Ogrendikce, okudukca daha fazla soru isareti beliriyor kafamda. Kabullenisten cikip sorularima cevap aramaya calisiyorum. En son olaylar beni sarsti desem yeridir. Kadin cinayetleri ve gencecik insanlarin hastaliktan hayatlarini kaybetmeleri...yasamak istiyorum cigliklari atarken fiziksel dunyadan ayrilmalari...
Mutlulugu deneyimlemek adina aci cektigimizi kabul edebilirim ama bu nasil bir deneyimdir ki aci cekerek ölmek zorunda birakir insani...neyin deneyimidir bu, hangi ruh bunu yasamak ister.
Sizin cevabiniza istinaden ise kaderi kendimiz yaratmiyoruz diyelim... ruh nasil bit dalga boyutunda titresir ki insan tum bunlari yasamak zorunda kalir ?
Cevabiniza tekrar cok tesekkur ederim..umarim ne demek istedigimi anlatabilmisimdir..
Calismalarinizda kolayliklar dilerim..
YANIT
“Sizin cevabiniza istinaden ise kaderi kendimiz yaratmiyoruz diyelim”
En başta bir anlaşalım: Böyle bir şey diyemeyiz; çünkü artık evrenin nasıl var olduğu bilim ortamında (örneğin ilk başta Çift Yarık Deneyi ile, ki sonra başka, Delayed Choice Experiment benzeri daha detaylı deneyler de yapılmıştır) defalarca test edilmiş ve kanıtlanmıştır. Kuantum mekaniğinin (bazıları Nobel ödüllü ve Sir ünvanlı) dahi fizikçilerinin ortaya koyduğu gibi evren, bilinç (buna çok kabaca kişisel seçim, karakter veya bakış açısı diyebiliriz) ile var edilir. Nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz. Bilinciniz nasıl ise, içinde yaşadığınız evren öyle olur. Bu nedenle bilim adamları arasında evrenin ışık yılları uzaklıktaki bölümlerinin -insan adlı bilinç tarafından ölçülemediği için- henüz var olmadığı tartışması vardır.
“bu dunyaya herkes kendini deneyimlemeye gelir”
Söz ettiğiniz pop kültür “deneyimleme” ortamına inanırsanız içinde bulunduğunuz çıkmazda kalabilirsiniz. Bu dünyada (makrokozmosta) bedenlenme, senkronizasyon temelli bir fizik tepi/reaksiyon ile olmaktadır. (Öte dünyanın da ana dokusu fizik ile çalışır.)
Sorunuz aslında teknik bir yanıt arayışı gibi dursa da, bence aslında acınıza derman (teselli) aramaktasınız. (Sizi rahatlatmak adına -yanıtın yanıtlama sırasında gecikeceğini bildiğim için- mutadım hilafına çok ender yaptığım bir şeyi yaptım ve editörümün hesabından size özel kısa bir mesaj attım, anımsayacaksınız.) Bu nedenle izninizle yanıtımı öğüt benzeri vereyim; böylece daha işinize yarayacak sözler duyacak olabilirsiniz.
Eğer ataerkil aldatmaca ile (“gündemi takip etme” benzeri -sözde- çok seçkin bir eğilim ile) ana haber denilen TV kuşağındaki programların ilk 10 dakikasından fazlasını izlerseniz, çözümü kitaplarda ararsanız (fazla kitap okursanız), sosyal medyayı sıkça izlerseniz, son yirmi yılda üretilen filmleri seyrederseniz, bilgisayar oyunları oynarsanız evreninizi içinde bulunduğunuz şekilde inşa edersiniz. Saydığım listede masum olanlar da tabi ki vardır; ama bir prens yakalamak adına o kadar çok kurbağa öpmek tehlikelidir.
