Peki bu pozitif em için özellikle neleri yapmamizi tavsiye dersiniz, nasil bir aksiyon içinde olmaliyiz?
Aslinda eski yazilariniz sayesinde bazi noktalara vakifim ama bununla birlikte her yeni yazinizla birlikte yeni bilgiler ögrendigimden tekrar sormak istedim size...
YANIT
Öncelikle bulgularımızı -sadece sorulara verilen yanıtları okuyarak- gayet başarılı şekilde rezüme ettiğiniz için sevindim.
PE celbi aslında çok kolay ve çok zordur!
Kolaydır; çünkü fabrika ayarlarına dönmek, orijinal kimliği yeniden elde etmek anlamındadır.
Zordur; çünkü insanın ataerkil sistemde yaşarken kendi gibi olmasından zor bir şey yoktur. Sistem insan beynine öylesine ters yüz edilmiş kavramlar nakşeder ki, pek çok insan -değil kendi olmak- gerçekte kim olduğunu bile bilemez. Bu nedenle işin zor yanını, yani kişinin kendi olması gerekliliğini, bir kenara bırakalım ve kolay çözümlere yönelelim.
NE’yi engelleyen ataerkil sistemin en büyük kozu korku yaratmaktır. “Doğrudur” diye dayattığı nice doğadışı kuralın yegane amacı korku adlı duyguyu beyinde var etmektir. Korku varsa, PE envoka olamaz. Evrenin gerçek yapısı ile (ki, buna inanç ortamında yaratıcı, tanrı, Allah, Buda, Ana Tanrıça, Baba Tanrı ya da başka isimler verilir) kontak kopar. Bu nedenle yapılması gerekli ilk şey korkunun yenilmesidir.
İkinci gereklilik “rahat” adlı beyin süredurumunun ana tema (temel elektrik yapısı) şekline dönüştürmektir. Zaten beyinde rahatlık varsa, korku çok daha zor var olur.
Bu gereklilikleri söylemek kolaydır; zor olan onların nasıl elde edileceğidir tabii ki… Korkuyu yenmek için ilk önerimiz korku veren şeyleri -çözümlemek adına olsa bile- düşünmemek, ancak yapılması gerekli şeyi -fazla düşünmeden- ifa etmektir.
Rahat bir beyin süredurumu için ise önerilen ilk yöntem YİNE fazla düşünmemek, ya da beyni güzel ve zevk verici şeyler düşünmeye zorlamaktır.
Pozitif düşüncelerin (yapının) formülü hep aynıdır ve bunu öğrenmek için kitaplar okumaya gerek yoktur: Formül “düşünme, kendini mutlu et, korkunu yen, diğerlerini mutlu et”ten öte değildir. Eğer bu formül dengeli şekilde uygulanırsa yani;
-
korkulan şeyler yapılırsa (korku genelde isteksizlik olarak izlenir, aşmak için özveri gerektirir, frene basma [yani bazı yapmak istenen şeylerin yapılmaması] şartı oluşur vb. ),
-
fazla düşünülmezse,
-
kişi sevdiği işlere -yine korkmadan- vakit/para ayırırsa,
-
kendi için istediği şeylere diğerlerinin de sahip olması için gayret gösterirse, bir ölçüde de olsa eyleme geçerse
doğada yer alan, adına “insana özel denge” denilebilecek ve ataerkil kültür ve inanç tarafından bozulmuş vibrasyona ulaşır. Özüne, orijinal haline döner. Böylece senkronize olduğu güçler tüm kapıları açarlar, zorluklar çözerler, ödüller vermeye koyulurlar.
Düşünceler, fotonlardır; çünkü EM bilinç teorileri gereği bilinç bir EM alandır, onların radyasyonları düşüncelerdir. BU teorilere kimliğin nöron çakmalarına bağlı olmadığı, onları “çaktıranın” EM alanlar olduğunu savunmaktadırlar. Bu yüzden istediği kadar sanat eseri diye dayatılsın; insanın an bazında değil elem/keder yaratacak, en küçük düzeyde canını sıkacak film, kitap, resim, müzik, hatta bilgisayar oyunları -insanlar hiç bilincine varmasalar da- NE celp edecek, süperpozisyonların içinden can sıkıntısına uygun ölçekte bet olanını çöktürecek ve geleceği can sıkıcı hale sokacaktır. “Aydın” denilen bir insan olmak adına -ruh sağlıkları hayli kuşkulu- bazı insanların yapıtları ile uğraşmak, "çok aydın ama çok dertli" (bu yüzden de işleri genelde ters giden) birine dönüşmeye neden olabilir.
Bu sebeple ÖNCELİKLE beyin elektriğinin dengelenmesi adına ruhu hoş edici kitap, müzik, film, resim vb.ler ile ilgilenmek ve giderek GÜÇLÜ (dengeli, sakin, sağduyu sahibi) bir kimliğe geçmek şarttır.
Sözü edilen “güçlü” (rahat ve dengeli) alt yapı elde edilmedikçe yürüyen ansikopediye, ya da yürüyen Van Gogh’a dönüşmek, mutluluk açısından hiçbir şey kazandırmayacaktır. Dahası, güçlü altyapı yoksa, herhangi bir “kurtarıcı hedef” adına ortaya atlamak, savaşlar vermek, özgürlükler aramak, adalet sağlamaya uğraşmak benzeri işlere dalmak, söz konusu alanın/konunun gelişimine ket vuracak sonuçları var edecek enerjileri o alana enjekte etmek manasındadır.
Zaten şimdiye dek yapılan sadece bu olduğu için evrenin bölünme hızı evrenin sınırında ışık hızını geçmiştir… ve giderek artmaktadır. Bu sözler okült değil, bilimsel gerçeklerdir. Entropi her gün artmaktadır.
Size de selamlar… : )