Aslinda merak ettigim sey; çok bahsetmediginiz (köpeginiz oldugunu biliyorum sadece) veya benim rastlayamadigim hayvanlar hakkinda olacak. Hayvan ve insanin form olarak bir yaradilis farki var mi? Yani Hayvanlarin bu evrende rolü nedir? Bir karincanin bizim gibi bir ruhu oldugunu düsünebilir miyiz?
En basit sorulara bile derin ve içtenlikle cevap verdiginiz tekrar tesekkür ediyorum.
YANIT
Kardeşimden yakın dostumun vefatının acısı ile başa çıkmaya çabalarken önüme gelen bu sorudaki sözler gerçekten acımı hafifletti. Bütün kalbimle teşekkürler ederim.
Hayvanlar hakkında araştırmalara dayalı fazla bilgim yok, ama kanım (gözlemlerine dayalı inancım) var. Dilerseniz bunlardan söz edeyim.
Bence hayvanlar insanlardan geri ya da ileri değil, farklı bir yaşam (beyin) modeli taşıyan canlılar. Tıpkı bitkiler gibi… Evrende herkesin bir rol ve gerekliliği var ve gerçekten kimse ya da hiçbir şey diğerinden üstün veya önemli değil... sadece farklı. “Seçkinler sınıfı” yaratan ataerkidir ve yaratılan sınıf hep fizik planda da, fizik üstü planda da “üst”tedir. Bu yüzden "Hayvanlar mı, yoksa insanlar mı ÜSTündür?" şeklinde bir sorulduğunda, (yani beyinde bu soru cümlesini üretecek enerji olduğunda), kişinin an bazında NE içinde bulunduğu söylenebilir.
[İnsanlar arasında ataerkinin ya lanetlediği ya da çok hatalı şekilde (üstünlük olarak) lanse ettiği “seçkinlik” diye bir kavram aslında tabii ki vardır ve bu kavram “daha iyi” olmak şeklinde yorumlanırsa son derece yararlıdır. Örnek: Kılık kıyafetine, dış görünüşe ilgi göstermek, zaman ayırmak, rafine etmeye çalışmak bu çabayı karakterde göstermeye çalışmak kadar hayırlıdır.]
Kanımca hayvanların (ya da bitkilerin -veya bazı aydınların oy kullanma haklarını ellerinden almayı önerecek kadar küçümsediği- çobanların vb.) ne olduğunu, kimin kimden üstün/değerli/gerekli olduğunu bir kenara bırakıp her şeyin bir yeri bulunduğunu ve kimsenin kendi başına bu yeri belirleme veya değiştirme hakkına sahip sayılamayacağını anlamak gerekir. Bu bilince sahip olunca işler kendi kendine yoluna girer. Yani önemli olan “BİR ARADA YAŞAMANIN YOLLARI”nın doğru belirlenmesidir.
Yeniden sorunuza döneyim:
Hayvanların ruhu var mıdır?
Kesin bir görüş bildirecek kadar bilmiyorum.
Ama “can” adlı, doğada genelde yeşil renk ile tezahür eden, hatta cansız nesnelerde (örneğin elementlerde) bile yer alan ve de iki polar yapıda olan vibrasyonların hayvanlarda da olduğunu biliyorum. (Bu yüzden hayvanları da hayırlı ve negatif diye sınıflandırmak mümkün olduğuna inanmaktayım. Dileyen olursa bu konuda da soru yöneltebilir.)
Ataerkil bilim ruhu reddeder, basit nöron ateşlemelerine inanır. Oysa çağdaş bilim adamları (örneğin kuantum bilimcileri) nöronları olmayan, ama mikrotübülleri olan -terliksi hayvan- benzeri canlıların bile avlandığına, eş seçtiğine, tehlikeden kaçtığına parmak basarak her şeyin bir bilinç taşıdığını (ki, buna kolayca ruh diyebiliriz) ortaya çıkartmışlardır. Dalga fonksiyonu nöronlarda değil, mikrotübüllerde çökmektedir. BU yüzden terliksi hayvan bile kendine kader yazabilecek güce sahipitir. Ama söz konusu güç hangi yapıdadır? Yani “Gerçek yaratma” konusunda insanlarınkine oranla nasıl bir etkileşimdedir? Bu soruları yanıtlayamıyorum.
Bu noktada “ruh” olarak adlandırılabilecek bir yapı taşıyan hayvanlarla bir arada yaşama yollarına değinmeden edemeyeceğim.
Hamamböceklerini örnekleyerek yola çıkalım: Hamam böcekleri zehirli spraylar ile öldürülür, işin ataerkil mantığı “Hamamböceklerini mi besleyeceğiz?” sorusuna perkitilir. Oysa bu davranışta bir ölçüde de olsa NE vardır; çünkü pozitif beyin elektriği olan evini düzenli olarak temiz tutmaya (para kazanmak ya da dış görünüşünü rafine etmek kadar) önem verir. Haşere olarak nitelenen bazı böcekler genelde temiz ve bakımlı ortamlarda yaşayamazlar. Görülmektedir ki hamamböcekleri ile bile PE celbi ile birlikte yaşamanın yolu vardır.
Şimdi de zararsız olsalar da (hatta hayırlı enerji taşısalar da) boş korkular duyulan hayvanlardan söz edelim: Korku varsa, hele ki hayırlı bir hayvana (örneğin köpeklere, kurtlara ve kargalara) yönelik korku varsa, NEnin varlığından kesinlikle söz edebilirim. Madem ki korku varsa, NE vardır; o zaman hayvanlara yönelik korku varsa "da" NE var demektir. Bu nedenle kaderdeki terslikleri bu korkuda da aramak gerekir.
Sonuç olarak: Bu topraklar -hamamböcekleri ve köpekler dahil- hepimizindir. Mekanlar tabii ki paylaşılacaktır, ama sözü edilen paylaşmayı ataerkil yöntemlerle değil, öncelikle pozitif beyin elektriği celp ederek yapmak “sorunsuz ve acısız paylaşım”ın yegane yoludur.