YANIT
Bu konularda bir şey bilmiyorum; ancak konuya gönderme yapan bildiklerimi ortaya koyarsam bunları kendi bildiklerimizle karıp, kişisel teoriler geliştirebilirsiniz.
Teori –bildiğim kadarı ile- bir komplo teorisi "Dünyayı, şekil değiştirme yeteneği taşıyan 'reptilian' adlı sürüngen bir ırkın yönettiği" şekilde özetlenebilir. Bunlar insan biçimine dönüşüyorlar ve yönetim kademelerine yükseliyorlar. Bazı dünya liderleri reptilian ve bunlar insanlığın düşmanları.
Ve yanıtıma başlayayım:
Makrokozmos gerçeklerinin pek çoğu (makro evren bölünme öncesinin mutluluk ortamına uzak olduğu için) doğruya, gerçeğe ve bu yüzden de insana mutluluk verecek olana terstir. Bu kavramların bir tanesi de yılanların dinsel açıdan günahkar, reel açıdan itici/kötücül varlıklar olmalarıdır.
Oysa anaerkil ezoterizme göre yılanlar, ilksel bir evrensel savaştan önce var olan ve bizlere "ejderler" olarak yansıyan iyicil bir ırkın kalıntılarıdır. Söz konusu savaşı yitirdikleri için bölünme sırasında ayakları ve kanatları kesilerek yılana çevrilmişlerdir.
Bu konuya bir gönderme Tevrat'ta (Eski Ahit'te) yer alır. Yahveh, Adem ve Havva'yı aldatan yılanı yerde sürünme cezasına çarptırır.
Tevrat – Yaratılış 3
14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların En lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.
Yılanın (nacash) bir zamanlar insan gibi dik durabildiği Talmud'da (bazı Yahudilik dini metinlerinde) yazılıdır. (Talmud, Sanhedrin 59b.) İlginçtir; bilimciler 113 yıllık bir fosil ile yılanların bir zamanlar dört bacaklı olduğunu keşfetmişlerdir. About That Four-Legged Snake
Yılanlar, ejderlerin kalıntısı olmalarından başka, şifa verici ilah olarak İlk Çağ mitolojilerinde yer alırlar. O kadar ki, Musa bile yılandan bu konuda yardım almıştır.
Konuyu biraz anlatayım.
Hazret; fakir ve göçebe işçileri "siz seçilmiş toplumsunuz" diyerek kafaya alıp yerlerinden, yurtlarından çıkarmasına çıkartır, ancak kırk yıl boyunca (kendisinin ölümüne dek) –her nedense- bir türlü vaat edilmiş ballı ortama götüremez. Tabidir ki bunun nedenini topluluğun günahlarına bağlar; ancak bir Allah'ın kulunun da aklına "Ya bu adamlar bu kadar günahlarsa neden seçildiler?" demek gelmez. : ) ) Bu insanlar yaşadıkları sefalet (aklıma Tevrat sayfalarını okuyunca "sefalet" demekten başkası gelmiyor) sürecinde defalarca "Önceden yediğimiz hıyarı, domatesi bulamıyoruz" diyerek isyanlar çıkarırlar. Söz konusu isyanlar "kardeşi kardeşe vurdurarak" engellenir. ("Yiyecek hıyar bulamıyoruz" ve "kardeş kardeşi öldürdü" lafları Tevrat'tan alıntıdır; ben uydurmadım.) İşte bu süreçte bir salgın çıkar ve bu salgın Nehushtan adlı bir yılan ilahın ikonu yapılarak engellenir. Günümüzde hala hem tababet, hem eczacılığın sembollerinde yılan bulunması anlamlıdır.
Anaerkil eski dinin (Old Religion) anaerkil tanrıçalarının pek çoğu yılandır, ya da yılanla ilgilidir. Bunlardan ilk akıma gelen Gorgon soyudur. Gorgonlardan Medusa'nın saçları yılandır. Anılan soy, ataerkil ve savaşçı (savaşçı olmayanı var mı abaca? :) ) kahraman diye kakalanan adamlarca yok edilirler.
Yunan mitolojisinde Zeus ile kozmik bazda kapışan bir diğer soy vardır; bunların da belden aşağısı yılandır... ve onlar da savaşı kaybederler... yer altına sürülüler. Liderleri Typhon'dur; belden aşağısı yılandır. Karısının adı Ekhidna'dır. (Eski lanetli tanrılar genelde yalnız değillerdir, yanlarında eşleri vardır. Yalnız başına kahramanca(!) sefere-mefere çıkanlar hep ataerkil kahramanlardır. ;-) ) Onunda belden aşağısı yılandır. Dipnot: Gömüldükleri ve mekanları olduğuna inanılan yer Anadolu'muzdaki Cehennem mağarasıdır.
