YANIT
Açıkçası soruyu kabul edip etmemekte biraz duraksadık; çünkü bu sorulara vereceğimiz yanıtlar, bizim teorileri gerçekten bilmeyen kişilerde (yani düşüncelerimizin argümanlarını sunamayacağımız durumlarda) tepki yaratabilir. Bu yüzden sizden ve bizi okuyan herkesten bir "ek hoşgörü" rica edeceğim.
Sorular yığınınızda o kadar çok önemli soru var ki… Bu yüzden yine cümleleriniz üzerinden konuşacağım. Aslında sorunuzdaki soruların(!) her biri için ayrı ve uzun yanıt verebilirim. Ama hepsi peş peşe geldiği için daha üstün körü geçmem gerekecek.
Sorularınıza –ben imanlı biri olduğum için- (yani yaratıcının bilinçli ve mutlak iyi olduğuna inandığım için) genelde kendi bakış açımdan yanıt verecek olsam da, sözlerime inançsız arkadaşlar için de ek düşünceler yerleştirmeye çalışacağım. Yine de temel görüş, yanıt bana ait olduğu için, kaçınılmaz olarak inanç temelinde olacak.
" dünya'ya geldigimizde, eger tanri var ise bizden beklentileri mi var"
Evet; bize göre beklentileri var ve bunları realize edemediğinde –tıpkı insan gibi- acı çekiyor.
Bu düşüncemizin nedeni –akıl adlı içgüdüleri ketleyen faktör bu kadar dayatılmadan önceki- antik çağ insanının –bize göre- hissederek yazdığı farklı uygarlıklara ait mitlerde bu görüşün ortak şekilde sunulmasıdır.
(Kuran –araştırmacı gözü ile okunursa- antik çağ insanının anneye benzettiği için kadın dediği duygu yüklü verici kimliğin Allah olarak, daha erkeksi modelde kendini gösterdiği fark edilebilir. Antik çağlarda "Muhteşem Anne" olarak algılanan Yaratıcı, Kuran'da kendini eril şekilde gösterir; ama bu kez de "baba"dır ve tıpkı bizim Baba Tanrımız gibi, bize göre "İdeal Erkek"tir.)
Öncel "anne" olarak yorumlanan tanrı (Yaratıcının cinsiyeti olamaz; cinsiyet, dünya adlı önemsiz bir planette yaşamakta olan canlılara özel bir niteliktir) acı çeker.
Baba Tanrı da öyle…
Bizim "Bölünen Evren" teorimize göre, bizim, ondan uzak kaldığımız için çektiğimiz acılar demeyeyim, boşuna yüzleştiğimiz sorunlar karşısında o bir şekilde üzülmektedir. Hem şöyle düşünelim: Eğer o Dünya planetindeki bilinçler tarafından "iyi" olarak nitelenen yapıda ise, eğer antik çağlarda anne olarak görülecek bir varlıksa, eğer Kuran'daki hem erkeksi, hem engin şefkatli ve verici varlıksa, üzülmesi kaçınılmazdır.
Beklentisi ise BOŞU BOŞUNA düştüğümüz hatalardan arınmamız ve onunla yeniden kucaklaşmamızdır.
Şura
30. Basiniza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle isledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çogunu affeder.
Bu kucaklaşmada hem anlatılamaz bir sevgi, hem de cinsellik adlı haz ve coşku olacaktır. Bu iki duygu, bölünme sırasında iki ayrı duygu olarak, BÖLÜNEREK tezahür etmiştir. Özgün şekilde yekparedir.
" yoksa dogal bir süreçle bir sekilde tanrinin beklentileri gerçeklesiyor mu?"
Evet; bizce eninde sonunda iyiliğin (bütünlüğün yeniden tesisinin) gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Bölünme geçicidir. İyilik (gerçek) her zaman kazanır. Bunun gerisinde -bize göre- fizik reaksiyonlar vardır. Çok basite indirgersek, bu yapı Dünya planeti fiziğinde eksite olan elektronun daima orbitaline foton atarak geri dönmesi yasası şeklinde görülür.
[Yine de "Büyük Yırtılma" tehlikesi sıfır olasılık değildir.
Üzülerek söylemem gerekir ki, bu yönde bazı göstergeler vardır:
-
Ay, Dünyadan uzaklaşmaktadır.
