Janus, kurban ve genel olarak maji için de sunu benzeri seyler hakkinda ne düsünüyor? Gerçekten bir canlinin kani enerji barindiriyor mu? Daha önceden bir aralar hazretin ilk emrinin ''rahimden ilk çikan benimdir" oldugunu okumustum bir sosyal medya platformundan.
YANIT
“İlk doğan benimdir” kavramı Tevrat’ta yer alır. (Ne “yer alması”? Zırt, pırt tekrar edilip durulur.)
Tevrat, Sayılar 3
13 Çünkü bütün ilk doğanlar benimdir. Mısır'da ilk doğanların hepsini yok ettiğim gün, İsrail'de insan olsun hayvan olsun bütün ilk doğanları kendime ayırdım. Onlar benim olacak. Ben RAB'bim.”
[Buradaki Rab ismini -bize göre- Müslümanlığın tek tanrısı Allah sanmak hatadır. Orijinal Tevrat’taki isim Yahveh’dir. Bana “Özel ismin tercüme mi olurmuş?” diye sormayın, ben de anlayabilmiş değilim.]
Göklerdeki hazret, kurban isteyen (hatta bayramdan bayrama değil, sürekli kurban isteyen) bir tanrıdır. Ama Müslümanlıktaki gibi kurban istemesinin ana nedeni açları doyurmak, yani PAYLAŞIM değildir; kurban etlerinin yenmesi yasaktır. Etler yakılmalıdır! Yahveh, çıkan kokuyu (yanık kokusunu) istemektedir.
Tevrat, Çıkış 29
18 Sonra koçun tümünü sunağın üzerinde yak. Bu RAB'be sunulan yakmalık sunu*, RAB'bi hoşnut eden koku, O'nun için yakılan sunudur.
25 sonra ellerinden alıp sunakta yakmalık sunuyla birlikte beni hoşnut eden koku olarak yak. Bu, RAB için yakılan sunudur.
(Yahveh’nin yanık kokusu istediği hakkında onlarca ayet vardır; yukarıdaki iki ayet sadece örnek olarak alınmıştır.)
Bana sorarsanız yakılma şartı, etlerin yenmemesini sağlamak içindir; çünkü Musa kavminin et, hatta sebze yemeleri YASAKTIR! Bilinir: “Efendim siz şöyle seçilmişsiniz, böyle büyüksünüz, size şahane bir ülke vaat ediliyor” lafları ile kafaya alınan ve aralarında soy bağı olmayan mevsimlik göçer işçiler Mısır’dan çıkartılırlar. Bunun ardından vaat edilen toprak-moprak bulamaz, çevredeki uygar ülkelere saldırıp dururlar… ama geri püskürtülürler. Kırk yıl boyunca topraksız halde çölde dolaşmak zorunda kalmışken sadece manna adı verilen ve ne olduğu anlaşılamayan bir şeyle beslenmek zorundadırlar. Çağımızda hiç kimse üzerinde durmaz, buralar hep “es geçilir”, ama ben dile getireyim: Yahudiler (hatta ülke kurulduktan sonra başa geçen Yahudi krallar) Yahveh’e sürekli, yüzyıllar boyunca isyan etmişler, Ana Tanrıça inancına dönmek istemişlerdir.
Tevrat, Sayılar 21
5 Tanrı'dan ve Musa'dan yakınarak, “Çölde ölelim diye mi bizi Mısır'dan çıkardınız?” dediler, “Burada ne ekmek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyecekten de tiksiniyoruz!”
Tevrat, Yeremaya 44
17 Tersine, yapacağımızı söylediğimiz her şeyi kesinlikle yapacağız: Gök Kraliçesi'ne buhur yakacak, atalarımızın, krallarımızın, önderlerimizin ve kendimizin Yahuda kentlerinde, Yeruşalim sokaklarında yaptığımız gibi ona dökmelik sunular dökeceğiz. O zamanlar bol yiyeceğimiz vardı, her işimiz yolundaydı, sıkıntı çekmiyorduk.
