YANIT
Eğer yanıtlarımı sıklıkla izliyorsanız ne yanıt vereceğimi az-çok kestiriyorsunuzdur. Ancak siteyi sık ziyaret etmeyen biri olabileceğiniz için bir kez daha inançlarımızı yineleyeyim. (Yinelemek konusunda hiçbir sıkıntım yok; her gün de yineleyebilirim. Herkes siteyi izlemek zorunda değil.)
Mesajınız baştan aşağı (bu sözüm ve söyleyeceğim hiçbir söz eleştiri içerikli değildir, sakın yanlış anlamayın) hatalı bakışlarla dolu. Hatalı bakış NE celp eder, NE hatalı bakış yaratır. Bu bir zincirleme reaksiyondur ve var olmasının zaman süreci uzadıkça kurtulması zorlaşır; çünkü oluşan nöral yolaklar, yolaklıktan (patikalıktan) çıkar, asfalta döner. Üstelik bilirsiniz, asfalt da üzerinden geçildikçe sertleşir.
Size ve diğer okuyanlara doğrudan ulaşmak -yani teorik bilgileri bu kez atlamak- adına cümleleriniz üzerine yorum yapayım:
“insanlar çocuklugumdan beri benden uzak duruyorlar”
Evrende böyle bir durum, seçenek, fiziksel olay, EM alan yoktur; çünkü evren döngü üzerine kuruludur. Yani hiçbir şey “çocukluktan beri” aynı şekilde süregelmez (sizin 22 yaşından büyük olduğunuzu varsayıyorum). Bu gerçek dışı kanı, hatalı düşünce kalıplarının aktif olması ve algılar bu kalıplardan süzülerek geçirildikleri için hatalı sonuçlara varılması ile oluşur. Diğer yandan bu sonuç eğer gerçekse (sizin kanınız değilse), oluşma nedeni süperpozisyondan en bet olasılıklardan birini ısrar (hatta inat) ile gerçek kılmanız (çöktürmeniz) olabilir. Zaten majinin temeli de buna dayanır. Yani fark etmeden kendinizi lanetlemekte olduğunuz söylenebilir.
“kendi ailemden bile birçok konuda destek alamiyorum.”
Manevi destek beklemek hatadır; çünkü destek benzeri manevi değerler talep ile ya da evrensel bir kural gereği elde edilemezler. Bunlar birer ödüldürler. Destek beklemek ya ataerkil aldatmacalara kanmak ve yaşamı bu gerçek dışı hedeflere kanalize etmekten veya kişilikteki derin bir güvensizlikten kaynaklanır. İdealize edilmiş ve gerçekten var oldukları hayli kuşkulu kavramların gerisinde ataekil tuzaklar vardır. Bu hatalı kalıplara (örneğin arkadaşlarım beni sevecek, ailem bana yardım edecek, patronum harika bir insan olacak, iş arkadaşlarımdan destek göreceğim, hedeflerim pozitif ise kolayca ilerleyeceğim vb.) inanıldığında büyük olasılıkla elde edilemeyecekleri için kişi kendini şanssız, dışlanmış ve çaresiz görmeye başlar, doğal direncini yitirir; bu da onun sorunlarla başa çıkma yeteneğini dumura uğratır..
Zaten amaç da budur.
Herkes durduğu yerde bir açıdan şanslı, diğer açıdan şanssızdır,
her insan ortalama benzer acı çekme/mutlu olma kapasitesi ile doğar,
herkes KURAL OLARAK iyiye gider.
Hiçbir şey yapmadan otursa bile iyiye gider; evrenin temel dinamiğidir bu ve insanlar tarafından “yaşlılığın verdiği olgunluk” şeklinde yorumlanmıştır.
“, etrafimdaki insanlarin sanslarini da kapatiyorum sanki.”
İlk cümlenize yanıtımda söz ettiğimi gibi böyle bir olasılığın gerçekleşmesi imkansızdır. Kanınızın temel nedeni sahip olduğunuz olumsuz bakış açısı nedeni ile yaşadığınız yüzlerce olay arasından hatalı inancınızı destekleyecek olanları cımbızlamanızdır.