-
Venüs ters dönmüş ve manyetizması bitmiştir.
-
Ay, manyetizmasını yitirmiştir.
-
En manyetik planet –tüm eli yıldırımlı olan, aklı yöneten, Hava tanrısı olan baş tanrılarının planeti Jüpiter'dir.
-
Evren –bitiş sınırında- ışık hızını geçen hızda bölünmektedir. Kova burcu çağı, Kova burcu ani bitişleri yönettiği için tehlikesiz değildir.
]
Yaratıcının (Ana Alan'ın) beklentisi ona, Cennet adlı -aslında çok da normal ve özgün bir mekan olan- evimize geri dönmemiz. Cennet'in akıl almaz güzellikleri, sadece bölünme ile var olmak zorunda kaldığımız makrodan bakınca muhteşem durur. Aslında o güzellikler bizim olağan yapımız/yerimizdir.
" mesela bi yazinizda "yasarken genelde hep iyiye ya da ileri gidersiniz" gibi bir sey demistiniz. yani ne yapmaya çalistigimizin bi önemi yok mudur yoksa öneminin olup olmamasi bile önemli degil mi ya da en basindan beri cevabi mi yok?"
Evet; yaşamda –büyük olasılıkla- iyiye gidersiniz. Ama hala da kötüye gitme olasılığı vardır. Makro tehlikelerle doludur. Burada Şeytan da güçlüdür.
O zaman insan bilinci neden GENELDE (her zaman değil) iyiye gider?
Yanıt basittir; basit bir şekilde dile getireyim: Bir yangının ortasına düşen bir serüvenci olduğunuzu düşünün. Kolunuzu uzatıyorsunuz, ateş yakıyor, adım atıyorsunuz acıtıyor. Giderek sizi yakan alevler içinden çıkış yolunu (ki, yol vardır) bulursunuz. Ateşlerle yanmak, size oraya gitmemenizi öğretir. :) Yaşarken de, iyi olduğunuz için kötülük sizi yakar, bundan sakınarak yolu bulursunuz. Aslında bu yolu acıdan kaçma tepkisi ile belirlemişsinizdir. Bu nedenle "Acıda bilgi vardır" denir.
" tanri bilinçsiz olsa ne olurdu? "
Olabilir de… Biz bilinçli olduğuna inanıyoruz diye bunu dayatacak değiliz. Bana sorarsanız hiçbir şey fark etmez; çünkü artık bilim adamları (yani her şeyde kanıt arayan beyinler) giderek "oralarda bir yerde" (açıkçası mikrokozmosun derinlerinde) her şeyin mutlak iyi olduğu bir katman olduğuna ve makronun buradan ayrıldığına, ama hala da orası ile etkileşimde olduğuna inanmaktalar.
Bu bilim adamlarının başlıcası Stuart Hameroff'dur. Susan Pockett "Evrensel bilinç" den söz eder. Sir ünvanlı Roger Penrose proto consciousness der ve onun non-computable (bilim adamı olduğu halde bilim tarafından ölçülemez, anlaşılamaz) olduğunu öne sürer. Bu kişiler bizim gibi okültist, yok efendim, şu-bu değil, büyük saygı gören, dahi fizikçilerdir. Yani eğer bilim bile "bizden uzakta bir yerde bir ana iyilik" olduğunu söylüyorsa, eğer bilinçli bir tanrı olmasa da, bir şey değişmeyecek, her şeyi yine iyilik adı ile ifade edilen yapıya (orijinal yapıya) fizik kanunları gereği yönelecektir.
" tanrinin bir bilinci var midir? (bi yazinizda seytanin bilinçsiz oldugunu okudugumu hatirliyorum ama emin degilim) tanri hakkinda da bu sey neden geçerli olamaz ya da olabilir mi?"
Bana sorarsanız bir yaratıcı varsa (her şey kendi kendinde, fizik reaksiyonlarla da var olmuş olabilir) ve ona tanrı diyorsak, ona bilinç de yüklemiş oluruz. Eğer tanrı değilse, doğallık adını alır… o zaman da bilinci yoktur; kendi kendine işleyen bir mekanizmadır.