18 Oysa Gök Kraliçesi'ne buhur yakmayı, dökmelik sunular dökmeyi bıraktığımız günden bu yana her yönden yokluk çekiyoruz; kılıçtan, kıtlıktan yok oluyoruz.
Müslümanlık tek tanrısı Allah ise -yine sürekli göz ardı edilse de- Yahveh gerçeklerine bütünü ile ters duruştadır. Örneğin Allah’ın kurbanın kanı ile ilgisi (hatta isteği) olmadığı Kuran’da apaçık yazar.
Kuran, Hac 37
Onların (kestiğiniz kurbanların) etleri ve kanları kesinlikle Allah'a ulaşacak değildir; lâkin O'na sizden takva ulaşabilir.
Takva, dinsel literatürde “günahtan kaçınma” anlamındadır. Günümüzde elde edilen bilimsel bilgiler bazında bir yaklaşımla buna NEden uzak durmak denilebilir. Özetle
Allah, kurban edilen hayvanların etlerinin, derilerinin vb. ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını isterken, kan ile (buna can alma diyelim mi?) ilgisi olmadığını da söylemektedir.
Yukarıdaki bilgilere sahip olan pek çok kişi kişisel istekleri elde etmek için Allah adını kullanarak hayvan öldürmenin; dahası, kanını tene sürmenin, aslında nasıl bir alan ile kontak anlamına geldiğini görebilir. Ama bu güzel ayet ve benzerlerinden algılanabilecek gerçek Müslümanlık genelde gölgededir. Kurban bayramları mevsimlik et gereksinimini (“hem ziyaret/hem ticaret” mentalitesinde) elde etme peşinde olan kişilerin ortamına dönüşmüş gibidir. Oysa -kişisel görüşümdür- etlerin genelini ihtiyaç sahiplerine verilmemesi kurban olayını en ilkel pagan şekle (örneğin Aztek, Olmek benzeri mezoamerika inançlarının kan akışını öne çıkaran kanlı kurban ayinlerine) sokmak anlamındadır.
Şimdi dinsel ortamdan majikal ortama geçelim:
Kanda, iddia edildiği gibi, yaşamın özü olduğu için kullanılabilecek bir enerji var mıdır?
Güldürmeyin beni tanrı aşkına! Kanda yaşamı var eden enerji varsa, ölüye kan verince canlanması gerekir. Kan, yaşatıyor olsa her hastaya sürekli kan verilir ve sağlık var edilir.
Dahası, kan sağlığı bozabilmektedir de! Bu nedenle belli aralıklarla kan bağışlanması (eskilerin “hacamat” olayı) sağlık verici bir eylemdir.
Kan ve maji arasında bağlantı kuran Ortaçağ safsataları -üzülerek söylemem gerekir ki- okültizmi tek ellerine almış NE içeren bilinçlerin pek sevdiği sözlerdir. Bu kişilerin düşkünlüğü şu düşüncedir aslında: “Canlıyı öldür, enerjisini al, canının istediği gibi kullan, büyük adam ol." Söz konusu yaklaşım; diğerinin üstüne çıkmakla önem, hatta güç kazanacağına inanan, üste çıkınca var olabileceğini (acı ve kayıptan kurtulabileceğini) düşünen, buna inandırılmış bilinçlere çok uygundur. Söz ettiğim kişiler “tanrılar kan ister” ve buradan türetilen düşüncelere sinek kağıdına yapışan sinekler gibi üşüşürler; “çamurda pataklar, çıkamazlar” (cümle bana değil, beyaz büyücü olan kadim bir hanım dostuma aittir). Cümleyi tercüme edeyim: Küçük ama çok tehlikeli enerjilerle donattıkları dünyada, düşler içinde, ürkütücü acılar şeklinde ödeyecekleri bedel karşılığı kendilerini eğlendiriler.
Yaşam; kan ile en küçük ilgisi olmayan bilinç ile, daha doğrusu “ruh adlı dalga fonksiyonundaki varlığın parçacık şeklinde çökmesi ile” var olur. Kan, pek çok şey gibi bir detaydır.
