722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Pozitif Enerji Eğitimi Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ

SORULAR ANA SAYFA | Maji | Astroloji | Fal / Tarot | Kuantum | Ezoterizm | Müslümanlık | Pozitif/Negatif Enerji | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi
İlişkiler | Özel İlişkiler | İş Hayatı | Janus

TÜM POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ SORULARI
19 Nisan 2019
Notre Dame yangini

Notre Dame yanginina iliskin düsüncelerinizi merak ediyorum. Insanligin kaybi, muhtesem bir mimari eserin zarar görmesinin ötesinde Anaerkil ezoterizme göre daha baska anlamlari olabilir mi?
Paylasmanizda sakinca yoksa elbette :)
Sevgilerimle.

YANIT

Öncelikle sevgili dostuma merhaba!

Yanıtı farklı bir cenahtan konuya girerek vermeye koyulayım: Bir süre öncesine dek bir sosyal medya platformunda yazardım. (Sonra ortamın bana uygun olmadığına inanarak kendi isteğimle ayrıldım.) Orada bir keresinde (sadece tek bir kere) aynı konuda üç yazı girdim… yani konuyu bu denli önemsemiş, konuya bu kadar dikkat çekmek istemiştim.

Yazıma inanılmayacak kadar olumsuz tepkiler geldi. Bazıları beni aşırı üzecek düzeydeydi. Hayır, yanlış anlaşılmasın; yazdığım yazılar nedeni ile küfür edilmesine alışkındım. Bu korku tepkisini anlayamayacak biri değilim. Hatta bana küfür eden nice kişi ile dostluk ilişkisi bile kurabilmiştim. Beni rahatsız eden, bazı kişilerin bu denli “görmez” olması idi. Söz konusu görmezliğin beni rahatsız etme nedeni ise bu tavrın kötü şeylerin olmasını tetikleyeceğini bilmemdi. Bu gün hala benimle ilgili tanıtım sayfasının ilk mesajı, bir kişinin -söz konusu yazım nedeni ile- “benimle aynı topraklarda yaşamaktan utanması ve benim gibi insanlar olduğu sürece dünyanın yaşanabilir bir yer olmayacağı” hakkında yazdığı bir yazıdır. (O kişiyle de iletişim kurmaya ve yaklaşımın hatasını anlatmaya defalarca çalıştım… ama ne yazık ki geri dönüş olmadı.)

Söz konusu yazım Fransa'da, sol tandanslı ve aykırı dergide yayınlanan Hz. Muhammet karikatürleri hakkındaydı. Yazımın içeriğinde bu tutumun -bana değil- Fransa’ya bela getireceğini anlatmaya uğraşıyordum. (Kötülüğü, hak ettiğine inandığınız kimselere uyguladığınızda o kimselerin tepkinizi hak ettikleri hakkındaki inancınızın anlamı kalmaz; çünkü artık siz de o kötülerden biri olmuşsunuzdur. O karikatürleri -kötülüğü insanların nerdeyse geneli tarafından onaylanan- Hitler benzeri kimlikler için bile çizdiğinizde artık siz de kötülük adlı alanın içindensinizdir; bu yüzden de kötülükle savaşma, onu engelleme şansınız kalmamıştır. Notre Dame, bir sanat eseri olmakla kalmaz, Fransız halkının manevi bir değeridir. Tıpkı, hz. Muhammet'in, bazı kişilerin manevi değeri olması gibi.)

Sonradan olanları (sarı ceketlilerin olayları dahil) biliyorsunuz.

Defalarca söylediğim gibi; her bir belada, o acıyı yaşayanın bir ölçüde dahli (hatası) vardır. Dertler; göklerde oturan anlayışsız, hoşgörüsüz, despot bir tanrının haksız yaklaşımı (hatta “denemesi”, “kulu sınaması” benzeri -kimse kusura bakmasın- “çocukça” tutumları) ile oluşmaz. Yaratıcı ile (Onu Allah, Ana Tanrıça, Baba Tanrı, Buda, hatta inançsızsanız iseniz evrenin yapısına ait bilinçsiz bir frekans olarak dahi görebilirsiniz) yaptıkları hatalar (hatalı düşünce biçimleri ve bunların sonucu oluşan davranışlar) nedeni ile kontağı koparanlar başlarına -hataları yüzünden kurdukları olumsuz kontak nedeni ile- dert açmaya başlamışlardır. Acıdır ki bu kişisel hataların sonuçları da yaratıcıya yüklenir ve NE daha fazla celp edilemeye başlanır.

Genelde beğenmediğimiz, hatta fark etmediğimiz nice durum aslında şanslardır. (Bizim inancımıza göre bunlar yaratıcı tarafından, önceki enkarnasyonlarımızdan bu yaşama taşıdıklarımıza ek olarak verilen desteklerdir.) Bunlar kiminde aile, kiminde sağlık, kiminde konut, kiminde meslek, kiminde eş, kiminde evlat, kiminde fiziksel görüntü, kiminde huy, kiminde beceri vb. olarak görülür. Ne yazık ki bu değerlere fazla paye verilmez, hepsi de hoyratça hırpalanır, gözler daima uzaklardaki cafcaflı (örneğin maddesel zenginlik benzeri, ataerkil kültür tarafından şans olarak empoze edilen, ama büyük olasılıkla bizim ruhumuza mutluluk getirmeyecek olan) manzaralardadır.

Kişisel olarak yapılan bu hataları bazen ülkeler yaparlar… ki Fransız halkı bu konuya bariz bir örnektir.

Hayır, NE celbi söz konusu karikatürler ile başlamamıştır; ama o olay “da” bir tetikleyicidir. İşin başlangıcı çok, çok daha gerilere gidiyor olabilir… taaa Fransız ihtilaline!

Anaerkide baş kaldırma/devrim YOKTUR. Anaerkide zaman içinde doğru davranarak HALLETME eğilimi vardır. Oysa öfkelenen bu “halletme” adlı büyük çaplı anlayış gerektiren davranışı sergileyemez, hınç çıkartmak peşinde, kendini öncekinden daha bet bir ortama yönlendirir.

Fransızlar aspektinden bakarsak; “asil” adlı bir avuç dangalağa yapılacak şey tabiidir ki onların aymazlığını engellemektir. Ve evet, BAZEN anaerkide de savaşmanın (alınan darbelere karşı koymak adına benzer karşılık vermenin) gerekliliği bilinir. Ama karşı koyma eyleminin zamanını ve miktarını çok iyi hissedip gerektiği kadar karşı koymak ile hırs içinde, hınç çıkartmak adına yıkıp dökmek, hele ki bunu başarı olarak görmek (bu konuda uyarıcı olanlara hakaret etmek) felaketleri davet etmek anlamındadır. İhtilal adı altında aylarca sokakları kan gölüne çevirmek ile selam1 var edilemez.

Aslında bu sözlerin kanıtı belki de yaşananlara dikkatle bakınca fark edilebilir. Fransız İhtilali sonucu Fransızların Napoleon gibi bir kimliği başlarına musallat ettikleri ve o kimliğin nice "hiç de asil olmayan ve asillerin yarısı kadar bile hatası bulunmayan insanlar"ın asillerden çok daha kötü koşullarda bu dünyadan göçmesine neden olduğu fark edilmelidir. Bu sonucu Alman halkının Hitler ve adamlarını, İran halkının Humeyni ve takımını kahraman/kurtarıcı olarak görmeleri sonucu başlarına açtıkları belalara benzetmek mümkündür. Hitler sonrası Berlin'de neredeyse taş üzerinde taş kalmamış, Humeyni sonrasında on yıl sürecek İran-Irak savaşı başgöstermiştir.

