Diger bir sorum da kutsal uygarliklarla alakali. Roma'nin kutsal sayildigindan bahsetmistiniz ancak Roma Imparatorlugu tarihin ilk emperyalisti diyebilecegimiz özelliklere sahip, çarmiha germe gibi igrenç iskence çesitlerini bulan, isgal ettigi her yerden köleler getiren, isgal ettigi yerlerin halkina tecavüz edip köle yapan bir uygarlikti. En sonunda bu hirslari nedeniyle fazla sisen imparatorluk ikiye bölünüp yikildi gitti zaten. Bir diger bahsi geçen uygarlik Hindistan'di. Hindistan su an sefalet ve suçun kol gezdigi, saçma kast sistemleri nedeniyle sürüyle insanin magdur oldugu ve pislik içinde yüzen, hastaliklarin cirit attigi bir yer (oraya varinca bir sürü asi yapiliyor). Bunu soruyorum çünkü NE nin en net kaniti pisliktir demistiniz. Bu açidan bakinca ortada PE nin getirisi olan ne bereketten eser var, ne iyi huydan ne de temizlikten. Bu vasiflara sahip olmalarina ragmen bu iki uygarlik nasil kutsal addediliyor anlayamadim. Kutsalligi yanlis mi anliyorum veya sizi yanlis mi anladim yoksa bunlar bir kesimin görüsleriydi ve siz sadece dile mi getirdiniz?(Eger sonuncusuysa sizin görüslerinizi de ögrenmek isterim) Ya da tarihte yanlis anlatilar ve yorumlamalar nedeniyle mi böyle düsünüyorum? Kesinlikle elestiri niyetiyle degil anlama niyetiyle yaziyorum bunlari çünkü kafam karisti. Ayrica Büyük Iskender'den bahsedilen yanitinizda Pers Imparatorlugu'nun tamamen ataerkil oldugunu ve Iskender'in özel olarak bu imparatorlugu yikmak için seçildigini belirtmistiniz. Persler deki ataerkil veya yanlis diyebilecegimiz uygulamalar nelerdi biraz açarsaniz o konuyu ayrica memnun olurum. Dilerseniz de sorumu ikiye bölüp yanitlayabilirsiniz. Tarihe merakli bir insan oldugum için sizi uygarliklar hakkinda soru bombardimanina tuttum kusura bakmayin :) Sitenizdeki her yeni yaziyi okuyorum ve takipteyim. Ekip arkadaslariniza ve size selamlar ve kolayliklar dilerim.
YANIT
Zor sorular bunlar. Uzun yıllardır ezoterizm üzerine araştırma yapmıyorum, alanım bilim; standart okült sistemler ve New Age teorilerinden fazla, foton-foton senkronizasyonu ile ilgiliyim. Bu yüzden ezoterizm hakkındaki önceden bilmediğim konulardaki sorular kapsamında yetersiz kalabiliyorum.
“bunlar bir kesimin görüsleriydi ve siz sadece dile mi getirdiniz?”
Evet öyle… Dediğim gibi, yıllar içinde yolumu değiştirdiğim için bu soruların yanıtını aramaya ortamım olmadı.
Yine de sorunuzu yanıtsız bırakmamak adına biraz kanı, biraz bilgi, biraz da alıntı ile elimden geleni yapayım. Umarım sizi tatmin edecek şeyler söyleyebilirim.
Saç ile başlayalım: Varlığım saç için “uzaktan atılan bir çığlık” der. Yani -her nedense- saç (sanılanın aksine, her iki cinste de) cinsel açıdan uyarıcıdır. Erkekte uzun saçın çekici bulunmama nedeni kültürel dolduruştur, sonradan öğrenilir.
Ataerkide ise cinsellik çağrıştıran her şey yasaktır.
Saç, PE belirtisidir. Erkeklerin saçlarının bu yüzden kadınlara göre erken döküldüğüne inanıyoruz. (Bu sözleri bir kel olarak yazdığımı unutmayın. :D) Üzülerek söylemem gerekir ki, saçları cılız (hele ki buna ek olarak dişleri bozuk ve sağlıksız) kişiler NEye daha yatkın olabilirler. (Tabidir ki bu kesin bir kanun değildir; insanları derince tanımadan kategorize etmek yanlıştır; çünkü bilinç, her doğumsal defekti yener. Buna da evrim denir.)