Tevrat'ta ise yılan Şeytan'dır. İnsanın Cennet'ten kovulmasına neden olur.
Oysa Müslümanlıkta insanı Cennet'ten kovduran Şeytan'dır ama şeytan, yılan değildir. Kuran'da yılan hiçbir ayette lanetlenmez.
Tevrat öyküsü, öncel bir öykünün kötülenmiş halidir. Yunan mitolojisinde Cennet'e çok benzeyen Hesperid'lerin Bahçesi adlı bir mutluluk bahçesi ve burada ölümsüzlük veren elma ağaçları vardır. Yılan, ya da ejder, kötücül bir hayvan değil, buranın koruyucusudur.
İncil'deki –dünyanın sonunun nasıl geleceğini anlatan bölümde şeytan ejder olarak nitelenir. (Söz ettiğim bölümde dünyanın sonunda insanların çekecekleri işkenceler detaylı olarak anlatılır ve içerik 18+dır. Bir tanrının zalim olmadan nasıl bu işleri yapabileceğine insan öyle bir şaşar ki, şaşkınlıktan parmağını ısırıyorsa kopartabilir.) Ve ilginçtir, bu bölümde en "baş şeytan" denizden çıkmaktadır. ;-) Yine ilginçtir; insanların kanmamaları için tehditler edildiği bu ejderler falan-filanın insanlara ne kötülük yapacağı hakkında tek bir laf yoktur. Söylenen sadece "sizi aldatacak" ile sınırlıdır. Ama pîr-ü pak meleklerin vereceği acılar detaylandırılmıştır. Bu satırları okuyan her kişi elinde olmadan asıl sakınılması gereken tiplerin melekler olabileceği gibi zındık ve münkir fikirlere kapılmadan edemez.
Yani beynimize doldurulan doğrular biraz geride bırakılarak eldeki bilgiler okunursa, yılanların insan dostu olabileceklerini görmemek zordur.
Yılanlar hep lanetlenerek yer altına atılmışlardır. Yer atı lanetlidir. Yılan lanetlidir. Cehennem de zaten mitolojilerde yer altındadır. Ancak bir yılan kimlik (batılı daktürlemelerden uzak kalmış bir kültürden çıkan bir kimlik) bizim kültürün bir yılanı, yılanların hiç de bet şahsiyetler olmadığını anlatmaya çalışır gibidir. Bu kimlik Şahmeran'dır. Yılan ırkının iyiler iyisi, güzeller güzeli kraliçesi, yer altında yaşayan Şahmeran…
Şahmeran Anadoluludur. :)
Yukarıda şeytanlar hep eşlidir dedim; bir örnek de Cennet'teki Adem'i aldatan yılandır. Midraşlarda bu yılanın Lilith ve Samael adlı bir karı koca ama aynı zamanda ikiz karı-koca olduğu bilgisi vardır. Bu bilgi ataerkil beyin alanları yüzünden "Tüh reziller, kerkenezler; kardeşler kardeşle haaa…" gibi okunsa da, verilen bilgi androgynous bütünlük hakkındadır. (Bu konuda bilgi edinmek adına 722 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 2: ANDROGYNOUS EFSANESİ adlı makalemi okuyabilirsiniz.)
Uzun sözün kısası; reptilli diye bir ırk varsa, anaerkil ezoterizm penceresinden bakarsak gözüme pek fena görünmüyorlar. Benden izin, buyursunlar beni yönetsinler. Ben zaten anaerkilim. :D
Şaka bir yana, peki gerçekte böyle bir şey olabilir mi? Valla bence olabilir! Önceden (mitlerde evrensel kozmik savaş olarak anlatılan Büyük Patlama öncesi evrende, ya da Beyaz Delikte) böyle bir ırk varsa, bence olabilir! Onlar savaşı yitirdikleri halde makroya iyi işler yapmak adına (bölünmeyi daha ilerletMEMEK adına) sızıyor olabilirler.
Zaten şekil değiştirme, pek çok canlının (yani bizim kısırganmış makronun Dünya adlı planetine ait canlıların bile) günlük işidir, bunda büyütecek bir şey yoktur.