Şeytan için de aynı şey söylenebilir. Eğer Tanrı bilinçli ise, ona ters yönlü olan da bilinçli olabilir.
Burada altını çizmem gereken bir durum var.
Bizim görüş (722) şeytanın bilinçli olduğu üzerine kuruludur. Ama ben, Janus (Jan :) ) KİŞİSEL OLARAK şeytanın biz olduğumuza inanıyorum. :DD Yani bir kişisel hata ile koptuk; makroyu BİZ, SEÇİMLERİMİZLE var ediyoruz. Zaten 722'yi üzerine kurduğumuz kuantum mekaniği bir yorumu (Von Neumann–Wigner interpretation), "gerçekliği (evrenden, kadere her şeyi) kişisel bilincin yapısı çöktürür" (var eder) demektedir. Bu bilimdir. Bu yorum kanıtlansa o zaman bizim tezimiz olan "Seçimi değiştir, Cennet'e zıpla" sözlerimiz kanıtlanmış olacak. :)
Farklı dile getireyim: Bence şeytan yok, bilinci de yok. Biz hatalı davranışlarla başa dert açıyoruz. Arkadaşlarıma göre ve bizim teoriye göre var… ve aldatıyor.
" bütün evren tamamen "dogal"? olamaz mi/ degil midir?"
Bu teori bir yanıtımda kısaca değindiğim bazı satanik grupların ana temasıdır.
(Editörün notu:
Söz edilen yanıt Nasil yasanmali? (Magical Dark Web)'dir. )
Temeli bilimdir; zaten bu adamlar boş tipler (saf okültistler) değillerdir. Üzülerek söylemem gerekir ki, yazılarını okuyunca edindiğim intiba, aralarında dişli fizikçilerin de olduğu yönündedir. Yani teorilerini bizim gibi fiziğe (Great Unification Theory'ye) dayarlar ve derler ki "Big Bang dahil her şey doğal süreçtir, engellenemez, yenilenecektir."
Bu -bana göre- aşırı kötümser ve adamı pisliğe batıracak teorileri sonucunda "düşünme, canının istediğini yaparak hayatını yaşa" derler. Ama ne yazık ki o anlamda yaşanacak bir hayat yoktur. Hayat ancak –bu satano-fizikçilerin görmediği fizik kurallar gereği- İYİLİĞE odaklı ve hedeflidir. BU YÜZDEN herkesin kendi kadar, diğerinin alanını da rahat ve mutlu ettirmeye gayret etmesi gerekir. Hayat ancak bu yolla Cennet'e odaklanır. Bunda DA ruhani bir durum değil; fizik vardır.
Bu gerçekleri gel de -biraz terbiyesiz olabilir miyim- bu sapıtık heriflere anlat.
[Arkadaşlar, nedense moda gereği pek çok kişi ülkesini ve insanını beğenmez oldu. Oysa bu yaşıma dek bu sapıtık kafada ÜLKEMDE tek bir satanist görmedim. Hepsini tanıyamam, uzun yıllardır bu ortamlardan uzağım, ama önceden yıllarca tanınmış satanistlerle çok yakın ilişkim oldu, ben söz ettiğim sapıtıklıkta bir model görmedim. Hepsi de neredeyse on numara adamlardı. Dertleri; hatalı tanıdıkları Müslümanlara kıl olmaktı… bunun da nedeni aradıkları güzellikleri orada bulamamaktı. Yani ben ülkemde "Kötü olayım, o enerjiyi çekeyim, herkese kötülük edeyim, acı vereyim, enerjilerini alayım, güçleneyim" diyen –bence- "yarı deli" ama GERÇEK satanist görmedim. Bu durum TÜRK insanının (ve bu topraklarda birlikte yaşadığımız HER ırkın) ÜSTÜNLÜĞÜDÜR. Farklı yapılar içerse de, topyekun TÜRKİYELİLERİN iyiliğinin APAÇIK kanıtıdır. (Türkiyeli dedim, Allah Muhammed aşkına sözlerimi politik alana çekmeyin. Politikadan en anlarım, ne de hoşlanırım.)
]
" mesela hayatimiz boyunca karadeligi arastirsak ya da arastirmasak fark eder mi?"
Ha-ha-haaa… :DDD Çoook güzelllll…. Hiiiiç fark etmez.
