722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Pozitif Enerji Eğitimi Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ

SORULAR ANA SAYFA | Maji | Astroloji | Fal / Tarot | Kuantum | Ezoterizm | Müslümanlık | Pozitif/Negatif Enerji | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi
İlişkiler | Özel İlişkiler | İş Hayatı | Janus

TÜM POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ SORULARI
28 Ağustos 2019
Incellik "zorunlu bekarlik"

Incellik ''zorunlu bekarlik'' hakkindaki düsüncelerinizi ögrenebilir miyim? Erkeklerin önemli kismi, kadinlarin da azimsanamayacak kadar fazla kismi -nüfusa bakarsak- hayatlari boyunca partner bulamiyorlar, ve bu genelde dogustan gelen hasletleri sebebiyle oluyor. Partnerden kasit ise cinsel veya duygusal olarak.

Ben de bu erkekler arasindayim. Teorinize hakimim ve benimsemeye çalisiyorum fakat, sanirim henüz pratik kismina geçemedim. Sizce insanligi abartmis olabilir misiniz? Isin kötü tarafi, her geçen gün kismen ileriye gidecegimi bilsem de bazi yaralar kolay kapanmiyor. Özellikle çocukluk ve ergenlikte hep yalniz kaliyorsunuz.

Yasamim böyle gitmeye devam ederse kendimi alt-kültürler, ruhsal bunalimlar ve obsesyonlar yerine farkli ve özge bir yola adamak isterim. Bu yolu nasil anlar ve takip ederim?

Sorumun yanitlanacagindan tam olarak emin degilim fakat simdiden Janus'a ve editorlere tesekkür ediyorum

YANIT

Bu sayfanın izleyicisi olduğunuzu bildiğim için bir ölçüde kuantum mekaniği bilgilerine sahip olduğunuzu varsayıyorum. Bu yüzden rahatça şu sözü edeyim: Bu kadar kötümser (ve hatalı) inançlarla (beyin elektriği ile) selam içeren bir sonucu yaratmak sizce mümkün mü?

Siz bu yanıtı verirken ben de sözlerinizi tek-tek ele alıp düşüncelerimi yansıtmaya başlayayım:

“Erkeklerin önemli kismi, kadinlarin da azimsanamayacak kadar fazla kismi -nüfusa bakarsak- hayatlari boyunca partner bulamiyorlar, ve bu genelde dogustan gelen hasletleri sebebiyle oluyor.”
Kusura bakmayın (ve lütfen bana kırılmayın) ama son zamanlarda duyduğum en (içimden “saçma” demek geldi, ama size -sorularınızla- gelişen sevgim yüzünden dilimi ısıracağım) anlamsız laf bu! Bu gerçek dışı (hatta bilim dışı) anlamsızlıklara inanan, tabidir ki böyle bir evrende yaşayacaktır.

Evren, karşı konulmaz şekilde eşleşme üzerine kuruludur. Tanrısallığı, dini, imanı geçelim ve salt fizikten konuşalım:

Manyetizma, yani celp etme, bilincimiz ve gerçekliği oluşturan elektromanyetizmanın yarısıdır. Yani evrenin yarısıdır. Ama hayır; bir yarı (manyetik alan) çekmek ise, diğer yarı (elektrik alan) itmek DEĞİLDİR. EŞLEŞMEK, elektriğin yaratıcısı olan elektronların (ki, sistemimizde erkeği sembolize eder) DA ana özelliğidir. Zaten manyetizma (celp etmenin odağı) böyle doğar.

Elektron eşleşirse ne olur biliyor musunuz? ÇEKİCİLİĞİNİ YİTİRİR! Biz bilim adamı değil, okültist olduğumuz için bu gerçekleri farklı yorumlama özgürlüğüne sahip şanslı adamlarız ve diyoruz ki: “İşte bu yapı, tüm dünyada olan bitenin kaynağıdır. Herkes bir eş bulacak çekiciliğe sahiptir, ama eşini bulunca ona yapışır, bir daha başkasını çekmez. Dahası; istese de çekemez, çekicilik denen manyetizma sıfırlanmıştır. (Bu sözleri gündelik yaşama uyarlayalım: Her aşk, kendi sadakatini yaratır.)

(Manyetik maji eğitimindeki ilk dönemde bu konuyu spinler (manyetik momentler) bazında -adamı canından bezdirecek kadar- anlatmaktayız. :)

Sadece elektronun değil; çekirdeğin de (ki, sistemimizde dişiyi sembolize eder) acayip birleştirici ve bir o kadar da güçlü (yani tam da kadın/dişi gibi) bir çekiciliği vardır. Öyle bir yapıdır ki, insanoğlu onu böldüğü anda bir nükleer patlama ile kala-kalır. Siz atomlardan, atomlarınız da elektron ve çekirdekten yapılı olduğunuza göre, çekememeniz (yani kabaca eş bulamamanız) diye bir şey yoktur.