Kanın akışı da, kalbin atışı da ölüm anında durur… bilinç (gerçek yaşam) yok olmaz.
Gerçekliği kan değil, bilinç var eder. Ve en önemlisi: Kimsenin bilinci, kendi izin vermedikçe, majide kullanılamaz.
Kara büyücünün gücü, kesip doğradığı hayvanlarda değil, hedefindeki kimseyi (ya da kitleyi) “pek güçlü bişi” olduğuna ikna etmesindedir (yani kendinden korkutmasındadır). Standart okült; gizem ve karanlık diye ad taktıkları NE ortamı yok olursa var olamaz. Bilinen, anlaşılan, ortada olan ise insan beyni tarafından algılanabilir. Algılanan, kişisel bilinç tarafından yorumlanır ve ihtiyaçlar doğrultusunda, gerektiği gibi kullanılır. Ama ortada kullanılacak şey yoksa yapılması gereken GİZLENMEKTİR. Bu nedenle, bu gibi (sözcük ağır olacak ama içimden geliyor) “showman”ler yüzünden, maji olumsuz kılıfını atamamakta, insan kullanımına sunulamamaktadır.
Yine farklı bir konuya geçelim ve soralım: Kan denilen şey nedir? Gerçekte bir önemi var mıdır?
Kan denilen şey aslında hemoglobindir ve evet, majide yeri, hem de önemli bir yeri vardır.
(Aşağıdaki bilgiler Manyetik Maji eğitimden alıntılanarak kısaltılmıştır.)
Bazı okültistler kanda demir olduğu için manyetik alandan (örneğin mıknatıstan) etkilenmesi gerektiğini düşündükleri için kanı sağlık yaratma ve/veya celp ve teshir konularındaki çalışmalarında uzun yıllar kullanmışlardır. Oysa zaman içinde bilim geliştikçe kandaki hemoglobinin manyetik olmadığı (diamanyetik olduğu) ortaya çıkar! (Zaten manyetik olsa insanlar MRI -manyetik rezonans- makinesine giremezler.) Böylece kan ile manyetizma çalışmaları yapan ve çalışmaların başarılı olduğunu öne süren okültistlerin yalancı konumuna düştüklerini söylemeye gerek yok…
Yıllar geçer, tarih 1930’a gelir ve fizikçi Rongjia Tao (Temple University of Philadelphia) ile Medikal fizikçi Ke Huang (University of Michigan) tarafından yepyeni bir keşif yapılır: Hemoglobin oksijen taşımadığı zaman paramanyetiktir!1 Kan akışı manyetik alanla aynı yönde olduğunda hemoglobin manyetizma kazanmaktadır! Tüm vücut MRI makinesindeyken bu etki aynı olmamaktadır, çünkü kan damarlarında kan farklı yönlerde hareket etmektedir. Özetle kan, manyetizma ve/veya sağlık oluşturma konularında da kullanılabilecek kadar manyetiktir. (Maji Manyetik eğitiminde aktarılan pratiklerde de kullanılmaktadır.)
Ancak kurban geleneğinin var edicisi olan “kandaki yaşam gücü” ya da “kandaki gizli enerji” şeklinde yorumlanan kuvvet ile “manyetizma” birbirinden tamamen farklı şeylerdir. Manyetizma, birleştiren bir kuvvettir, bu yüzden anaerkide (anaerkil okültizmde) kutsaldır. Bir canlının yaşam hakkını -hayatta kalma gerekçesinden başka bir nedenle- elinden aldığınızda ise kandaki manyetik etkinin sağlayacağından mislilerce fazla NE celp etiğiniz için kanın çalışmaya hiçbir olumlu katkısı olamaz.
DİP NOTLAR
[1]
Manyetik alan etkisi altındayken manyetizasyon davranışı gösteren maddeler. Manyetik alan sona erince önceki durumlarına dönerler; mıknatısa dönüşmezler.