Hem de hiç!
Ama insanlar böyle oyalanıyor. :) Bizim derdimiz "Kardeş, bizim burada oyalanacak daha süper şeyler var, bi' gel yaa" lafını duyuramamak. Orada mutlularsa… ki, öyleler… araştırmaya devam. :)
" bilim adamlari bilimle ilgilenmese ne olurdu suan? yoksa bu "gelisim"? kaçinilmaz miydi?"
Kesin-be-kes daha iyi olurdu. Hemen bu pek çok kişiyi zil-ifrit kestiren sözlerime kanıt göstereyim: İnsan ömrünü uzatan (ki, bunun ne kadar iyi bir şey olduğu tartışmalıdır) erkek bilim, insan mutluluğuna katre katkı sağlayabildi mi? :)
[Lütfen anlayış rica ediyorum. Gececi taksici soplarını kapıp ofis önünde yığılma istemiyorum. Trafik tıkanıyor. :DD
Arkadaşlar; bazı aklı evvellerin iddiası olan "kadınlar bilimden anlamaz" lafının nedeni, kadınların bilime uzaklığıdır. Evet uzaktırlar da, neden uzaktırlar?
Uzaktırlar, çünkü bilim erkek tekelindedir ve YİNE yanlış yöndedir. Kozmoloji ve kuantum mekaniği ile kadın bilimci sayısı patladı; bir görün. Tanrı aşkına bana -duya duya içime fenalık gelen- "Her alanda kadın fazlalaştı" iddiasını yine dayamayın. Ben TEORİ ÜRETEN, BİLİME YÖN VEREN KADIN ARTTI DİYORUM! Kadın beyni, doğruya, gerçeğe uygun alanı bulmaya başladı. ARTIK KATILMAYARAK TEPKİ VERMİYOR.
]
" veya bi yazinizda evrenin nasil olustugu ile ilgili bir sey okumustum "evren, ölçü aleti olunca var oluyor"? gibi bir sey ama yanlis yazdim büyük ihtimal. bu ölçü aleti de bizim beynimiz demistiniz."
Evet, bu "Çift yarık" adlı fizik bir deneydir. Evrenin TÜM temel parçacıkları (onlardan biri de bizi var eden elektronlardır) hem dalga (her an her yerde), hem parçacıktır (bilye gibidir, madde pikselidir). Bunlar dalga olarak giderken onlara bir göz bakarsa bilye olmaktadırlar (madde olmaktadırlar). İşin garibi, göz değil, ölçü aleti de baksa sonuç aynı olmaktadır. Kuantumun temeli budur: Her şey bakınca maddeleşir. Yoksa dalgadır (yani madde olarak yokuzdur).
Ölçü aletinin beyin olması Winger, Stapp, von Neumann, Wheeler gibi dâhilerin teorisidir. (722 bunun üzerine kuruldur.)
" evren sadece bizim beynimizden mi olustu yoksa çok farkli galaksilerden de baska "ölçü aleti" denilicek beyin gibi seylere sahip birileri var diye de mi olustu yani"
Teoriye göre her bilinç sadece kendi gerçekliğini (evrenini) var edebilir… ve işin garip yanı, kendi başına bu evrende yaşar. :)
" göremedigimiz kisimlar bizim için "yok" demistiniz."
Evet; kuantum mekaniğine göre arkada gözünüz olmadığına göre, içinde olduğunuz odanın arkanızda kalan bölümü smear (bulaşık) denilebilecek yapıdadır, yani gerçeklik yoktur; dalga fonksiyonundadır. Yukarıdaki sözlerim dahil, tüm laflarım bizim teoriler değil, kuantum mekaniğinin önde gelen yorumlarının ana verileridir.
" görme özelligimiz + beyin sayesinde nanosaniyede olusuyorsa bizim degil de baskalarinin gördügü ve olusan evrenler var mi ve bizimkilerden farkli olabilir mi?"
Güzel bulmuşsunuz: Evet, bir yoruma göre –yukarıda dediğim gibi- herkes kendi yarattığı, kendi evreninde var oluyor. Yani çevrede hep acı görenler -acı eken hayvan ve çocuklar, haksızlıklar, adaletsizlikler, eşitsizlikler vb. görenler- bu evreni kendileri var ediyorlar.
