YANIT
Yaşadıklarınızın gerisinde sadece kişisel inancınız olabilir… ama olmayabilir de!
Bülent Kısa ile yaptığımız uzun konuşmalarda beni sinirlendiren klasik bir tavrı vardı. Ona çalışmalarımla ilgili “Şunu yaptım, acaba bunu bu yüzden yaptığım için mi şu şöyle oldu, yani bu böyle midir sence?” benzeri her soruma şu yanıtı verirdi: “Olabilir de, olmayabilir de…”
Onun ekolünde -zamanında- kuantum mekaniği ülkede neredeyse hiç bilinmezdi. Ayrıca kuantum mekaniğinin okült ortama çekilmesinin geçmişi on yıldan biraz fazladır. (Ve bu konuda öncü olduğuma inanıyorum.) Bu yüzden seneler sonra (kuantum mekaniğine dayalı olan makrokozmasu artık farklı gördükten sonra diyelim buna) onun ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Gerçeklik, sınırları kesin şekilde çizilmiş bir plan değildir. Bir temel ana alan üzerinde beyin elektriği ile belirlenen gerçeklik parçaları vardır. Evet, hamur vardır, ama bu hamurdan herkes farklı şeyler pişirir, ya da farklı heykeller yapar.
Sizin için de böyle bir durumla karşılaşma nedeniniz inancınızla kuantum uzayını bu şekilde bükmeniz olabilir. Kuantum uzayı, gerçekliğin yaratıldığı hamurdur. Einstein, İzafiyet Teorisi ile uzayın bir “meta” olduğunu ortaya çıkarttı. Yani uzay, binyıllarca bilimin sandığı gibi (hatta Newton’un sandığı gibi) boşluk değildi.
[Pozitif denilen bilimin üzerine kurulduğu Newton’un sözlerinin hatalı olduğu kuantum mekaniği ile ortaya çıktı. Bu “pozitif” formüllerle bir topun hangi hızla hangi açıdan atılınca nereye düşeceğini buldular ama yüzyıllarca insan beynini evrenin doğal yapısına yabancılaştırarak düşünce sistemlerine, hayata bakışlara, gerçeği anlama yetisine, böylece de yaşarken doğru kararlar almaya, doğru davranmaya -topla (silahla) bir şeyi vurmakla elde edilecek kazançları gölgede bırakacak- hasarlar verdiler.]
Sözün özü; uzay, bükülebilen, titreştirilebilen, salındırılabilen bir dokudan oluşmuş gerçeklikti.
Ve sonunda kuantum uzayının da bu yapıda olduğu ortaya çıktı. Gerçekliği -çöküşü ile- meydana getiren dalga fonksiyonu bu uzayın salınımıydı. Bu salınımlar insan beyni -yani bilinci- tarafından yapılmaktaydı.
Bilincin ise yine yüzyıllardır bilim ortamında sanıldığı gibi nöron çakışları olmadığı giderek ortaya çıkartılmakta. 722 Sistemini dayadığımız Quantum Consciousness adlı bilimsel araştırma branşı, bilincin kuantum ortamında var olan bir alan olduğunu savunuyor. Bu durum hayli ilginç (traji-komik) sonuçlara gebe; çünkü bu branşta fizik ile nörobilimin mecburen iç-içe... Oysa doğal olarak parçacık fizikçileri, teorik fizikçiler ve standart fizikçiler, beyin yapısından anlamazlar, nörobilimceiler ise fizikten… Ama artık birçok bilim adamı gerçeğe ulaşmak adına farklı bilim alanlarını öğrenmek zorunda kalıyor. : )
Uzun sözün kısası -yukarıda verdiğim bilgiler yüzünden- kuantum uzayını bilincinizle bükerek kaderi “Ay yine negatif enerji aldım, çökkünlük yaşayacağım” üzerine bina ediyor olabilirsiniz.
Diğer yandan gerçekten enerji alıyor da olabilirsiniz!
Yine kuantum mekaniğinin bir kolu (EFC, EM Field of Consciousness) gereği bilinç (yani kimliğinizden, inançlarınız, kararlarınızdan, hedeflerinize dek her şeyiniz) yukarıda söz ettiğim gibi bir alandır ve bu alan da her fizik alan gibi benzer frekans ile karşılaşınca senkronize olmakta, güçlenmektedir. Fakat dikkat edin: Senkronizasyonun oluşması için alanların benzer olması şarttır. İşte bizler bu gerçekten yola çıkarak pozitif kişileri büyünün etkilemeyeceğini savunmaktayız. Kötü haber şu ki, eğer bazı kimselerden negatif şekilde etkileniyorsanız o zaman -anlattığım senkronizasyon yüzünden- onların alanı ile senkronzie olacak beyin elektriğiniz var demektir.
Bu durumdan korunmak için ne yapılabilir? Basit çözümden başlayalım: Sizin değiminizle “Negatif konusan, devamli dedikodu eden enerjimi düsüren insanlar” ile ilişki kurmaz, bu ortamlardan uzak durursunuz olur biter. (Bu gibi ortamlarda eğleniyor olsanız bile o havayı solumak bence doğru değildir. İnsan fark etmeden de üşütebilir.)
Daha kalıcı ve zorlu yöntem ise sitemizden Pozitif Enerji Eğitimi almanızdır. Bu eğitim ile beyin elektriğinin nasıl pozitif olacağını öğretmeyi amaçlıyoruz. Eğer eğitimden yararlanır, beyin elektriğinizi pozitive ederseniz bir daha negatif alanlardan çok daha az etkilenirsiniz.
“Ben maddi gücü zayıf biriyim” ya da “Öf, eğitim, meğitimle uğraşamam”, veya “Sizin eğitime inanmıyorum ki, hıh” diyorsanız (ki, bu düşüncelere sahip olabilirsiniz, bize göre sorun değildir) o zaman “Bu olumsuz sonucu BEN yaratıyorum, adım adım yaratmadığıma kendimi inandıracağım” dersiniz; eğer çabalarsanız uzun vadede bunu başarabilirsiniz de.
İnanç öyle güçlü bir beyin süredurumu yaratır ki, bu alanı maji bile yenememektedir. (Örneğin “Beni büyü tutmaz” inancına sahip kişiler majiden etkilenmezler.) Yani eğer gerçekten senkronizasyon olayı gerçekleşiyor olsa bile, “Etkilenmiyorum” diye kendinizi inandırdığınızda artık etkilenmezsiniz.