Anılan hayvanlardan ilk aklıma gelen ahtapot… Ve de tırtılın bir kelebeğe dönüşmesi de unutulmamalı. Başka bir sürü hayvan var ama araştıracak zamanım yok.
Anaerkil ezoterizmde zaten iyi güçlerin dünyaya sızıp işleri düzelttikleri inancı bulunur. Takyonlar bu konudaki en önemli unsurdurlar. (Bu konuda detaylı bilgi edinmek için Tutsak Evren ve Sınırın Ötesi adlı kitabımı okuyabilirsiniz. Orada takyonları (cennet parçacıklarını) uzun-uzadıya anlattım.)
Bilimde de Penrose benzer bir teori ortaya attı: Bizim 722yi dayadığımız Orch OR'a göre dalga fonksiyonu bazen kendi kendine çöküyor ve bilinci etkiliyor. Bu çöküş ise (bilimcesi objejctive reduction) kuantum aleminin derinlerinde olduğu varsayılan ve bilim adamlarınca "bütünü ile Platonik değerlerle doldu" olarak ifade edilen alanla ilgili. Bu bilimsel kuruluktaki (bu sözlerimde küçümseme yoktur) sözleri "tanrısal yardım zaman-zaman bilincimize biz engelleyecek bir dolu iş yapsak da sızıyor" şeklinde yorumlamak bence mümkün. Yani öncel ve yenildiğine inanılan ama aslında bizlerin bilincimizle (hatalı kararlarla celp ettiğimiz NE dolu bilincimizle) uzak durduğumuz bir dünyanın ırkının varlıklarının şekil değiştirip işleri düzeltmeye geliyor olması bana aptal-saptal bir teori gibi gelmiyor. Hatta daha ileri gideceğim: Onlar belki de şekil değiştirmiyorlar, bilinçli olarak dalga fonksiyonundan, parçacık haline çöküyorlar; yani maddeleşiyorlar. İçinizden bana "Adam ağır palvracı" demeyin; makronun mutfağı mikrokozmosta bu durum da nano-saniyede olup-olup duruyor. Yani elektron madde (parçacık), sonra hadi bakalım, hoooop, dalga; sonra yine parçacık… Yani bu işin aslında fazla bi numarası yok.
Bülent Kısa bu teoriye yetişmedi, yani onun zamanında reptilian modası yoktu. (Bu konuda laf etti ise de ben bilmiyorum.) Ama Lemuria'ya ve Mu'ya inanırdı… Lemuria ve yılan ırk bağlantısına da…
Bilgi istediniz, beynimin yirmi senedir az kullandığım dosyalarını karıştırıp üstünkörü elime geçenleri aktardım. Bunlarla –dile kolay- kırk senedir uğraşa uğraşa biraz bıktım, yeniden aynı klasörleri açınca içime "gıy" geliyor.
Şimdi izninizle istediğim türküyü okuyayım.
Sevgili dostum; böyle bir ırk varsa ne olur… yoksa ne olur? Kılıç kuşanıp cenge mi çıkacaksınız, yoksa altın kupada şarap sunup şükranlarınızı mı arz edeceksiniz? Bırakın bence bunları. Beyninizde ne inanç varsa (beyin EM alanınızın dalgaboyu ne ise) onunla yaşarsınız; çünkü evreniniz SADECE onunla yaratmaktasınız.
Dileyen komplo teorilerine inanır, giderek gömülür, sonunda bence batar.
Dileyen sevdiği işler ile (kimseyi rahatsız ve tedirgin etmeden) günü gün eder (ama bir yandan da, soğukkanlılıkla hatalarını görüp, ne onlardan saklanarak, ne de kendine acıyarak, tümünü bırakmaya çalışır).
Yine Bülent'ten söz edeyim: Derdi ki; "Taksim meydanına UFO indi deseler gidip bakmak için kılımı kıpırdatmam… Bana ne?" (Kelimler kendisine aittir.)
Ben de tam onun gibi düşünüyorum yirmi senedir… yani anaerkil ezoterizme geçtiğimden beri… Yıllardır tek ilgim var: Beynimi pozitif tutup şahane bir kader yaratmak… İlgilenen olursa sorar; severek anlatırım, zaten böyle de yapıyorum.
Valla buralar (bulunduğum yer) çok güzel; ama ne kadar çok arkadaş (kafadar) yakınlara göçerse, şenlik o kadar coşkun olur. Unutmamak gerek: İster bağlama ile, ister kasap havaları ile yapılsın; halaylar ne kadar uzunsa o kadar eğlencelidir.