Kendimden örnek vereyim: Sahipsiz köpeklerden bir grubumuz var. Hayır, bu durumun yaratıcısı ben değilim, benim bebektir. (Benim bebek, 30 kiloluk şişko Golden'ım. Bütün bilincimle, onlarca girift plan uygulayarak o oburu bu kiloda tutabiliyorum.) Ben, bu işi hatır işi ifa eden sorumlu babayım. :D Aralarından biri hasta ve gitmek üzere. Ama o sadece benim evrenimde hasta. Ona benim kadar bakan komşum filankes beynin evreninde belki iyileşecek, filanca hanımınınkinde belki daha kötüleşecek… Bu sonuçlara benim, komşum A'nın ve komşum B'nin bilinci karar verecek.
Editörün notu:
Bu soru
24.10.2022
tarihinde sitemize ulaşmış, yanıt Janus tarafından
28.10.2022 tarihinde yazılmıştır.
Söz konusu köpek, Janus ve başka hayvanseverlerin ilgisi ve bakımı ile iyileşmiştir.
"ruh, tanrinin bize verdigi parçasi midir?"
Bir şeyi alıp veren yok; bizler (bilime göre bilincimiz, mistisizme göre ruhumuz) bir bütünün kopmuş parçalarıyız. Sorun, bu kopmanın neden ya da nasıl var olduğu.
"ruh yok edilebilir mi?"
Hayır, asla. Ama bilincin dalgaboyu rahatlıkla değiştirilebilir. (Bu yüzden ataerkile kültürden uzak durun diyoruz.) Söz konusu değişim, ruhun karmasıdır.
"dünya'da yasarken amaçlarimizi önemsemeli miyiz?"
Amacın ne olduğu önemlidir tabi ki; ama evet, beyin, bir amaca bağlılığı sever; fazla boş kalmaktan hoşlanmaz. Bizler çevrede dişe dokunan neredeyse hiçbir işe yarar amaç olmadığı için "düşünme" diyoruz. Yoksa kendimiz sürekli düşünen, araştıran insanlarız. Ama bu yapıya gelene dek dikkatli olmak şarttır. Bu düzey derken şöyle bir kuralımız/beklentimiz var: Evrenin sırlarını araştıracaksan, bunun fazla gerekli olmadığını bilerek, bir kişisel kaprisle araştır. Ama diğer yandan dans etmeye, sekse, eğlenceye DAHA FAZLA değer (önem ve değer) ver.
Varılacak "yüce" denilen/sanılan en son nokta budur sadece. Kimseye ilişmeden eğlenmekten (keyifli, şen, mutlu olmaktan) öte erek yoktur. BU TEK TAPINIMDIR. Tanrıya en yakın olanlar, en mutlu kişilerdir. Rahat bir beyinelektriği ŞARTLARA RAĞMEN iradi olarak var edilebilir; bu öğrenilebilir. Söz konusu eylem, bir beyin becerisidir.
[Bu yüzden ataerkil kültür sanat, sinema, müzik, edebiyat gibi nice alanda elem, keder, hüzün, kasvet, tedirginlik, huzursuzluk, endişe, tasa, kaygı veren HER ŞEYDEN (her yapıttan) uzak durun dostlar. Tufaya düşmeyin. Oyuna gelmeyin.
Size o yapıtları ne kadar yüce, değerli, gerekli, yok bilmem ne diye dayasalar da, onlardan pabucunuzu bırakıp kaçacak uyanıklığa erişin. Beyninize elin adamının lafı, sözü, resmi, karikatürü, notası, şusu-busu ile şeytanın girmesine izin vermeyin. Bilin ki, eğer o enerjiyi kabul ederseniz, o yapıtın sahibi de lanetlenecek; reddederseniz, o yaptın sahibi günahından arınacaktır.
]
Erdemlerin bile amacı bu, yani rahat bir beyin elektriğidir. Bu dalgaboyuna ulaşan beyin artık bet gerçeklikler yaratamaz. :) Her şey kendi kendine düzelir. Hak/hukuk/adalet/eşitlik gibi yaldızlı kavramlar adına savaşan(!) yüce kişiler biraz beyin EM alanı dalgaboylarını değiştirebilirlerse, kendilerini paralamadan şartların şıp diye değiştiğini şaşarak göreceklerdir. :)
"amaçlarimiz olsa da olmasa da ayni sonuca mi variyoruz?"
Amaçlar bir oyalanmadır. Beyin elektriği dalgaboyu pozitive edilince (HER NASIL ediliyorsa edilsin) kurtuluş gelir.
"ne sekilde yasarsak "daha iyi" olur? amacimiz ne olmali (tanrinin açisindan)?"
Yukarıda söylediğim gibi: TEK BİR erek vardır arkadaşım; o da "şen, rahat, huzurlu" bir ruh durumuna atlamaktır. Bu dalgaboyu şartlarla bozulabilir; ama düzeltecek olan kişisel bilgi, çaba ve beyni yönetme gücüdür. Şartları değiştirmek, BEYİN ELEKTRİĞİ dalgaboyunu DEĞİŞTİRMEDEN imkansızdır. Her ne yaparsanız yapın, METODU KENDİNİZ saptayın, ama becerin: Korkunuzu düşünmeyin, öfkenizi sıfırlayın, biraz şen ve hafif bir ruh haline atlamaktan başka ne amaç var, ne kurtuluş, ne de tapım (tanrı ile bütünleşme yolu) vardır. Müslümanlık –bazı aydınlarca aşağılanan- Cennet betimlemeleri ile bu mesajı vermeye uğraşır. Eğlen ve eğlendir! Mutlu ol ve mutlu et! Daha önemlisi BUNUNLA STRES ALTINA GİRME, İSTEKLE YAP… Bu yapıyı karakterine ANA ARGÜMAN OLARAK perkit, ve mucizeleri gör. :)
"neden dünyayi kurtarmaya çalisiyoruz?"
Biz çalışmıyoruz. :) Herkes sadece kendi beyin elektriğini kurtarabilir… dünya –kişisel dünya- ancak böyle kurtulur. Ama bet bakışlı eş, ebeveyn, arkadaş, hala da kendi cehenneminde yaşıyor olabilir. :) İşin kötüsü dikkatli olunmazsa etkileyici de olabilir.
"simülasyondaysak ne fark ederdi"
Bu ayrı bir konu... Pek de hoş değil; çünkü tanrının –tıpkı dünyadaki bazı günahkar bilim adamları gibi- hayvanlara, insan iyiliği için, akıl alamaz işkenceler eden bir varlık olduğunu gösterir. Elinden kaçmak imkansızdır.
[Kobaylar acıya tutsaktırlar. Sonunda "sakrifiye edilirler". Bilim adamları öylesine seçkin ve nezih kimliklerdir ki, "Bir günahsız hayvanı doğasından ayırıp kafeslere tutsak ettik, sonra o kimyasalı verdik, ardından ameliyat ettik. Yetmedi, bu kimyasalı verdik, üzerinde oluşan yaralara, çektiği acılara bakarak doğru yolu(!) bulduk, sonra işimiz bitince öldürüverdik" demezler, seçkinlik adına YİNE batılı bir lafı olan "sakrifiye ettik" kelimesini kullanarak seçkinliklerini katmerlerler.
]
Ama bizler bu teoriye de çözüm var diyoruz. Eğer bir elektrik devresi olsak bile, bizce, bizi kobay olarak kullanan bilgisayarcıdan büyüğü var… o da iyicil tanrı. Biz eğer PE üretebiliyorsak, o enerji kaybolmaz. Biz "zavallı kobaylar", o enerji oluruz. Kobaycı herif mortoyu çektiğinde, bizim elektriğimizi kestiğinde, yani ölüm ötesinde, biz Cennette olacağız, o ise yaptıklarının hesabını verecek. ;-) Kaçış yok… Nedeni fizik kanunları... :-)
" ve evrene gerçekten hasar verebilir miyiz?"
Evet; başkalarına da bir ölçüde dokunmak mümkündür. Evren, kişisel beyin elektriği ile var olur; ama bu beyin elektriği, çevredeki pek çok şeyden etkilenecek olabilir. Bu etkiyi çevreye güzel şekilde var edersek BİZ güçleniriz. Müslümanlığın "paylaşım" yönlendirmesinin nedeni budur. "Hasar verme ve mutlu ol"… aslında ne kadar basit her şey.