Ancak biliyorsunuz; gerçekliği bilinç yaratır. Bilinci ise ataerki yönlendirir. Sizin inançlarınız kadar -artık dilimi daha fazla ısırmayacağım- saçma şeylere inandırılmışsanız (bana bu sözümle kırılmayacağınızı hissediyorum), artık kendi ellerinizle (yani bilincinizle) yarattığınız o felaket ortamında yaşamaktan başka yapacağınız yoktur. Bilinç, elektron ve çekirdeğin gerçeğini bile büker… onları istediği gibi (dalga fonksiyonunu yapısı doğrultusunda çöktürerek) var eder!

“bazi yaralar kolay kapanmiyor.”
Bu lafı eden her hazret cüzzam olmak isteyenler cümbüşüne, Şeytan’dan ön sıralarda bilet temin ederek yerleşmek adına yola çıkmıştır.

Sevgili kardeşim, yaraların kapanmayacağı düşüncesi -ki, genelde ya “süzüle süzüle, kendine acıya acıya”, ya da sizin gibi “mağdur kahraman” edası ile söylenir (zaten hedef de bu hissi yaratmaktır) koca bir yalandır. Sabah traş olurken kesilen yanak eti nasıl şıp diye, İSTESENİZ DE, İSTEMESENİZ DE kapanıyorsa, YARALAR DA KOLAYCA KAPANIR. “Yara” olarak nitelendirdiğiniz EM alanlar, eksite edilmezlerse aktivitelerini yitirirler. Ama hastalığa teşhis koyup gerçek kılmak benzeri eğer o alanları “yara” olarak adlandırılsanız, çevresine çitler örülmüş ve geçilemez bir alan yaratmış olursunuz.

Bilinç, elektron ve protonlardan yapılı değildir. Yani makrokosmoz kurallarına tabi değildir. Yanağınızdaki kesiğin iyileşmesi için metabolizmanızın keyfini beklemek zorunda olsanız da, “yara” dediğiniz anılar inanç ile “unuttum” ya da “kapandılar” dediğiniz nano-saniyede yok olurlar, kapanırlar.

“Özellikle çocukluk ve ergenlikte hep yalniz kaliyorsunuz.”
İnsanların bir kısmı bir dolu farklı neden yüzünden çocuklukta zorlu anlar yaşarlar (nedenleri konumuz dışı olduğu için değinmeyeceğim). Ama çocukluk GERİDE kalmıştır. Buna rağmen anı adlı alanları (lütfen kapımın önünde psikologlardan kurulu imha timi beklemesin :) “Şimdi de çocukluğunuzdan konuşalım” yaklaşımı ile kurcalarsanız o alan vibrate olur ve ürkütücü foton bebekler (virtual photons) var eder. Yapılması gereken ise HERKESİN bir dönemde darbe alacağı, bunun önlenemez olduğu, geçmişin GERİDE kaldığı, bu yüzden artık ETKİN OLAMAYACAĞI düşüncesini benimsemektir.

Oysa ataerki bunun tersini belletir. Arkadaşlara olaylar anlatılır, dert yanılır, hatta kişi sürekli kendi içinde, kendi kendine, haklılığını onaylatmayı amaçlayan konferanslar verir durur. Bu hatalar ne yazık ki “çözüm arama” olarak da adlandırılabilir.

“Yasamim böyle gitmeye devam ederse kendimi alt-kültürler, ruhsal bunalimlar ve obsesyonlar yerine farkli ve özge bir yola adamak isterim.”
Mutluluk adına bir yola girmek, tek bir şeye yönelmek, hele ki “adamak”, yapılacak büyük yanlışlardandır; çünkü güvenlik (acıdan kurtulma) adına sığınılacak YEGANE sığınak pozitif bakış açısıdır. Ayrıca çözümler daima OLAĞAN (sıradan) yaşamların içindedir. Buna ister Yaratıcı deyin, ister insanların morfik alanı, bir şey tarafından sistem, insanoğlunun en sağlıklı şekilde hayatta kalacağı ve İLERLEYECEĞİ modelde inşa edilmiştir. O model ise hepimizin yaka silktiği “sorunlarla yüzleşme, sıkılma, sorunları aşma, sevinme” sürecidir. Dert sanılan şeyler, üzerinde fazla durulmadığı sürece adamı canlı tutan ödüllerdir.

“Teorinize hakimim ve benimsemeye çalisiyorum fakat, sanirim henüz pratik kismina geçemedim.”
Hatanız, bizimki dahil, herhangi bir teoriyi benimsemeye çalışmanız olabilir. Biraz pratik konuşalım.

