YANIT
Hiç unutmadım ki hatırlayayım; bir zamanlar yazarı olduğum sosyal medya sitesindeki yakın dostlarımdandınız. Sizden haber almak mutlu edici.
Sorunuza geçeyim:
[Psikologlarla olmasa da, psikoloji ile aramızın iyi olduğu söylenemez; çünkü bizim sistemimiz öncelikle kuantum fiziği ve -henüz çok yeni olan, bilim dünyasında bile kendine yeni, yeni yer bulan, ancak dev adımlarla kabul gören- ETC, yani Electromagnetic Theories of Consciousness temelindedir. Kuantum fiziği alanında bile klasik Bohr’un 1930larda ortaya attığı ve kanıtladığı “Gerçekliği ölçüm yaratır”ın ötesindeki teorileri benimsiyoruz. Örneğin Wigner ve Stapp gibi dehaların öngördüğü ve kabaca “Gerçekliği ölçüm değil, beyin tarafından yapılan seçimler yaratır” şeklinde özetlenebilecek olan teorileri… Majikal eğitimde ise yine olağanın dışına çıkıyor, klasik okültizme -bu yolda çalışan arkadaşlara saygı duysak ve seçme haklarını sonuna dek savunsak da- sıcak bakmıyor; majiyi eğitimimizde Penrose ve Hameroff’un Orch OR teorisi bazında yansıtıyoruz.
Sözün özü bakış açımız genelde “aykırı” olduğu için sözlerim de bu mealde olacak. Bu nedenle en baştan anlayış rica edeyim.]
Yukarıda söz ettiğim teorilere göre bilinç, psikolojide temel alındığı gibi belli algoritmalara bağlı nöron ateşlenmeleri ile var olmamakta; ateşlenmelerle (aksiyon potansiyelleri ile) oluşan EM alan ile meydana gelmektedir. Bu yüzden Freud ile moda olan nice “hastalığın” (ki, bu söz kuantum mekaniğine göre felaketler yaratma kapasitesi taşımaktadır) ve hatta “bilinçaltı” adlı fenomenin varlığı kuşkuludur.
Bazı araştırmalar1 kortekste belli sürelerde sabit kalan EM alan konfigürasyonlarının çeşitli zihinsel aktivite tipleri ile ilişkili olduğunu ortaya çıkartmıştır. Aktivitesi 120ms gibi minimal bir süreden daha az süren EM alanlar bilinç düzeyine ulaşamamaktadır.
Yani “bilinçaltı” adlı karanlık, ürkünç düşünceleri barındıran kaotik bir ortam yoktur. Sadece 120ms’den az ömürlü fotonlar (düşünceler) vardır. Bunlar bir yerde yaşayıp durmaz ve insanın bilincini gizliden gizliye yönlendirmezler... çünkü hafızdaki anı yeniden hatırlanana dek yokturlar.
Evren, söz konusu EM alan tarafından -son derece girift mekanizmalar temelinde- milisaniyede KİŞİ TARAFINDAN, dahası, kişi tarafından İNANCI DOĞRULTUSUNDA YARATILIR. Placebo effect’in, falların doğru çıkmasının, altı aylık ömrü kaldığı söylenen kişilerin kronometreye basılmış gibi altı ayda ölmelerinin, cinlerin, şeytanların bilim adamlarına asla musallat olmamalarının gerisinde bu gerçek vardır.
Kişisel inançları biçimlendiren ana etmen yaygın inanç ve kültür olduğu için olumsuz bilgileri empoze eden kültürler beyin elektriğinde büyük ölçüde yıkım yaratırlar. Örneğin pop kültürde her 10 yılda yenisi moda olan çeşitli “hastalıklar” aslında KİŞİLERİN İNANCI TARAFINDAN var edilmektedir. Yani aslında hastalık yoktur, hasta vardır. Çift kimlikli hastalardan bir kimliğinin sağlıklı, diğerinin şeker, ya da astım hastası olduğu laboratuvar ortamında kanıtlanmıştır. 2
Peki neden insanlar hasta olmadıklarına değil de, hasta olduklarına inanmaktadırlar? Çünkü yaygın ataerkil kültür negatif bakış açısını temel alan yapıdadır. Bu kültür dünyayı kötü/düşman/tehlikeli bir yer olarak görmeyi empoze eden, böylelikle kendine acımaya yönlendiren; beyindeki ana vibrasyonu “kaygı, tasa, elem, tedirginlik” üzerine kuran kültürdür.