"mesela teknolojimiz gelisse ve satürne falan hasar versek. astroloji etkilenir mi?"
Astroloji konusu daha farklı… Güncel olarak kullanılan astroloji, bütünü ile yanlıştır. Örnek; astronomiye (bilime) göre kimse kendi burcunda değildir. Yani Satürn'ü yok etsek bile standart astroloji Satürn üzerinden yorum yapmaya devam eder. Hayır, abartmadım; bu durum Pluto başına gelmedi mi? ;-)
"yani hayatlarimiz nasil etkilenirdi. fiziksel bi hasar versek?"
Bilincimiz yapısı ile Satürn'ün hasar gördüğü evrendeyiz. BU YÜZDEN ona verilen hasarı –biz vermemiş olsak da- biz de yaşarız. Ama bu süreçte beyin elektriğimizi pozitive edebilsek birden ana haberde "Satürn kurtuldu" haberleri yayınlanmaya başlar.
"karadelikleri gerçekten arastirsak ve "bilgi"ye sahip olsak"
Bu "bilgi" konusunda bir yanlış anlaşma olabiliyor: Kara deliklerdeki bilgi, okültistlerin pek sevdiği ve tekel olmayı elden bırakmadıkları evrenin gizli sırları bilgisi değildir. Karadeliklerin bilgisi… nasıl anlatsam… "var olan her şeyin akış geçmişidir, biçimidir" diyeyim.
"karadelikleri gerçekten arastirsak ve "bilgi"ye sahip olsak, kesfetsek ne degisebilirdi?"
Bakın burada kendim ile çelişmek zorundayım. Karadelikleri araştırmak, bir "okültiko-bilim"dir; gerekli olabilir. Bize göre kara delikler ucundaki hipotetik beyaz delikler ardında önemli "şeyler" vardır. Yani bu araştırma bilim ve okültün el sıkışması ile atılacak dev bir adımdır.
Ama evet; bu araştırmaya ancak bilim ile, hatta önceki –artık biraz sevilmeyen- strandart bilim ile gelinmiştir. :) Görüyoruz ki her şey kötüden iyiye gidiyor. :-)
Ama yine aynı şeyi yineleyeyim: Evet, Beyaz Deliklerin kutsiyetini bilim ortamında araştırmak harika bir iştir; ama bilsek ne olur, bilmesek ne olur? Zaten gideceğimiz yer orası. :) Yani araştırmayı seviyorsak araştırmak harika bir iştir. Canımız "hilkatin derin sırlarından" fenalık geçiriyorsa araştırmak en dangalakça bir iştir.
Benim için an bazında elimin altında sıcaklığını hissettiğim memelerin, bana istekle sarılmış bir hatunun dudaklarından dökülen övgü dolu sözlerin, gözlerinden akan hayranlık dolu bakışların anlam ve derinliği, beyaz delikelrin ardında cennet olabileceği düşüncesinden fazladır… çünkü o memeler, dudaklar ve gözler benim beynime (ve de insan adlı her canlının beynine, bir uzaylı değil, Dünya adlı planette bedenlenen insan adlı canlı olduğu için) kara delik bilgisinden daha fazla PE kazandıracak devreleri tetiklemektedir. Serotonin ve dopamin sistemi kimyasallarını derin araştırmalar da damlatmış olabilir (ki, o da kuşkuludur); oysa yukarıda söz ettiğim hanım çağıldatılmıştır. :) Seçim sizin… ve anımsatayım: Bu sistemi ben yaratmadım. Çağdaş ve aydınların yeni hobisi "doğa ve evren" bu yapıdan suçlu. :DDD
Editörün notu:
Janus tarafından "Çağdaş ve Aydın" olarak nitelenen kültüre ait kişilere bakış açımızı öğrenmek için
ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR sayfası,
Temel İnançlarımız başlığında yer alan
"Çağdaş ve Aydınlar" hakkında
linkine başvurabilirsiniz. )
Kurtuluş için karadelikleri araştıran arkadaşlar: Çıkın sokağa, iki kelime ile bir komşunun gönlünü alın, işteyseniz gıcık patron için bir ek iş yapın, bir müşteriye ek bir iş sunun, su getiren adama fazlaca bir bahşiş verin, kankaya güzel bir armağan alın, bir sahipsiz hayvan besleyin, anne-babaya bir gün destek verin, bir gün eve erken (tercihen elinizde çiçekle) dönün, bir acıya gülün geçin, bir kırgınlığı unutuverin, kan kurutan herzevekilin ahmaklık nedenini görün ve onu anlayın, beyniniz toparlayın ve hissederek gülümseyin. Paralel evrene atlayın. Hak, hukuk, adalet diye bağırmaya gerek yok; çünkü o ortamı var eden, onlara inanmanız.
İşte kurtuldunuz… :DD
(Gördüm seni! Kafama fırlatmak için mouse'a elin gitti kardeş. Ben sana yazı başında "anlayışla oku lütfen" diye uyarıda bulunmamış mıydım? :) )
Başka kurtuluş yok.
[Daha basit çözüm mü?
Pekİ, o zaman minik bir sabah "işe başlama" ayini paylaşayım. :)
-
Her sabah aç karnına bir bardak su için.
-
Güne başlamadan göğsü ve dirseklere kadar kolları su ile buluşturun, diş ve yüz yıkayın, deo ve güzel kokulu sabunlar kullanın, koku alın.
-
Çevreyi (işe yetişilecekse bile) hızla SİZ derleyip toplayın (evi dağınık bırakmayın).
-
Bereket için dükkanın önünü süpürün; çalışma masasını derleyip toplayın.
-
İş yerinizde masanızın üzerinde, ya da tezgah altında MUHAKKAK bir güzel (tercihen seksi) koku olsun.
(Benim gibi cebi delik hemcinslerime Rebul Dark Spice'ı öneriyorum. (An bazında 50 TL. Hanımlar ne sürüneceklerini zaten bilirler. ;-) )
-
Vitrini silin (mobil telefon, tablet ve bilgisayar ekranını mikrofiber bez ile silin).
-
Ve gülümseyerek –inanca göre- Allah'a, Ana Tanrıça ve Baba Tanrıya, evrenin bilinçsiz ama mutlak iyi katmanına- güzel bir gün için bir ricada bulunun.
-
Bu ricadan sonra kendi kendinize hiç istenmeyen (örneğin savsaklanan) bir işi yapacağınıza söz verin.
Bu ritüeli bir alışkanlık haline getiren ve sonuçlar adına biraz sabırlı olan herkes (eğer "kendini yiyerek her şeyin içine etme" mütehassısı değilse) yararını görecektir.
]
Ha, siz de bizler gibi "Kara delikleri araştırarak çok eğleniyorum" mu diyorsunuz? Bakın, o zaman hiiiç sorun yok… buyrun yanımıza… birlikte eğlenelim.
Ama iş ki eğlenelim.
Bunu kurtuluş-murtuluş için değil, eğlenmek için yaptığımızın bilincinde olalım… Kendimizden başka kimseyi kurtaramayacağımızı bir görelim. Yani eğlenmeye ve EĞLENDİRMEYE, kurtuluştan fazla saygı duyalım.
Belki de insanlara kurtuluş (daha güzel günler) adına öğretilecek tek şey budur. :)
" umarim cevaplarsiniz teşekkürler"
SORULARIN KABUL EDİLME KRİTERLERİ 'ne uygun her bir soruyu itina ile yanıtlıyoruz. :)
"Öf, link mi inceleyeceğim?" diyenlere tüyo vereyim: Aşırı kötümser, aşırı yazım yanlışı içeren (baştansavma yazılmış), kişisel düşünce aktaran, Proust felsefesine benzeyen, Kül Tigin yazıtı gibi up-uzun olan soruları ışık hızı ile reddediyoruz. Ama derdinizi olabildiğince geniş (mümkün olduğunca tarafsızca, ki, bunu becermek zordur, biliyorum, elinizden geleni yapın lütfen) anlatmanızı da bekliyoruz. Buna rağmen zırt-pırt soru soranlara kılız; onlara "Aloo, biz makine değiliz, bu hizmeti ibadullah veriyoruz" deyiveriyoruz. :DD
Düşüncelerimizi merak ettiğiniz ve teşekkür etme nezaketiniz için ben teşekkür ederim. :)