YANIT
Maji eğitimini ilk aldığımda, bana ulaşan ilk flying papers’da evrenin yasaları yazmaktaydı. Bunlardan biri de “Benzer, benzeri çeker” şeklindeki Sempatizasyon Yasasıydı. Bu ilk adıma bocalama geçirdiğimi anımsarım; çünkü dünyada hep zıt kutuplar birbirini çekmekteydi. E? Neredeydi Sempatizasyon Yasası?
Bu konudaki sorularım ise hep yanıtsız kaldı.
Bana bilgi kağıtlarının gelmeye başladığı yıllarda ülkemizde kuantum mekaniği bu ölçüde bilinmediği ve bilim dışı “kuantumcuların” (bu sözlerimde bir küçümseme yoktur) bu kadar yaygınlaşmadığı için yanıtlar elime geç ulaştı: Evren, öncel evren bölünerek var olduğu için zıt kutuplar birbirini çekmekteydi… yani zıt sanılan kutuplar zıt değil, bütünün bölünmüş iki parçasıydı. Aynı şeyin parçaları oldukları için tam da benzerdiler! Yani benzemenin de ötesinde aynı şeydiler! Aslında tek oldukları için birbirlerini -olağan hallerine dönebilme itilimi ile- çekmekteydiler. Sözün özü Sempatizasyon Yasasında bir hata yoktu.
Bizim sistemde sempatizasyon yasasını “senkronizasyon” olarak açıklarız. Aynı frekansta olanlar senkronize olurlar ve aslında her şey böyle vuku bulur. Benzeşmeyen şeyler birbirilerini ASLA etkileyemezler. Biraz daha avam bir söyleyişle “İçinde eğilim olmayanı kimse azdıramaz”. Bu bir fizik yasadır. Kara büyü, bu yüzden “mümin kullara” (pozitif enerji taşıyan kişilere) etki etmez… eğer ediyorsa… Bu cümle de bitirmediğim cümlelerden olacak.
Evren bölünmüş olsa da aslında sadece bir parçası bölünmüştür. Cennet, yani öncel evren hala vardır ve orası her inançta farklı adlar alan “yaratıcı”nın hem mekanı, hem alanı, hem de kendidir. Buna karşın, bir de negatif bir mekan vardır. Bu mekan da gerçektir. (Bu vibrasyon dinlerde cennetteki yılan olarak gösterilmiştir. Oysa bu bilgi hatalıdır: Yahudilik doğduktan sonra yüzyıllarca paganizmla mücadele etmiştir. Bu konudaki bilgiler Tevrat sayfalarında yer alır. Yeni din ayakta kalabilmek için tüm pagan inanışlarla ve tanrılarla mücadeleye girişir. Bu tanrıların en önemlisi ise şifa ilahı bir ejderdir. Tıp ve eczacılığın sembollerinde yılan olmasının nedeni budur. İyicil olan bu güç Tevrat’ta karalanır ve kötülük olarak lanse edilir.)
Negatif vibrasyon bir gün cennete (öncel evrene) saldırır. Korkunç bir kozmik savaş meydana gelir. Bu savaş (İncil dahil) neredeyse tüm mitolojilere bir ejder ile baş tanrıların savaşı olarak gösterilir. Kötülük savaşı tam olarak kazanamaz, ama cennetten bir parça kopartmayı başarır.
Bizim evren bu koparılan parçadır. Aslında koparılan parça tamamen ayırmak hedefi ile koparılsa da, devreye giren iyilik, iki parçayı bir arada işler (ve evreni bir arada tutar) şekilde korumayı başarmıştır. Ancak kötülük -nihai savaşı kazanmak adına- sürekli saldırı halindedir. (Müslümanlığa bile saldırmış, IŞİD gibi bir örgütün -somut dayanaklarla- inanç kuracağı kadar hatalı bilgiler yüklemiştir. Günümüzde iki farklı anlayış olduğu, köktendinci bir partinin politik liderinin bile ben “İslam değil, Müslümanım” diyeceği kadar kabul edilir olmuştur.)
Sözün özü bu evrendeki her canlı (hatta cansız), bu iki odaktan birine benzeyerek o odakla senkronize olur.
Peki; senkronize olan ne olur? Senkronize olanlar daha büyük güçle vibrate etmeye başlarlar. Herkesin mutlu olduğunu varsaydığımız için ana hedefin pozitif odakla senkronize olmak olduğu söylenebilir. Oysa yaygın kültürde -bu kontak kurulamasın diye- bir dolu aldatmaca vardır ve bunlara kanmak (Şeytana aldanmak) zor değildir. Bu nedenle amaç pozitif kontak ile senkronizasyon olsa da, beyinlere yerleştirilen hatalı bilgiler buna genelde izin vermez. İnsanların niyeti iyi olsa da, seçilen yol hatalı olduğu için sonuç hezimettir.
