YANIT
1- Hiç kimseye, hiçbir şey vaat etmediğimiz gibi, “düzen”lere ve yeni düzenler kurmaya inanmayız.
a) Her insan kendi düzenini -eğer rahat bırakılırsa- kendi başına saptayacak yeterliliktedir.
b) İnanç, insanların zorlu dünyada dayanaklarıdır. Bu dayanağı sarsan bile bir insanın kapaklanmasına neden olabilir. Kapaklanan adam acı çeker. Acı veren, acı bulur.
2- Takip ettiğimiz bir sistem ya da öğreti yoktur.
Kendimize paganist ya da okültist demekten bile rahatsızız. Biz sadece insanlara -kendi inançları/kültürleri/yaşam tarzları içinde kalırken kullanabilecekleri- “doğru düşünme” hakkında “doğru olduğuna İNANDIKLARIMIZI” aktarmaktayız.
3- Bizim sistemimiz bir inanç değil, bir majikal sistemdir.
İçerik ise farklı tanrı adları, efsunlu kelimeler, büyülü saatler, gizemli şekillere değil; bilimsel verilere (genelde NCBI, Elsevier benzeri kurumlarda yayınlanabilmiş raporlara) dayanır.
Sistemimiz; dalga fonksiyonunun mikrotübüllerde çöktüğü (gerçekliğin beyinde yaratıldığı), söz konusu çöküşün kendi kendine olduğu, ama insan bilincinin buna müdahil olabileceği teorisi üzerine kuruludur.
4- Amacımız majinin şifa metotlarından biri olduğunu göstermek ve kullanıma sunmaktır.
Maji, esrar dolu lanetli bir sistem değil, gündelik bir beyin eylemidir. (Çağdaş bilimin verileri ile açıklanmadan önce lanetli bir sistem olarak algılanması olağandır.) Bu nedenle komşudaki dilberi elde etme, ya da gıcık patronun ayağını burkma aracı kimliğinden arındırılıp; psikoterapi, transanadantal meditasyon, hipnoz benzeri New Age’de ortaya çıkan şifa metotlarından bir diğeri olarak yeniden yorumlanmalıdır.
Bu noktada “Herkesin majiyi şifa niyetine mi kullanacağının garantisi yoktur” benzeri bir suçlama akla gelebilir. Oysa her nasıl kullanılırsa kullanılsın kaygı yersizdir; çünkü majinin zarar yaratma kapasitesi -sanılanın aksine- çok azdır!
Konu hakkında açıklayıcı bilgiye sitenin 4- Büyü ile insanlara zarar verilebilir bölümünden ulaşabilirsiniz.
“Yaratan tanri mutlak iyi ve merhametliyse yaratigi dünyada neden trajedilerle dolu ?” şeklindeki sorunuza ise “Mutlak iyilik olan yaratıcı, tanrı, Allah ya da vibrasyon frekansının aktif olamama nedeni insan tarafından araya set çekilmesidir” şeklinde -net bir biçimde- yanıt verilebilir.
Müslümanlıkta bu gerçek hakkında insanlar “Şeytan Aldatması” başlığında ciddi şekilde uyarılmıştır. Başa gelen her derdin -bir kez daha yineleyeyim- HER DERT VE SORUNUN yegane nedeni kişinin hatalı düşünme kalıpları ile davet ettiği (senkronize olduğu) NE’dir. Bu evrende insanın seçim şansı olduğu neredeyse her semavi dinde kabul edilir. Bu yüzden kişi kaderine bakıp kim olduğunu kolayca görebilir.
İnsanların temel hatası, hata olduğu söylenen şeyleri yapmayı sürdürürken, bir gücün her şeyi halletmesini beklemeleridir. Ünlü psikiyatri profesörü Gordon Parker, hastaların "bana mutlu olmayı öğretin" arzusu ile değil, "acımı yok edin" isteği ile geldiklerinden yakınmaktadır. Parker bu yaklaşımı "kendi hatalı arayışlarına inat dolu bir bağlılık" şeklinde yorumlamaktadır.
Kuantum mekaniğinin her gün daha kesin şekilde ortaya çıkarttığı gibi gerçekliğin ölçüm ile, dahası, insan bilinci ile (bkz. Nobel ödüllü bilim adamı Wigner yorumu) meydana geldiği bir evrende, her şeyden yaratıcıyı sorumlu tutmanın nedeni -sözümde en küçük bir küçümseme yok- bilgisizliktir. Öğrencilerimize majiyi anlatmak için nörobilimden, kuantum mekaniğine dek çok farklı bilgiler vermek nedenimiz budur. Nörobilim ve kuantum mekaniği bilenlerin daha inançsız değil, giderek daha inançlı kişiler olacağı görülecektir. Bilim adamlarının artık “kuantum uzayının ötesinde bir şey olduğu” hakkındaki teorileri bu gelişmenin olacağına kanıttır.
Şeytan, yasak elma, cennetteki yılan hikayesi sorunuza geleyim: Bu öykünün orijinali Yunan mitolojisinde yer alır: Hesperidlerin, içinde mutluluk olan bir elma bahçesi vardır. Burada ölümsüzlük veren kutsal elmaları koruyan bir ejder (dev yılan) bulunur. (Bu konuda bilgi edinmek adına site üyelerine özel bölümde yer alan “Ejder Ladon ve Tanrı Typhon, Cennetteki Yılan Mı?” yazısı okunabilir. Yazıyı okumak için tıklayın!)
Bu hikaye Tevrat’ta farklı şekilde, ejder (yılan) kötülenerek anlatılmıştır… çünkü Yahudilik dininde kendini yaratıcı olarak tanıtan Yahveh -ezoterizme göre- ejderler adlı öncel bir ırkın sonunu getiren (öncel evreni bölen) enerjidir. Yılanın -belki de genetik kaynaklı- değişikliğe uğratıldığı bilgisi Yahudilik midraşlarında “Önceden yılanın bacakları vardı, kesildi, yerlerde sürünmeye mahkum edildi” şeklinde yer alır. Yılan, İlkçağların şifa ilahıdır. Zararlı değildir. Günümüzde tıp ve eczacılığın sembollerinde yılan bulunma nedeni budur.
Bizler Müslümanlığın tanrısı Allah ile Yahudiliğin tanrısı Yahveh’in aynı güç olmadığına inanmaktayız. Müslümanlığı gerçek içeriğini en açık şekilde hz. Muhammet’in hadislerinden tanımaya çalışılmalı diye düşünüyoruz. Fazla inançlı olmayan kişiler bile -ön yargılarını geride bırakarak- internetten bile ulaşılabilecek hadislere göz gezdirirlerse ne demek istediğimizi anlayacak olabilirler. Anlatımda, bizlerin pozitif enerji eğitimini hazırlarken “Bu lafları etmeyelim, kimse inanmaz, tepki çekeriz” şeklindeki kaygılarla dile getirmediğimiz düşünceleri misli ile bulacaklardır. Hadislerin ve birçok ayetin pozitif içeriğinin Tevrat’ta bulunmaması da iki dinin farklı kaynaklardan yansıdığı hakkındaki düşünceye kanıt teşkil edebilir.
Yahudilik dahil, herhangi bir inancın “çuvalladığını” düşünmek de doğru olmayabilir; çünkü inanmanın -yani iyi olduğuna inanılan herhangi bir şeye ‘hulus-i kalp ile’ (temiz kalp ile, yani “iyi” olarak nitelenen bir odağa yönelmek amacı ile) iman etmenin- beyinde mutluluk hormonu serotonin salgılanmasına neden olduğu bilim tarafından ortaya çıkartılmıştır.
(Bu konuda bilgi edinmek adına “Serotonin, İnanç ve Mutluluk ” yazısı okunabilir. Yazıyı okumak için tıklayın!)
Özetle, inançlı insanlar zaten mutlu olmak adına önemli bir adım atmışlardır. İnsanlar mutlu oldukları ölçüde kötülüğe az yatkındırlar. Bu yüzden her inancın, inananlarını koruyup iyilik yarattığını söylemek hatalı olmayacaktır.