Teorileri, planları, kurtuluşları, çözüm arayışlarını vb. vb. unutun; sadece dört şeye odaklanın:

  • Sevdiğiniz şeylere -fedakarlıklar yaparak- zaman ayırın. Bunaldığınızda HEMEN, GECİKMEDEN bunlara yönelin. (Örn; alışverişe çıkmak, sokağa çıkmak, giyinip süslenip (erkekler için pahalı bir parfüm sürüp, kadınlar için belki biraz dekolte giyinip) dolaşmaya çıkmak, sevilen bir bilgisayar oyununu açmak, sevilen bir müzik açmak, sevilen bir film açmak, iki tek atmak, kankayı arayıp son dedikoduları ve/veya maç sonuçlarını konuşmak, yaptığınız işi YARIM BIRAKIP hobinizle ilgilenmeye başlamak vb.)
  • Sevmediğiniz şeylere zaman ayırın, düzenli olarak bunları STRES ALTINA GİRMEDEN yapmaya çabalayın. (Örn; her sabah minik bir tane saptayın; bir ebeveyne duty call yapmak, zalim patronun yüklemeye çalıştığı bir ek-işi İSTEKLE üstlenmek, gıcık iş arkadaşına içten bir merhaba demeyi başarmak, birine yol vermek, biraz fazla teşekkür etmek, biraz az/ya da fazla yemek veya içmek, ailesel alışverişi yapmaya istekli olmak, odayı temizlemek/toplamak vb.)
  • Fazla (özellikle geçmişi) düşünmeyin.
  • Her nasıl olursa olsun (ister kendinizi aldatarak, ister Polyannacılık oynayarak, ister dikkatle hayatınıza bakıp, gizli değerleri/ödülleri fark etmeye/bulup ortaya çıkartmaya çabalayarak) mutlu kılmayı görev edinin.
“İnsanlığı abartmış olmam” şeklinde kibarca dile getirdiğiniz sözü ben kabaca (ve de bir soru şeklinde) tercüme edeyim: “Bizim teoriler dangalakça mıdır?” ;-)
Valla bilemem… Ben sadece “Bana göre hiç de değiller, ama ben üstün bir kimlik değilim, yanılmış olabilirim. Verebileceğim yegane güvence yanılmadığıma ve doğruları söylediğime yönelik olan İNANCIMDIR” la sınırıdır. Bu inanca nasıl mı vardım? Basit: Bu düşünce sistemi bana ve onu istekle uygulayabilen (uygulamak adına özellikle en başta kendini ciddi ölçüde zorlayan) herkese daha iyi bir yaşam verdi.

Toparlayayım: Mutluluğu şartlar değil, beyin elektriğini yaratır. Sokrates (emin değilim ama sanırım Sokrates’e ait bu sözler) bu gerçeği -yorulduğu için tatile çıkmak ve dinlenmek isteyen öğrencisine- “kendini de götürmeyecek misin?” yanıtı ile dile getirmiştir. Düşünerek aradığınız çözümü, beyninizdeki elektriği İÇİNDE OLDUĞUNUZ ŞARTLARDA bir ölçüde de olsa rafine edemedikçe (tanrıya ya da pozitif alanlara bir adım olsun atamadığınız sürece) bulamasınız. Çözümler -inanca göre- tanrı, ya da pozitif alandan gelir; ama alan kendi kendine aktive olamaz. İlk adım daima bilinçten gelmelidir.

Bu yapı Müslümanlıkta Hz. Muhammet tarafından “"Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim" hadisi ile dile getirilmiştir.1 Bu benzersiz hadis, oturduğu yerden Allah’a dualar edip, sonra da neden vermedi diye beddua edenlerin istediklerini neden elde edemediklerinin nedenselliğini açıklamaktadır.

Aynı yapı ateizm ortamına “evrensel ve bilinçsiz fizik sistem (pozitif alanlar) ile senkronizasyon, sadece beyin CEMI alanı radyasyonunun dalga boyu değişimi ile başarılabilir.” şeklinde yorumlanabilir.

Bir kere daha toparlayayım: (Sanırım lafı dağıtıp-dağıtıp, sonrasında da toparlamak vaz geçemediğim bir tutum.) Birçok saygın teorik fizikçinin öne sürdüğü gibi (ki, bunların arasında hala hayatta olan Leonard Susskind’de vardır) “objektivite bir illüzyondur”. Einstein ne kadar “Ay, ben bakmadığımda da oradadır” dese de; Ay’ın biz bakmadığımızda orada olmadığı bilimsel açıdan kanıtlanmıştır.

Yanıtımın başında söz ettiğim gibi -eğer kabul ederseniz- sanal öğrencim olduğunuz için kuantum dili ile gerçekleri artık son kez özetleyeyim: Gözlem parçacığın hareketini bozmasa bile sonucu daima değiştirir. BU cümleyi kuantum mekaniği bilgilerine fazla hakim olmayan kişiler için basitleştirelim: Bakışınız (buna hayata bakış açısı ve inanç yapısı diyelim) ile bakışınızın içeriğine paralel evrenler yaratırsınız.

Benden ve tüm site çalışanlarından -onlara da teşekkür etme kibarlığınız- ve sorunuzun kabul edilmeyeceği konusundaki zarif kaygınız nedeni ile kalbi teşekkürler…



DİP NOTLAR

[1] Bu söz bir “hadis-i kutsi”dir; yani Hz. Muhammet’in kişisel görüşlerini değil, Hz. Muhammet aracılığı ile Allah’ın sözlerini yansıtan bir hadistir.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -