Bunlarin yanisira yazilarinda kafama takilan ufak bir iki nokta ve ozellikle sana sormak istedigim seyler var.Birincisi bir yazinda "nerede keyif oraya damlayin" gibi bir cumle kurmustun(yanlis hatirlamiyorsam cumle boyleydi.) zaten diger yazilarinda da buna benzer olabildigince keyfimize yonelik yasamamizi sürekli olumlu ortamlarda bulunmamizi oneriyorsun anladigim kadariyla sorum ise bu kadar keyif düskünlügü bir sure sonra cevremizde olan bitene karsi umursamazlik olusturmaz mi? Sonuçta yasadigimiz cografya fikrimce fazlasiyla olayli ve entrikali bir cografya.Biz keyfimize düsüp sirf olumlu kalmak adina basi seyleri gozardi etmeye baslarsak o zaman bu bir intihar degil midir?
Ikincisi yazilarinin birinde sana 18 yasina donsen kendine ne tavsiye verirdin diye sorulmus.sen ise muhtemelen hicbir sey onermeyeceginden bahsedip yazinin sonuna dogru hayatta cogu seyi aciyla ogrendiginden ve her aci da bir bilgi bulundugundan bahsetmissin( boyle hatirliyorum ufak tefek eksikler olabilir) Yazilarinda genel olarak pozitifte kalmamizi olabildigince negatif dusunmemeyi oneriyorsun sorum ise su bir seyleri ogrenmek icin aci gerekli diye dusunursek bu sefer aci verici olaylari kendimize cekmez miyiz ve hal bu iken ister istemez negatifi cekeriz o zaman bu hayati nasil keyifli ve pozitif yasayacagiz?
Sorumu cevaplamani umuyor,en derinden sevgilerimi ve tesekkürlerimi yolluyorum sevgili Janus.
YANIT
Bu soru da önemli sorulardan biri; çünkü bazı hatalarımı düzeltme olanağı sağlıyor.
Önce bir açıklama yapayım: Sitemde sorulara yanıt vermeyi, boş vakitlerimde öğrencilerimle yaptığım küçük sohbetler olarak başladım. Makale mantığında, ciddiyetinde kaleme alınmayan; az-biraz çalakalem yazılan şeyler…
Bir süre sonra sayfa hitleri site toplam hitlerini geçti!
Bu aşamanın ardından işe daha ciddiyetle ve zaman ayırarak yaklaşmaya başladık; ama bir anlamda önceki yanıtlarım için “iş işten geçmişti”. Özetle, önceki (eskice) yanıtlarımda bazı ufak hatalar olabilir. Lütfen eski yanıtlarımı bu bilinç ile okuyun. (Aslında yeni yanıtlarımda da gözden kaçan küçük noktalar bulunabilir. Hoşgörü rica ediyorum.)
“keyif düskünlügü bir sure sonra cevremizde olan bitene karsi umursamazlik olusturmaz mi?”
Oluşturabilir; çünkü "düşkünlük" şeklinde ifade edilebilecek her şeyin bir anlamı da dengesizliktir. Ancak “keyif düşkünlüğü" ile "keyifli kimlik" arasındaki fark da gözden kaçmamalıdır. (Bir de anımsatma: Umursanacak konular çok dikkatle seçilmeli ve umursama dozu iyi ayarlanmalıdır!)
Pozitif enerji eğitiminde daha açıklıkla görülebileceği gibi sorunlara iki farklı aspektten “saldırarak” (yaklaşarak) elmine etmeyi hedefleriz. Bunlardan biri korkusuzca “Canının İsteklerini Yapmak” (kendini ödüllendirmek); diğeri korkusuzca “Canının İstemediklerini Yapmak” (örneğin sorumlulukları/görevleri ifa etmek) olarak ifade edilmektedir. (Tabi ki bu çok kabaca bir anlatım.)
Diğer yandan fark ettiğiniz gibi “keyif”, bizim dünyada önemsenen ve bu kavrama dikkat çekmek için sıklıkla kullandığım bir terimdir. Ataerkil dinlerde, bu kavram lanetlenir. Oysa Müslümanlıkta kesinlikle özendirilir! Cennet betimlemelerindeki içerik bu düşüncenin kanıtıdır. Yani Müslümanlıkta ana hedef keyiftir; dünyasal yaşamdaki özveriler ve aşılması gerekli engeller, bu kavrama ulaşmak için yapılmaktadır. Oysa Yahudilik ve Hıristiyanlıkta keyif en büyük günahlardandır.
Ne yazık ki beyinde PE celp eden bu kavram ataerkil kültür tarafından çarpıtılmış, ucuzlaştırılmış ve ürkütücü hale getirilmiş olduğu için iticidir. Burada dikkat edilmesi gereken diğer TÜM kavramlar gibi, keyif duygusuna da dengesizce yaklaşılmamasıdır. Makrokozmostaki var oluş süremizde en seçkin kavramları bile dengeli şekilde yaşama almak ana koşuldur.
“Yazilarinda genel olarak pozitifte kalmamizi olabildigince negatif dusunmemeyi oneriyorsun sorum ise su bir seyleri ogrenmek icin aci gerekli diye dusunursek bu sefer aci verici olaylari kendimize cekmez miyiz ve hal bu iken ister istemez negatifi cekeriz o zaman bu hayati nasil keyifli ve pozitif yasayacagiz?”