Komplo teorilerini incelemek ve yorumlar yapmak (hatta karanlık okült pratikler peşine düşmek) işin kolaydır, evet efendim, bir daha söyleyeyim: İşin kolayıdır.
Zor olan basit bir beyin elektriği frekansını elde etmektir!
Basit dedim, sakın ola ataerkildeki gibi "ucuz, önemsiz, değersiz" olarak algılamayın. Bizim basit (ki gerçekten de basitliği de savunuruz; elden geldiğince kaliteli dedikleri adamlardan olsak da, kibir için, üste çıkmak için kullanılan, diğerlerini basit gören(!) elitliğe hiç yakın değiliz) ya Bâsit'den gelen basittir.
Komplo teorilerine (hatta okültizme) fazla düşkün arkadaşlara kendi basit kafamla –darılmazlarsa- Siduri'nin kahraman ve savaşçı kral Gılgamış'a öğüdünü aktarayım. Siduri, ataerkil Sümer mitolojisinde meyhaneci tanrıça ve şarap/bira yapıcısı tanrıça konumuna indirilen Ana Tanrıça'dır. Gılgamış ölüm ötesinin sırlarını aramak için yola çıktığında ona söyledikleri bence herkes tarafından keyifli bir hayat için öğrenilmesi ve uygulanması gerekli TEK değerli bilgidir. :D
Gılgamış destanı (Muzaffer Ramazanoğlu çevirisi)
Gılgamış nereye koşuyorsun? Sen aradığın yaşamı bulamayacaksın. (..) Karnın dolu olsun, gece gündüz kendini eğlendir! Her gün bir şenlik yap! Gece gündüz dans edip oyna! Üstün temiz olsun. Başın yıkansın. Suyla yıkanmış ol! Elindeki küçüğe bak. Karın kucağında gününü görsün!"
Ha, aklıma geldi: Siduri'nin meyhanesi de İncil'de "şeytanlar çıkıyor" diye lanetlenen deniz kenarındadır. ;-)
Yani tanrıçanın demek istediği şudur:
-
Çocukları ve hayvanları sev, kadınını zevkten uçur.
-
Sık sık da su iç, yıkan, denizde yüz.
-
Eğlenceli müzikler dinle. (Müzik illaki kurtarıcı değildir, acayip müzikler dinleyip-dinleyip manyaklaşan, hatta intihar eden bile vardır.)
-
DANS ET. Erkek de olsan dans etmekten korkma. (Fazla erkeksi(!) tipsen kendine özel dansı bul, feyz almak istersen Atatürk'ün zeybek oynamasını anımsa. İlgilenenler Mustafa Kemal Atatürk-Sarı Zeybek; Son Balo isimli klibi izleyebilirler.)
-
Sağlıklı beslen, ama güzel yemekleri de götür.
-
DOZUNDA (sapıtmayacak kadar) içkini de iç, günde iki de cigara tellendir.
Böylece ölümsüz olamayacak olsan da, ölümlüyken cenneti bulacaksın, ölünce de kendini orada bulacaksın. E, o zaman ölümsüzlüğü aramaya (kendini yormaya) ne gerek var ki? :D
Bu satırları okuyan pek çok arkadaşın içinden "Ya ne diyo bu be, sanki biz istemiyoruz eğlenip gülmeyi! Şansımız vardı da yapmadık mı? Adam kendi çalıyor, kendi oynuyor. Ben kadersizim… Kadersiiizzz… " dediğini duyuyorum.
Sevgili kardeşim; hayatı bulamama nedenin, olduğun gibi durup, güzel hayatı beklemendir. Sen değişmeye, yani istemediğin şeyleri yapmaya (hemen bedavadan örnek: daha az sinirlenmeye, sinirlendiğin şeyleri farklı değerlendirip sinirini gidermeye, İSTEYEREK, İÇİNDEN GELEREK affetmeye, karşılıksız vermeye, uyum göstermeye, korktuğun şeyi sakince yapmaya çabalamaya) bir adım at… bak bakalım şölen yavaştan başlamaya başlıyor mu, başlamıyor mu? : )
ŞARTLARI DEĞİŞTİRMEYE OYNAMA… BEYİN ELEKTRİĞİNİ DEĞİŞTİRMEYE ODAKLAN.
Şartlar, frekansın pozitif olunca kendi kendine değişecek.
"Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum." Mevlana