Isyerinde özel hayatimda hakkettigim karsiligi göremiyorum gibi geliyor
Herkes mutlak olarak hak ettiği karşılığı görür; çünkü gelecek (ya da kader) eli yıldırımlı tanrılar tarafından değil, kişisel bilinç ile dalga fonksiyonunun çöktürülmesi sonucu oluşur. Ayrıca pek çok kişi neyi hak ettiğine karar verecek derinlikten yoksundur.
“, insanlardan uzak durmak istiyorum kirilmamak adina”
Kırılmak, yani acı çekmek; hatalı olaylar, şanssızlık, bahtsızlık benzeri “kaderî olumsuzluklar” nedeni ile gerçekleşmezler. Acılar, hatalı beyin elektriği ile çöktürülen dalga fonksiyonlarının sonucudurlar. Yani bir mucize olsa ve insanlardan uzak duracak farklı bir ortama atlayabilseniz, aynı beyin elektriği ile aynı acıyla, bu kez insanlardan değil, belki hayvanlardan ya da bitliklerden, hatta çocuklarınız aracılığı ile yüzleşeceksiniz.
“sans hep zaten bahti açik olanlara gülüyor”
Şans diye bir şeyin olmadığını Nobel ödülü almış parçacık fizikçileri çeşitli modellerle ortaya koydular. Önceki yanıtlarımda bu konulara yer verdim.
“whoever has will be give more” şeklindeki cümleniz İncil’den bir alıntıdır.
Matt 13:12
Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak.
Hz. İsa tarafından söylenen bu sözler bizim sistemimize paraleldir. Ayet; ruhsal varsıllıktan söz etmektedir. Ruhsal varsıllık kuantum mekaniği ve nörobilimin el ele vermesi sonrasında “beyin elektriğinin pozitif yapısı” şeklinde görülmektedir. Semavi dinlerin “iyi insanları” aslında beyin elektriği pozitif kimselerdir. Dinsel akidelere uygun tapımlar gerçekleştirip gerçekleştirmemeleri detaydır. Eskinin “iyi insan” olarak nitelenen kimliklerini barlarda bulabileceğiniz gibi, negatif kimselere cami müdavimleri arasında rastlamak mümkündür.
Peki söz ettiğiniz sıkıntılardan kurtulmak adına ne yapabilirsiniz?
Kişiliğinizi adım adım değiştirebilirsiniz. Yani hoşlanmadığınız şeyleri yapmaya başlayabilir, doğru bildiklerinizi unutabilir, sinir olduğunuz (hatalı/gereksiz/yanlış vb. olduğunu düşündüğünüz) davranışlara yönelebilir, kendinize değil, diğerlerine hak vermeye çabalamaya koyulabilirsiniz.
Başta zorlanacak olma nedeniniz yeteneksizliğiniz değildir. Beyninize ataerkil kültür tarafından yüklenen programların silinmesi zamana dayalıdır; inat ve ısrar ister. Ancak kesinlikle mümkündür ve fizikçilerin inancının tersine entropi , dalga fonksiyonu ortamında değil, sadece madde ortamında vardır. Hiçbir şey yapmasanız bile iyiye gideceğiniz bir alemde çabalamaya başladığınızda gelişim an-be-an (ağır ivme ile olsa da) her an gelmeye başlar, her gün bir öncekine oranla daha iyi olacağı için öz-zorlamalar kişiyi fazla bunaltmaz ve ilerledikçe kolaylaşır.
Özetle; hayatı ataerkil palavralar temelinde değil, gerçeği ile görün: Yalnızsınız! İlerlmek (yani ilerdeki mutlak kolay/güzel/iyi yerlere gitmek) için kendi kendinize yetmekten başka HİÇ BİR çıkar yolunuz yok. Bu gerçeği kabullenmek yaşamın acı dolu bir yer olduğu düşüncesi ile yüzleşmeye değil, kendine yetmeye yönlendirdiği için mutluluğa atılan ilk ve gerçek adımdır.
Zaten Şeytan tarafından bu yüzden yok edilmeye çalışılır.
Ona da kızmayın hemen, o da bizler gibi yiyeceğinin (enerjisinin) peşinde. Fark o ki biz koyun, piliç, bitkiye gerek duyuyoruz… o ise bizim acımıza, öfkemize ve korkumuza… ;-)