Evet, acı ne yazık ki yaşamda bilgilendirici ve geliştirici olabilir. Öğrenmek (değişerek gelişmek) bir ölçüde acı çekmeyi şart kılar. Ne kadar geriden başlamışsanız, ne kadar çabuk ilerlemek istiyorsanız, söz konusu acı eşiği o kadar yükselebilir.
Kaçınılması biraz zor olan acıya yaklaşım, onun negatif ya da pozitif enerji celbini belirleyicidir: NE celp eden acı, isteksizce üstlenilendir. Aynı acı, farklı bir beyinde PE celp edici olabilir! Örneğin; yarışmayı seven bir sporcu acıya istekle tolere eder, zamanla onu yönetmeyi (acı eşiğini tanıyarak sakatlıklardan kurtulmayı) becerir, belli düzeyde acı çekmezse sınırlarını zorlayamadığının bilincindedir. Diğer yandan sevmediği bir işte çalışmak zorunda kalan kişi acıyı en olumsuz şekilde hisseder, stres altına girer, ciddi oranda NE celp eder. Aynı kişi "Bu işe dayanmam gerek, o zaman olumlu yönlerini bulacağım, bunlara kanalize olacağım, bunu yapamazsam ayrılacağım ve yüzleşeceklerime dayanacağım" yaklaşımında aynı acıyı pozitive edebilir.
Ataerkil kalıpların yönlendiriciliği azaltıldığı ölçüde acı çekmek gerekliliğinin katsayısı da düşebilir.
Bu konu uzmanlık alanım olmasa da suda doğumu örnek olarak vereyim: Tevrat’ta yazdığına göre kadınların doğum sırasında acı çekmesi Yahveh’in kadına lanetidir. Bu gerçek, kendisi tarafından Yaratılış 3:16'da deklare edilir:
"16 RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana Çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.”
Suda doğum (ve belki de sezaryen) ise acıyı -bildiğim kadarı ile- minimize etmektedir. Suda doğan bebekler ise (doğar doğmaz baş aşağı sarkıtılarak beyin hücrelerinin ölümüne engel olunmasının yanı sıra) ağlamamaktadırlar. (Su paganizmde Ana Tanrıça’dır; Müslümanlıkta ise İlk Çağlardan beri hiçbir mitolojide ve dinde görülmediği kadar ön plandadır.) Yani suda doğum, Yahveh'in lanetini sıfırlamak şeklinde görülebilir. Özetle; “isteyen acı ile gelişir, isteyen suya girer” benzeri biraz absürt, ama temelde sağlam bir laf ederek son noktayı koyayım.
[Konu dışına taşmayı göze alarak bir uyarıda bulunmak isterim: Yahveh adlı gücü onaylamayan sözlerim yüzünden ona karşı bir nefret, ya da korku benzeri negatif duygular duyulmaya başlaması sadece -bizim NE adını verdiğimiz, dinsel literatürde Şeytan adlı- alanı güçlendirir.
Bizim sistemimizde gerekli önlemleri alındıktan sonra düşman olarak da ifade edilebilecek olumsuz anı/kişi/olay vb. yi düşünmemek esastır. Bu yüzden Yahveh’i olumsuz bir güç olarak gören kişilerin yapması gereken o kimdir, nedir, ondan nasıl korunur benzeri şeyler düşünmek değil; onu hiç düşünmeden yapılması gerekeni yapmak, yani ona-buna sinirlenip durmamak, kişisel hatalarla alay edebilmek ve olayları/hayatı hafife almaktır.
Sürekli söylediğim sözü bir kez daha yineleyeyim: Beyin elektriği şartlara RAĞMEN düzeltildiğinde olaylar KENDİ KENDİNE düzelmeye başlayacaktır.]
“Seninle bir sekilde iletisime gecebilmeyi,senin bakis acindan bazi seyleri anlamayi,duymayi cok isterdim.”
Böyle bir arzum benim de var, hep erteliyorum. Açıkcası tanınacak olma düşüncesi fazla hoşuma gitmiyor. Ancak sizin gibi kişilerle konuşmak da istiyorum. Bakalım neler olacak.
Ben de size derin sevgilerimi yolluyorum. Sözleriniz beni tarifsiz mutlu etti. Bu sayfaya soru soran kişilerden biri “Uzaktan insanlara düşüncelerle dokunmak güzel bir şey” mealinde bir söz söylemiş ve beni bir anlamda bilinçlendirmişti. Radyasyonlarımın sizin EM alanınızla bu kadar güçlü şekilde senkronize olması çok güzel… Güçlü bir rezonansla karşılıklı titreşerek birbirimizin pozitif alanlarını güçlendirdik.
Bu “karşılıklı titreşmek” sözü de biraz haddi aşan bir söz… umarım erkeksinizdir… diyecektim… demiyorum… bu söz de kritik bir söz. :) Karşılıklı titreşmeyi EM alanlar bazında algılayalım efendim. :D
Lütfen kusuruma bakmayın; sözleriniz beni keyiflendirdi… şakacı yanım iyice abardı; biraz haddimi aştım. Ama ben gerginleşmediğinizi, gülümsediğinizi biliyorum.
Zaman ayırıp bizi okuduğunuz için tekrar teşekkür eder; düşüncelerimi gerçekten kavrayarak başarılı şekilde rezüme edebildiğiniz için kutlarım.