Ataerkil kültür baskın yapısı ile “hasta olma” olasılığının, “hasta olmama”ya oranla çok daha büyük olduğu hakkında “da” thought formlar yaratmaktadır. Oysa bunun tam tersi doğrudur. Canlıların -henüz ortada tıp, psikoloji, bilim, eczacılık yokken- binlerce yıl, çok daha zorlu koşullarda yok olmadan varlıklarını sürdürebilmeleri bu sözün kanıtıdır.
Söz konusu bakış açıları arasındaki farkı vurgulamak adına basit bir örnek vereyim: Bizler küçük kazalarda -diyelim başımızı bir yere vurduğumuzda- duyduğumuz acının -genelde olduğu gibi öfke değil- gülme hissi yaratması kalıbını oluşturabilmiş kişileriz. Bunun gerisinde beynimize bu olayın şanssızlık değil, komik bir durum olarak görme thought form’unu yaratmış olmamız vardır. Ataerkil kültür tarafından ise sadece başı bir yere vurunca değil; gün içinde karşılaşılan TÜM zorlukların birer şanssızlık ve terslik olduğu öğretilmektedir.
Oysa anaerkide işler (anlayış/bakış açısı) çok farklıdır!
Anaerkil inanç ve kültüre göre her zorluk sadece bir derstir. Yaşam, ölene dek, her ne yapılırsa yapılsın kaçılamayacak bir okuldur çünkü. Yani bu yaşamda var olma nedeni okulda olmaktır. Hal böyle olunca zorluklar hayatın olağan, sıradan, normal, gündelik, ASLA sona erdirilemeyecek bir parçası olarak algılanır ve sorunu aşmaya ve bu başarılınca MUTLAK OLARAK alınacak ödüle -mutluluğa- odaklanılır. Böylelikle beyinde negatif duygular oluşturan nörotransmiterlerin (NT) salgılanması -doğru thought formlar var olduğu için- engellenmiş olur.
Artık sorunuza doğrudan yanıt vereyim: Yaşadığınız sıkıntının nedeni bilmemne HASTASI olmanız değil, sadece ve sadece hatalı bakış açıları (thought formlar) nedeni ile sinapslarınızda size sıkıntı verecek NT salgıLATMANIZdır. Dilerseniz bu duruma pop kültürde verilen adı takar ve böylece milyonlarca insanın inancı ile var edilmiş EM alan kalıbını, kendi beyninizdeki EM alan ile senkronize ederek “hasta” olursunuz.
Veya ataerkil kültür baskılarından uzak durmaya karar verir ve; “Ya, bir şeyim yok, bu beyin benim, yok diyeceğim, VE BUNA İNANMAYI BECERECEĞİM, paralel evreni nano-saniyede şahane şekilde kurup, buraya balık atlayacağım. Bunu Nobel ödüllü fizikçiler söylüyorsa vardır elbet bir bildikleri” der… ve atlarsınız.
Yapmanız gereken sadece bir şeyinizin olmadığına, sadece beyninizde sıkıntı veren kimyasalları salgıLATTIĞINIZA ve bunu değiştirmenin İNANÇ İLE an meselesi olduğunu İNANMAKtır! Beyin; kişi ne derse, yani neye inanırsa, gerçekliği ona göre yaratır. Ona sürekli “ben kompülsif hastasıyım” diyen sahibini dinler ve adamı hasta eder. Hem de sırf psikolojik sıkıntılar yaratmakla kalmaz, fizyolojik açıdan bile hasta edebilir. Beyniniz, yani siz bu denli güçlüsünüzüdür!
Umarım sıkıntılarınıza anlayışsızlıkla yaklaştığımı düşünmemişsinizdir. Söylemek istediğimiz asla sıkıntı çekmediğiniz DEĞİL, bunca sıkıntıyı boşuna çekiyor olmanızdır.
Lütfen fark edin; ataerkil kültürün yaydığı hatalı bilgilere kandığınız için işletip durduğunuz bir mekanizmanın tutsağısınız. Zaman içinde yanlış bilgilere inanıp sistemi nasıl bozduysanız, yine zaman içinde doğru bilgilere inanıp her şeyi düzenlersiniz. İşler bu denli basittir aslında.
1:Lehman, D. et al (1998) Brain electric microstates and momentary conscious mind states International Journal of Psycholphysiology, 29, pp. 1-11
Zeki, S. & Bartels, A (1998) The asynchrony of consciousness Proceedings of the Royal Society London B, 265, pp’ 185-200
2: Managing Stress - Brian Luke Seaward, Part 1: Nature of Stress, s.78.
B.G. Braun (1983a) - Neurophysiologic changes in multiple personality. AMERICAN JOURNAL OF CLINICAL HYPNOSIS, 26,84-92.
B.G. Braun (1983b) - Psychophysiologic phenomena in multiple personality and hypnosis. AMERICAN JOURNAL OF CLINICAL HYPNO515,26,124-137.