir! Hedef, PE adlı doku ile tam kontaktır. Bu kontak tam olmadığı için parçalar (ruhlar) vibrasyonlarına göre madde dünyasına çekilirler (madde dünyasınde kendilerine uygun vibrasyonlarla senkronize olurlar). Söz konusu durum “Başarı yeterli olmadığı için son başarıyı elde etmek adına iyi bir okula başlamak” şeklinde özetlenebilir. (Genelde bu okulda defalarca sınıfta kalınacak; ruh -çok seyrek olsa da- kimi zaman okuldan bile atılabilecektir.) Sözün özü genelde ruh dünyaya geldiğinde alacağı dersler olsa da konumu gereği (PE’nin uzantısı olması yüzünden) rahattır.
Bedenlendiğinde (parçacığa dönüştüğünde) ise (evren bir orta nokta olduğu için, yani ortamda pozitif kadar, negatif vibrasyonlar da olduğu için) ruhunu “kendi” olmaktan alıkoyan darbeleri -doğum anından başlayarak- almaya koyulur; aldığı darbelere karşı koyma başarısızlığı oranında (ki, bu başarıyı elde etme dünyaya gele-gide öğrenilecektir) kendine yabancılaşabilir.
Kendinden uzaklaşmak, doğal konumundan (yani PE kontağından) kopmak anlamına geldiği için rahatsızlık yaratır. Yine bu yüzden rahatlamaya çalışmak, ya da rahat davranmak, hatta rahat olmak hem kişiyi kendi yapacak, hem PE ile kontağı yeniden sağlayacaktır.
Özetle “rahatlık / PE kontağı sağlamak / kendin olmak” adlı üç kavram arasında bir zincirleme reaksiyon süreci vardır:
- Kişinin kendi olmak adına yapması gereken PE envoke etmesi (yani darbelere karşı koyabilmesi, doğru davranması, doğru düşünmesi) ve rahat olmaya çalışmasıdır.
- Bunları yaptıkça kontak güçlenecektir.
- Kontak güçlendikçe rahatlayacaktır.
- Rahatladıkça kendi olacak, kendi oldukça kontak güçlenecek, güçlendikçe PE envoke edecek……… ve süreç böylece sürecektir.
Sonuçta önerim şu: Bir yandan doğru davranmaya (PE envoke etmeye), diğer yandan rahatlamaya çalışın. Bu formülü yaşamınızın genelinde yaşayabildiğinizde tüm kapılar açılacak, böylece kim olduğunuzu aramak zorunda kalmayacaksınız. Rahat olan kişi bu konulara kafa yormaz… fazla da düşünmez… sadece yaşar.
[Fazla düşünmek, sorgulamak, irdelemek vb. zeka birikimi göstergesi değil, NE’nin en tipik görünümüdür. “Belli bir konuya merak duymak, öğrenmek istemek, öğrendikçe mutlu olmak” ile “düşünmekten başka bir şey yapmamak, her şeyi sorgulamak, her şeyden kuşku duymak, söylenenlere güvenmemek” BAMBAŞKA iki beyin süredurumdur. Merak, son derece sağlıklı (ve bize göre kutsal) bir duygudur. Hiç bir zaman hırs, çaresizlik, elem, kaygı, endişe, söylenene güvensizlik yaratmaz… dahası; bu duyguların olduğu yerde asla var olamaz.]