Hedefiniz; “çağdaş ve seçkin” olarak dayatılan modellere kimi zaman sırtınızı dönüp, sadece ve sadece beyninizde katre elem yaratacak bilgilerden uzak durmak olmalıdır. Bu yöntem ile zamanla beyninizdeki negatif duyduklarınızın yarattığı yönetici alanlar temizlenir, mutlu bir bakış açısı yakalarsınız. Hayır; insanların acılarını çocukların izlediği saatlerde bile milyonlarca insana TV aracılığı ile yansıtmak iyi bir şey değildir. Karşılaşma olasılığınız 2/1000 olan olayları, silsile halinde her gece %100 oranında izlemek, yaşarken kendi cehenneminizi yaratmaktır. Kötülükle acı çekerek, ya da kavga ederek savaşamazsınız.
Kötülük, en seçkin, çağdaş ve saygın sandığınız kavramlar ve ortamlarla da geliyor olabilir. Onu fark etmenin YEGANE yolu, sizin ruhunuzda (beyin elektriğinizde) yarattığı sıkıntıyı deşifre etme yeteneğinin gelişmesidir. Beyin elektriğinizi negative edecek (ruhunuzda sıkıntı, kaygı, stres vb. uyandıran) şeylerden bilinçli uzaklaşma tepkisi hedonizmle aynı şey değildir. Eğer beyin elektriğiniz pozitif ise, bir şey (belki tanrı, belki evrenin bilinçsiz yapısı) size yapmanız gerekeni (bu gereklilik savaş vermek de olabilir, uzak durmak da) söyler ve onu fark etmeden ifa edersiniz. Sadece bu yüzden olaylar karşısında üzülen, sinirlenen, stres altına giren, kinlenen, dahası, yaşama isteğini yitiren, iyiliksever bir tanrıya (pozitif temelli bir evrende yaşandığına) güvenini yitiren herkes, kendine acı veren olayı yaratan negatif gücün, acı yaratan bir odağı haline gelmiştir.
Size önerim öncelikle bir değişim süreci başlatmanız; beyninizi negativiteye kapatmanız ve sizi yöneten olumsuz yolakların silinmesine zaman vermenizdir. Elektriği bir ölçüde olsun pozitive etmeden ne aradığınız yanıtları bulabilirsiniz, ne de yapmanız gerekli şeyleri görüp doğru adımları atabilirsiniz. Evet, tabi ki yapılacak birçok şey vardır. Tabi ki dinlerin Şeytan'ı, bizlerin NE'si ile savaşı insanlar (insan bilinci) verecektir. Ama o insanların bu gün çevremizdeki bilinçler olduğu son derece kuşkuludur.
Gelin; siz o genelin içinden çıkmak ve gerçek savaşı vermeye aday birine dönüşmek adına önce kendiniz hoş bir ortama çekin… bir temizlenin… sonra size ne yapmanız gerektiği bilgisi ilahi ya da fizik bir ortamdan ulaşacak.
Haydi; şu anda, yan çizmeden, hoş bir tebessüm (ama içten ve şenlikle dolu olsun) atın bana… onu hissedeceğim. Ben becermesem de, burada birimiz hissedecek. :) Biz yoğunluktan hissetmeyi atlasak da evrende bir minicik pırıltı olacak. O pırıltı belki bir pisiyi mırıldatacak, belki bir köpek bir anda kendini sırt üstü atıp kıvıldayacak (bu sözü ben uydurdum), belki bir bebeğin burununu gıdıklayacak ve evrene tarafınızdan bir kurtuluş nüvesi aktarılmış olacak.
Unutmayın: Kötülüğe engel olan; yalın kılıç çarpışmaya odaklanan savaşçı, yazar, düşünür, edebiyatçı, şair, bilim adamı, (hatta bu kadar yazıp çizen bizler) değil; mutlu, şen, rahat, heyecanlı, yaşam isteği ile dolu insanlardır. Bu yüzden evrene üstün zeka değil, güzel gönüldür gerekli olan. Siz bir yolunu bulup elinizden geldiğince, arada sırada da olsa -rahat, şen, GENİŞ- bir ruh yaratın; o ruh (beyin EM alan frekansı) evreni şahane şekilde bina etmeye koyulacaktır.