Saç, tıpkı rahim gibi, mezarda en son çürüyen, hatta çürümeyebilen, bir yapıdadır. Bu gerçek yaşam enerjisi dolu olmak ile ilintili görülebilir.
Hz. Muhammet’in uzun ve sağlıklı saçları olduğu, bunları üç ayrı bağ ile bağladığı söylenmektedir.
Akhilleus (Aşil) tanrıçaya adadığı saçlarını kestikten sonra ölmüştür. Zeus, birçok araştırmacıya göre Yahveh'in maskeli halidir. Zeus soyu tarafından lanetlenen bazı anaerkil kültür kimliklerinin uzun saçları yılana çevrilir. Gorgonlardan Medusa'nın ve Anaerkil Truva kralı Priamos'un kızkardeşi, üstü güzellikteki Antigone’nin ünlü saçları da yılana çevrilir. (Yılan, eski devirlerin insan dostu şifa ilahıdır. Günümüz tıp ve eczacılığın sembollerinde yılan olma nedeni budur.) Lanetlenen ve taşa çevrilen anaerkil Frigya (Manisa) prensesi Niobe uzun saçları ile tanınır. Onu hala Manisa’da "Ağlayan Kaya" olarak ziyaret etmek mümkündür. Ejder soyundan gelen Harpyalar gür saçları ile bilinirler.
Kabala’nın ünlü fahişe demoness’i (Ana Tanrıça’nın Kabala’ya yansımış hali) Lilith uzun saçları ile tanınır.
b. Erubin 100b
Lilith’in uzun saçları vardır.
Cadılar ve Afrodit de öyle… Rahibeler ise saçlarını kısacık kesmek zorundadırlar.
Bizim Baba Tanrı'nın farklı kültürlerdeki emanasyonlarının çoğu uzun saçlıdır ve saçlarının güzelliği vurgulanır. Zeus yıldırımlar ile saldırıldığında Attis’in saçlarını küllere sürtmesi, uzun saçlı olduğunu anlatır. (Ovidius Fasti 4.222) Onun yolundan giden Anadolulu Kibele rahipleri kural olarak saçlarını uzatırlar. Şiva, upuzun saçları ile tanınır, böyle resmedilir. Şiva ve Lilith'in resimleri farklı kültürlerce çizildiği halde ikisinin
saçlarının birbirine benzerliği dikkat çekicidir. Her ikisinin çok uzun saçları yılanı andırmaktadır. Zaten Şiva da, Lilith de yılanlarla betimlenirler.
Euripides’in Bakkhalar adlı eserinde ataerkil ve baskıcı bir kral vardır: Kral Pentheus. Kadınların gece sokağa çıkmamalarını, evde oturup gergef işlemelerini istemektedir. Onun baskıcı rejimine son vermeye gelen yeni tanrı Dionysos ise "Kötülük gündüzleri de işlenir" sözleri ile özetlenen bir sistemi savunmaktadır. Ona inanan kadınlar, geceleri dağlarda içki içip kurtlarla dans etmektedirler. Pentheus, aşağılamak adına Dionysos'a şöyle demektedir.
Bakkhalar 455 “Bayağı yakışıklıymışsın. Görünüşün kadınları ayartmaya yeter yani. (…) Afili bir biçimde alnına düşen perçemlerin, senin bir güreşçi olmadığını gösteriyor.”
[Bir dipnot: Anaerkil paganizme meraklı hanımlara bu kitabı öneriyorum.]
Farklı uygarlıkların mitolojilerinde aynı öykü vardır: Evrenin öncel yöneticilerine saldırıp evreni bölen, yeni düzen kuran tanrılar baş tanrı olurlar. Bunların nitelikleri garip şekilde ortaktır. Hepsi yıldırım ve Hava tanrısıdırlar. Ellerinde yıldırım tutarlar… ve çoğu sakallıdırlar. Hava, ezoterizmde en belalı elementtir: Akıl ve tüm dertleri sembolize eder. Örneğin Trakların Gebeleizis, Hurrilerin Teşup, Galyalı Loucetios, Slav Perun, Baltık Perkunas sakallıdırlar ve ellerinde daima yıldırım tutarlar.
Sakal ise erkeğe özgü bir şeydir. Erkekler tabi ki lanetli varlıklar değillerdir. Anaerkil uygarlıkları (kadınlar sepethavası olmasalar da :) hep krallar yönetir. En kutsal kimlikler, örneğin Krezüs, hep erkektirler. Ama reddedemeyecek olsak da, erkekte -her hastalık ve zayıflığın kaynağı olan- y kromozomu vardır.
Kadında y kromozomu yoktur.
Kadında xx vardır.
Ha, eklemek gerek; erkekte de x vardır. Yani cinsiyet kromozomları açısından erkeğin yarısı kadındır. :) (Bu konuda bilgi edinmek adına 722 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 8: Y KROMOZOMU adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
Hepsinin ötesinde sakal modasının IŞİD olayı çıktıktan sonra yayılması dikkatlerden kaçmamalıdır. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda traş olmak uygarlık belirtisi idi. Bıyık bırakmak bile küçümsenirdi. Ediz Hun, İzzet Günay, Cüneyt Arkın, Göksel Arsoy gibi erkek yıldızların tümü bıyıksızdı. Ayhan Işık’ta incecik bir bıyık vardı. Politik sol görüşün ağırlaşması ile kırsal kültür baskınlaşınca çekicilik kriterleri değişti; Bulut Aras, Hakan Balamir, Kadir İnanır gibi bıyıklı tiplemeler popüler oldu, bıyıksız erkek kalmadı. Bunlar filmlerde "sert erkek" etiketi altında Yahveh özelliklerini sergileyen kimlikleri canlandırdılar. Milenyumda bu değişim daha da ileri gitti ve uzun sakal modası çıktı.
Roma hakkında sizinle (tarihsel konulara meraklı biri ile) tartışmaya giremeyecek biri olsam da altını çizmem gerekir ki, Roma ile ilgili bilgilerin pek çoğu yanlıştır. Örneğin gladyatör dövüşlerinin -kimsenin yaralanmadığı- bir spor/eğlence karşılaşması olduğu ortaya çıkmıştır. Roma’nın acımasızlık oranının büyüklüğü hakkında karara varmadan önce ise çevredeki diğer ülkelere örneğin Kartaca’ya, ya da Galya dahil kuzey uygarlıklarına, hatta Sparta'ya bakmak gerekir. (Bir dipnot: Galyalıları Asteriks maceraları ile tanımak hatalıdır. :) İnançları ataerkildir, kültürleri savaşçıdır. Uygar olan Romalılardır. Örneğin Galyalılarda Druid geleneği vardır. Bu adamlar kadınlara bilgi aktarmamaları ile ünlüdürler. Önemli tanrılarından Taranis yıldırımlı, sakallı Hava tanrılarındandır. Hatalı olabilirim ama Witchcraft geleneği belki de bu yaıya tepki olarak doğmuştur.)
Ancak -bana göre- (ki, düşüncemin gerisinde hiçbir tarihi mesnet yok) Roma, çağımızda empoze edildiğinden çok daha pozitif olsa da, anaerkil ezoterizmde öne sürüldüğünden daha negatif yapıdadır. Bu düşüncem için ise basit bir argümanım var: Hıristiyanlık, Roma ile bu denli gelişmiştir. Eğer kültürde negativite olmasa (ben başta olmadığına, giderek/zamanla geliştiğine inanıyorum) andığım sonucun gelişmesi olanaksızdır.
Hindistan için (yine bilim dışı, kişisel kanılarıma dayalı) şöyle bir savunma yapabilirim: PE o kadar güçlü koruyucudur ki, güçlü bir celp ile, en tehlikeli şartlarda bile korur.
Bu sözleri şöyle açayım: Hindistan majikal koruma diyebileceğimiz bir etki altındadır. Bu majiyi yapan Dionysus’tur. (Dionysos, İlk Çağ paganizminde yaratıcı Ana Tanrıça’nın eşi/diğer yarısı olan Baba Tanrı’nın ataerkil Yunan mitolojisinde basit bir içki tanrısı olarak yansıtılmış halidir. Ana Tanrıça'da basit bir aşk tanrıçası olan Afrodit şeklinde yorumlanmıştır. Afrodit, Dionysos'un eşidir.) Onlardan -dikkat buyurun- DAVET GELMEDEN bu sefere çıkmış (bu anlatımlar tabidir ki semboliktir) ve orayı kurtarmış, yani PE celp etmiştir. Oradaki PEnin varlığının kanıtı, o insanların bizlerin hijyen anlayışına göre olumsuz koşullarına rağmen -şaşkınlık verecek kadar- korunmaları, en azından bu şartlarda yok olup gitmemeleridir.
Asıl soru şudur: Neden Dionysos Hindistan’a, özellikle oraya, sefer düzenlemiştir?
Bunun nedeni Ganj nehridir. Ganj nehri ve cennet arasında bağlantı vardır. Ganj nehrinin Şiva'nın saçları olduğu inancı vardır. Şiva ise Dionysos'tur. Ne yazık ki bundan fazla bilgi veremeyeceğim; söylenmesi sakıncalı şeyler var. Ancak araştırmak isteyenlere ipucu olarak Yunan mitolojisi Cehennem ırmaklarını incelemelerini önerebilirim.
“Ayrica Büyük Iskender'den bahsedilen yanitinizda Pers Imparatorlugu'nun tamamen ataerkil oldugunu ve Iskender'in özel olarak bu imparatorlugu yikmak için seçildigini belirtmistiniz.”
Evet; bu kesin doğrudur diyebileceğim bir görüş; çünkü konu hakkında araştırmalarımız var.
“Persler deki ataerkil veya yanlis diyebilecegimiz uygulamalar nelerdi biraz açarsaniz o konuyu ayrica memnun olurum.”
Bu uzunca anlatılabilecek bir konu… Biraz da kritik… çünkü Persler hala İran İslam Cumhuriyeti olarak yaşamaktalar. O yüzden sizi biraz -izninizle- zora sokayım ve sorunuzu gerekli görürseniz bir daha sormanızı isteyeyim.
Bana kalirsa sürekli yapilan tras ol, o sakal ne öyle gibi baskilardan dolayi insanlar biktilar ve sakal uzatmaya basladilar
Belki de... :) Ayrıca Amerikan "salaşlık özgürlük ve güçlülük belirtisidir" martavalları insanlar üzerinde etkin olabilirler. Bu kişilere şunu anımsatayım: Zorlanma yoksa, mükemmellik yoktur. Mükemmelliğe (başarıya) gevşek adımlarla ulaşmak olanaksızdır. Ayrıca bir kişinin sürekli "traş ol" uyarıları alması, onun bu konuya düşkün olmadığının göstergesidir. ;-)
[Bir kriter olmadığımın bilincindeyim, arkadaşlarımla sohbet ettiğimi varsayarak söylemek isterim: Güzel bir köpük ve ardından beni keyiflendiren bir after shave ile biten süreci her zaman eğlenceli bulmuşumdur. Ayrıca kirli sakallı olmak, adı üzerinde kirli bir şeye bulaşmak, bana göre anlamsızdır. Evrim, temizlik ve bakım ile koşuttur.]
“Tarihe merakli bir insan oldugum için sizi uygarliklar hakkinda soru bombardimanina tuttum kusura bakmayin :)”
Öfkeye kapılmadan merak edebildiğiniz, anlamaya çalıştığınız ve de düşünceli yaklaşımınız için içtenlikle teşekkür ederim. Kusur diye bir şey söz konusu değil; bildiklerimi aktarmak için buradayım. Merak içeren her soruya açığız. Nezaket çerçevesinde eleştirel tonlama da olabilir. Eleştiri, sinesinde hataları kafaya kakma :) değil, tıpkı sizinki gibi gerçek bir öğrenme isteği taşıyorsa, bizim açımızdan da yararlı sonuçlar doğurabilir. Oysa yargı varsa ve bu yargı yansıtılıyorsa, genelde içerikte kesinlik ve hatta öfke bulunur… Kesinleşmiş inançları değiştirmek mümkün değildir, ayrıca onlara dokunmak tehlikelidir. Bunların da ötesinde, ortamda öfke (NE) yer alıyorsa, her iki taraf için de herhangi bir kazanımdan söz etmek zordur.
“Sitenizdeki her yeni yaziyi okuyorum ve takipteyim. Ekip arkadaslariniza ve size selamlar ve kolayliklar dilerim.”
Bir kez daha teşekkürler… Tek-tek, her birimizden size SELAM dolu keyifler… (Arkadaşlarımı unutmadığınız için sağ olun. Hepimiz, idealist bir enerji ile birlikte çalışıyoruz. :) Çoğunun farklı işi-gücü var. Onların çabası gerçek bir özveri belki de...)