Siz sormadan, bir soru da ben sorup, yanıtlayayım: Pozitif odağa benzemek için ne yapmalıdır? Erdem adlı nitelikler bu benzeyişe yardımcıdır; ancak kişisel görüşüm ana özelliğin “karşılıksız vermek” (paylaşmak) olduğu yönündedir; çünkü bu evrende en birleştirici tavır vermektir.
Ana amaç -ataerkil dinlerde Yahudilik yüzünden hatalı tanıtılan- sürekli boyun eğdirmek, hükmetmek isteyen lider bir tanrıyı onurlandırmak değil, bölünen evreni birleştirmektir. Evreni birleştiren tavırlar kişiyi mutlu edeceği için, bu durum iyiliği asıl onurlandıran/ güçlü kılan/ besleyen -yani senkronizasyonu kuran- tutumdur.
Yani Tanrının ana amacı liderlik etmek DEĞİL, İNSANLARIN MUTLULUĞUDUR.
Mutluluk PE’dir.
PE, evreni birleştiricidir.
PE tanrıdır.
Birleştirmek, ayrılmış parçaları yeniden yaratıcıya perkitmektir.
Yaratıcı ile birleşen (senkronize olan) mutlu olur.
Görülmekte ki bunlar birbirini besleyen mekanizmalardır.
Bizim inancımızda bu bilgiler yüzünden -hiçbir tapım uygulamasını ifa edemese de- sadece gerçek anlamı ile mutlu olan (yani rahat olan; yani-yani öfke duymayan, korkmayan) kişi gerçek bir dindardır… çünkü iyilik olarak ifade edilen vibrasyon ile senkronize haldedir.
Ne yazık ki korkmamak, öfkelenmemek, acı duymamak bazı şeriatları ifa etmekten çok daha zordur. Bu yüzden bir dolu dindar kişi mutlu değildir... yani yaratıcı iyilik ile iletişimde değildir. Ondan enerji alamıyordur. Beslenemiyordur. Beslemiyordur.
İyilik, kendini güçlendirmek için ödün istemez. Onun yegane güçlenme yöntemi bir ruhun kendini mutlu hissetmesidir. “Doğa ana intikam aldı” denir, “Tabiat ana öfkelendi” denir. Doğa, (tanrı/iyilik) ne intikam alır, ne de öfkelenir.
“Tanrı deniyor, ders veriyor” gibi düşüncelere saplanılır. Tanrı sadece verir. Bu hatalı düşüncelerin gerisinde olan ataerkil bir tuzakların amacı hataların ana kaynağını (aslında NE ile kontakta olunduğu için acı yaşandığını) göstermeme planıdır.
İyilik acı vererek bir şey öğretemez. Acı (korku ve öfke), onun yakın çevreden uzaklaştırılması ile devreye giren kötülüğün eylemdir.
İyilik ile senkronizasyonu koparıp, mutluluk şansını yitirmenin en güzel yöntemi -biraz banalleşelim- “ona-buna sinirlenmek, saçma-sapan şeyleri kafaya takmak, kendini pek bi haklı görmek”… en kötüsü de kadere, hatta tanrıya “başa gelenler” ya da “onun kişiye layık gördüğü bu şanssızlıklar için” çatıp durmaktır. Bu kişiler acıyı kaderlerine kendileri almaktadırlar.
Ne yazık ki iyilik de acı duyar. Bu tip kişiler yüzünden iyilik (Tanrı, Allah, yaratıcı, Ana tanrıça, Buda, vb.) basbayağı acı çekmekte… güçsüzleşmekte… evreni terk etmektedir. Onun evreni terk etmesi ise bilim dünyasında Büyük Yırtılma olarak adlandırılan sona bir adım daha yaklaşmaktır. Bu felaket gerçekleşirse hepimizin kendimizi bu dünyadan çok daha bet bir yerde bulacağımıza kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Bu yüzden şu anda gülümseyin. Bu anda KENDİNZİ ALDATMADAN, DOLU DOLU, EN GERÇEK ŞEKLİ İLE, YÜREKTE (beyinde) HİSSEDEREK sizi mutlu edecek bir düşünce, bir anı, bir his bulun. Bulamasanız yaratın. (Örneğin sizi çok seven, mutlu olmanızdan başka hiç bir şey istemeyen bir gücün var olduğunu hatırlayın.)
Veeeeeee… Hooop… kontak kuruldu bile!
Dünyanın bir yerinde bir minik kötülük böylece engellendi hem de…
Unutmayın: Senkronizasyon sadece bu… ve böyle işlemekte.
Ben de sizi seviyorum: Hem beni sevdiğiniz için seviyorum, hem de beni mutlu ettiğiniz için seviyorum. Nasıl mı mutlu ettiniz? Bu kadar dikkatle izleyerek... Teşekkürler!