Uğranılan haksızlıkların ve böylece çekilen acıların bir ayağının kişisel beyin elektriğinde olduğunu bilmek beladan uzak durmanın ilk ve en kolay adımıdır. Sulh-ü salâh için ikinci adım ise başa gelen dertlerin müsebbibi olarak görülen kimselere hırs duymamak, soğukkanlı şekilde yapılması gerekenleri doğru saptayıp, vazgeçmeden bunları uygulamak ve bundan sonra serinkanlılıkla bir süre beklemektir. Bu son adıma ise sabır denir. Sabır, hırsını bastırmak adına canını dişine takıp beklemek değildir. Sabır, yapılması gerekenleri ifa etmiş olmanın rahatlığı ile olayı akıldan çıkarmak, ama içten içe bir gün sonucun alınacağından emin olmakla geçen UZUNCA süredir.

Umarım Fransızlar artık başlarına gelenlerin özgürlük diye sürekli gömüldükleri hatalar olduğunu fark ederler ve toparlanırlar. Unutmamak gerekir: NE (buna dilerseniz Şeytan da diyebilirseniz) beyinlere GENELDE kendini -özgürlük benzeri- maskelerin ardına saklayarak sızar. Çok, ama çok üzülerek söylemem gerekir ki en fazla kullandığı (hatta en başarı ile kullandığı) kavram “adalettir”. Bu yüzden sadece sulh-ü salâh değil, keyif, neşe, eğlence, rahatlık içinde yaşamak isteyen herkes öncelikle kendine "Hatalı davranıyorsun" uyarısında bulunanlara “Adalet arıyorum” yanıtlarını vermenin tehlikesini bilmeli, insanlara şeytanın ezberlettiği adaletin doğada bulunmadığını görebilmeli; ama doğada kendi kendine gelişen ve şaşmaz bir etki-tepki mekanizmasının varlığına güvenmelidir.

[“Göze göz, dişe diş” anlayışı Hammurabi’nin -ataerkil sistemi ilk kez somut şekilde, yaptırımlarla, yaşama soktuğu- kanunlarından gelmedir. Kadınların çeşitli suçlar adına çok kötü işkenceler ile cezalandırılması ve öldürülme yetkisi ilk kez bu kanunlarla ortaya çıkmış, İngiltere’deki cadı avına “da” neden olmuştur. Bu konuda soru gelirse, detaylı olarak yanıt verebilirim. Ardından Tevrat-Tesniye 19:21'de Yahveh'in "Acımayacaksın, Cana can, göze göz, dişe diş, ele el, ayağa ayak." sözleri ile görülmüştür. Oysa Hz. İsa, Matta 5:38-39, 43-44'de bu yaklaşımın kötülüğüne dikkat çekmiştir.2. Bu güne dek beni okuyanlar Yahveh'in aslında kim olduğu hakkında bilgiye sahiptirler. O, sadece kendinden enerji çekenlere zarar verebilir!]

Evreni bilinçli bir yaratıcının var ettiğine inananlar bu oluşuma rahatça “ilahi adalet” adını da verebilirler. Ancak inançlıların da, inançsızların da yapması gereken ortak davranış “kendinin değil, farklı bir yapının, kendinden iyi bildiğine inanmak”, doğru davranarak onunla senkronize olmak, fazla düşünmeden yaşamak ve bu gücün her şeyi yoluna koymasını sakince ve inançla beklemektir.



DİP NOTLAR

[1] Selam kelimesinin içeriği için 2. Eski Bir Tanrı "Shalim" adlı yazıyı okuyabilirsiniz.

[2] Hz. İsa'dan söz etme nedenim (verdiğim ayetlerdeki içeriği tam olarak doğru bulmasam, onun sözlerinde yansıttığı ölçüde boyun eğmeye inanmasam da) bize ulaşan Hz. İsa'ya haksızlık ettiğimiz eleştirilerine yanıt verme, Yahveh öğretisi dışında, bizim her ekole açık olduğumuzu vurgulama arzumdur. Hz. İsa, Bülent Kısa’nın ortaya attığı gibi, negatif enerjiyi pozitive etmeye çalışmış bir kişi olabilir. Bu konuda ciddi bir araştırmamız bulunmamaktadır. Sözlerim, kişisel kanılarıma dayalıdır.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -