Meditasyonu bütünü ile öneriyoruz. İster evde kendi kendinize yapın, tercihen -imkanınız varsa- bu konuda eğitim veren bir birime başvurun; iyi bir şey yapmış olursunuz.

Meditasyonu bu kadar altını çizerek önermemin nedeni benim sevdiğim bir uğraş olması değil tabidir ki… Hayatımda meditasyon yaptığımı hatırlamam. Meditasyon, majikal beyine hazırlık safhası olabilir; ancak tamamen ayrı bir dalgayı içerir. Yine de belirtmem gerekir ki, bizler her gece majikal çalışmalarda, “bir çeşit” meditasyon yapmaktayız. (Konu uzun, dağılmayalım.)

Meditasyona bu denli güvenmemin nedeni, içeriğin beyne yararını bilmemiz kadar, onun çıkış noktasına yönelik büyük sevgim ve saygımdır. Meditasyonun yaratıcısı Hinduizm baş tanrısı Şiva’dır. Şiva’ya Lord of Meditation adı verilir ve resimlerinin pek çoğunda meditasyon yapmaktadır. (Resimlerinde yılan ve davulun da yer alması, yarısının dişi olması, yogayı yaratan tanrı sayılması gibi diğer özelliklerini de anımsatayım. Yanıtlarımı düzenli izleyen kişiler bu unsurların anlamını kavramışlardır. Bu konuda bilgisi olmayan kişiler soru yöneltirlerse severek yanıtlarım.)

Aseksüel Buda ve ejderi katleden tanrı Vişnu’nun inancı baskınlaşınca Şiva olumsuz faktör rolüne itilmiştir. Oysa evreni yok etmeye kalkan bu iki tanrının yarattığı felaketleri durdurmak adına ortaya atılıp zehri içen tanrıdır. Rengi bu yüzden mavidir.

Antik Mısır inançlarında İsis’in eşi eşi Osiris,
Anadolu inançlarında Kibele’nn eşi Attis,
Yunan Mitolojisinde Gaia’nın eşi Uranos,
Hinduizm’de ejder Vritra vb.
gibi penisi baş tanrı tarafından kopartılmıştır.

Bu sembolizasyonun manası, Lilith’in her gün 1000 çocuğunun öldürüleceği mitinde yer alan sembolizasyondan farklı değildir.

Saydığım figürler anaerkil ezoterizme göre gölgeye itilmiş Yaratcılardır. Attis diye -mitlerde söylendiği gibi- güzeller güzeli bir erkeğin evreni yarattığı tabi ki gerçek değildir; ancak verilmek istenen mesaj, gerçek yaratıcının var etme gücünün saldırıya uğramış olmasıdır. (Zaten böyle olmasa evrenimizde zerre kötülük görmek imkanı olmazdı.)

Mitler ortak şekilde burada son bulmazlar. Penisi kopan yaratıcı eski konumuna geri dönemez (yeniden evrenin mutlak yöneticisi olamaz), ama hala da bir şekilde etkindir, koruyucudur, kollayıcıdır. (Dileyen, yani inançsız kişiler, anlatılanları bir bilinçli yaratıcıya değil, bir fizik plana bağlayabilir.) Makrokozmosta her şeyin sürekli pozitif olmama nedeni budur. Öncel mükemmellik bozulmuştur.

Hinduizmde ise Şiva evrenin yaratıcısıdır.

Birbirinden çok farklı inançlarda (kollektif bilinç dışı benzeri bir etki ile), inancın yaratıldığı kültüre paralel şekilde farklı görünümler alan Baba Tanrı’nın en modern versiyonunun Müslümanlık dinin yaratıcı tanrısı Allah olabileceğine inanıyorum. Bunun için de basit bir mantık yürütmem var: Müslümanlığın ataerki tarafından gölgeye itilen içeriği (ki, bazen Tasavvuf olarak ortaya sızmıştır ve İslam taraftarlarınca “şirk” olarak nitelenmektedir) Yahudilik ve Hıristiyanlıkla -dikkatli bakınca- TABAN TABANA zıttır. Oysa içerik 722 düşünce sistemine -bizi şaşkınlığa uğratacak kadar- benzerdir. Müslüman olmasak da, olmayı da kesinlikle düşünmesek de, yanıtlarda sürekli bu konuya dikkat çekme nedenimiz “yaygın olarak kabul gören bir dinde kendimizi bulmak”nın verdiği heyecandır. Ayrıca, bizim düşünce sistemimizin genel tarafından kabul görmüş bir kaynak kitapta yer alması bizi mutlu etmektedir. Düşüncelerimizi kabul gören bir ayet ve hadislerde bulup, onlarla örneklemek, sözlerimizin gerçekliğini vurgulamaktadır. Tasavvuf, hem hakim olduğumuz bir öğreti değildir, hem de yaygın kültürde Kuran yanında ikincildir. Oysa ayet ve hadisler pek çok kişi için tartışılmaz gerçekliktir.

Ancak Allah adını taşıyan kimliğin (gerçek/özgün yapının) pop kültür (pop kültürün yönetildiğine inanıyorum) ve çeşitli etkiler aracılığı ile özgünlüğünü yitirdiğini, hz. Muhammet’in ölümünden sonrasından beri adım-adım ona Yahveh kimliğinin yüklenmeye çalışıldığını düşünüyorum. IŞİD gibi bir örgütün, bazı kanıtlar göstererek Allah’a inandıklarını iddia etmeleri (inandıklarına inanabilmeleri!) belki de haklılığımın kanıtıdır.

Tüm bu sözlerden sonra -eğer kuşkulandığım gibi- Allah, İlk Çağ paganizminin Baba Tanrısı’nın en son (buna modern diyelim mi) tezhürü ise, meditasyonu desteklemesi gerekir.

Zaten namazın belki de bir çeşit meditasyon olduğu düşünülebilir!

Dua okuma süreci eğer önerildiği gibi yapılmakta ise, yani zihinde gündelik düşünceler akışı durdurulabilmişse, okunan duanın manasının anlaşılmadığı gerçeği (sorunu) önemini yitirmiştir. Beyin, bir günde beş kez bütünü ile boşaltılabilmektedir!

Namaz’ın bir diğer ilginç yani Kabe’ye doğru dönülmesi zorunluluğudur. Kabe’de dişil bir adı olan ve göktaşı olan bir kutsallık -Hacer-ül Esved- vardır. Kabe adlı bu nokta öncel pagan tapımlarda da önemlidir. Pagan tapımlar yasaklansa da (TIPKI AY’IN ÖNEMİNİN KORUNMASI GİBİ) namazın Kabe’ye dönerek kılınması şartı inançta yer alır. Bu noktada Bülent Kısa’nın sözlerine yer vereyim: “Kabe’den nabız atışı gibi bir enerji yayılıyor. Namaz kılan adamlara bak, hepsi gürbüz, kanlı canlı adamlardır. Bu yüzden…” (Sözcükler Kısa’ya aittir.)

[Namaz kılan arkadaşlara bir okültistten öneride bulunayım: Dua periyodunda boynu bükük, kendini acındırır, yalvaran bir ruh hali içinde olmayın. Bu ruh hali kasvet, elem, endişe benzeri duygular içerdiği için NE celp eder. Allah’ın, kalbinizdeki merkez aracılığı ile sizi dinlediğine emin olun. Rahatlık ve onunla kontakta olmanın mutluluğu ve heyecanı içinde (pozitif şekilde) istediğinizi deklare edin. Hatalı edilen dua süreci, ciddi bir NE envokasyonuna sebep olabilir.]

Şimdi sorunuzun ikinci bölümüne gelelim: Ne yaşadığınızı kesin şekilde bilemeyecek olsam da tipik bir gama dalgası fışkırma süreci geçirdiğiniz düşünülebilir. Bu süreç beyin dalga boyunun birden çok yükselmesi ile ilgilidir. Kimi zaman kaza anında yaşanmaktadır. (Şahsen yaşadığım bir durumdur. İçinde olduğum aracın takla atmakta olduğunu bilsem de, ön camın parçalara ayrılmasını ağır çekimde izledim.) Basketbolcu Magic Johnson’ın ve Pele benzeri bazı sporcuların bu düzeye çıkma yetenekleri bulunduğuna inanılmaktadır. Johnson’ın kendisi “bazı anlarda rakip oyuncuların hareketleri ağırlaşıyor” sözleri ile durumu onaylamıştır. Bir arkadaşımız bu konuda ciddi araştırmalar yapmıştır ve EEG ile gama dalgasını 100 hz.’e ulaştırabilmiştir; ki, bu çok çok yüksek bir değerdir. Konu hakkında bilgi almak isteyenler Yağız ile yagizgkce@gmail.com adresinden iletişime geçip sorularını yöneltebilirler. (Bu sözüm, gama dalgası hakkında bilgi almak isteyen herkes için geçerlidir.)

Literatüre göre gama dalgası ortama göre farklı anlarda meydana çıksa da (örneğin kaza anında veya maç sırasında), bence sizin deneyiminiz gama aracılığı ile mutlak pozitif bir alan ile (buna cennet diyelim) first encounter ¹ olabilir.

Şanslısınız; “dışarılarda” bir yerlerde, ne güzel mekanlar olduğunu -onlara kısa süreli ulaşmış olsanız da- biliyorsunuz artık.